MÜCAHİTLİKTEN MÜSAİTLİĞE DÖNÜŞÜM
MÜCAHİTLİKTEN MÜSAİTLİĞE DÖNÜŞÜM
Türkiye’deki muhafazakar kesimin siyasallaşması ilk defa Necmettin ERBAKAN öncülüğünde 1970 yılında Milli Nizam Partisi ile başladı.
Milli Nizam Partisi’nin programında yer alan hususlar ve ortaya atılan görüşler, sonraki yıllarda "Millî Görüş" adı altında, Erbakan ve arkadaşlarınca kurulan veya kurdurulan bütün partilerin programlarının da genel çerçevesini oluşturdu.
Erbakan ve arkadaşlarınca kurulan MNP hakkında "Laikliğe aykırı çalışmalar yürüttüğü" gerekçesiyle Cumhuriyet Başsavcılığı, 5 Mart 1971'de, dava açtı.
Anayasa Mahkemesi, 20 Mayıs 1971'de, partinin "laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması prensiplerine aykırı olduğu" gerekçesiyle kapatılmasına karar verdi.
MNP'nin kapatılmasından yaklaşık bir buçuk yıl sonra Süleyman Arif EMRE başkanlığında Milli Selamet Partisi kuruldu.
Milli Selamet Partisi 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrasında diğer siyasi Partiler gibi kapatılarak, yöneticilerine siyaset yasağı getirildi.
Partisi kapatılsa da Milli Görüşçüler yılmadı. 19 Temmuz 1983 tarihinde Ali TÜRKMEN Başkanlığında “Refah Partisi” kuruldu.
1970 yılında atılan tohumlar 1995 Genel Seçimlerinde meyvesini verdi ve Refah Partisi 21.38 oy oranı ile 158 Milletvekilliği kazanarak birinci Parti oldu. Necmettin ERBAKAN Başkanlığında Doğruyol Partisi ile ortaklaşa kurulan Hükümet ne yazık ki 28 Şubat postmodern darbesi ile sona erdirildi. O süreçte yaşanan gayri demokratik olaylar ne yazık ki ülkemiz siyasi tarihinde kara bir leke olarak anılacaktır.
21 Mayıs 1997'de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, iktidarda iken RP hakkında, "Lâik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri" gerekçesiyle dava açtı. Refah Partisi, 8 ay süren dava sonunda, 16 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı.
Anayasa Mahkemesi kapatmaktan, Milli Görüşün temsilcileri de yeni bir Parti kurmaktan vazgeçmeyeceklerdi.
Henüz Refah Partisi kapatılmadan 1997 yılında Fazilet Partisi kurulmuştu. Refah Partisi kapatılınca 150 Milletvekili Fazilet Partisine geçti.
Ancak Fazilet Partisi de malum sondan kurtulamadı. 8 Mayıs 1999’da açılan dava neticesinde 22 Haziran 2022 de Fazilet Partisi’de kapatıldı.
20 Temmuz 2001 Tarihinde Recai KUTAN Başkanlığında Saadet Partisi kurulurken Milli Görüşün içerisinde yetişen R.Tayyip ERDOĞAN ve arkadaşları tarafından 14 Ağustos 2001 tarihinde Adalete ve Kalkınma Partisi kuruldu.
AK Parti 2002 yılında yapılan Genel seçimlerde tek başına iktidar oldu. Bu Türkiye’de Muhafazakarların ikinci iktidarıydı.
Muhafazakar kesim 2002 yılında iktidara gelene dek, Milli Görüşe sahip onlarca insan çile çekti, hapis yattı, siyasi yasaklı oldu, aklını kaybetti hatta hayatını kaybetti.
Birçok insanın “Müslümanım” demeye korktuğu zamanlarda, eğilmeyen, bükülmeyen kahramanlar “Mücahit”lik yaparak elinden geldiğince, dili döndüğünce Hakkı söyledi, Hakkı anlattı.
Belki, bir avuçtular ama davalarında kaya gibi sağlamdılar.
Gençliğimde başta Rahmetli ERBAKAN olmak üzer Şevki YILMAZ, Hasan Hüseyin CEYLAN, Hasan MEZARCI gibi dava adamlarını dinler, onların hitabetleri ile kendimizden geçerdik.
Geçmişte, Milli Görüşe hizmet edenlerin hemen hemen hepsi, özellikle 28 Şubat sürecinde maddi manevi birçok bedeller ödedi.
Muhafazakar kesim için ibre 2002 den sonra tersine döndü.
Ak Parti iktidarı ile 2002 öncesinde yıllarca itilen kakılan ve ötekileştirilen muhafazakar kesim yavaş yavaş iktidara ısındı. Daha önce Erbakan liderliğinde yaklaşık bir yıl kadar iktidar olan ancak müktedir olamayan, hep bir yanı kırık olan muhafazakar kesim nihayet Ak Parti ile uzun sayılabilecek bir süreçte iktidarın nimetlerinden faydalanacaktı.
2002 öncesinde “Ötekileştirilen” muhafazakar “Mücahit” kesim iktidara alışınca önce “Müteahit” oldu sonrasında da her şeye “Müsait” hale geldi.
Davası için bırakın malını, aklından olanların yerini “Aklını kötüye kullananlar” aldı.
Bir makam yetmedi, yenisini ihdas ettirdi.
Bir görev yetmedi, birkaç görev daha ekletti.
Bir ihale yetmedi, yenilerini açtırdı.
İktidar hırsı, makam hırsı, mal ve para hırsı dava hırsının önüne geçti hatta ortada dava mava kalmadı.
Her şey “Heva ve Heves” oldu.
Dün, dava için feda edilen bilezik ve yüzükler şimdilerde şahsı için biriktirilir oldu.
Tabii iktidara alışanda koltuğunu, makamını ve elde ettiği rantı kaybetmemek için dilini tuttu, kuyruğunu kıstı ve her şeye “Müsait” oldu.
Haksızlık mı yapılıyor, görme gitsin.
Yolsuzluk mu yapılıyor, amannn bana ne.
Dava adamları harcanıyormu, yahu zaten adam sorunluydu.
Dine, İmana, Kurânamı saldırılıyor, ha bu gomunistlerin işi,
De geç,
Ne yazık ki Okçular Tepesi ganimet uğruna terk edildi.
Malum Ak Parti Hükümeti, siyasi anlamda kendine destek olsunlar diye özellikle öğrenci odaklı muhafazakar STK ları destekledi, güçlendirdi.
Ama ne yazık ki bu STK ları bir şekilde ele geçirenler devlet kadrolarını dizayn işine girişti. Boş kadrolara kendi adamlarını (Kendi adamları derken kendi düşünceleri ile paralel kişileri değil kullanabilecekleri adamları) atatmak için oradan oraya koşuyor, kulis yapıyorlar.
Herhangi bir boş makama göz koyan da soluğu o ildeki en güçlü görünen Vakıf veya Dernek başkanının yanında alıyor.
Dün “Fetö”nün yaptığı ile bugün bazı STK temsilcilerinin yaptığı arasında ne fark var?
Bu gözler, bu kulaklar asıl işini bırakıp iş takibi yapan, kamu çalışanlarını tehdit eden, birilerinin önünü kesmek için iftira atan sözde muhafazakar Vakıf, Dernek başkanlarını gördü, duydu.
Sendikaları zaten söylemiyorum. “Bizim Sendikaya geçersen şu makama gelirsin, bu yere atanırsın” diye dolanıp duruyorlar. Üye olmayanları da “Sen görürsün haaa” diye korkutmaktan da geri kalmıyorlar.
Tabi muhafazakar kesim ballı ranta tav olunca meydan onları kullanabilecek solcular ve riyakar fırıldaklara kaldı.
28 Şubat’ın ertesi günü eşinin başını açanlar, Namazı bırakanlar bugün baş köşeleri doldururken, o günlerde tutuklananlar, işlerinden, okullarında atılanlar bugün kıyıda köşede kaldı.
Sırf Dindar ve Sakallı olduklarından dolayı Sivas olayları sanığı gösterilenler hapislerde sürünürken, onlara tu kaka diyenler sırça köşklere kondu.
Evet, dün belki bir avuçtuk, yüzde 1-2 idik ama Demir bir yumruk gibiydik.
Dimdik durur, Hakkı ve Haklıyı savunurduk.
Özgül ağırlığımız vardı. Meydana çıktık mı copta yesek, biber gazı da yesek haklı davamızdan vazgeçmezdik.
Karınca misali yangına su taşırdık. Söndüremesek de safımız belli olurdu.
Şimdi, yüzde Elliyiz diyoruz ama etkimiz de yok tepkimizde.
Pışşştttt deseler çil yavrusu gibi dağılacağız.
Niye, çünkü kalpler Allah sevgisi yerine, Para, makam, mal, mülk, şan, şöhret sevgisi ile doldu.
Allah korkusunun yerini makamını ve kazandıklarını kaybetme korkusu aldı.
Allah’ın rızasının yerini, Amirlerimizin rızası aldı.
Sadece bireyler değil Muhafazakar basın ve muhafazakar partilerde bu ranttan nasibini aldı
Rantı alan da dilini tuttu.
Doğruları söylemek yerine, duyulmak isteneni söyledi.
Ha nasıl olsa “Her doğru her yerde söylenmez” gibi bir mazeret gösterilecek ata sözü de var.
Rahmetli ERBAKAN Hoca, yıllarca “Fetö” ile mücadele etti. Şimdi onun temsilcileri İktidara gelirsek “Tüm KHK lılara af çıkartacağız” diyor.
Böyle bir şey ancak bizde olur herhalde.
Ne diyelim şirazemiz kaymış.
Muhammet İkbal’in dediği gibi “Müslümanların tekrar Müslüman olması” lazım herhalde.
Başka türlü düzeleceğimiz yok.
Bugünkü tabloya bakınca keşke İktidar olmasaydık diyorum.
En azından sahip olduğumuz değerleri kaybetmezdik.
Onca mücadele Dünyalık için mi yapıldı.
Yazık.
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” Maide 8
Sağlıcakla.
Mesut BALYEMEZ
mesutb44@gmail.com
Ekleme
Tarihi: 05 Haziran 2022 - Pazar
MÜCAHİTLİKTEN MÜSAİTLİĞE DÖNÜŞÜM
MÜCAHİTLİKTEN MÜSAİTLİĞE DÖNÜŞÜM
Türkiye’deki muhafazakar kesimin siyasallaşması ilk defa Necmettin ERBAKAN öncülüğünde 1970 yılında Milli Nizam Partisi ile başladı.
Milli Nizam Partisi’nin programında yer alan hususlar ve ortaya atılan görüşler, sonraki yıllarda "Millî Görüş" adı altında, Erbakan ve arkadaşlarınca kurulan veya kurdurulan bütün partilerin programlarının da genel çerçevesini oluşturdu.
Erbakan ve arkadaşlarınca kurulan MNP hakkında "Laikliğe aykırı çalışmalar yürüttüğü" gerekçesiyle Cumhuriyet Başsavcılığı, 5 Mart 1971'de, dava açtı.
Anayasa Mahkemesi, 20 Mayıs 1971'de, partinin "laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması prensiplerine aykırı olduğu" gerekçesiyle kapatılmasına karar verdi.
MNP'nin kapatılmasından yaklaşık bir buçuk yıl sonra Süleyman Arif EMRE başkanlığında Milli Selamet Partisi kuruldu.
Milli Selamet Partisi 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrasında diğer siyasi Partiler gibi kapatılarak, yöneticilerine siyaset yasağı getirildi.
Partisi kapatılsa da Milli Görüşçüler yılmadı. 19 Temmuz 1983 tarihinde Ali TÜRKMEN Başkanlığında “Refah Partisi” kuruldu.
1970 yılında atılan tohumlar 1995 Genel Seçimlerinde meyvesini verdi ve Refah Partisi 21.38 oy oranı ile 158 Milletvekilliği kazanarak birinci Parti oldu. Necmettin ERBAKAN Başkanlığında Doğruyol Partisi ile ortaklaşa kurulan Hükümet ne yazık ki 28 Şubat postmodern darbesi ile sona erdirildi. O süreçte yaşanan gayri demokratik olaylar ne yazık ki ülkemiz siyasi tarihinde kara bir leke olarak anılacaktır.
21 Mayıs 1997'de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, iktidarda iken RP hakkında, "Lâik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri" gerekçesiyle dava açtı. Refah Partisi, 8 ay süren dava sonunda, 16 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı.
Anayasa Mahkemesi kapatmaktan, Milli Görüşün temsilcileri de yeni bir Parti kurmaktan vazgeçmeyeceklerdi.
Henüz Refah Partisi kapatılmadan 1997 yılında Fazilet Partisi kurulmuştu. Refah Partisi kapatılınca 150 Milletvekili Fazilet Partisine geçti.
Ancak Fazilet Partisi de malum sondan kurtulamadı. 8 Mayıs 1999’da açılan dava neticesinde 22 Haziran 2022 de Fazilet Partisi’de kapatıldı.
20 Temmuz 2001 Tarihinde Recai KUTAN Başkanlığında Saadet Partisi kurulurken Milli Görüşün içerisinde yetişen R.Tayyip ERDOĞAN ve arkadaşları tarafından 14 Ağustos 2001 tarihinde Adalete ve Kalkınma Partisi kuruldu.
AK Parti 2002 yılında yapılan Genel seçimlerde tek başına iktidar oldu. Bu Türkiye’de Muhafazakarların ikinci iktidarıydı.
Muhafazakar kesim 2002 yılında iktidara gelene dek, Milli Görüşe sahip onlarca insan çile çekti, hapis yattı, siyasi yasaklı oldu, aklını kaybetti hatta hayatını kaybetti.
Birçok insanın “Müslümanım” demeye korktuğu zamanlarda, eğilmeyen, bükülmeyen kahramanlar “Mücahit”lik yaparak elinden geldiğince, dili döndüğünce Hakkı söyledi, Hakkı anlattı.
Belki, bir avuçtular ama davalarında kaya gibi sağlamdılar.
Gençliğimde başta Rahmetli ERBAKAN olmak üzer Şevki YILMAZ, Hasan Hüseyin CEYLAN, Hasan MEZARCI gibi dava adamlarını dinler, onların hitabetleri ile kendimizden geçerdik.
Geçmişte, Milli Görüşe hizmet edenlerin hemen hemen hepsi, özellikle 28 Şubat sürecinde maddi manevi birçok bedeller ödedi.
Muhafazakar kesim için ibre 2002 den sonra tersine döndü.
Ak Parti iktidarı ile 2002 öncesinde yıllarca itilen kakılan ve ötekileştirilen muhafazakar kesim yavaş yavaş iktidara ısındı. Daha önce Erbakan liderliğinde yaklaşık bir yıl kadar iktidar olan ancak müktedir olamayan, hep bir yanı kırık olan muhafazakar kesim nihayet Ak Parti ile uzun sayılabilecek bir süreçte iktidarın nimetlerinden faydalanacaktı.
2002 öncesinde “Ötekileştirilen” muhafazakar “Mücahit” kesim iktidara alışınca önce “Müteahit” oldu sonrasında da her şeye “Müsait” hale geldi.
Davası için bırakın malını, aklından olanların yerini “Aklını kötüye kullananlar” aldı.
Bir makam yetmedi, yenisini ihdas ettirdi.
Bir görev yetmedi, birkaç görev daha ekletti.
Bir ihale yetmedi, yenilerini açtırdı.
İktidar hırsı, makam hırsı, mal ve para hırsı dava hırsının önüne geçti hatta ortada dava mava kalmadı.
Her şey “Heva ve Heves” oldu.
Dün, dava için feda edilen bilezik ve yüzükler şimdilerde şahsı için biriktirilir oldu.
Tabii iktidara alışanda koltuğunu, makamını ve elde ettiği rantı kaybetmemek için dilini tuttu, kuyruğunu kıstı ve her şeye “Müsait” oldu.
Haksızlık mı yapılıyor, görme gitsin.
Yolsuzluk mu yapılıyor, amannn bana ne.
Dava adamları harcanıyormu, yahu zaten adam sorunluydu.
Dine, İmana, Kurânamı saldırılıyor, ha bu gomunistlerin işi,
De geç,
Ne yazık ki Okçular Tepesi ganimet uğruna terk edildi.
Malum Ak Parti Hükümeti, siyasi anlamda kendine destek olsunlar diye özellikle öğrenci odaklı muhafazakar STK ları destekledi, güçlendirdi.
Ama ne yazık ki bu STK ları bir şekilde ele geçirenler devlet kadrolarını dizayn işine girişti. Boş kadrolara kendi adamlarını (Kendi adamları derken kendi düşünceleri ile paralel kişileri değil kullanabilecekleri adamları) atatmak için oradan oraya koşuyor, kulis yapıyorlar.
Herhangi bir boş makama göz koyan da soluğu o ildeki en güçlü görünen Vakıf veya Dernek başkanının yanında alıyor.
Dün “Fetö”nün yaptığı ile bugün bazı STK temsilcilerinin yaptığı arasında ne fark var?
Bu gözler, bu kulaklar asıl işini bırakıp iş takibi yapan, kamu çalışanlarını tehdit eden, birilerinin önünü kesmek için iftira atan sözde muhafazakar Vakıf, Dernek başkanlarını gördü, duydu.
Sendikaları zaten söylemiyorum. “Bizim Sendikaya geçersen şu makama gelirsin, bu yere atanırsın” diye dolanıp duruyorlar. Üye olmayanları da “Sen görürsün haaa” diye korkutmaktan da geri kalmıyorlar.
Tabi muhafazakar kesim ballı ranta tav olunca meydan onları kullanabilecek solcular ve riyakar fırıldaklara kaldı.
28 Şubat’ın ertesi günü eşinin başını açanlar, Namazı bırakanlar bugün baş köşeleri doldururken, o günlerde tutuklananlar, işlerinden, okullarında atılanlar bugün kıyıda köşede kaldı.
Sırf Dindar ve Sakallı olduklarından dolayı Sivas olayları sanığı gösterilenler hapislerde sürünürken, onlara tu kaka diyenler sırça köşklere kondu.
Evet, dün belki bir avuçtuk, yüzde 1-2 idik ama Demir bir yumruk gibiydik.
Dimdik durur, Hakkı ve Haklıyı savunurduk.
Özgül ağırlığımız vardı. Meydana çıktık mı copta yesek, biber gazı da yesek haklı davamızdan vazgeçmezdik.
Karınca misali yangına su taşırdık. Söndüremesek de safımız belli olurdu.
Şimdi, yüzde Elliyiz diyoruz ama etkimiz de yok tepkimizde.
Pışşştttt deseler çil yavrusu gibi dağılacağız.
Niye, çünkü kalpler Allah sevgisi yerine, Para, makam, mal, mülk, şan, şöhret sevgisi ile doldu.
Allah korkusunun yerini makamını ve kazandıklarını kaybetme korkusu aldı.
Allah’ın rızasının yerini, Amirlerimizin rızası aldı.
Sadece bireyler değil Muhafazakar basın ve muhafazakar partilerde bu ranttan nasibini aldı
Rantı alan da dilini tuttu.
Doğruları söylemek yerine, duyulmak isteneni söyledi.
Ha nasıl olsa “Her doğru her yerde söylenmez” gibi bir mazeret gösterilecek ata sözü de var.
Rahmetli ERBAKAN Hoca, yıllarca “Fetö” ile mücadele etti. Şimdi onun temsilcileri İktidara gelirsek “Tüm KHK lılara af çıkartacağız” diyor.
Böyle bir şey ancak bizde olur herhalde.
Ne diyelim şirazemiz kaymış.
Muhammet İkbal’in dediği gibi “Müslümanların tekrar Müslüman olması” lazım herhalde.
Başka türlü düzeleceğimiz yok.
Bugünkü tabloya bakınca keşke İktidar olmasaydık diyorum.
En azından sahip olduğumuz değerleri kaybetmezdik.
Onca mücadele Dünyalık için mi yapıldı.
Yazık.
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” Maide 8
Sağlıcakla.
Mesut BALYEMEZ
mesutb44@gmail.com
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.