Nâs ve İnsan Kelimelerinin Anlamı ve Mâhiyeti
<p>"Nâs" insan kelimesinin çoğuludur, insanlar, halk demektir. Kur'an-ı Kerim'de 240 yerde geçer. "İnsan" ve aynı anlamdaki ins ve ünâs sözcükleri de 88 ayette geçer. İnsan kelimesinin sözlük anlamına gelince; İnsan kelimesinin, kendinden türediği kök olarak iki sözcükten bahsedilir; bunlardan biri üns kelimesidir. Üns, ünsiyet, yakınlık demektir. Bu “yakınlık, yaklaşma duygusu” bir yandan hemcinsleriyle bir arada yaşama durumunda olan insanın başka insanlara karşı yakınlığını, bir yandan da Allah’a bütün varlıkların üstünde olan yakınlığını ifade eder. İnsan kelimesinin, bir de nesiye (unutmak) fiilinden geldiği söylenir. Bu durumda insan, unutkan demektir. Kur’an’da insandan (Adem) söz edilirken, “Andolsun, önceden Adem’e ahid verdik de unuttu ve onu azim sahibi bulmadık.” (1) buyrulur. </p>
<p> </p>
<p> İnsan kimdir? Nasıl bir varlıktır? Yeryüzüne nereden gelmiştir? İnsan nereye doğru gidiyor? İnsanın bu dünyada görev ve sorumlulukları var mıdır, varsa nelerdir? gibi sorular insan aklını meşgul eden sorulardır. Felsefî akımlar, izmler, dünya görüşleri bu sorulara cevap vermek zorunda kalmışlar, hiç fil görmemiş ve gözleri bağlanan adam gibi her biri filin tümünü değil; bir tarafını görebilmişlerdir. </p>
<p> </p>
<p> Geçmişten günümüze kadar insan üç şekilde tarif edilmiştir. Bunlardan ilk ikisi insanı sadece tek yönüyle ele alırken üçüncüsü insanı tüm yönleriyle ele alır. Bir kısmı insanı baş, göz, kulak, burun, ağız, el, kol, bacak, karaciğer, akciğer, mide gibi maddi organlardan oluşmuş bir varlık olarak kabul ederken, bir kısmı ise insanın tüm organlarını görmezden gelircesine maddi yönünü göz ardı edip, sadece ruhtan meydana geldiğini iddia etmişlerdir. Ayrıca bazıları insanı şu şekilde tarif ederler. “İnsan alet kullanan hayvandır, akıllı hayvandır, konuşan hayvandır, gülen hayvandır, hayvan olmak istemeyen tek hayvandır vs.”</p>
<p> </p>
<p> Şüphesiz insan kendisinin nasıl bir varlık olduğunun cevabını verdiğinde aynı zamanda inancını da seçmiş olmaktadır. Her şeyde dengeyi esas alan İslam dini insanı tarif ederken de dengeyi esas almıştır. İslam inancına göre insan; beden ve ruhtan oluşan, düşünen, şuurlu, iman ve ilim sahibi bir varlıktır. İnsan, Allah'ın yeryüzüne lutfettiği, üstün yapıcı yeteneklere sahip, fakat organik ve biyolojik yapı bakımından zayıf olan bir varlıktır. Bu tanımın bir sonucu olarak islam; insanı sadece maddî bir varlık olarak gören maddeye tapanları ve insanı sadece ruhtan oluşmuş olarak kabul eden ruha tapanları reddeder. (2) </p>
<p> </p>
<p> İnsanın bir yaratılış gayesi vardır. İnsan, akıl, ilim ve iradeyle beden ve ruhtan ibaret olan bir varlık olduğu için bu yaratılışın bir gayesi olması dâ doğaldır. İnsan bedenî olarak maddî tarafını, rûhî yönüyle de maneviyatını eşit tutacak bir yaşantı içerisinde hayatını sürdürmek zorundadır. Ve insanın hayat mücadelesi ancak yaratılış gayesi ile paralel olduğu sürece insan mutlu olabilir. Çünkü insan Allah'a kul olmak ve O'nun kanunlarını yeryüzünde yaşamak ve uygulamak üzere verdiği sözü yerine getirme sorumluluğu ile yaratılmıştır.</p>
<p> </p>
<p> "Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" (3). İbadetin anlamı doğrudan doğruya insan varlığının gayesini teşkil etmektedir. İbadet aynı zamanda insanın yapması gerekli olan bir görevdir. Dolayısıyla ibadet, belirli hareketlerden çok daha geniş ve şümûllüdür. Kesin olarak bilinmelidir ki ibadet derken bunun içeriği, hilâfet görevini de kapsar. İnsanın yeryüzünde tek hedefi Allah'a itaat ve ibadettir. Bundan başka amacı olmayan insanoğlu yaptığı ameller karşısında huzur ve güven hissedecektir. Bu sayede insanoğlu tek ilâh olan Allah'a yönelmiş demektir. Öyle ki, insanın bu amaçla yaptığı her çalışma bir karşılık, bir mükafat görecektir.</p>
<p> </p>
<p> Allah'a ibadet, insanoğlunun şartları aşıp O'na yönelmesi ve O'nun kanunları çerçevesinde tavizsiz, engellemelere aldırmadan yalnız Allah'ın kulluğunun şuuruna ererek yapılabilir... Aksi halde bahşedilmiş sınırlı özgürlüklerle nefs, şeytan ve tuğyandan oluşan bir yaşamla ne Allah'ın kulluğunun şuuruna ne de insan olduğumuzun şuuruna erebiliriz.</p>
<p> </p>
<p> Ama bütün bunlara karşı Allah insanoğlunun cahil, aceleci, zalim, zora dayanamayan, nankör, gözü doymaz, şımarık birisi olduğunu Kur'an'da ayetleriyle açıklamaktadır. Bu zâfiyetlerine karşılık insan Allah'ın kendisine verdiği irade sayesinde bütün bunlardan sıyrılarak Allah'ın rızasına ulaşabilir. Çünkü "İnsan sadece yaptığı ameller sayesinde Allah'ın rızasını kazanabilir." (4) Rabbim gereği gibi amel eden kullarından eylesin. Bir sonraki makalede görüşmek üzere sağlıcakla kalın.</p>
<p> Mücahit GÜLER</p>
<p> </p>
<p>1- Tâhâ Suresi, 115. ayet</p>
<p>2- Ahmed Kalkan, İslam Akaidi: 182; Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.</p>
<p>3- Zâriyât Suresi, 56. ayet</p>
<p>4- Muvatta, Vesaya, 7</p>
Ekleme
Tarihi: 21 Aralık 2020 - Pazartesi
Nâs ve İnsan Kelimelerinin Anlamı ve Mâhiyeti
<p>"Nâs" insan kelimesinin çoğuludur, insanlar, halk demektir. Kur'an-ı Kerim'de 240 yerde geçer. "İnsan" ve aynı anlamdaki ins ve ünâs sözcükleri de 88 ayette geçer. İnsan kelimesinin sözlük anlamına gelince; İnsan kelimesinin, kendinden türediği kök olarak iki sözcükten bahsedilir; bunlardan biri üns kelimesidir. Üns, ünsiyet, yakınlık demektir. Bu “yakınlık, yaklaşma duygusu” bir yandan hemcinsleriyle bir arada yaşama durumunda olan insanın başka insanlara karşı yakınlığını, bir yandan da Allah’a bütün varlıkların üstünde olan yakınlığını ifade eder. İnsan kelimesinin, bir de nesiye (unutmak) fiilinden geldiği söylenir. Bu durumda insan, unutkan demektir. Kur’an’da insandan (Adem) söz edilirken, “Andolsun, önceden Adem’e ahid verdik de unuttu ve onu azim sahibi bulmadık.” (1) buyrulur. </p>
<p> </p>
<p> İnsan kimdir? Nasıl bir varlıktır? Yeryüzüne nereden gelmiştir? İnsan nereye doğru gidiyor? İnsanın bu dünyada görev ve sorumlulukları var mıdır, varsa nelerdir? gibi sorular insan aklını meşgul eden sorulardır. Felsefî akımlar, izmler, dünya görüşleri bu sorulara cevap vermek zorunda kalmışlar, hiç fil görmemiş ve gözleri bağlanan adam gibi her biri filin tümünü değil; bir tarafını görebilmişlerdir. </p>
<p> </p>
<p> Geçmişten günümüze kadar insan üç şekilde tarif edilmiştir. Bunlardan ilk ikisi insanı sadece tek yönüyle ele alırken üçüncüsü insanı tüm yönleriyle ele alır. Bir kısmı insanı baş, göz, kulak, burun, ağız, el, kol, bacak, karaciğer, akciğer, mide gibi maddi organlardan oluşmuş bir varlık olarak kabul ederken, bir kısmı ise insanın tüm organlarını görmezden gelircesine maddi yönünü göz ardı edip, sadece ruhtan meydana geldiğini iddia etmişlerdir. Ayrıca bazıları insanı şu şekilde tarif ederler. “İnsan alet kullanan hayvandır, akıllı hayvandır, konuşan hayvandır, gülen hayvandır, hayvan olmak istemeyen tek hayvandır vs.”</p>
<p> </p>
<p> Şüphesiz insan kendisinin nasıl bir varlık olduğunun cevabını verdiğinde aynı zamanda inancını da seçmiş olmaktadır. Her şeyde dengeyi esas alan İslam dini insanı tarif ederken de dengeyi esas almıştır. İslam inancına göre insan; beden ve ruhtan oluşan, düşünen, şuurlu, iman ve ilim sahibi bir varlıktır. İnsan, Allah'ın yeryüzüne lutfettiği, üstün yapıcı yeteneklere sahip, fakat organik ve biyolojik yapı bakımından zayıf olan bir varlıktır. Bu tanımın bir sonucu olarak islam; insanı sadece maddî bir varlık olarak gören maddeye tapanları ve insanı sadece ruhtan oluşmuş olarak kabul eden ruha tapanları reddeder. (2) </p>
<p> </p>
<p> İnsanın bir yaratılış gayesi vardır. İnsan, akıl, ilim ve iradeyle beden ve ruhtan ibaret olan bir varlık olduğu için bu yaratılışın bir gayesi olması dâ doğaldır. İnsan bedenî olarak maddî tarafını, rûhî yönüyle de maneviyatını eşit tutacak bir yaşantı içerisinde hayatını sürdürmek zorundadır. Ve insanın hayat mücadelesi ancak yaratılış gayesi ile paralel olduğu sürece insan mutlu olabilir. Çünkü insan Allah'a kul olmak ve O'nun kanunlarını yeryüzünde yaşamak ve uygulamak üzere verdiği sözü yerine getirme sorumluluğu ile yaratılmıştır.</p>
<p> </p>
<p> "Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" (3). İbadetin anlamı doğrudan doğruya insan varlığının gayesini teşkil etmektedir. İbadet aynı zamanda insanın yapması gerekli olan bir görevdir. Dolayısıyla ibadet, belirli hareketlerden çok daha geniş ve şümûllüdür. Kesin olarak bilinmelidir ki ibadet derken bunun içeriği, hilâfet görevini de kapsar. İnsanın yeryüzünde tek hedefi Allah'a itaat ve ibadettir. Bundan başka amacı olmayan insanoğlu yaptığı ameller karşısında huzur ve güven hissedecektir. Bu sayede insanoğlu tek ilâh olan Allah'a yönelmiş demektir. Öyle ki, insanın bu amaçla yaptığı her çalışma bir karşılık, bir mükafat görecektir.</p>
<p> </p>
<p> Allah'a ibadet, insanoğlunun şartları aşıp O'na yönelmesi ve O'nun kanunları çerçevesinde tavizsiz, engellemelere aldırmadan yalnız Allah'ın kulluğunun şuuruna ererek yapılabilir... Aksi halde bahşedilmiş sınırlı özgürlüklerle nefs, şeytan ve tuğyandan oluşan bir yaşamla ne Allah'ın kulluğunun şuuruna ne de insan olduğumuzun şuuruna erebiliriz.</p>
<p> </p>
<p> Ama bütün bunlara karşı Allah insanoğlunun cahil, aceleci, zalim, zora dayanamayan, nankör, gözü doymaz, şımarık birisi olduğunu Kur'an'da ayetleriyle açıklamaktadır. Bu zâfiyetlerine karşılık insan Allah'ın kendisine verdiği irade sayesinde bütün bunlardan sıyrılarak Allah'ın rızasına ulaşabilir. Çünkü "İnsan sadece yaptığı ameller sayesinde Allah'ın rızasını kazanabilir." (4) Rabbim gereği gibi amel eden kullarından eylesin. Bir sonraki makalede görüşmek üzere sağlıcakla kalın.</p>
<p> Mücahit GÜLER</p>
<p> </p>
<p>1- Tâhâ Suresi, 115. ayet</p>
<p>2- Ahmed Kalkan, İslam Akaidi: 182; Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.</p>
<p>3- Zâriyât Suresi, 56. ayet</p>
<p>4- Muvatta, Vesaya, 7</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.