BELİRSİZ BIRAKMAK DA BİR ALENİYETTİR!
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">"Sırr-ı ibham" Kur'ani ve Hadsi (Hadisle alakalı) bir kavram. "Dini Türk Edebiyatı" da denen Divan Edebiyatına ait şiir ve mensur şiirlerde çokça kullanılan bir söz sanatı aynı zamanda. İstikballe ilgili hadislerde de kullanılan bu "belağat" tekniğiyle alakalı olarak söz Bediüzzaman'da:<br />
<br />
“…İşte bu hakikati bilmeyen insafsız insanlar derler ki: “Âhiretin tafsilâtını ders alan müteyakkız kalbli, keskin nazarlı olan Sahabelerin fikirleri, niçin bin sene hakikatten uzak olarak fikirleri düşmüş gibi, istikbal-i dünyevîde bin dört yüz sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib zannetmişler?” (24. Söz, 5. Dal...)<br />
<br />
Bu sualin cevabını her okuduğumda Üstad Hazretlerinin bir beyanı fışkırır zihnimden. Ben yaşamadığım ve şahidimin olmadığı hiçbir şeyi yazmadım.” (Emirdağ Lahikası-1)<br />
<br />
Demek oluyor ki Üstad Risale-i Nur “külliyatı”nda bahsettiği hiçbir vakıadan, yeni tâbirle, “soyutlanmış” değildir. Bunu destekleyen o kadar çok beyanı var ki… Sâdece birini hatırlayalım: “Kardeşim ben size nisbeten bir ders arkadaşayım…”<br />
<br />
En son sorun cevabında kalmıştık. Mealen şöyleydi. Sahabîler, Nübüvvet feyzinin sohbetlerinden, dünyanın fani olduğunu, asıl mekânın Ahiret olduğunu düşünerek, kıyametin vaktindeki kapalılık hikmetini anlayarak, dünyanın eceline karşı dahi daima hazır bir vaziyet alarak, âhiretlerine ciddî çalışmışlar...<br />
<br />
“Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm “Kıyameti bekleyiniz, intizar ediniz” tekrar etmesi, şu hikmetten ileri gelmiş bir irşad-ı Nebevîdir. Yoksa vuku-u muayyene dair bir vahyin hükmüyle değildir ki hakikatten uzak olsun. İllet ayrıdır, hikmet ayrıdır. İşte, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın bu nevi sözleri, hikmet-i ibhamdan ileri geliyor.<br />
<br />
Hem şu sırdandır ki, Mehdî, Süfyan gibi âhirzamanda gelecek eşhasları, çok zaman evvel, hattâ Tâbiîn zamanında onları beklemişler, yetişmek emelinde bulunmuşlar. Hattâ bazı ehl-i velâyet “Onlar geçmiş” demişler. İşte bu da, kıyamet gibi, hikmet-i İlâhiye iktiza eder ki, vakitleri taayyün etmesin. Çünkü her zaman, her asır, kuvve-i mâneviyenin takviyesine medar olacak ve yeisten kurtaracak Mehdî mânâsına muhtaçtır. Bu mânâda her asrın bir hissesi bulunmak lâzımdır. Hem gaflet içinde fenalara uymamak ve lâkaytlıkta nefsin dizginini bırakmamak için, nifakın başına geçecek müthiş şahıslardan her asır çekinmeli ve korkmalı. Eğer tayin edilseydi, maslahat-ı irşad-ı umumî zayi olurdu.” (Yirmi Dördüncü Söz- s.149-150)<br />
<br />
Demek ki Mehdiyyet gibi bir mânanın ihbarına –yaklaşık- iki yüz hadisin teması “her asırdaki” ümmetin ye’se düşmesine mâni olup bir ümit çağlayanı hâlinde, şevk ve gayretle tebliğ vazifesini her sahada “yapmaya devam etmesini” sağlamak içindir. Yoksa birilerine manevi makam kazandırmak ya da " 70 yalancı Deccal" gibi, yetmiş de yalancı mehdilerin iddialarına payanda olmak için değildir. "Ahirzamandaki - belki de yüzlerce yıl sonra- BÜYÜK MEHDİ" müstesna. ( Buhari Fiten, Beyhaki- Fiten, Kastamonu Lahikası)<br />
<br />
Öyleyse mâzideki bir zata bu payeyi verip de “işi” durdurmak hem ehadiste verilen ihbarlara, hem Üstad’ın kapalı bir perdeyi “ol elmas kılınca saykal vurucu” benzer eserleriyle sıyıran ifadeleriyle hakikata muhalif, hem de “maslahat-ı irşad-ı umumi”yi zayi etmesi noktasından da bir “dûn-himmet”lilik olurdu!<br />
<br />
Yazar Hakkında<br />
1961 yılında Şanlıurfa Birecik’te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Birecik’te, Dumlupınar İlkokulu, Birecik Ortaokulu ve Birecik Lisesi’nde tamamladı. İlk hikâye ve şiiri "ulusal" bir gazetede yayımlandığında lise birinci sınıfta idi.<br />
<br />
Şanlıurfa- Birecik’te doğmaktan iftihar eden yazar, validesinin beyanına göre 1961 yılının bir Nisan ayında, nüfus cüzdanına göre ise 1961 yılının Ağustos 10’unda doğduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor:<br />
<br />
“İlkokula 6. Yaşımda Dumlupınar ilkokulunda başladım. İlk öğretmenimin diğer arkadaşlarıma okuma-yazma öğretmek için ter dökerken ben bana verilen epeyce ileri sınıflar için olan bir hikaye kitabını okuduğumu hatırlarım. Çünkü okuma yazmayı okula başladığım yılın yazında öğrenmiştim ve âma olan dükkan komşumuza spor-toto tahminlerini rahatlıkla okuyordum. Babamın terzi dükkanı vardı ve hayat pencerelerimden biri de orası olmuştur. Beşinci sınıfa geçtiğim yıl babamın iş ve işçi bulma kurumundan Almanya’ya işçi olarak gidenlerin içinde adı çıkmıştı. Üç yıl sonra da annemi ve kardeşlerimi yanına aldırırken ben okumayı seçmiştim. Bu belki de hakiki manada okur-yazar olmamın da yolunu açmıştı; maddi yalnızlığı kitapların dostluğuna yaslanmakla silme yolunu açmıştı.”<br />
<br />
İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Yeni Türk Edebiyatı Bölümünden 1982 yılında mezun oldu.<br />
<br />
Anadolu’nun çok yöresinde öğretmenlik yaptı. Türk Edebiyatı, Köprü, Altınoluk, Yaz-gı, Bizim Külliye dergileri ve Gap Gündemi, Yeni Şafak, Tasvir, Yeni Nesil gazetelerinde yazı ve hikâyeleri yayımlandı. Tefrika halindeki romanlarının yanı sıra birçok hikâyesi de var.<br />
<br />
Tefrikaları: Sürgünda Tırmanış- 1 ve 2, Yokuşta, Kafkasya’da Sarp Ufuklar...<br />
<br />
Kitaplaşmış Romanı: Sürgündeki Çeçenya (1. Baskı: 1996; 2. Baskı:2000),<br />
<br />
Nur Üstad (Biyografi- Deneme; 2002)</div>
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;"> </div>
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Mehmet Nuri BİNGÖL</div>
Ekleme
Tarihi: 02 Ekim 2020 - Cuma
BELİRSİZ BIRAKMAK DA BİR ALENİYETTİR!
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">"Sırr-ı ibham" Kur'ani ve Hadsi (Hadisle alakalı) bir kavram. "Dini Türk Edebiyatı" da denen Divan Edebiyatına ait şiir ve mensur şiirlerde çokça kullanılan bir söz sanatı aynı zamanda. İstikballe ilgili hadislerde de kullanılan bu "belağat" tekniğiyle alakalı olarak söz Bediüzzaman'da:<br />
<br />
“…İşte bu hakikati bilmeyen insafsız insanlar derler ki: “Âhiretin tafsilâtını ders alan müteyakkız kalbli, keskin nazarlı olan Sahabelerin fikirleri, niçin bin sene hakikatten uzak olarak fikirleri düşmüş gibi, istikbal-i dünyevîde bin dört yüz sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib zannetmişler?” (24. Söz, 5. Dal...)<br />
<br />
Bu sualin cevabını her okuduğumda Üstad Hazretlerinin bir beyanı fışkırır zihnimden. Ben yaşamadığım ve şahidimin olmadığı hiçbir şeyi yazmadım.” (Emirdağ Lahikası-1)<br />
<br />
Demek oluyor ki Üstad Risale-i Nur “külliyatı”nda bahsettiği hiçbir vakıadan, yeni tâbirle, “soyutlanmış” değildir. Bunu destekleyen o kadar çok beyanı var ki… Sâdece birini hatırlayalım: “Kardeşim ben size nisbeten bir ders arkadaşayım…”<br />
<br />
En son sorun cevabında kalmıştık. Mealen şöyleydi. Sahabîler, Nübüvvet feyzinin sohbetlerinden, dünyanın fani olduğunu, asıl mekânın Ahiret olduğunu düşünerek, kıyametin vaktindeki kapalılık hikmetini anlayarak, dünyanın eceline karşı dahi daima hazır bir vaziyet alarak, âhiretlerine ciddî çalışmışlar...<br />
<br />
“Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm “Kıyameti bekleyiniz, intizar ediniz” tekrar etmesi, şu hikmetten ileri gelmiş bir irşad-ı Nebevîdir. Yoksa vuku-u muayyene dair bir vahyin hükmüyle değildir ki hakikatten uzak olsun. İllet ayrıdır, hikmet ayrıdır. İşte, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın bu nevi sözleri, hikmet-i ibhamdan ileri geliyor.<br />
<br />
Hem şu sırdandır ki, Mehdî, Süfyan gibi âhirzamanda gelecek eşhasları, çok zaman evvel, hattâ Tâbiîn zamanında onları beklemişler, yetişmek emelinde bulunmuşlar. Hattâ bazı ehl-i velâyet “Onlar geçmiş” demişler. İşte bu da, kıyamet gibi, hikmet-i İlâhiye iktiza eder ki, vakitleri taayyün etmesin. Çünkü her zaman, her asır, kuvve-i mâneviyenin takviyesine medar olacak ve yeisten kurtaracak Mehdî mânâsına muhtaçtır. Bu mânâda her asrın bir hissesi bulunmak lâzımdır. Hem gaflet içinde fenalara uymamak ve lâkaytlıkta nefsin dizginini bırakmamak için, nifakın başına geçecek müthiş şahıslardan her asır çekinmeli ve korkmalı. Eğer tayin edilseydi, maslahat-ı irşad-ı umumî zayi olurdu.” (Yirmi Dördüncü Söz- s.149-150)<br />
<br />
Demek ki Mehdiyyet gibi bir mânanın ihbarına –yaklaşık- iki yüz hadisin teması “her asırdaki” ümmetin ye’se düşmesine mâni olup bir ümit çağlayanı hâlinde, şevk ve gayretle tebliğ vazifesini her sahada “yapmaya devam etmesini” sağlamak içindir. Yoksa birilerine manevi makam kazandırmak ya da " 70 yalancı Deccal" gibi, yetmiş de yalancı mehdilerin iddialarına payanda olmak için değildir. "Ahirzamandaki - belki de yüzlerce yıl sonra- BÜYÜK MEHDİ" müstesna. ( Buhari Fiten, Beyhaki- Fiten, Kastamonu Lahikası)<br />
<br />
Öyleyse mâzideki bir zata bu payeyi verip de “işi” durdurmak hem ehadiste verilen ihbarlara, hem Üstad’ın kapalı bir perdeyi “ol elmas kılınca saykal vurucu” benzer eserleriyle sıyıran ifadeleriyle hakikata muhalif, hem de “maslahat-ı irşad-ı umumi”yi zayi etmesi noktasından da bir “dûn-himmet”lilik olurdu!<br />
<br />
Yazar Hakkında<br />
1961 yılında Şanlıurfa Birecik’te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Birecik’te, Dumlupınar İlkokulu, Birecik Ortaokulu ve Birecik Lisesi’nde tamamladı. İlk hikâye ve şiiri "ulusal" bir gazetede yayımlandığında lise birinci sınıfta idi.<br />
<br />
Şanlıurfa- Birecik’te doğmaktan iftihar eden yazar, validesinin beyanına göre 1961 yılının bir Nisan ayında, nüfus cüzdanına göre ise 1961 yılının Ağustos 10’unda doğduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor:<br />
<br />
“İlkokula 6. Yaşımda Dumlupınar ilkokulunda başladım. İlk öğretmenimin diğer arkadaşlarıma okuma-yazma öğretmek için ter dökerken ben bana verilen epeyce ileri sınıflar için olan bir hikaye kitabını okuduğumu hatırlarım. Çünkü okuma yazmayı okula başladığım yılın yazında öğrenmiştim ve âma olan dükkan komşumuza spor-toto tahminlerini rahatlıkla okuyordum. Babamın terzi dükkanı vardı ve hayat pencerelerimden biri de orası olmuştur. Beşinci sınıfa geçtiğim yıl babamın iş ve işçi bulma kurumundan Almanya’ya işçi olarak gidenlerin içinde adı çıkmıştı. Üç yıl sonra da annemi ve kardeşlerimi yanına aldırırken ben okumayı seçmiştim. Bu belki de hakiki manada okur-yazar olmamın da yolunu açmıştı; maddi yalnızlığı kitapların dostluğuna yaslanmakla silme yolunu açmıştı.”<br />
<br />
İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Yeni Türk Edebiyatı Bölümünden 1982 yılında mezun oldu.<br />
<br />
Anadolu’nun çok yöresinde öğretmenlik yaptı. Türk Edebiyatı, Köprü, Altınoluk, Yaz-gı, Bizim Külliye dergileri ve Gap Gündemi, Yeni Şafak, Tasvir, Yeni Nesil gazetelerinde yazı ve hikâyeleri yayımlandı. Tefrika halindeki romanlarının yanı sıra birçok hikâyesi de var.<br />
<br />
Tefrikaları: Sürgünda Tırmanış- 1 ve 2, Yokuşta, Kafkasya’da Sarp Ufuklar...<br />
<br />
Kitaplaşmış Romanı: Sürgündeki Çeçenya (1. Baskı: 1996; 2. Baskı:2000),<br />
<br />
Nur Üstad (Biyografi- Deneme; 2002)</div>
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;"> </div>
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Mehmet Nuri BİNGÖL</div>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.