MİSAFİR KALEM
Köşe Yazarı
MİSAFİR KALEM
 

DAHA HİÇ YAŞAMAMIŞTIM Kİ!

DAHA HİÇ YAŞAMAMIŞTIM Kİ! Babasının şehit olduğu haberini aldığında çok küçük yaşlarda idi. Hayatının zorluğunu o küçücük yaşlarda tam hissetmemişti ama annesinin de ismini bile bilmediği amansız bir hastalıktan dolayı ölmesinden sonra bu fani dünyada ninesi ile baş başa kalmış ve asıl zorluklar o zaman başlamıştı. Annesinin öldüğü gün kararını vermişti. Doktor olacaktı. İlkokulunu köyün virane okulunda okumuş, lise yılları ise çok daha zahmetli geçmişti. Kilometrelerce yolu soğuk ve karlı günlerde yürüyerek okulunu bitirebilmişti. Bazen yollar kapandığında okuluna gidemediği zamanlarda hüngür hüngür ağladığını hatırlıyordu. Arkadaşlarının ise alay konusu idi. Kendisini gördüklerinde değişik hayvan sesleri çıkarıyorlar, kıs kıs gülüyorlardı. Aslında ders çalışmasından onlara ne idi ki ya da neden alay ettiklerini anlamıyordu da. Lakap takmalarından ise hiç haz almıyordu. Kendisi annesine bir söz vermişti. Gerçi annesinin verdiği sözden haberi yoktu ama olsun öyle niyetlenmişti. Bir gün o beyaz önlüğü giyecekti. Üniversite sınavına gireceği yıl ninesi ile köy köy gezmiş ve üniversite sınavına hazırlık kitaplarını toplamıştı. Hiç kitabın kapağı açılmayanları da vardı, her boşluğu doldurulmuş kitaplarda. Ama olsun, tüm soruları çözecekti. Çözülmüş testleri bir güzel de silgi ile siliyor tekrar kendisi çözüyordu. Çözemediği soruları teneffüs aralarında hocalarına soruyordu. Çünkü dershaneye gidecek maddi durumu da yoktu. Öğretmenleri çok şükür çalışkan öğrenci olduğundan dolayı ilgileniyorlar ve tüm sorularına cevap veriyorlar, test mantığını koridorlarda öğretiyorlardı. Güzel ahlaklı ve çalışkan olması öğretmenlerinin ve köydekilerin gönüllerini almasına yetmişti. Ah işte diyordu bazen “evde zamanım olsa da sadece ders çalışabilse idim”. Ama ninesi artık yaşlanmıştı, İneği onu bekliyordu, zavallı onun ile uğraşmasa inekte kendileri de aç kalacaklardı. Çeşmeden su getirmesi gerekiyordu her gün, Ama hiç kimseye söyleyemediği evdeki bulaşıklar ve temizlikte vardı. Olsun hiç gocunmuyordu. Az uyurdu hem ev işlerini hem de sınavına çalışabilecek zamanının ayarlıyordu işte… Sonunda sınav günü gelmişti, O heyecan ile sabaha kadar da gözüne uyku girmemişti. Sınavda inanılmaz bir derece yapmış ve hedeflediği Tıp Fakültesini kazanmıştı. Rüyalarda idi sanki. Köyünün gelmiş geçmiş en büyük başarısına imza atmış, dalga geçen tüm arkadaşları bile tebrik etmeye gelmişlerdi. Köyün muhtarı eve ziyaretine gelmiş, maddi problemleri çözmeye çabalıyordu. Ninesi de ağlamasına rağmen hayatının en büyük ve zor kararını veriyor ineğini satılığa çıkarıyordu. “Yapma etme nine” dese de ineği satmışlar ve okulunu o para ile güçte olsa bitirmişti. Ciltlerce kitapları kütüphanede adeta yutuyordu, bazıları bu mesleği para için yapıyorum dese de kendisi ileride olacağı mesleğini çok seviyordu. Hem köyüne hem de tüm insanlığa faydalı olmak için günleri iple çekiyordu. O heyecan ve meslek aşkı ile Tıp Fakültesini de birincilik ile bitiriyordu şükür. Ama sırada uzmanlığı vardı. Uzmanlık sınavında da çok yüksek bir puan alarak “Kardiyoloji” anabilim dalını seçmişti. Artık hayal ettiği ama yapamadığı her şeyi yapacaktı. Yıllardır okuyamadığı romanları bitirecekti. Açılamadığı kız arkadaşına sonunda duygularını gizlemeyecek belki de teklifini kabul ederse evlenecekti. Çocukları olacak onları en iyi şekilde eğitimlerini almalarını sağlayacaktı. Ninesinin o çok sevdiği ineğine benzer bir inek alabilecekti. Parası olunca muhtara söz verdiği güzel bir okul yapması için elinden gelen gayreti gösterecekti. Ama ilk önce kendisi gibi yetim olan ilkokula giden Ayşegül’ün televizyonlardan görüp istediği stetoskopu alacak ve ona hediye edecekti. İlk gün asistan olarak yoğun bir hasta muayenesine girmiş inanılmaz yorulmuştu. Mesai bitimi gelen büyük bir kazadaki hastalar anabilim dalının hocaları uzmanları ile beraber ameliyathaneye alınmış ve gerekli müdahaleler yapılmaya başlanmıştı. Yürümüyor adeta koşarak iş yapıyorlardı. Dışarıdan bağrışlar, ağlayışlar ve acı sesleri geliyordu. Hocası dışarıdakilerin sessiz olmalarını söylemeleri için kendisini görevlendirmişti. Ameliyathaneden dışarı çıkıp “her şey kontrol altında sessiz olun lütfen” demesi ile yere yıkılması bir olmuştu. Nereden geldiğini kestiremediği kurşunlar giydiği ilk günkü beyaz önlüğünü kırmızı renge boyamıştı. Elindeki silahı olan adam ile göz göze geldi,. “Neden yaptın” diye soramıyordu,. Konuşamıyordu, “Kitaplarım vardı okuyacağım” diye düşündü,. Sevdiği kız aklına geldi, Sadece “ninem” diyebildi “o yalnız kalacak, tek başına nasıl yapacak ki” diye düşündü. Sonra Ben ise “Daha hiç yaşayamamıştım ki” diyerek boynuna doladığı ve hediye edeceği stetoskopunu avuçları ile sımsıkı tutarak dünyaya gözlerini yumdu… Prof. Dr. Hamdi TEMEL www.hamditemel.com.tr
Ekleme Tarihi: 08 Temmuz 2022 - Cuma

DAHA HİÇ YAŞAMAMIŞTIM Kİ!

DAHA HİÇ YAŞAMAMIŞTIM Kİ! Babasının şehit olduğu haberini aldığında çok küçük yaşlarda idi. Hayatının zorluğunu o küçücük yaşlarda tam hissetmemişti ama annesinin de ismini bile bilmediği amansız bir hastalıktan dolayı ölmesinden sonra bu fani dünyada ninesi ile baş başa kalmış ve asıl zorluklar o zaman başlamıştı. Annesinin öldüğü gün kararını vermişti. Doktor olacaktı. İlkokulunu köyün virane okulunda okumuş, lise yılları ise çok daha zahmetli geçmişti. Kilometrelerce yolu soğuk ve karlı günlerde yürüyerek okulunu bitirebilmişti. Bazen yollar kapandığında okuluna gidemediği zamanlarda hüngür hüngür ağladığını hatırlıyordu. Arkadaşlarının ise alay konusu idi. Kendisini gördüklerinde değişik hayvan sesleri çıkarıyorlar, kıs kıs gülüyorlardı. Aslında ders çalışmasından onlara ne idi ki ya da neden alay ettiklerini anlamıyordu da. Lakap takmalarından ise hiç haz almıyordu. Kendisi annesine bir söz vermişti. Gerçi annesinin verdiği sözden haberi yoktu ama olsun öyle niyetlenmişti. Bir gün o beyaz önlüğü giyecekti. Üniversite sınavına gireceği yıl ninesi ile köy köy gezmiş ve üniversite sınavına hazırlık kitaplarını toplamıştı. Hiç kitabın kapağı açılmayanları da vardı, her boşluğu doldurulmuş kitaplarda. Ama olsun, tüm soruları çözecekti. Çözülmüş testleri bir güzel de silgi ile siliyor tekrar kendisi çözüyordu. Çözemediği soruları teneffüs aralarında hocalarına soruyordu. Çünkü dershaneye gidecek maddi durumu da yoktu. Öğretmenleri çok şükür çalışkan öğrenci olduğundan dolayı ilgileniyorlar ve tüm sorularına cevap veriyorlar, test mantığını koridorlarda öğretiyorlardı. Güzel ahlaklı ve çalışkan olması öğretmenlerinin ve köydekilerin gönüllerini almasına yetmişti. Ah işte diyordu bazen “evde zamanım olsa da sadece ders çalışabilse idim”. Ama ninesi artık yaşlanmıştı, İneği onu bekliyordu, zavallı onun ile uğraşmasa inekte kendileri de aç kalacaklardı. Çeşmeden su getirmesi gerekiyordu her gün, Ama hiç kimseye söyleyemediği evdeki bulaşıklar ve temizlikte vardı. Olsun hiç gocunmuyordu. Az uyurdu hem ev işlerini hem de sınavına çalışabilecek zamanının ayarlıyordu işte… Sonunda sınav günü gelmişti, O heyecan ile sabaha kadar da gözüne uyku girmemişti. Sınavda inanılmaz bir derece yapmış ve hedeflediği Tıp Fakültesini kazanmıştı. Rüyalarda idi sanki. Köyünün gelmiş geçmiş en büyük başarısına imza atmış, dalga geçen tüm arkadaşları bile tebrik etmeye gelmişlerdi. Köyün muhtarı eve ziyaretine gelmiş, maddi problemleri çözmeye çabalıyordu. Ninesi de ağlamasına rağmen hayatının en büyük ve zor kararını veriyor ineğini satılığa çıkarıyordu. “Yapma etme nine” dese de ineği satmışlar ve okulunu o para ile güçte olsa bitirmişti. Ciltlerce kitapları kütüphanede adeta yutuyordu, bazıları bu mesleği para için yapıyorum dese de kendisi ileride olacağı mesleğini çok seviyordu. Hem köyüne hem de tüm insanlığa faydalı olmak için günleri iple çekiyordu. O heyecan ve meslek aşkı ile Tıp Fakültesini de birincilik ile bitiriyordu şükür. Ama sırada uzmanlığı vardı. Uzmanlık sınavında da çok yüksek bir puan alarak “Kardiyoloji” anabilim dalını seçmişti. Artık hayal ettiği ama yapamadığı her şeyi yapacaktı. Yıllardır okuyamadığı romanları bitirecekti. Açılamadığı kız arkadaşına sonunda duygularını gizlemeyecek belki de teklifini kabul ederse evlenecekti. Çocukları olacak onları en iyi şekilde eğitimlerini almalarını sağlayacaktı. Ninesinin o çok sevdiği ineğine benzer bir inek alabilecekti. Parası olunca muhtara söz verdiği güzel bir okul yapması için elinden gelen gayreti gösterecekti. Ama ilk önce kendisi gibi yetim olan ilkokula giden Ayşegül’ün televizyonlardan görüp istediği stetoskopu alacak ve ona hediye edecekti. İlk gün asistan olarak yoğun bir hasta muayenesine girmiş inanılmaz yorulmuştu. Mesai bitimi gelen büyük bir kazadaki hastalar anabilim dalının hocaları uzmanları ile beraber ameliyathaneye alınmış ve gerekli müdahaleler yapılmaya başlanmıştı. Yürümüyor adeta koşarak iş yapıyorlardı. Dışarıdan bağrışlar, ağlayışlar ve acı sesleri geliyordu. Hocası dışarıdakilerin sessiz olmalarını söylemeleri için kendisini görevlendirmişti. Ameliyathaneden dışarı çıkıp “her şey kontrol altında sessiz olun lütfen” demesi ile yere yıkılması bir olmuştu. Nereden geldiğini kestiremediği kurşunlar giydiği ilk günkü beyaz önlüğünü kırmızı renge boyamıştı. Elindeki silahı olan adam ile göz göze geldi,. “Neden yaptın” diye soramıyordu,. Konuşamıyordu, “Kitaplarım vardı okuyacağım” diye düşündü,. Sevdiği kız aklına geldi, Sadece “ninem” diyebildi “o yalnız kalacak, tek başına nasıl yapacak ki” diye düşündü. Sonra Ben ise “Daha hiç yaşayamamıştım ki” diyerek boynuna doladığı ve hediye edeceği stetoskopunu avuçları ile sımsıkı tutarak dünyaya gözlerini yumdu… Prof. Dr. Hamdi TEMEL www.hamditemel.com.tr
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.