Hep suçu mevsimlerde ararız da, bir gün sorduk mu kendi kendimize; ''belki de tüm suç bizde'' diye... Hani nemlendirmek için kuruyan cildimize krem süreriz ya, peki kuruyan kalplerimize var mıdır çare? Gitgide vefasızlaşan, vicdansızlaşan kalplerimize ne demeli peki? Her geçen yirmi senede bir değişen nesil ile beraber huylarımız ve alışkanlıklarımız da değişmekte, hem de durmaksızın. Sahi, yoksa kurumakla kalmayıp kör olmaya yüz mü tutuyor kalplerimiz? Nedir insanı insandan nefret ettiren! Nedir bitmek tükenmek bitmeyen dünyanın geçici boş hevesleri... Siz de sustunuz tabi. İnanın bunları yazarken ben bile düşünüyorum cevapları.
Aslında yemeyi, içmeyi, çalışmayı ve daha nice ihtiyaçlarımızı sırf yaşamak uğruna yaparız, hayatta kalma pahasına hepsi. Sorsanız herkes bir amaç uğruna bir şeyler yapıyor. İyi hoş güzel de, günlük ihtiyaçlarımız dışında; merhamet, sevgi, saygı, hoşgörü... bunlar da ihtiyaç değil midir? İnsanları da geçtim, bir canlısever olarak söylüyorum, bir kedinin veya köpeğin de kendi başının okşanmasına, minicik bir kuşun bile sevilmeye ihtiyacı yok mudur?
Mevsimler zamanını mı şaşırdı? Yoksa biz mi mevsimlerin değerini bilmedik de mevsimler bize küstü mü? Bitkiler, hayvanlar, hatta gökyüzündeki Ay, Güneş ve Bulut bile dile gelse, kim bilir neler söylerlerdi bizlere. Halbuki onlar geçmişten günümüze, yarınlarımıza şahitlik ederler de farkında olmayız. Yaşarken gerçekten ölümü unutuyor insan. Bilir misiniz bilmem ama Hz. Rabia (r.a.) sırf ölümü unutmamak için çare aramış ve o çareyi bulmuş; kendisine bir kefen almış ölümü her dakika hatırlamak için. Bunu günümüzde bir başka insan yapacak olsa ona deli derler. Aslında ölümü hatırlamak için ille de bir nesneye ihtiyacımız yok, yeter ki kalp kırmayalım, hak yemeyelim. Haktan kastım sadece maddi anlamda değil, birinin hakkında önyargılı şekilde olumsuz eleştiri veya iftiraya yol açacak herhangi bir davranış da hak yemeye girer.
Doğa tamamen insanoğluna küsüyor mu gerçekten? Küsmesin de ne yapsın... Denizleri kirletiyor insanlar, toprağa çöp atıyor, ağaçları yakıyorlar, minicik can taşıyan hayvanlara zulüm ede ede onları öldürüyorlar. Nedir doğanın bu insanlardan çektiği. Halbuki insanoğlu daha ortada yokken doğa var idi. Doğayı seven, hayvanları da sever, hayvanları seven de tüm insanları sever. Merhametini kaybedenler, insanlıklarını da kaybetmişler demektir...