HAYAT ALGIMIZ VE BİZ!
HAYAT ALGIMIZ VE BİZ!
Bilinç, Zihin, Kalp, Beden ve sonucu söylemlerimizi söylemlerimiz de eylemlerimiz oluşur. Eylemlerimiz de bizim seçimlerimizdir. Seçimler sorumluluklarımızı belirler. Gerçekler ile yüzleşmeli hayatımızda yolunda gitmeyen neler varsa altına imzamızı atmalıyız. Aksi takdirde her zaman cadı avına çıkacak ve kendimizi rahatlatmaya çalışacağız.
Peki hayattan beklentilerimiz nedir? ( Cennet- cehennem )
Aşırı ve karşılığı olmayan beklentilerimiz acı verir. Soyut istek ve arzularımızın somut hale getirilmeliyiz. Aksi takdirde mutlu olamayız. Beklentilerimiz ve ihtiyaçlarımız arasındaki farkı bilmeliyiz. Zira ihtiyaçlar ötelenemez.
Bunun yanında geçmiş aile ilişkilerimiz olduğunu, içimizdeki Ebeveynin çocukluğumuzdaki parçamıza hükmettiğini, alışkanlıklarımızın da bu şekilde oluştuğunu unutmamalıyız. Hayatımıza kalite katanın da yetişkin egomuzla bakışımız olduğunu, hayatımızın da seçimimiz olduğunun farkında olmalıyız.
Düşüncelerimiz farkındalığımızın altındadır. Hayata farkındalıkla devam etmek isteyenler, akan su misali devamlı kendilerini yenileyenlerdir. Girdiği ortamda kendini ifade edebilenlerdir.
Peki kendimizi tanımazsak ne kadar doğru ifade edebiliriz?
Bizim önceliklerimiz ve önemli verdiklerimiz nelerdir?
Hayattan beklentilerimiz ve ihtiyaçlarımız nelerdir?
Kadın ya da erkek olmak seçimle elde ettiğimiz bir durum değildir. Bizi seçimlerimiz rezil ya da vezir yapar. Seçimini yapmadığımız her şey bize hediyedir, emanettir. Bir gün veren alacaktır. Bu emanete ne kadar iyi bakarsak mutlu oluruz.
O halde kadın bedeninde ya da erkek bedeninde olan her insan mutlu olmak istiyorsa bedeni ile barışık olmalıdır. Birbirini tamamlayarak evlenen iki canlının biri de kadındır.
Peki; kadın nedir?
Kadın olmak güzel bakmaktır. Doluyu görmek, boşu doldurmak, gülmek, güldürmek, huzur vermektir. Kadın hayatın renkli tarafı, geleceğin, umudun, ümidin diğer adıdır.
Umudunuzu ve ümidinizi tazelemek ister misiniz?
Kişiliğimiz içinde yaşadığımız toplumun dininde ve kültüründen, ailemizin özelliklerinden özellikle annemizin bize verdiği ilk öğretilerle oluşur. Algılarımız ve alışkanlıklarımız bu bilgilerledir. Böylece bir kişiliğimiz oluşur. Oluşan bu kimliği değiştirmek çok zordur. Ancak kuvvetli bir irade ve bilgi ile değişime uğrayabilir. Aksi takdirde geçmişimizin, yanlış algılarımızın, el gün ne der söylemlerinin kölesi olur mutsuz olabiliriz.
Özellikle dinler bizlerin en hassas olduğumuz noktamızdır. Yahudiler ırklarının anneden geldiği söylenir. Lakin her sabah ettikleri duanın hukukun kaynağı olan Talmud’da şu şekilde olduğunu görüyoruz. “Ezeli ilâhımız! Kainatın kralı! Beni kadın yaratmadığın için sana hamd olsun”
Hristiyanlıkta kadın ise İncil`de yer alan, “Erkek kadından değil ama kadın erkektendir. Çünkü erkek kadın için değil fakat kadın erkek içindir” diyerek bütün kötülüklerin, şeytana uymanın sebebidir. Karı koca beraberliği bile günahların en büyüğüdür.
Hatta Aziz Augusten: “Bir adamın karısı ile bir fahişe arasında fark yok” der. Bugün katolik kiliselerinde evlenme merasimlerinde papazın okuduğu dua ise; “Günahla düşmüşüm annemin karnına, günah işlemiştir bana annem gebe kalırken”dir.
Batı medeniyeti Eski yunan düşüncelerini temel alır. Kadına köle muamelesi, karısını istediği zaman dövmesi, başka birine hediye edebilmesi vardır. Miras kadına yoktur. En büyük hakaret “kadın” dır. Zira bütün rezilliklerin başı kadındır.
Yunan düşünürlerden Hesiodos’un “Zeus kadınları baş belası olarak yarattı. O kadınlar ki işleri güçleri kötülüktür” dediği tarihin tozlu yaprakları arasında kayıtlıdır.
Yedinci asırda kadının ruhu var mı, kadının insan sayılıp sayılmayacağı tartışılmış, insan olmakla beraber erkeğin hizmetine sunulduğu kararına varılmıştır. 1789 Fransız ihtilalinden sonra bazı adımlar atılmış lakin 1938 gibi yakın bir zamana kadar Fransa, kadın, çocuk ve akıl hastalarını hukuki yönden ehliyetsiz saymıştır. İngiltere`de daha 1805 yılına kadar koca, karısını satma hakkına bile sahiptir.
Modern dünyanın kadın algısı ise aslında geçmişten pek farklı değildir. Haksızlıklara karşı mücadele etmek için güçlü olduğu sunulur. Güçlü olması için de bir çok tarifler yapılır; “Sen güçlü kadınsın. Ağlarsın, göz yaşını silersin, saçını başını onarır, gülümser ve hayata yani savaşmaya devam edersin...”
Sonucunda da kendi hallerini “güçlü kadın diye diye adama çevirdiler kadını.” diyerek hayatın ağır yükünü kaldırmak zorunda kalışlarına isyanları dile getirilir.
Günümüzde roller değişmiştir. Ne erkek erkek, ne de kadın kadın rolüne razıdır. Erkeğin rolünü de yapabileceğini söyleyen kadın artık yorulmuştur. Güçlü olmaya çalışmaktan, her şeye yetişme çabasından, her açılan yarayı tamir etmekten, en ince ayrıntılarına kadar acıları tekrar tekrar yaşamaktan...
Hasılı güçlü kadın hikayesi uğruna nice ömrümüzü, hayallerimizi, umutlarımızı tükettik. Modern dünyada yaşayan bizler sevilmeyi, takdir edilmeyi ve hayallerimizi gerçekleştirmeyi isterken daha güç savaşıyla daha savunmasız hale geldik. Daha bıkkın, daha bitkin ve daha yorgun olduk.
Halbuki yaratıcı erkek ve kadın kim inanmış olarak güzel işler yaparsa güzel bir hayat yaşatacağını, yaptıklarının daha güzeliyle karşılık vereceğini inananlara vahyin sayfalarında sunmuştu.
VES-SELAM
ASİYE TANRIÖVER TÜRKAN
Ekleme
Tarihi: 10 Haziran 2024 - Pazartesi
HAYAT ALGIMIZ VE BİZ!
HAYAT ALGIMIZ VE BİZ!
Bilinç, Zihin, Kalp, Beden ve sonucu söylemlerimizi söylemlerimiz de eylemlerimiz oluşur. Eylemlerimiz de bizim seçimlerimizdir. Seçimler sorumluluklarımızı belirler. Gerçekler ile yüzleşmeli hayatımızda yolunda gitmeyen neler varsa altına imzamızı atmalıyız. Aksi takdirde her zaman cadı avına çıkacak ve kendimizi rahatlatmaya çalışacağız.
Peki hayattan beklentilerimiz nedir? ( Cennet- cehennem )
Aşırı ve karşılığı olmayan beklentilerimiz acı verir. Soyut istek ve arzularımızın somut hale getirilmeliyiz. Aksi takdirde mutlu olamayız. Beklentilerimiz ve ihtiyaçlarımız arasındaki farkı bilmeliyiz. Zira ihtiyaçlar ötelenemez.
Bunun yanında geçmiş aile ilişkilerimiz olduğunu, içimizdeki Ebeveynin çocukluğumuzdaki parçamıza hükmettiğini, alışkanlıklarımızın da bu şekilde oluştuğunu unutmamalıyız. Hayatımıza kalite katanın da yetişkin egomuzla bakışımız olduğunu, hayatımızın da seçimimiz olduğunun farkında olmalıyız.
Düşüncelerimiz farkındalığımızın altındadır. Hayata farkındalıkla devam etmek isteyenler, akan su misali devamlı kendilerini yenileyenlerdir. Girdiği ortamda kendini ifade edebilenlerdir.
Peki kendimizi tanımazsak ne kadar doğru ifade edebiliriz?
Bizim önceliklerimiz ve önemli verdiklerimiz nelerdir?
Hayattan beklentilerimiz ve ihtiyaçlarımız nelerdir?
Kadın ya da erkek olmak seçimle elde ettiğimiz bir durum değildir. Bizi seçimlerimiz rezil ya da vezir yapar. Seçimini yapmadığımız her şey bize hediyedir, emanettir. Bir gün veren alacaktır. Bu emanete ne kadar iyi bakarsak mutlu oluruz.
O halde kadın bedeninde ya da erkek bedeninde olan her insan mutlu olmak istiyorsa bedeni ile barışık olmalıdır. Birbirini tamamlayarak evlenen iki canlının biri de kadındır.
Peki; kadın nedir?
Kadın olmak güzel bakmaktır. Doluyu görmek, boşu doldurmak, gülmek, güldürmek, huzur vermektir. Kadın hayatın renkli tarafı, geleceğin, umudun, ümidin diğer adıdır.
Umudunuzu ve ümidinizi tazelemek ister misiniz?
Kişiliğimiz içinde yaşadığımız toplumun dininde ve kültüründen, ailemizin özelliklerinden özellikle annemizin bize verdiği ilk öğretilerle oluşur. Algılarımız ve alışkanlıklarımız bu bilgilerledir. Böylece bir kişiliğimiz oluşur. Oluşan bu kimliği değiştirmek çok zordur. Ancak kuvvetli bir irade ve bilgi ile değişime uğrayabilir. Aksi takdirde geçmişimizin, yanlış algılarımızın, el gün ne der söylemlerinin kölesi olur mutsuz olabiliriz.
Özellikle dinler bizlerin en hassas olduğumuz noktamızdır. Yahudiler ırklarının anneden geldiği söylenir. Lakin her sabah ettikleri duanın hukukun kaynağı olan Talmud’da şu şekilde olduğunu görüyoruz. “Ezeli ilâhımız! Kainatın kralı! Beni kadın yaratmadığın için sana hamd olsun”
Hristiyanlıkta kadın ise İncil`de yer alan, “Erkek kadından değil ama kadın erkektendir. Çünkü erkek kadın için değil fakat kadın erkek içindir” diyerek bütün kötülüklerin, şeytana uymanın sebebidir. Karı koca beraberliği bile günahların en büyüğüdür.
Hatta Aziz Augusten: “Bir adamın karısı ile bir fahişe arasında fark yok” der. Bugün katolik kiliselerinde evlenme merasimlerinde papazın okuduğu dua ise; “Günahla düşmüşüm annemin karnına, günah işlemiştir bana annem gebe kalırken”dir.
Batı medeniyeti Eski yunan düşüncelerini temel alır. Kadına köle muamelesi, karısını istediği zaman dövmesi, başka birine hediye edebilmesi vardır. Miras kadına yoktur. En büyük hakaret “kadın” dır. Zira bütün rezilliklerin başı kadındır.
Yunan düşünürlerden Hesiodos’un “Zeus kadınları baş belası olarak yarattı. O kadınlar ki işleri güçleri kötülüktür” dediği tarihin tozlu yaprakları arasında kayıtlıdır.
Yedinci asırda kadının ruhu var mı, kadının insan sayılıp sayılmayacağı tartışılmış, insan olmakla beraber erkeğin hizmetine sunulduğu kararına varılmıştır. 1789 Fransız ihtilalinden sonra bazı adımlar atılmış lakin 1938 gibi yakın bir zamana kadar Fransa, kadın, çocuk ve akıl hastalarını hukuki yönden ehliyetsiz saymıştır. İngiltere`de daha 1805 yılına kadar koca, karısını satma hakkına bile sahiptir.
Modern dünyanın kadın algısı ise aslında geçmişten pek farklı değildir. Haksızlıklara karşı mücadele etmek için güçlü olduğu sunulur. Güçlü olması için de bir çok tarifler yapılır; “Sen güçlü kadınsın. Ağlarsın, göz yaşını silersin, saçını başını onarır, gülümser ve hayata yani savaşmaya devam edersin...”
Sonucunda da kendi hallerini “güçlü kadın diye diye adama çevirdiler kadını.” diyerek hayatın ağır yükünü kaldırmak zorunda kalışlarına isyanları dile getirilir.
Günümüzde roller değişmiştir. Ne erkek erkek, ne de kadın kadın rolüne razıdır. Erkeğin rolünü de yapabileceğini söyleyen kadın artık yorulmuştur. Güçlü olmaya çalışmaktan, her şeye yetişme çabasından, her açılan yarayı tamir etmekten, en ince ayrıntılarına kadar acıları tekrar tekrar yaşamaktan...
Hasılı güçlü kadın hikayesi uğruna nice ömrümüzü, hayallerimizi, umutlarımızı tükettik. Modern dünyada yaşayan bizler sevilmeyi, takdir edilmeyi ve hayallerimizi gerçekleştirmeyi isterken daha güç savaşıyla daha savunmasız hale geldik. Daha bıkkın, daha bitkin ve daha yorgun olduk.
Halbuki yaratıcı erkek ve kadın kim inanmış olarak güzel işler yaparsa güzel bir hayat yaşatacağını, yaptıklarının daha güzeliyle karşılık vereceğini inananlara vahyin sayfalarında sunmuştu.
VES-SELAM
ASİYE TANRIÖVER TÜRKAN
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.