NİĞDE BOR’LU AHMED KUDDÛSÎ HAZRETLERİ
NİĞDE BOR’LU AHMED KUDDÛSÎ HAZRETLERİ
Ahmed Kuddûsî Hazretleri, Niğde ilinin Bor ilçesinde yaşamış devrin en büyük âlimlerindendi. Türbesini ve çilehanesini gezerken müthiş manevi atmosferde hissettim kendimi; mübareğin himmetinden nasiplenmişizdir inşallah. Meşhur ilahi "CÜRMÜM İLE GELDİM SANA" şiirini kendisi yazmıştır.
Ahmed Kuddûsî, Hicaz’dan Bor’a döndükten sonra, birçok din düşmanının düşmanlıkları sebebiyle on üç yıl kadar evinde inzivâ hayatı yaşadı. Bu arada, bir gün Cum’a vaktinden önce bir tanıdığı, misafir olarak onun evine geldi. Cum’a vakti yaklaştığı hâlde Ahmed Kuddûsî hiçbir acelecilik göstermedi. O zat, Cum’a’ya gitmek için izin istedi. Ahmed Kuddûsî: "Biraz daha beklesen iyi olacaktı. Namazdan sonra seni beklerim" buyurarak misafirini uğurladı. Cum’a’dan sonra biraz gecikerek gelen misafir zat, yemekle beraber taze hurma ve o mevsimde Bor’da olmayan taze sebzeler ikram edilince çok şaşırdı ve: "Efendim, hurma ve sebzeler buranın olamaz. Siz Cum’ayı nerede kıldınız?" diye sorunca, Kuddûsî Hazretleri: "Evladım, söz dinleyip biraz daha beklesen, ihlâsının karşılığını görecek, bizimle birlikte sen de Cum’a’yı Kâ’be-i muazzamada kılacaktın" buyurdu.
O devrin ileri gelenlerinden makam sahibi biri, bir sohbette: "Zamanımızın büyük velîsi kim ise onunla görüşmek istiyorum" diye yakınlarına bildirir. Bunun üzerine orada Kuddûsî Hazretleri'ni tanıyan biri: "Zamanımızın büyük velîsi Ahmed Kuddûsî’dir" deyince, kendisini İstanbul’a davet ederler. Ahmed Kuddûsî, İstanbul’a gelip huzura girince, orada bulunan kimseler, onun taşralı kıyafeti ile huzura girmesini pek beğenmeyip ona yukarıdan bakıcı bir tavır takındılar. Ahmed Kuddûsî, sohbet sırasında hiç konuşmayınca, o makam sahibi kimse: "Şeyh Efendi! Siz de bir beyân buyursanız" deyince: "Efendim! Bendeniz ilmi olmayan bir kişiyim. Huzurunuzda konuşmaya haya ederim. Ancak emrinize uyarak başımdan geçen bir hâdiseyi anlatayım" diyerek şu hikâyeyi anlattı: "Bir gün bendeniz Sarayburnu’nda sahil boyunca gezerken, çok güzel bir hanım sandala bindi. Gönlümü cezbeden bu güzelin peşinden başka bir sandala binerek onu takip ettim. Üsküdar iskelesinde karaya çıkıp, falan sokaktaki büyük bahçeli konağa giren bu hanımı bir daha göremedimse de asla unutmadım. Gönlüm onun hicranı ile rahatsızdır efendim." O makam sahibi kimse, bu hikâyeyi duyar duymaz, yanında bulunanların hepsini dışarı çıkararak, Ahmed Kuddûsî’ye: "Efendi, anlattığınız benim hâlen içinde yaşadığım elemli hâlimin ifadesiydi. Şu anda ise o dertten kurtuldum. O hanım gönlümden silindi" dedi. Sonra Kuddûsî Hazretlerine görülmemiş ihsanda bulundu.
Yine bir gün sultan, huzurunda bulunanlara: "Şu avucumda gizlediğim şeyi tahmin etmenizi istiyorum" dedi. Herkes bir şey söylemişse de kimse bilememiştir. Bir köşede oturan Ahmed Kuddûsî’ye: "Siz de bir tahminde bulunun" dediler. Ahmed Kuddûsî de: "Yedi iklim ve yedi deryayı gezdim. Bir balığı, yavrusunu arar gördüm" dedi. Meğerse pâdişahın avucunda küçük bir balık varmış. Bunun üzerine Ahmed Kuddûsî’ye tâzim ve ikramda bulunularak, sarayda kalması teklif edildi. Fakat o: "Ben âciz bir kulum, burada kalsam dünya imtihanından berât edemem" buyurdu ve kalmayı kabul etmedi.
Bir süre İstanbul’da kalan Ahmed Kuddûsî, Bor’a döndü. Bor’da iken bir gün sultan, Bor’a iki memur gönderip, onun durumunu öğrenmek istedi. Gelen memurlar onu bahçesini belerken buldular. Ahmed Kuddûsî Hazretleri, onlar daha bir şey söylemeden: "Siz İstanbul’dan geldiniz. Bizim bir şeye ihtiyacımız yok" buyurdu. Onlar: "Padişahımız bizi memûren gönderdi. Size tahsisat bağlayacağız" dediler. Ahmed Kuddûsî onlara: "Açın eteğinizi" diyerek her ikisinin eteğine birer kürek toprak döktü. İki memur bu toprakların altın olduğuna şâhid oldular. Bu sefer Ahmed Kuddûsî: "Eteklerinizdekileri dökün" deyince hemen yere döktüler. Bu defa toprakların yılan-çiyan olduğuna şâhid oldular. Ahmed Kuddûsî: "Evlatlarım! Allahü teâlânın keremi ile bizim padişahımızın tahsisatına ihtiyacımız yoksa da, fukara ve âcizlere dağıtmak için bırakın" diyerek bu tahsisatı bir müddet alıp yoksullara dağıttı. Allah, ülkemizde bulunan mübareklerin türbelerini ziyaret etmeyi bizlere nasip etsin.
Murat Gülşan
Ekleme
Tarihi: 01 Mart 2025 - Cumartesi
NİĞDE BOR’LU AHMED KUDDÛSÎ HAZRETLERİ
NİĞDE BOR’LU AHMED KUDDÛSÎ HAZRETLERİ
Ahmed Kuddûsî Hazretleri, Niğde ilinin Bor ilçesinde yaşamış devrin en büyük âlimlerindendi. Türbesini ve çilehanesini gezerken müthiş manevi atmosferde hissettim kendimi; mübareğin himmetinden nasiplenmişizdir inşallah. Meşhur ilahi "CÜRMÜM İLE GELDİM SANA" şiirini kendisi yazmıştır.
Ahmed Kuddûsî, Hicaz’dan Bor’a döndükten sonra, birçok din düşmanının düşmanlıkları sebebiyle on üç yıl kadar evinde inzivâ hayatı yaşadı. Bu arada, bir gün Cum’a vaktinden önce bir tanıdığı, misafir olarak onun evine geldi. Cum’a vakti yaklaştığı hâlde Ahmed Kuddûsî hiçbir acelecilik göstermedi. O zat, Cum’a’ya gitmek için izin istedi. Ahmed Kuddûsî: "Biraz daha beklesen iyi olacaktı. Namazdan sonra seni beklerim" buyurarak misafirini uğurladı. Cum’a’dan sonra biraz gecikerek gelen misafir zat, yemekle beraber taze hurma ve o mevsimde Bor’da olmayan taze sebzeler ikram edilince çok şaşırdı ve: "Efendim, hurma ve sebzeler buranın olamaz. Siz Cum’ayı nerede kıldınız?" diye sorunca, Kuddûsî Hazretleri: "Evladım, söz dinleyip biraz daha beklesen, ihlâsının karşılığını görecek, bizimle birlikte sen de Cum’a’yı Kâ’be-i muazzamada kılacaktın" buyurdu.
O devrin ileri gelenlerinden makam sahibi biri, bir sohbette: "Zamanımızın büyük velîsi kim ise onunla görüşmek istiyorum" diye yakınlarına bildirir. Bunun üzerine orada Kuddûsî Hazretleri'ni tanıyan biri: "Zamanımızın büyük velîsi Ahmed Kuddûsî’dir" deyince, kendisini İstanbul’a davet ederler. Ahmed Kuddûsî, İstanbul’a gelip huzura girince, orada bulunan kimseler, onun taşralı kıyafeti ile huzura girmesini pek beğenmeyip ona yukarıdan bakıcı bir tavır takındılar. Ahmed Kuddûsî, sohbet sırasında hiç konuşmayınca, o makam sahibi kimse: "Şeyh Efendi! Siz de bir beyân buyursanız" deyince: "Efendim! Bendeniz ilmi olmayan bir kişiyim. Huzurunuzda konuşmaya haya ederim. Ancak emrinize uyarak başımdan geçen bir hâdiseyi anlatayım" diyerek şu hikâyeyi anlattı: "Bir gün bendeniz Sarayburnu’nda sahil boyunca gezerken, çok güzel bir hanım sandala bindi. Gönlümü cezbeden bu güzelin peşinden başka bir sandala binerek onu takip ettim. Üsküdar iskelesinde karaya çıkıp, falan sokaktaki büyük bahçeli konağa giren bu hanımı bir daha göremedimse de asla unutmadım. Gönlüm onun hicranı ile rahatsızdır efendim." O makam sahibi kimse, bu hikâyeyi duyar duymaz, yanında bulunanların hepsini dışarı çıkararak, Ahmed Kuddûsî’ye: "Efendi, anlattığınız benim hâlen içinde yaşadığım elemli hâlimin ifadesiydi. Şu anda ise o dertten kurtuldum. O hanım gönlümden silindi" dedi. Sonra Kuddûsî Hazretlerine görülmemiş ihsanda bulundu.
Yine bir gün sultan, huzurunda bulunanlara: "Şu avucumda gizlediğim şeyi tahmin etmenizi istiyorum" dedi. Herkes bir şey söylemişse de kimse bilememiştir. Bir köşede oturan Ahmed Kuddûsî’ye: "Siz de bir tahminde bulunun" dediler. Ahmed Kuddûsî de: "Yedi iklim ve yedi deryayı gezdim. Bir balığı, yavrusunu arar gördüm" dedi. Meğerse pâdişahın avucunda küçük bir balık varmış. Bunun üzerine Ahmed Kuddûsî’ye tâzim ve ikramda bulunularak, sarayda kalması teklif edildi. Fakat o: "Ben âciz bir kulum, burada kalsam dünya imtihanından berât edemem" buyurdu ve kalmayı kabul etmedi.
Bir süre İstanbul’da kalan Ahmed Kuddûsî, Bor’a döndü. Bor’da iken bir gün sultan, Bor’a iki memur gönderip, onun durumunu öğrenmek istedi. Gelen memurlar onu bahçesini belerken buldular. Ahmed Kuddûsî Hazretleri, onlar daha bir şey söylemeden: "Siz İstanbul’dan geldiniz. Bizim bir şeye ihtiyacımız yok" buyurdu. Onlar: "Padişahımız bizi memûren gönderdi. Size tahsisat bağlayacağız" dediler. Ahmed Kuddûsî onlara: "Açın eteğinizi" diyerek her ikisinin eteğine birer kürek toprak döktü. İki memur bu toprakların altın olduğuna şâhid oldular. Bu sefer Ahmed Kuddûsî: "Eteklerinizdekileri dökün" deyince hemen yere döktüler. Bu defa toprakların yılan-çiyan olduğuna şâhid oldular. Ahmed Kuddûsî: "Evlatlarım! Allahü teâlânın keremi ile bizim padişahımızın tahsisatına ihtiyacımız yoksa da, fukara ve âcizlere dağıtmak için bırakın" diyerek bu tahsisatı bir müddet alıp yoksullara dağıttı. Allah, ülkemizde bulunan mübareklerin türbelerini ziyaret etmeyi bizlere nasip etsin.
Murat Gülşan
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.