“Adalet, Mülkün Temelidir!”
<p> </p>
<p>Yıllarca, Selçuklu Sultanı Alparslan ve oğlu Melikşah’ın vezirliğini yapmış, gerçek ismi Kıvamüddin Ebu Ali Hasan b. Ali b. İshak olan Nizamülmülk (1018-1092) tarafından, meliklerin, emirlerin, vezirlerin, kadıların, hatip ve benzeri idarecilerin siyaset, ahlâk ve davranışlarını tanzim etmek için yazılmış olan “Siyasetname”; günümüz <strong>yöneticileri, idarecileri ve siyasîleri</strong> için de bir <strong>başucu kitabı</strong> niteliğindedir. Muhteviyatı eskimeyen bu müstesna kitapta, birçok ibretlik hikâye yer almaktadır.</p>
<p> </p>
<p>Eserinin beşinci faslında anlatılan bir hikâyede: “Acem meliklerinin âdetlerini şöyle hikâye ederler. Mihr günü ve nevruz günü, hiç kimseyi ayırt etmeden kendilerini ziyaret izni verirler. Bundan evvel, birkaç gün, <em>‘Herkes şu güne kadar işlerini bitirsin, şikâyetleri ve ihtiyaçları varsa yazıp padişaha ulaştırsınlar!’</em> diye münadîler çıkarıp bağırtırlardı O gün gelince padişah şehrin meydanına çıkarak münadîye, <em>‘Haceti olup da saklayanın vücudundan padişah bizardır!’</em> diyerek bağırtır, sonra melik, halkın dilekçesini alır önüne kor, teker teker bakardı. Baş rahip (en büyük kadı) padişahın sağında otururdu. Sonra melik kalkıp, tahtından iner, baş rahibin önünde diz çöker ve <em>‘Hepsinden önce benden şikâyetçi olanın davasına bak, fakat korkup hislerini katma’ derdi. Sonra münadî, Melik'e düşmanlıkları olanlar şu tarafa otursun, evvela onların işine bakacağız!’ </em>diye bağırırdı.</p>
<p> </p>
<p>Sonra melik, baş rahibe: <strong><em>‘Hiçbir günah padişahların günahından daha büyük değildir. Çünkü Allah, padişaha verdiği, kendi kullarına hükm ve emretme gibi yüce bir yetkiyi hiç kimseye vermemiştir. O halde padişahın adaletli olması ve zalimlerin ellerini mazlumların üzerinden çekmesi gerekir. Eğer melik adaletsiz olursa, bütün askerleri sahip oldukları nimetleri hiçe sayar, Allah'ı (c.c.) unutarak zalim olurlar. Şüphesiz Allah'ın gazap ve öfkesi her tarafta kendilerini bulacağı gibi, çok az bir zamanda ülke harabeye döner. Adaletsiz padişahlar günahlarının sebebiyle kısa ömürlü olurlar; ya öldürülürler veya padişahlıkları el değiştirir’</em></strong> derdi.</p>
<p> </p>
<p>Bunları dedikten sonra, <em>‘Ey rahip, şimdi bak ve gör, beni kendi yerine koy, yarın Allah benden sual sorarsa ben senin yakana yapışırım’</em> derdi. Sonra rahip davalara bakmaya başlardı. Eğer padişah ile hasmı arasında bir hak varsa, adaleti yerine getirerek o kimseye hakkını verirdi. Eğer padişahtan bir alacağı bulunmazsa, cezalandırılmasını emreder. Münâdî de sonucu şu şekilde bildirirdi: <em>‘Bu kişi küstahlık ederek, mülk ve memlekette ayıp aradığı için cezasını çekecektir.’</em> Mülk hakkında davacı kalmayınca tahtının yanına gelir, başına tacını koyup memleket büyüklerine dönerek, <strong>‘Zulüm ve tamahtan sakınasınız diye önce kendi davalarımın görülmesine müsaade ettim. Şimdi her birinizin davacısı olduğuna göre, hasımlarınızdan hoşnutluk dileyiniz’</strong> derdi” (Nizamülmülk, Siyasetname, s. 58-59)</p>
<p> </p>
<p> İnsan hayatının tümü için gerekli olan, maddi ve manevi hayatın gıdası “Adalet”, Ezeli ve Ebedi olan Cenab-ı Allah’ın bir tecellisidir. Kendi nefsine adil ol(a)mayan bir insan, ailesine, çevresine ve topluma da adil olamaz.</p>
<p> </p>
<p>Adaletin sağlıklı işlemesi topluma güven duygusu verir. Güven duygusu zedelenen toplumlarda huzursuzluk ve anarşi baş gösterir. Adaletin tam manasıyla tesis edilemediği bir dünyada hak, hukuk, insaf ve dengeden bahsedilemez. Cenab-ı Allah Kuran-ı Kerim’de: <strong><em>“Adalet ile hükmeden hâkimler ve Allah için (doğru söyleyen) şahitler olun. Şahitliğiniz kendi aleyhinize veya çocuklarınızın ve yakınlarınızın aleyhine olsa bile, zengin olsun fakir olsun doğru şahitlik edin. Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Adaletten sapmamak için heveslerinize uymayın. Eğer (adalet ile hüküm vermekten, şahit-liğinizde doğru söylemekten çekinir) dilinizi eğip bükerseniz ve yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”</em></strong> (Nisa: 135) buyurmaktadır.</p>
<p> </p>
<p>Adaletle hükmetmek, dünyayı yaşanılır bir cennete çevirebileceği gibi, adalet-sizlik de dünyayı yaşanılmaz bir cehenneme dönüştürür. Her iki sonuç da insanoğlunun kendi elindedir. İnsanlık adına, insanlığın sosyal hayatında çığır açanların, hayata geçirmek isteyecekleri ilk şey, adaletle hükmetmektir, adil olmaktır. Adaletli bir toplum, <strong>“adil”</strong> idarecileri tercih eder. Adaletin yeşermediği, yerleşmediği bir toplum vicdanı da kendilerine layık idarecileri tercih ederler.</p>
<p> </p>
<p>Neticede, dünya ahiret yurdunun tarlasıdır. Kim ne ederse kendisine eder, iyilik yapan, iyilik; kötülük eden kötülük bulur. Cenab-ı Allah (c.c) Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim’de: <strong>“Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.”</strong> (Fussilet-46) buyurmaktadır.</p>
<p> </p>
<p>Adalet, paha biçilmeyen bir değer, inkâr edilemeyecek bir hakikattir…</p>
<p> </p>
<p>Allah (c.c) El- Adl’dır, Adil-i Mutlaktır…</p>
<p>O neylerse güzel eyler…</p>
<p> </p>
<p>(Not: Kaynak aldığımız Siyasetname, Nurettin Bayburtlugil’in tercümesiyle Dergâh Yayınları tarafından basılan 1981 yılı baskısıdır.)</p>
<p> </p>
<p> </p>
Ekleme
Tarihi: 08 Kasım 2017 - Çarşamba
“Adalet, Mülkün Temelidir!”
<p> </p>
<p>Yıllarca, Selçuklu Sultanı Alparslan ve oğlu Melikşah’ın vezirliğini yapmış, gerçek ismi Kıvamüddin Ebu Ali Hasan b. Ali b. İshak olan Nizamülmülk (1018-1092) tarafından, meliklerin, emirlerin, vezirlerin, kadıların, hatip ve benzeri idarecilerin siyaset, ahlâk ve davranışlarını tanzim etmek için yazılmış olan “Siyasetname”; günümüz <strong>yöneticileri, idarecileri ve siyasîleri</strong> için de bir <strong>başucu kitabı</strong> niteliğindedir. Muhteviyatı eskimeyen bu müstesna kitapta, birçok ibretlik hikâye yer almaktadır.</p>
<p> </p>
<p>Eserinin beşinci faslında anlatılan bir hikâyede: “Acem meliklerinin âdetlerini şöyle hikâye ederler. Mihr günü ve nevruz günü, hiç kimseyi ayırt etmeden kendilerini ziyaret izni verirler. Bundan evvel, birkaç gün, <em>‘Herkes şu güne kadar işlerini bitirsin, şikâyetleri ve ihtiyaçları varsa yazıp padişaha ulaştırsınlar!’</em> diye münadîler çıkarıp bağırtırlardı O gün gelince padişah şehrin meydanına çıkarak münadîye, <em>‘Haceti olup da saklayanın vücudundan padişah bizardır!’</em> diyerek bağırtır, sonra melik, halkın dilekçesini alır önüne kor, teker teker bakardı. Baş rahip (en büyük kadı) padişahın sağında otururdu. Sonra melik kalkıp, tahtından iner, baş rahibin önünde diz çöker ve <em>‘Hepsinden önce benden şikâyetçi olanın davasına bak, fakat korkup hislerini katma’ derdi. Sonra münadî, Melik'e düşmanlıkları olanlar şu tarafa otursun, evvela onların işine bakacağız!’ </em>diye bağırırdı.</p>
<p> </p>
<p>Sonra melik, baş rahibe: <strong><em>‘Hiçbir günah padişahların günahından daha büyük değildir. Çünkü Allah, padişaha verdiği, kendi kullarına hükm ve emretme gibi yüce bir yetkiyi hiç kimseye vermemiştir. O halde padişahın adaletli olması ve zalimlerin ellerini mazlumların üzerinden çekmesi gerekir. Eğer melik adaletsiz olursa, bütün askerleri sahip oldukları nimetleri hiçe sayar, Allah'ı (c.c.) unutarak zalim olurlar. Şüphesiz Allah'ın gazap ve öfkesi her tarafta kendilerini bulacağı gibi, çok az bir zamanda ülke harabeye döner. Adaletsiz padişahlar günahlarının sebebiyle kısa ömürlü olurlar; ya öldürülürler veya padişahlıkları el değiştirir’</em></strong> derdi.</p>
<p> </p>
<p>Bunları dedikten sonra, <em>‘Ey rahip, şimdi bak ve gör, beni kendi yerine koy, yarın Allah benden sual sorarsa ben senin yakana yapışırım’</em> derdi. Sonra rahip davalara bakmaya başlardı. Eğer padişah ile hasmı arasında bir hak varsa, adaleti yerine getirerek o kimseye hakkını verirdi. Eğer padişahtan bir alacağı bulunmazsa, cezalandırılmasını emreder. Münâdî de sonucu şu şekilde bildirirdi: <em>‘Bu kişi küstahlık ederek, mülk ve memlekette ayıp aradığı için cezasını çekecektir.’</em> Mülk hakkında davacı kalmayınca tahtının yanına gelir, başına tacını koyup memleket büyüklerine dönerek, <strong>‘Zulüm ve tamahtan sakınasınız diye önce kendi davalarımın görülmesine müsaade ettim. Şimdi her birinizin davacısı olduğuna göre, hasımlarınızdan hoşnutluk dileyiniz’</strong> derdi” (Nizamülmülk, Siyasetname, s. 58-59)</p>
<p> </p>
<p> İnsan hayatının tümü için gerekli olan, maddi ve manevi hayatın gıdası “Adalet”, Ezeli ve Ebedi olan Cenab-ı Allah’ın bir tecellisidir. Kendi nefsine adil ol(a)mayan bir insan, ailesine, çevresine ve topluma da adil olamaz.</p>
<p> </p>
<p>Adaletin sağlıklı işlemesi topluma güven duygusu verir. Güven duygusu zedelenen toplumlarda huzursuzluk ve anarşi baş gösterir. Adaletin tam manasıyla tesis edilemediği bir dünyada hak, hukuk, insaf ve dengeden bahsedilemez. Cenab-ı Allah Kuran-ı Kerim’de: <strong><em>“Adalet ile hükmeden hâkimler ve Allah için (doğru söyleyen) şahitler olun. Şahitliğiniz kendi aleyhinize veya çocuklarınızın ve yakınlarınızın aleyhine olsa bile, zengin olsun fakir olsun doğru şahitlik edin. Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Adaletten sapmamak için heveslerinize uymayın. Eğer (adalet ile hüküm vermekten, şahit-liğinizde doğru söylemekten çekinir) dilinizi eğip bükerseniz ve yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”</em></strong> (Nisa: 135) buyurmaktadır.</p>
<p> </p>
<p>Adaletle hükmetmek, dünyayı yaşanılır bir cennete çevirebileceği gibi, adalet-sizlik de dünyayı yaşanılmaz bir cehenneme dönüştürür. Her iki sonuç da insanoğlunun kendi elindedir. İnsanlık adına, insanlığın sosyal hayatında çığır açanların, hayata geçirmek isteyecekleri ilk şey, adaletle hükmetmektir, adil olmaktır. Adaletli bir toplum, <strong>“adil”</strong> idarecileri tercih eder. Adaletin yeşermediği, yerleşmediği bir toplum vicdanı da kendilerine layık idarecileri tercih ederler.</p>
<p> </p>
<p>Neticede, dünya ahiret yurdunun tarlasıdır. Kim ne ederse kendisine eder, iyilik yapan, iyilik; kötülük eden kötülük bulur. Cenab-ı Allah (c.c) Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim’de: <strong>“Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.”</strong> (Fussilet-46) buyurmaktadır.</p>
<p> </p>
<p>Adalet, paha biçilmeyen bir değer, inkâr edilemeyecek bir hakikattir…</p>
<p> </p>
<p>Allah (c.c) El- Adl’dır, Adil-i Mutlaktır…</p>
<p>O neylerse güzel eyler…</p>
<p> </p>
<p>(Not: Kaynak aldığımız Siyasetname, Nurettin Bayburtlugil’in tercümesiyle Dergâh Yayınları tarafından basılan 1981 yılı baskısıdır.)</p>
<p> </p>
<p> </p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.