“VAN YOLUNDAKİ HAN KAPISI” YA DA MUZDARİP İSLAM ALEMİ…
<p>Hüseyin kardeşimle ortaokul yıllarımda tanıştım. Şimdi Bursa-İnegöl’de eczacı olan dostumdur beni Nur’lara rapteden. </p>
<p>Gerçi ilk dersiyle bizi Risale-i Nur’a meftun eden Rahmetli Mehmet Ağabey’i unutursam vefasızlık etmiş olurum ama beni çeşitli vesilelerle “bu camiayla” – kusura bakılmaya; ben böyle bölük pörçük bir manzaraya cemaat diyemiyorum. Çünkü Üstad’ın cemaat dediği talebe-dost-kardeş dairesi bir ve beraberdi vesile ve hedef bakımından.- irtibatımı o sağladı. </p>
<p>Başka dostlar alınmasın; onların da emeği geçti ama temeli atan Hüseyin’di.</p>
<p>Bir yıllık üniversiteye hazırlıkta da beraberdik İstanbul’da. Ankara’daki eczacılık tahsilinin son günlerindeydi. Birecik’e uğradığında elinde bir tomar not vardı.</p>
<p> Bunları ne zamandan beri karaladığını, istediğim gibi değerlendirebileceğimi söylediğinde, eser sahibinin hakkıdır bu deyince imlasının bozuk olduğunu, elden geçirip milletin istifadesine takdim edebileceğimi söyledi.</p>
<p>Bir “ulusal” gazetedeki –yayın politikasına uymadığım gerekçesiyle sonlandırılan- Çerçeve köşemde yayınladığım notların başka bir kısmını, bana tevdi edilen bir “vasiyet” -mecazi manada diyorum elbet- saydığımdan, affınıza sığınarak sizlerle de paylaşmak istiyorum.</p>
<p>*</p>
<p>“Kardaşım! Hata yapmak ‘normal’dir, hata yapmadığını iddia edip de doğrusunu taharri etmemek – tövbe etmemek- ‘anormal’dir. </p>
<p>Bir insan –ya da hizmet grubu- hatasını kabul ediyorsa, onu düzeltmeye çalışıyorsa mazur görülür, görülmelidir, hatta faziletli biri olarak kabul edilmelidir. </p>
<p>Bir insan – ya da hizmet grubu- hatalarını azaltabiliyorsa, ondan soğumak, hatta onu dışlamak neden? Hangi insafa sığar bu? Böyle bir hali, “samimi ve hakiki bir uhuvvet” tavrıyla ortadan silmek dostluğun bir gereğidir.</p>
<p>‘Gaflet eseri olarak meydana gelen ve dostlardan sudur eden hatalara nazar-ı müsamaha ile” bakmamak, zannedersem insanlığa bile sığmaz. Kur’an ve ehadiste devamlı olarak tevbe etmenin övülmesi, insan oğlunun hata yapacağının bilinmesinden ve hata yapıp da tevbe eden insanların daha “efdal” olduğunun belirtilmesi bunun için değil mi?"</p>
<p>*</p>
<p>"Kardaşım! Aldanma sakın!</p>
<p>Şeytan bazen karşına “sakal” ve “sarık” takarak çıkar- ta ki aldanasın.</p>
<p>Öyleleri vardır ki eğer –en mühimsedikleri yönleri belirtilmek üzere- karikatürleri çizilecek olsa, ağızlarından başka bir yanları görülmez!</p>
<p>Dostum! Kafan Van yolundaki bir han gibidir; han kapısı gibi… Gelip geçmek isteyenlerin güzellerini tut zaptet, yaramazlarını ise anında defet. Ta ki zihnin güzeli derk etsin."</p>
<p>*</p>
<p>"Geçen seneden kalma tesbihimi gören biri:</p>
<p>Bu hala eski tesbihin mi, diye sordu.</p>
<p>Evet.</p>
<p>Hayret, dedi. Arada pek bir fark yok.. halin yenilikten çok uzak.</p>
<p>Bunu neden dedin?</p>
<p>Bir değişme yok da …</p>
<p>Kendi kendine zikreden tesbih icad edildi de ben mi duymadım.</p>
<p>Şaşırdı, cevap veremedi, eski teraneyi –sanki sayıklar gibi- tekrarladı yine:</p>
<p>Bir tesbih bir sene boyunca kullanılır mı hiç? İnsan yeni bir tesbih alır hiç olmazsa… Ne kadar da zevksizsin.</p>
<p>Zevkli sadece elindeki tesbihi değiştirmek şeklinde anlayan bir düşünce sahibine cevap vermeyi fuzuli gördüm- sükut en iyisiydi."</p>
<p>Bu VELADET-İ NEBİ akşamında Hüseyin kardeşimin notlarını hatırlamamın saiki belki de onun mevlid gecesini tebrik iştiyakıydı.</p>
<p> Hem onun, hem de bütün dostlarımın mübarek Fahrül-Alemin'in veladet gecesini tebrik ediyor, bizim ve İslam aleminin hakiki huzurlarını yaşamasını Rabb-i Rahim ve Vekil-i Mutlak olan Allah’tan niyaz ediyorum.</p>
Ekleme
Tarihi: 29 Ekim 2020 - Perşembe
“VAN YOLUNDAKİ HAN KAPISI” YA DA MUZDARİP İSLAM ALEMİ…
<p>Hüseyin kardeşimle ortaokul yıllarımda tanıştım. Şimdi Bursa-İnegöl’de eczacı olan dostumdur beni Nur’lara rapteden. </p>
<p>Gerçi ilk dersiyle bizi Risale-i Nur’a meftun eden Rahmetli Mehmet Ağabey’i unutursam vefasızlık etmiş olurum ama beni çeşitli vesilelerle “bu camiayla” – kusura bakılmaya; ben böyle bölük pörçük bir manzaraya cemaat diyemiyorum. Çünkü Üstad’ın cemaat dediği talebe-dost-kardeş dairesi bir ve beraberdi vesile ve hedef bakımından.- irtibatımı o sağladı. </p>
<p>Başka dostlar alınmasın; onların da emeği geçti ama temeli atan Hüseyin’di.</p>
<p>Bir yıllık üniversiteye hazırlıkta da beraberdik İstanbul’da. Ankara’daki eczacılık tahsilinin son günlerindeydi. Birecik’e uğradığında elinde bir tomar not vardı.</p>
<p> Bunları ne zamandan beri karaladığını, istediğim gibi değerlendirebileceğimi söylediğinde, eser sahibinin hakkıdır bu deyince imlasının bozuk olduğunu, elden geçirip milletin istifadesine takdim edebileceğimi söyledi.</p>
<p>Bir “ulusal” gazetedeki –yayın politikasına uymadığım gerekçesiyle sonlandırılan- Çerçeve köşemde yayınladığım notların başka bir kısmını, bana tevdi edilen bir “vasiyet” -mecazi manada diyorum elbet- saydığımdan, affınıza sığınarak sizlerle de paylaşmak istiyorum.</p>
<p>*</p>
<p>“Kardaşım! Hata yapmak ‘normal’dir, hata yapmadığını iddia edip de doğrusunu taharri etmemek – tövbe etmemek- ‘anormal’dir. </p>
<p>Bir insan –ya da hizmet grubu- hatasını kabul ediyorsa, onu düzeltmeye çalışıyorsa mazur görülür, görülmelidir, hatta faziletli biri olarak kabul edilmelidir. </p>
<p>Bir insan – ya da hizmet grubu- hatalarını azaltabiliyorsa, ondan soğumak, hatta onu dışlamak neden? Hangi insafa sığar bu? Böyle bir hali, “samimi ve hakiki bir uhuvvet” tavrıyla ortadan silmek dostluğun bir gereğidir.</p>
<p>‘Gaflet eseri olarak meydana gelen ve dostlardan sudur eden hatalara nazar-ı müsamaha ile” bakmamak, zannedersem insanlığa bile sığmaz. Kur’an ve ehadiste devamlı olarak tevbe etmenin övülmesi, insan oğlunun hata yapacağının bilinmesinden ve hata yapıp da tevbe eden insanların daha “efdal” olduğunun belirtilmesi bunun için değil mi?"</p>
<p>*</p>
<p>"Kardaşım! Aldanma sakın!</p>
<p>Şeytan bazen karşına “sakal” ve “sarık” takarak çıkar- ta ki aldanasın.</p>
<p>Öyleleri vardır ki eğer –en mühimsedikleri yönleri belirtilmek üzere- karikatürleri çizilecek olsa, ağızlarından başka bir yanları görülmez!</p>
<p>Dostum! Kafan Van yolundaki bir han gibidir; han kapısı gibi… Gelip geçmek isteyenlerin güzellerini tut zaptet, yaramazlarını ise anında defet. Ta ki zihnin güzeli derk etsin."</p>
<p>*</p>
<p>"Geçen seneden kalma tesbihimi gören biri:</p>
<p>Bu hala eski tesbihin mi, diye sordu.</p>
<p>Evet.</p>
<p>Hayret, dedi. Arada pek bir fark yok.. halin yenilikten çok uzak.</p>
<p>Bunu neden dedin?</p>
<p>Bir değişme yok da …</p>
<p>Kendi kendine zikreden tesbih icad edildi de ben mi duymadım.</p>
<p>Şaşırdı, cevap veremedi, eski teraneyi –sanki sayıklar gibi- tekrarladı yine:</p>
<p>Bir tesbih bir sene boyunca kullanılır mı hiç? İnsan yeni bir tesbih alır hiç olmazsa… Ne kadar da zevksizsin.</p>
<p>Zevkli sadece elindeki tesbihi değiştirmek şeklinde anlayan bir düşünce sahibine cevap vermeyi fuzuli gördüm- sükut en iyisiydi."</p>
<p>Bu VELADET-İ NEBİ akşamında Hüseyin kardeşimin notlarını hatırlamamın saiki belki de onun mevlid gecesini tebrik iştiyakıydı.</p>
<p> Hem onun, hem de bütün dostlarımın mübarek Fahrül-Alemin'in veladet gecesini tebrik ediyor, bizim ve İslam aleminin hakiki huzurlarını yaşamasını Rabb-i Rahim ve Vekil-i Mutlak olan Allah’tan niyaz ediyorum.</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.