DAZLAK ZİHNİYET
DAZLAK ZİHNİYET
Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada kullandığı “Suriyelileri Göndermeyeceğiz” sözü muhalefet kanadını adeta çıldırttı.
Özellikle Millet İttifakını destekleyen ve milliyetçi geçinen partilerden bu konuda daha yüksek ses çıktı.
Neymiş efendim Suriyeliler gitmeliymiş.
Ukrayna’lılar kadar erkek değillermiş. Korkup kaçacaklarına, denize gireceklerine ülkelerini savunsalarmış.
Mış mış ta mış mış,
Suriye’de yaşananlar ile Ukrayna’da yaşananları aynı kefeye koymak en masum tabiri ile cahilliktir.
Ukrayna Devleti, halkı ile birlikte yayılmacı Rusya’ya karşı Ulusal bütünlüğünü ve İstiklalini muhafaza etmeye çalışıyor. Karşısında kim olduğu ve nereden geldiği belli olan düşman var.
Oysa Suriye öyle mi?
Bir yanda devlet kendi halkına saldırıp soykırım yapıyor, yok etmeye çalışıyor. Diğer yandan DEAŞ, PYD gibi gruplar ülkenin bir kısmını ele geçirmeye çalışıyor. Tabii bu amaçla da o bölgedeki gerek Müslüman gerekse de Müslüman olmayan Suriye halkını öldürüyor, sakat bırakıyor.
Tamam, adam ülkesinden kaçmasın savaşsın, savaşsın da kime karşı savaşsın? Adam, devletine karşı savaşsa adı “Terörist” olur, öldürülür ya da hapse atılır.
DEAŞ’a veya PYD’ye karşı savaşsın diyelim, diyelim de ne ile savaşsın?
Silahı mı var? Mühimmatı mı var? Arkasında ABD veya başka bir güç mü var? Yok… Ne yapacak bu insanlar? Mecburen ya kalıp ölecek ya da bir başka ülkeye sığınacak.
Bu İnsanlar da bize sığındı. Onlar Muhacir biz Ensar olduk.
Şimdi kalkıp ülkesinden ölümden, hastalıktan, yokluktan kaçıp bize sığınan insanları ortaya mı atalım?
Çok şükür Sayın Cumhurbaşkanımız o kadar vicdansız değil.
Muhalefet “Siz atmazsanız atmayın, biz iktidara gelirsek hepsini kovacağız” diyor.
Peki o zaman bende soruyorum.
Ülkemizde milyonlarca İran’lı “Şia” mezhebine mensup insan var. Onları da kovacakmısınız?
Antalya ve çevresinde yaşayan neredeyse sahil kesiminin büyük bölümünü satın alan onbinlerce Hiristiyan, Alman ve İngiliz var onları da kovacakmısınız?
Kaçak olarak ülkemizde bulunan ve sayıları neredeyse milyonlara ulaşan Rus yanlısı Ermensitanlı, Türkmenistanlı, Kazakistanlı ve Ukraynalıyı da gönderecekmisiniz?
Hele hele 1915-1930 yılları arasında ülkemize getirilen ve bugün eermaye (Para, Altın, Hisse Senedi) piyasasını ellerinde tutan, sayıları milyonlarla anılan Ermeni ve Yahudi vatandaşımız var. Onları da kovacak mısınız?
Sayıları azda olsa halen Hatay’da yaşayan Süryaniler var. Ya onları kovacakmısınız?
Zannetmiyorum…
Baksanıza yukarıda saydıklarımdan rahatsızlıkları yok, yok ki hiç onları göndermekten bahsetmiyorlar.
Varsa yoksa Suriyeli’ler.
Anlaşılıyor ki bunların kini ve nefretleri müslüman olanlara.
Hans’a dost, Hasan’a düşman bunlar.
Peki diyelim ki iktidara geldiniz (Olmaz a) Suriye’lileri tutup kollarından, Esad’ın, PYD’nin ve kalıntısı kalan DEAŞ’ın kollarına mı atacaksınız?
Erkek, kadın, çoluk , çocuk gidin ölün mü diyeceksiniz?
O kadar vicdansız mısınız?
Sorsan “Elhamdülillah Müslümanız” derler ama kendilerine sığınanı katillerine teslim etmeye kalkarlar. Ha yaparlarsa da şaşırmam.
“Boraltan Katliamı” halen hafızalarda. Bilmeyenlere hatırlatayım.
1945 yılında İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru 146 Azerbaycan Türkü, komünist rejimden kaçıp Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü'nü geçip kardeş bildikleri topraklara girererek, Iğdır’daki Türk sınır karakoluna sığındı.
Göçmenlerin, Türkiye'ye sığındığını duyan Sovyetler Birliği yönetimi bu kişilerin iadesini istedi.
Ne yapacağını bilemeyen karakol komutanı Ankara’ya, hükümete telgraf çekti. Ama gelen cevap, tarihe kara bir leke sürecekti. Duyduklarına inanamayan karakol komutanı sorusunu yinelese de cevap değişmedi.
Dönemin hükümeti, tereddüt etmeden göçmenlerin gönderilmesine karar verdi.
Göçmenler, Türk askerine “Bizi siz öldürün” dese de çare olmadı. 146 Azeri, yeniden Boraltan Köprüsü’ne gönderildi.
Fakat bu kez gittikleri umuda değil, ölüme yolculuktu.
Köprüye ayak basar basmaz önce ayakları bağlandı kaçamasınlar diye. Sonra da soydaşlarının gözü önünde kurşuna dizildiler.
Onlardan geriye kalan ise, büyük bir insanlık ayıbı oldu.
Dün, Boraltan Köprüsünde Azeri kardeşlerimizi ölüme gönderen zihniyet ile bugün (birçoğunun öleceğini bile bile) Suriyeli’leri ülkelerine göndereceğiz diyen zihniyet arasında ne fark var?
“Suriyeliler ülkesine gitsin” diyen zihniyet ile “Turken Raus” diye slogan atıp, gurbetçilerimize saldıran dazlak zihniyet arasında ne fark var?
Sağlıcakla..
Mesut BALYEMEZ
mesutb44@gmail.com
Ekleme
Tarihi: 21 Mart 2022 - Pazartesi
DAZLAK ZİHNİYET
DAZLAK ZİHNİYET
Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada kullandığı “Suriyelileri Göndermeyeceğiz” sözü muhalefet kanadını adeta çıldırttı.
Özellikle Millet İttifakını destekleyen ve milliyetçi geçinen partilerden bu konuda daha yüksek ses çıktı.
Neymiş efendim Suriyeliler gitmeliymiş.
Ukrayna’lılar kadar erkek değillermiş. Korkup kaçacaklarına, denize gireceklerine ülkelerini savunsalarmış.
Mış mış ta mış mış,
Suriye’de yaşananlar ile Ukrayna’da yaşananları aynı kefeye koymak en masum tabiri ile cahilliktir.
Ukrayna Devleti, halkı ile birlikte yayılmacı Rusya’ya karşı Ulusal bütünlüğünü ve İstiklalini muhafaza etmeye çalışıyor. Karşısında kim olduğu ve nereden geldiği belli olan düşman var.
Oysa Suriye öyle mi?
Bir yanda devlet kendi halkına saldırıp soykırım yapıyor, yok etmeye çalışıyor. Diğer yandan DEAŞ, PYD gibi gruplar ülkenin bir kısmını ele geçirmeye çalışıyor. Tabii bu amaçla da o bölgedeki gerek Müslüman gerekse de Müslüman olmayan Suriye halkını öldürüyor, sakat bırakıyor.
Tamam, adam ülkesinden kaçmasın savaşsın, savaşsın da kime karşı savaşsın? Adam, devletine karşı savaşsa adı “Terörist” olur, öldürülür ya da hapse atılır.
DEAŞ’a veya PYD’ye karşı savaşsın diyelim, diyelim de ne ile savaşsın?
Silahı mı var? Mühimmatı mı var? Arkasında ABD veya başka bir güç mü var? Yok… Ne yapacak bu insanlar? Mecburen ya kalıp ölecek ya da bir başka ülkeye sığınacak.
Bu İnsanlar da bize sığındı. Onlar Muhacir biz Ensar olduk.
Şimdi kalkıp ülkesinden ölümden, hastalıktan, yokluktan kaçıp bize sığınan insanları ortaya mı atalım?
Çok şükür Sayın Cumhurbaşkanımız o kadar vicdansız değil.
Muhalefet “Siz atmazsanız atmayın, biz iktidara gelirsek hepsini kovacağız” diyor.
Peki o zaman bende soruyorum.
Ülkemizde milyonlarca İran’lı “Şia” mezhebine mensup insan var. Onları da kovacakmısınız?
Antalya ve çevresinde yaşayan neredeyse sahil kesiminin büyük bölümünü satın alan onbinlerce Hiristiyan, Alman ve İngiliz var onları da kovacakmısınız?
Kaçak olarak ülkemizde bulunan ve sayıları neredeyse milyonlara ulaşan Rus yanlısı Ermensitanlı, Türkmenistanlı, Kazakistanlı ve Ukraynalıyı da gönderecekmisiniz?
Hele hele 1915-1930 yılları arasında ülkemize getirilen ve bugün eermaye (Para, Altın, Hisse Senedi) piyasasını ellerinde tutan, sayıları milyonlarla anılan Ermeni ve Yahudi vatandaşımız var. Onları da kovacak mısınız?
Sayıları azda olsa halen Hatay’da yaşayan Süryaniler var. Ya onları kovacakmısınız?
Zannetmiyorum…
Baksanıza yukarıda saydıklarımdan rahatsızlıkları yok, yok ki hiç onları göndermekten bahsetmiyorlar.
Varsa yoksa Suriyeli’ler.
Anlaşılıyor ki bunların kini ve nefretleri müslüman olanlara.
Hans’a dost, Hasan’a düşman bunlar.
Peki diyelim ki iktidara geldiniz (Olmaz a) Suriye’lileri tutup kollarından, Esad’ın, PYD’nin ve kalıntısı kalan DEAŞ’ın kollarına mı atacaksınız?
Erkek, kadın, çoluk , çocuk gidin ölün mü diyeceksiniz?
O kadar vicdansız mısınız?
Sorsan “Elhamdülillah Müslümanız” derler ama kendilerine sığınanı katillerine teslim etmeye kalkarlar. Ha yaparlarsa da şaşırmam.
“Boraltan Katliamı” halen hafızalarda. Bilmeyenlere hatırlatayım.
1945 yılında İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru 146 Azerbaycan Türkü, komünist rejimden kaçıp Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü'nü geçip kardeş bildikleri topraklara girererek, Iğdır’daki Türk sınır karakoluna sığındı.
Göçmenlerin, Türkiye'ye sığındığını duyan Sovyetler Birliği yönetimi bu kişilerin iadesini istedi.
Ne yapacağını bilemeyen karakol komutanı Ankara’ya, hükümete telgraf çekti. Ama gelen cevap, tarihe kara bir leke sürecekti. Duyduklarına inanamayan karakol komutanı sorusunu yinelese de cevap değişmedi.
Dönemin hükümeti, tereddüt etmeden göçmenlerin gönderilmesine karar verdi.
Göçmenler, Türk askerine “Bizi siz öldürün” dese de çare olmadı. 146 Azeri, yeniden Boraltan Köprüsü’ne gönderildi.
Fakat bu kez gittikleri umuda değil, ölüme yolculuktu.
Köprüye ayak basar basmaz önce ayakları bağlandı kaçamasınlar diye. Sonra da soydaşlarının gözü önünde kurşuna dizildiler.
Onlardan geriye kalan ise, büyük bir insanlık ayıbı oldu.
Dün, Boraltan Köprüsünde Azeri kardeşlerimizi ölüme gönderen zihniyet ile bugün (birçoğunun öleceğini bile bile) Suriyeli’leri ülkelerine göndereceğiz diyen zihniyet arasında ne fark var?
“Suriyeliler ülkesine gitsin” diyen zihniyet ile “Turken Raus” diye slogan atıp, gurbetçilerimize saldıran dazlak zihniyet arasında ne fark var?
Sağlıcakla..
Mesut BALYEMEZ
mesutb44@gmail.com
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.