Emine AYDEMİR
Köşe Yazarı
Emine AYDEMİR
 

ŞEYH MUSTAFA DEVATİ HZ

ŞEYH MUSTAFA DEVATİ HZ “Ey Hakkı arayan kişi bir ara Cenabı Hakkın aşkı beni kaplamıştı. Hiçbir yerde duramıyordum. Acaba Beytullah’a gitsem mi diye düşünüyordum. O sırada âlem bana açıldı ve Kâbe’yi mutahhara önüme geldi. Altınoluğun altında Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (s.a.v) oturmuşlardı o anda elime bir kitap verip buyurdular ki: Makamından ayrılma! ve her gün Peygamber Efendimiz s.a.v gelip o kitaptan fakire İlmi Ledün (maneviyat ilmi) öğretir, ders verirdi. Ben de onunla amel ederdim.” diyor Mustafa Devati hazretleri “Tuhfetus Sufiyyin” adlı eserinde. 17. yüzyılda yaşamış Celvetiyye tarikatına mensup Şeyh Mustafa Devati hazretleri,Üsküdar da her gün binlerce insanın önünden geçtiği fakat çok az kimsenin bildiği manevi önderlerden, aşıklardan biridir. Şeyh Camii’nin bahçesindeki sessiz, sakin, huzurlu türbesine girince kalp atışlarınız bile değişiyor. Bizzat Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın öğrencisi, İlmi Ledün sahibi bir zatın huzurundasınız.. Aklımıza bir hadis geliyor: Ebu Hureyre r.a’den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz s.a.v şöyle buyurmuştur: “Bir kimse Allah dostu bir zatın kabrini ziyaret edecek olursa, o Allah dostu olan zat o kimsenin selamını alır, onu tanır ve ona mukabele eder. O kimse oradan ayrılana kadar onun yanından bir an olsun ayrılmaz.” Ruhlar aleminde bir manevi alış veriş ve muhabbet var. Gafletten kapanan gönül gözümüz görmese de inanıyoruz ki içimizin huzura ermesi ile alışveriş bereketli geçiyor. Tadına doyulmaz bir ziyaret.. Allah dileyen herkese nasip etsin. Şeyh Mustafa Devati hazretlerinin tasavvuf yolunda, kalp gözüyle gördüğü bazı hallerini yazdığı kitabı: “Tuhfetus Sufiyyin” den müşahedelerle yazımıza devam edelim. “Seyyidimiz Aziz Mahmud Hüdayi (k.s) ile Peygamber Efendimiz Hz Muhammed s.a.v’in ruhaniyetleri gelip: “Bundan sonra bu kapıda her kim mana talep ederse cevap bulacaktır.” deyip emaneti teslim eylediler. Bende o zamandan beri hizmet ve irşada devam ediyorum.” Böyle bir ikram karşısında ziyarete giderken hangi manaya talip olarak gideceğiz sevgili dostlar? Mustafa Devati hz, manevi ilerleyişin kolay ama kemal noktasında daimi kalmanın zor olduğu kanaatindedir. Şöyle diyor: “Beyim! Bilesin ki tasavvuf yolunda yürümek, bir merdiven gibidir. Buna yönelen her istekli kişi merdivene çıkar. Ancak o merdivenin zirvesinde durup ihsanı ilahi kuşunu yakalamak mert kişinin işidir.” “Ey Hak yoluna giren ve Mevla’yı arayan kişi! Bir kimse bir Pir’e bağlanıp ona teslim olsa, Hak Teala’nın emrine uyup salih ameller peşinde koşsa, şeyhinin öğrettiği zikrullaha devam etse nice nuraniyetler hasıl olur ve birçok kimseye faydası dokunur. Bu dereceden geçtikten sonra marifetullaha ayak basar. O zaman eşyanın hakikatini görür, ancak gördüklerini dil ile anlatamaz.” Gençliğinde divit sanatıyla uğraştığı için “divitçi” anlamında kendisine “devati” lakabı verilmiş olan Mustafa Efendi hazretleri Allah dostlarına saygı ve hürmet göstermenin önemini şu cümlelerle anlatmaktadır: “Sakın Ehlullahın hatırını kıracak işler yapma! Yoksa makam değil, hal değil, Allah korusun imanın bile gidebilir. Onların huzuruna inkar ile varmayasın. Zira arştan düsenin parçası bulunmuş, şeyhin kalbinden düşenin parçası bulunmamış.” “Bir gün ehli dünyadan biri gelip bir şey sordu. Ona cevap verdim. O anda müezzin kamet getirmeye başladı. Farzı eda edince gördüm ki üzerinde elbisesi olmayan bir çocuk karşıma geldi. “Sen kimsin?” dedim. “Kıldığın namazın farzıyım” dedi. “Peki niye üryansın?” dedim. “Namazın sünneti benim elbiselerimdi. Sünnet ile farzın arasına dünyevi sözler karıştırıp sünneti iptal ettin. Bu yüzden beni üryan eyledin. Ta kıyamete kadar diğer ibadetlerinin arasında böyle üryan kalacağım.” İşte Ey Salik! Malum olsun ki sünnetleri ve farzı eda ederken dünyevi sözler namaza noksanlık verir, bundan sakınasın.” “Ey Mevla’yı arayan ve Hak yoluna giren kişi! Sen de daima nefsinle mücadele et ki Zat-ı Hakka ulaşasın. Nitekim fakir bu yolla ulaştı.” “Ey Mevla’yı arayan! Bir gün bu fakiri bir yere sohbet için davet ettiler. Sohbetten sonra yemek getirdiler. Tevafuken o gün oruçlu idim. Orucumu bozayım da gösteriş olmasın, diye düşündüm. O anda alemi gayba nazar eyledim, gördüm ki öğle vaktine kadar oruç tutanın kendi boyunca bir ağaç meydana geliyor, öğleden sonra orucunu bozarsa o ağaç kuruyup ondan fayda gelmiyor. Eğer orucu açmayacak olursa o ağaç taze budaklar verip akşama dek her budağı arşa erişir. Arşın halkalarını zil gibi çalar. O zaman ulu Mevla meleklere seslenip der ki: “Ey benim meleklerim! Bakın, insan olarak yarattığım bir kulumun orucu, arşımın halkalarını çınlatıyor.” Bu hal bana malum olunca, hayrete dalıp düşünürken Sultanı Enbiya (s.a.v) görünüp, “Orucu açmadığında isabet eyledin” buyurdular. İşte ey salik! Allah katında orucun o kadar kıymeti vardır ki her an melekler görüp imrenirler. Bu yüzden nafile orucunu artır. Bir gün büyük bir cemaat el kaldırıp Cenabı Hakk’a dua ve niyazda bulunuyordu. O anda kalp gözüyle müşahede ettim ki cemaatin duası birbirine bitişip Arşı Ala’ya erişti. Bütün dualar birleşip kubbe gibi oldu. Bir ses geldi: “Bu kubbeden kıyamet gününde her kişinin duası kadar bahşolunup kıyamet sıcağında herkes onun gölgesinde bulunur.” yine hatiften bir ses geldi ki: “Bu cemaatin içinde bir dostum vardır, ondan ötürü diğerlerinin duasını da kabul ettim.” “Bu kitapta bazı hallerimizi izin verildiği ölçüde yazmamız gerekirdi. Ancak deryadan bir damla ve nurdan bir zerre bile anlatamadık. Vesselam.” diyerek kitabını sırlıyor hazret. Yüce Mevlamız sevdiklerinin halleri ile hallenmeyi bizlere de nasip etsin. Aminn. Kaynak: Tuhfetü’s-Sufiyyin Emine Aydemir
Ekleme Tarihi: 18 Ağustos 2024 - Pazar

ŞEYH MUSTAFA DEVATİ HZ

ŞEYH MUSTAFA DEVATİ HZ “Ey Hakkı arayan kişi bir ara Cenabı Hakkın aşkı beni kaplamıştı. Hiçbir yerde duramıyordum. Acaba Beytullah’a gitsem mi diye düşünüyordum. O sırada âlem bana açıldı ve Kâbe’yi mutahhara önüme geldi. Altınoluğun altında Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (s.a.v) oturmuşlardı o anda elime bir kitap verip buyurdular ki: Makamından ayrılma! ve her gün Peygamber Efendimiz s.a.v gelip o kitaptan fakire İlmi Ledün (maneviyat ilmi) öğretir, ders verirdi. Ben de onunla amel ederdim.” diyor Mustafa Devati hazretleri “Tuhfetus Sufiyyin” adlı eserinde. 17. yüzyılda yaşamış Celvetiyye tarikatına mensup Şeyh Mustafa Devati hazretleri,Üsküdar da her gün binlerce insanın önünden geçtiği fakat çok az kimsenin bildiği manevi önderlerden, aşıklardan biridir. Şeyh Camii’nin bahçesindeki sessiz, sakin, huzurlu türbesine girince kalp atışlarınız bile değişiyor. Bizzat Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın öğrencisi, İlmi Ledün sahibi bir zatın huzurundasınız.. Aklımıza bir hadis geliyor: Ebu Hureyre r.a’den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz s.a.v şöyle buyurmuştur: “Bir kimse Allah dostu bir zatın kabrini ziyaret edecek olursa, o Allah dostu olan zat o kimsenin selamını alır, onu tanır ve ona mukabele eder. O kimse oradan ayrılana kadar onun yanından bir an olsun ayrılmaz.” Ruhlar aleminde bir manevi alış veriş ve muhabbet var. Gafletten kapanan gönül gözümüz görmese de inanıyoruz ki içimizin huzura ermesi ile alışveriş bereketli geçiyor. Tadına doyulmaz bir ziyaret.. Allah dileyen herkese nasip etsin. Şeyh Mustafa Devati hazretlerinin tasavvuf yolunda, kalp gözüyle gördüğü bazı hallerini yazdığı kitabı: “Tuhfetus Sufiyyin” den müşahedelerle yazımıza devam edelim. “Seyyidimiz Aziz Mahmud Hüdayi (k.s) ile Peygamber Efendimiz Hz Muhammed s.a.v’in ruhaniyetleri gelip: “Bundan sonra bu kapıda her kim mana talep ederse cevap bulacaktır.” deyip emaneti teslim eylediler. Bende o zamandan beri hizmet ve irşada devam ediyorum.” Böyle bir ikram karşısında ziyarete giderken hangi manaya talip olarak gideceğiz sevgili dostlar? Mustafa Devati hz, manevi ilerleyişin kolay ama kemal noktasında daimi kalmanın zor olduğu kanaatindedir. Şöyle diyor: “Beyim! Bilesin ki tasavvuf yolunda yürümek, bir merdiven gibidir. Buna yönelen her istekli kişi merdivene çıkar. Ancak o merdivenin zirvesinde durup ihsanı ilahi kuşunu yakalamak mert kişinin işidir.” “Ey Hak yoluna giren ve Mevla’yı arayan kişi! Bir kimse bir Pir’e bağlanıp ona teslim olsa, Hak Teala’nın emrine uyup salih ameller peşinde koşsa, şeyhinin öğrettiği zikrullaha devam etse nice nuraniyetler hasıl olur ve birçok kimseye faydası dokunur. Bu dereceden geçtikten sonra marifetullaha ayak basar. O zaman eşyanın hakikatini görür, ancak gördüklerini dil ile anlatamaz.” Gençliğinde divit sanatıyla uğraştığı için “divitçi” anlamında kendisine “devati” lakabı verilmiş olan Mustafa Efendi hazretleri Allah dostlarına saygı ve hürmet göstermenin önemini şu cümlelerle anlatmaktadır: “Sakın Ehlullahın hatırını kıracak işler yapma! Yoksa makam değil, hal değil, Allah korusun imanın bile gidebilir. Onların huzuruna inkar ile varmayasın. Zira arştan düsenin parçası bulunmuş, şeyhin kalbinden düşenin parçası bulunmamış.” “Bir gün ehli dünyadan biri gelip bir şey sordu. Ona cevap verdim. O anda müezzin kamet getirmeye başladı. Farzı eda edince gördüm ki üzerinde elbisesi olmayan bir çocuk karşıma geldi. “Sen kimsin?” dedim. “Kıldığın namazın farzıyım” dedi. “Peki niye üryansın?” dedim. “Namazın sünneti benim elbiselerimdi. Sünnet ile farzın arasına dünyevi sözler karıştırıp sünneti iptal ettin. Bu yüzden beni üryan eyledin. Ta kıyamete kadar diğer ibadetlerinin arasında böyle üryan kalacağım.” İşte Ey Salik! Malum olsun ki sünnetleri ve farzı eda ederken dünyevi sözler namaza noksanlık verir, bundan sakınasın.” “Ey Mevla’yı arayan ve Hak yoluna giren kişi! Sen de daima nefsinle mücadele et ki Zat-ı Hakka ulaşasın. Nitekim fakir bu yolla ulaştı.” “Ey Mevla’yı arayan! Bir gün bu fakiri bir yere sohbet için davet ettiler. Sohbetten sonra yemek getirdiler. Tevafuken o gün oruçlu idim. Orucumu bozayım da gösteriş olmasın, diye düşündüm. O anda alemi gayba nazar eyledim, gördüm ki öğle vaktine kadar oruç tutanın kendi boyunca bir ağaç meydana geliyor, öğleden sonra orucunu bozarsa o ağaç kuruyup ondan fayda gelmiyor. Eğer orucu açmayacak olursa o ağaç taze budaklar verip akşama dek her budağı arşa erişir. Arşın halkalarını zil gibi çalar. O zaman ulu Mevla meleklere seslenip der ki: “Ey benim meleklerim! Bakın, insan olarak yarattığım bir kulumun orucu, arşımın halkalarını çınlatıyor.” Bu hal bana malum olunca, hayrete dalıp düşünürken Sultanı Enbiya (s.a.v) görünüp, “Orucu açmadığında isabet eyledin” buyurdular. İşte ey salik! Allah katında orucun o kadar kıymeti vardır ki her an melekler görüp imrenirler. Bu yüzden nafile orucunu artır. Bir gün büyük bir cemaat el kaldırıp Cenabı Hakk’a dua ve niyazda bulunuyordu. O anda kalp gözüyle müşahede ettim ki cemaatin duası birbirine bitişip Arşı Ala’ya erişti. Bütün dualar birleşip kubbe gibi oldu. Bir ses geldi: “Bu kubbeden kıyamet gününde her kişinin duası kadar bahşolunup kıyamet sıcağında herkes onun gölgesinde bulunur.” yine hatiften bir ses geldi ki: “Bu cemaatin içinde bir dostum vardır, ondan ötürü diğerlerinin duasını da kabul ettim.” “Bu kitapta bazı hallerimizi izin verildiği ölçüde yazmamız gerekirdi. Ancak deryadan bir damla ve nurdan bir zerre bile anlatamadık. Vesselam.” diyerek kitabını sırlıyor hazret. Yüce Mevlamız sevdiklerinin halleri ile hallenmeyi bizlere de nasip etsin. Aminn. Kaynak: Tuhfetü’s-Sufiyyin Emine Aydemir
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.