Bir Dostluk Hikâyesi
<p>Ekim ayı ortaları, sonbaharın yeryüzünü desen gibi süslediği bir cuma günüydü. Osmanlı kale mimarisinin en görkemli eserlerinden olan Kilitbahir Kalesi, tüm ihtişamıyla yerinde duruyor, her zamanki gibi boğazı ve şehri gözetliyordu. Celallenmiş boğaz suları rüzgârla birlikte dalgalanıyor, insanlara olan öfkesinden olsa gerek; Çanakkale sahillerini âdeta dövüyordu.</p>
<p> </p>
<p>Gelibolu Yarımadası Çanakkale Şehitler Abidesi’nin karşı kıyısında yer alan Pınarbaşı köyündeki tarlalarına bakla ektikten sonra, oğlu ile birlikte şehir merkezine doğru yola çıkan Hüsnü Bey, yeni evlendirdiği oğluna almış olduğu mobilyanın borcunu ödemek için Demircioğlu Caddesi’ndeki mobilya dükkânına gitmek istese de o gün; şehrin simgelerinden “Aynalı Çarşı”ya uğrar.</p>
<p>Hani: <em>“Çanakkale içinde vurdular beni</em></p>
<p><em>Ölmeden mezara koydular beni</em></p>
<p><em>Of gençlime eyvan”</em> cümleleriyle başlayıp;</p>
<p><em>“Çanakkale içinde bir dolu testi</em></p>
<p><em>Analar babalar umudu kesti</em></p>
<p><em>Of gençliğim eyvah”</em> dizeleriyle son bulan ve Çanakkale Savaşı’nı anlatan yanık, yanık olduğu kadar da hüzünlü olan o türkünün konu edildiği “Aynalı Çarşı…” Çarşıdan çıkarken, komşu köy Tevfikiye’den “Pala Kemal” lakaplı arkadaşı Kemal ile karşılaşır. Birbirlerini selamladıktan sonra Hüsnü Bey: <em>“Hayrola Kemal kardeşim, rengin benzin atmış, bir derdin mi var?”</em> der. Kemal, kırk yıllık dostu Hüsnü Bey’in derdine derman olabileceği ihtimalini düşünmeden tüm cesaretini toplar ve <em>“Hüsnü Efendi! Acil para lazım”</em> der. Her zaman kendisine yetecek kadar parası bulunan Hüsnü Bey’in cebinde, o gün de; sattığı zeytinlerden elde ettiği ihtiyacı kadar parası vardı. Kısa bir an oğluyla göz göze gelen Hüsnü Bey, arkadaşı Kemal’e: <em>“İhtiyacın ne kadar?”</em> der. Kemal ihtiyacı olan meblağı söyleyince, Hüsnü Bey; Kemal’in istediği miktarı kendisine verir. Şaşkınlığını ve heyecanını gizleyemeyen Kemal, çocuğunun ameliyatı için gerekli olan parayı temin etmenin verdiği sevinçle arkadaşı Hüsnü Bey’in boynuna sarılıp kendisini öptükten sonra, hastaneye gitmek üzere oradan hızlıca uzaklaşır.</p>
<p> </p>
<p>Pala Kemal kadar olmasa da benzer bir şaşkınlık yaşayan Hüsnü Bey’in oğlu, kendisini toparlar ve <em>“Babacığım, şimdi ne yapacağız?”</em> der. Hüsnü Bey’in oğlu haklıdır. Çünkü aynı gün, vermiş oldukları söz üzere; mobilya borcunu ödemeleri gerekmektedir. Tatlı bir tebessüm ile oğlunun gözlerinin içine bakan Hüsnü Bey: <em>“Allah kerimdir oğlum, elbet bir çaresi bulunur. Şimdi beraberce gider, mobilyacıdan bizi birkaç hafta daha idare etmesini rica ederiz!?”</em> der. Ve <strong><em>“Bilmez misin? Peygamber Efendimiz (s.a.v): ‘Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir.’ (Buhârî, Mezâlim-3)</em></strong> <strong><em>”</em></strong> der. Oğlu: <em>“Amenna babacığım, lakin senin üzülmeni istemediğim için ‘şimdi ne yapacağız’ dedim”</em> diye cevap verir.</p>
<p> </p>
<p>Hüsnü Bey, elleriyle oğlunun yanaklarını okşayıp sevdikten sonra, mobilya dükkânının bulunduğu Demircioğlu Caddesi’ne doğru yürürler. Mobilya dükkânına vardıklarında kendilerini dükkân sahibi Asım Efendi karşılar. Selamlaşmanın ardından Asım Efendi misafirlerine ne içmek istediklerini sorar. Hüsnü Bey her zamanki gibi adaçayı, oğlu Furkan ise kuşburnu çayını tercih eder. Kısa bir sohbetten sonra Hüsnü Bey Asım Efendi’ye: <em>“Bugün size bir ödememiz vardı ancak hesapta olmayan bir sebepten ötürü, bu ödemeyi yapamayacağım. Bunun için sizlerden özür diliyor ve helallik istiyoruz. İmkânınız varsa bize biraz daha mühlet tanır mısınız?”</em> der. Hüsnü Bey’i yıllardır tanıyan Asım Efendi, müşterisinin gerçekten sıkıntıda olduğunu anlar ve <em>“Canın sağolsun Hüsnü ağabey! İmkânın olduğu zaman ödersiniz!”</em> cevabıyla Hüsnü Efendi’yi rahatlatır. Yüzündeki mahcubiyetini gizleyemeyen Hüsnü Bey, Asın Efendi’nin bu diğergâmlığına teşekkür eder, dükkândan ayrılır ve köye dönerler.</p>
<p> </p>
<p>Bu arada başarılı bir ameliyat geçiren Pala Kemal’in oğlu için doktorları, bir haftaya kadar taburcu edebileceklerini söylerler. Çocuğunun yeniden sağlığına kavuşacağı haberinin verdiği sevinçle hastaneden ayrılan Kemal, o gün çarşı pazarı dolaşır ve akşam olmadan önce yeniden hastaneye döner. Dönerken, kendisinin de alış-veriş yaptığı Asım Efendi’nin mobilyacı dükkânına uğrar. Ayaküstü bir sohbetten sonra Pala Kemal, çocuğunun rahatsızlığını dile getirir ve ameliyat öncesi acil paraya sıkıştığını, kendisine Pınarbaşı Köyü’nden Hüsün Efendi’nin yardımcı olduğunu anlatır. Asım Efendi, Hüsnü Bey’in <strong>“hesapta olmayan sebep”</strong> olarak ifade ettiği borcunu ödeyememe durumuna vakıf olmuştur. Pala Kemal’e, Hüsnü Bey’in geçtiğimiz günlerde ödeyemediği borcu için kendisinden müsaade istemek için dükkâna uğradığını söyleyince, Pala Kemal; kırk yıllık dostunun kendisi için kendisini feda ettiğini, dostunun kendisi için yaptığı büyük fedakârlığı anlar. Karmaşık duygular içerisindedir. O an, hüzün ve mutluluğu bir arada yaşar. Dostunu zor duruma düşürdüğü için hüzünlenir, böyle bir dostu olduğu için ise sevinir, mutlu olur ve Allah’a şükreder. </p>
<p> </p>
<p>Hastaneden taburcu olan çocuğuyla, köyü Tevfikiye’ye döner. Akşam köy muhtarı gelir evlerine. Şifa dileklerini sunduktan sonra, köy kooperatifinin bir ay önce almış olduğu şeftali bedelini kendisine verir. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte traktöre biner, Pınarbaşı köyüne, dostu Hüsnü Bey’e gider. Hüsnü Bey, Pala Kemal’i karşısında görünce, içinden; “inşallah kötü bir şey yoktur” diye düşünür. Oturup birlikte kahvaltı yaptıktan sonra Kemal, Hüsnü Bey’e borcunu öder. </p>
<p> </p>
<p>Ertesi gün Hüsnü Bey, Mobilyacı Asım Efendi’ye olan borcunu ödemek için şehir merkezine gider. Asım Efendi tarafından sıcak bir şekilde karşılanır. Hüsnü Bey, Asım Efendi’ye borcunu ödemek için geldiğini söyler ancak Asım Efendi ısrarla Hüsnü Bey’in borcunun ödendiğini ve kendisine ödeyecek bir borcunun olmadığını anlatır. Hüsnü Bey, Asım Efendi’nin anlattıklarından bir mana çıkaramaz ve dükkândan ayrılır.</p>
<p> </p>
<p>Olayın aslı nedir derseniz? Olayın aslı: Dostu Pala Kemal için fedakârlıktan kaçınmayan Hüsnü Bey’e, bu kez Asım Efendi fedakârlık gösterir ve Hüsnü Bey’in tüm borcunu kendisi üstlenir.</p>
<p> </p>
<p>Allah; bu toplumdaki fedakâr, vefakâr insanların ve dostların sayısını arttırsın inşallah…</p>
<p> </p>
<p>Dost o kişidir ki!</p>
<p>Uykuda olduğun anlarda bile,</p>
<p>Uyumayıp, senin için dua edendir…</p>
<p> </p>
<p>Dua ile… </p>
<p> </p>
<p> </p>
<p> </p>
Ekleme
Tarihi: 26 Ekim 2017 - Perşembe
Bir Dostluk Hikâyesi
<p>Ekim ayı ortaları, sonbaharın yeryüzünü desen gibi süslediği bir cuma günüydü. Osmanlı kale mimarisinin en görkemli eserlerinden olan Kilitbahir Kalesi, tüm ihtişamıyla yerinde duruyor, her zamanki gibi boğazı ve şehri gözetliyordu. Celallenmiş boğaz suları rüzgârla birlikte dalgalanıyor, insanlara olan öfkesinden olsa gerek; Çanakkale sahillerini âdeta dövüyordu.</p>
<p> </p>
<p>Gelibolu Yarımadası Çanakkale Şehitler Abidesi’nin karşı kıyısında yer alan Pınarbaşı köyündeki tarlalarına bakla ektikten sonra, oğlu ile birlikte şehir merkezine doğru yola çıkan Hüsnü Bey, yeni evlendirdiği oğluna almış olduğu mobilyanın borcunu ödemek için Demircioğlu Caddesi’ndeki mobilya dükkânına gitmek istese de o gün; şehrin simgelerinden “Aynalı Çarşı”ya uğrar.</p>
<p>Hani: <em>“Çanakkale içinde vurdular beni</em></p>
<p><em>Ölmeden mezara koydular beni</em></p>
<p><em>Of gençlime eyvan”</em> cümleleriyle başlayıp;</p>
<p><em>“Çanakkale içinde bir dolu testi</em></p>
<p><em>Analar babalar umudu kesti</em></p>
<p><em>Of gençliğim eyvah”</em> dizeleriyle son bulan ve Çanakkale Savaşı’nı anlatan yanık, yanık olduğu kadar da hüzünlü olan o türkünün konu edildiği “Aynalı Çarşı…” Çarşıdan çıkarken, komşu köy Tevfikiye’den “Pala Kemal” lakaplı arkadaşı Kemal ile karşılaşır. Birbirlerini selamladıktan sonra Hüsnü Bey: <em>“Hayrola Kemal kardeşim, rengin benzin atmış, bir derdin mi var?”</em> der. Kemal, kırk yıllık dostu Hüsnü Bey’in derdine derman olabileceği ihtimalini düşünmeden tüm cesaretini toplar ve <em>“Hüsnü Efendi! Acil para lazım”</em> der. Her zaman kendisine yetecek kadar parası bulunan Hüsnü Bey’in cebinde, o gün de; sattığı zeytinlerden elde ettiği ihtiyacı kadar parası vardı. Kısa bir an oğluyla göz göze gelen Hüsnü Bey, arkadaşı Kemal’e: <em>“İhtiyacın ne kadar?”</em> der. Kemal ihtiyacı olan meblağı söyleyince, Hüsnü Bey; Kemal’in istediği miktarı kendisine verir. Şaşkınlığını ve heyecanını gizleyemeyen Kemal, çocuğunun ameliyatı için gerekli olan parayı temin etmenin verdiği sevinçle arkadaşı Hüsnü Bey’in boynuna sarılıp kendisini öptükten sonra, hastaneye gitmek üzere oradan hızlıca uzaklaşır.</p>
<p> </p>
<p>Pala Kemal kadar olmasa da benzer bir şaşkınlık yaşayan Hüsnü Bey’in oğlu, kendisini toparlar ve <em>“Babacığım, şimdi ne yapacağız?”</em> der. Hüsnü Bey’in oğlu haklıdır. Çünkü aynı gün, vermiş oldukları söz üzere; mobilya borcunu ödemeleri gerekmektedir. Tatlı bir tebessüm ile oğlunun gözlerinin içine bakan Hüsnü Bey: <em>“Allah kerimdir oğlum, elbet bir çaresi bulunur. Şimdi beraberce gider, mobilyacıdan bizi birkaç hafta daha idare etmesini rica ederiz!?”</em> der. Ve <strong><em>“Bilmez misin? Peygamber Efendimiz (s.a.v): ‘Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir.’ (Buhârî, Mezâlim-3)</em></strong> <strong><em>”</em></strong> der. Oğlu: <em>“Amenna babacığım, lakin senin üzülmeni istemediğim için ‘şimdi ne yapacağız’ dedim”</em> diye cevap verir.</p>
<p> </p>
<p>Hüsnü Bey, elleriyle oğlunun yanaklarını okşayıp sevdikten sonra, mobilya dükkânının bulunduğu Demircioğlu Caddesi’ne doğru yürürler. Mobilya dükkânına vardıklarında kendilerini dükkân sahibi Asım Efendi karşılar. Selamlaşmanın ardından Asım Efendi misafirlerine ne içmek istediklerini sorar. Hüsnü Bey her zamanki gibi adaçayı, oğlu Furkan ise kuşburnu çayını tercih eder. Kısa bir sohbetten sonra Hüsnü Bey Asım Efendi’ye: <em>“Bugün size bir ödememiz vardı ancak hesapta olmayan bir sebepten ötürü, bu ödemeyi yapamayacağım. Bunun için sizlerden özür diliyor ve helallik istiyoruz. İmkânınız varsa bize biraz daha mühlet tanır mısınız?”</em> der. Hüsnü Bey’i yıllardır tanıyan Asım Efendi, müşterisinin gerçekten sıkıntıda olduğunu anlar ve <em>“Canın sağolsun Hüsnü ağabey! İmkânın olduğu zaman ödersiniz!”</em> cevabıyla Hüsnü Efendi’yi rahatlatır. Yüzündeki mahcubiyetini gizleyemeyen Hüsnü Bey, Asın Efendi’nin bu diğergâmlığına teşekkür eder, dükkândan ayrılır ve köye dönerler.</p>
<p> </p>
<p>Bu arada başarılı bir ameliyat geçiren Pala Kemal’in oğlu için doktorları, bir haftaya kadar taburcu edebileceklerini söylerler. Çocuğunun yeniden sağlığına kavuşacağı haberinin verdiği sevinçle hastaneden ayrılan Kemal, o gün çarşı pazarı dolaşır ve akşam olmadan önce yeniden hastaneye döner. Dönerken, kendisinin de alış-veriş yaptığı Asım Efendi’nin mobilyacı dükkânına uğrar. Ayaküstü bir sohbetten sonra Pala Kemal, çocuğunun rahatsızlığını dile getirir ve ameliyat öncesi acil paraya sıkıştığını, kendisine Pınarbaşı Köyü’nden Hüsün Efendi’nin yardımcı olduğunu anlatır. Asım Efendi, Hüsnü Bey’in <strong>“hesapta olmayan sebep”</strong> olarak ifade ettiği borcunu ödeyememe durumuna vakıf olmuştur. Pala Kemal’e, Hüsnü Bey’in geçtiğimiz günlerde ödeyemediği borcu için kendisinden müsaade istemek için dükkâna uğradığını söyleyince, Pala Kemal; kırk yıllık dostunun kendisi için kendisini feda ettiğini, dostunun kendisi için yaptığı büyük fedakârlığı anlar. Karmaşık duygular içerisindedir. O an, hüzün ve mutluluğu bir arada yaşar. Dostunu zor duruma düşürdüğü için hüzünlenir, böyle bir dostu olduğu için ise sevinir, mutlu olur ve Allah’a şükreder. </p>
<p> </p>
<p>Hastaneden taburcu olan çocuğuyla, köyü Tevfikiye’ye döner. Akşam köy muhtarı gelir evlerine. Şifa dileklerini sunduktan sonra, köy kooperatifinin bir ay önce almış olduğu şeftali bedelini kendisine verir. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte traktöre biner, Pınarbaşı köyüne, dostu Hüsnü Bey’e gider. Hüsnü Bey, Pala Kemal’i karşısında görünce, içinden; “inşallah kötü bir şey yoktur” diye düşünür. Oturup birlikte kahvaltı yaptıktan sonra Kemal, Hüsnü Bey’e borcunu öder. </p>
<p> </p>
<p>Ertesi gün Hüsnü Bey, Mobilyacı Asım Efendi’ye olan borcunu ödemek için şehir merkezine gider. Asım Efendi tarafından sıcak bir şekilde karşılanır. Hüsnü Bey, Asım Efendi’ye borcunu ödemek için geldiğini söyler ancak Asım Efendi ısrarla Hüsnü Bey’in borcunun ödendiğini ve kendisine ödeyecek bir borcunun olmadığını anlatır. Hüsnü Bey, Asım Efendi’nin anlattıklarından bir mana çıkaramaz ve dükkândan ayrılır.</p>
<p> </p>
<p>Olayın aslı nedir derseniz? Olayın aslı: Dostu Pala Kemal için fedakârlıktan kaçınmayan Hüsnü Bey’e, bu kez Asım Efendi fedakârlık gösterir ve Hüsnü Bey’in tüm borcunu kendisi üstlenir.</p>
<p> </p>
<p>Allah; bu toplumdaki fedakâr, vefakâr insanların ve dostların sayısını arttırsın inşallah…</p>
<p> </p>
<p>Dost o kişidir ki!</p>
<p>Uykuda olduğun anlarda bile,</p>
<p>Uyumayıp, senin için dua edendir…</p>
<p> </p>
<p>Dua ile… </p>
<p> </p>
<p> </p>
<p> </p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.