Çete Emire Ayşe
Çete Emire Ayşe
Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesiyle sahipsiz kalan ümmet coğrafyası olan Anadolu’da ümmete umut olacak bir kurtuluş savaşı verilmiştir.
Başsız bırakılan Anadolu insanı aklı, yüreği ve gücü yettiğince vatanını, dinini bulunduğu bölgelerde düşmanlardan kurtulmak için direnmiştir.
Anadolu’nun düşmandan kurtulmasında bir çok fedakarlık örnekleri yaşanmıştır. Erkeğinden kadınına, çocuğundan ihtiyarına, mekteplisinden medreselisine herkes son umut olan Anadolu için mücahede etmiştir.
Birçok bildiğimiz kahramanlık hikayelerinin önde gelenleri hiç şüphesiz çoluğunu çocuğunu, eşini, babasını, kardeşini cephe şehit veren kadınların hikayeleridir.
Şehit eşi, annesi, kızı olmanın yanında bir de cephede, sıcak çatışma alanlarında çarpışan mücahid, yiğit kadınlarımız vardır.
Bu mücahide kadınlarımızdan biri de Aydın’da doğmuş çeteci Emire Ayşe’dir. Dini ve vatanı için önce eşi toprağa vermiş daha sonra da kendisi bizzat cephede savaşmıştır.
Milli mücadele kahramanı Emire Ayşe 1894 yılında Aydın’a bağlı İmam Köyde doğdu. Babası Mustafa’dır okuma yazması yoktur. Eşi Çanakkalede şehit olmuştur, 23 yaşında dul bir kadın olarak zorlu bir hayat sürdürmüştür.
Yunanlıların İzmir’i İşgali ve Aydın’ı basması üzerine silahlanıp dağa çıkmıştır: Emire Ayşe’yi gören diğer kadınlarda peşine düşmüşlerdir:
Emire Ayşe 1910 yılında (16 yaşındayken) Kayacık Köyü nüfusuna kayıtlı Mustafa isimli bir gençle dünya evine girmiştir. Bu evlilikten Huriye ve Hafize adında iki kızları vardır.
Mustafa beş yıllık evliliğinin akabinde 1915 yılında “Birinci Dünya Savaşı”sırasında askere alınmış savaşta yaralanmış ve şehit olmuştu.
Emire Ayşe eşinin şehit düşmesiyle yeniden kendi köyü olan İmamköy’e yerleşmiştir. Zor bir mücadeleyle evini geçindirmek için tarlada bahçede gündeliğe giderek ayakta kalmaya çalışan Emire Ayşe tarlada arkadaşlarının
‘Eyvah! düşman İzmir’i basmış buralarada gelirse halimiz nice olur?’ diyenlere
"Geleceği varsa göreceği de vardır!’ diye yanındakilere moral olmuş teskin etmiştir. ‘Silahımız mermimiz yok!’ diyenlere ise ‘Taşla sopayla karşılık veririz.’ diye cesaretlendirmiştir.
Nihayet haber iyice yayılmış, Yunan’lar Aydın’a kadar ilerlemişti. Emire Ayşe yola koyulur bunu yalnız bırakmayan iki arkadaşı da peşine takılır. Ne yazık ki iki arkadaşı Menderes Irmağı’ndan geçemez boğularak ölürler ve kendisi geri dönmek zorunda kalır.
Fakat Emire Ayşe’nin azmi kararlılığı daha da artmıştır. ‘Neyimiz var neyimiz yok verip silahlanacağız.’ diye salık verilmesi üzerine, yine bir sabah erkeklerin kapı kapı dolaşarak yardım topladığını kendisine de geldiklerini görünce:
“Benim şehit eşimden hatıra bir çift altınım (ya da elmas küpe) var. Silah bana da lazım. Silah alacağım.” der.
Köylüler
“biz sana alalım.” deseler de o ısrarla Aydın’a gidenlerin peşine düşer.
Silahını alır, atını silahını bir yere gizler. Oradan dilenci kılığına girip Aydın’da muhtarın kapısını çalar. Muhtar şaşkın bu saattede dilencimi olurmuş, der.
Emire Ayşe durumu izah eder. “Hele içeri buyrun!” der muhtar. Emire Ayşe meramını anlatır. “Duydum ki gençler savaştan mücadeleden kaçıyorlarmış. Bana çağır onları iki laf edeyim. Ya da farklı evlerde akşamları toplanalım.” Muhtar söylenenleri yapar. Her akşam başka bir evde toplanılır.
Emire Ayşe gençleri yüreklendirecek konuşmalar yapar. Yine bir gün böyle bir toplantı sırasındayken bir tıkırtı duyarlar ve gençler çok korkarlar. Yavaşça dilenci kılığı ve sopasıyla dışarıya çıkan Ayşe diğer askerlere haber ulaştıracağını tahmin ettiği düşman askerinin başına sopayı indirir. Ve gençlere birkaç sokak öteye bırakmalarını söyler. Emir Ayşe’nin bu hali gençleri daha da cesaretlendirir.
Muhtar gençlere hemen silah mermi temin eder ve birliğe katılırlar. Emire Ayşe gençleri yüreklendirmiş hedefine az da olsa ulaşmıştır. Artık İmamköy’e dönebilirdi ancak yine dilenci elbiselerini giydi. Muhtarın verdiği mermileri yumurta ve saman sepetine doldurdu. Silahları da sırtına yükleneceği çalı çırpının arasına gizleyip yola koyuldu. Kolay bir yolculuk değildi kuşatmanın içinden sıyrılıp gitmek. Düşman askerleri tam kendine yöneldiği bir anda üç süvarinin hızlıca geçmesinin ardından ona yöneldikleri sırada kendini kurtarabilmişti.
Cephaneliklerin yanından kurtulmuştu atını ve silahını gizlediği yerden alıp İmamköy’e döndüğünde köylü merakla yanına koşmuşlar, sağ salim geldiğine sevinmişlerdir.
Emire Ayşe yarı tebessümle “Gelin size bu çalı çırpıyla yumurta pişireceğim.” diye gençlere söyleyince “Bizim yumurtamızı pişirecek odunumuzda var.” diye şaşkınlıklarıyla karışan mutluluğu hep beraberce yaşarlar. Sepetteki mermileri ve sırtındaki silahları gençlere dağıtır.
Emire Ayşe o günleri şöyle dile getirir:
“15 Mayıs 1919 Birinci Dünya Savaşı’nda eşi şehit düşmüş henüz 23 yaşında iki çocuklu dul bir kadındım. Eşimden kalan tek hatıra altınları satıp mavzerimi (martini) aldım.
Yunan İzmir’e girdiğinde İmamköy’de idim. Yunan on beş gün önce Nazilli’ye geçti, her yeri yaktı yıktı. Dayanamadım.
Aydın’ın işgali üzerine çocuklarımı komşularıma emanet edip, köyde “Büyük adamlar silahını alsın!” deyince bende silahımı aldım dağa çıktım.”
Orada Halil İbrahim Efe ve Yörük Ali Efe'nin çetesine katılır. Ayşe Efe kendisine verilen ceket pantolon postalı giyerek “Tarihte Aydın Muhabereleri” diye anılan savaşa katılır. Kendisine “Kadın başınla…” diyenlere de vaaz dinlemek istemem der.
Zorlu mücadele sürerken; Çiftlikli Kübra adında bir genç Ayşe’yi rüyasında görür onunla beraber savaşmayı ister ve rüyasını babasına anlatır.
Babası rıza göstermez. Babası “Nişanlısın!” deyince Kübra “Vatan işgal altındayken evlenip çocuk mu derdim. Eğer ölmez sağ kalırsam evlenir çoluk çocuk sahibi olurum. Şimdi düşmanı kovma vakti!” deyip; babasının elbiselerini giyip başka bir arkadaşıyla Emire Ayşe’nin birliğine katılır. Gösterdiği başarıdan dolayı maaş bağlanması teklif edilir. O da Kara Fatma gibi red eder. “Vatan kurtarmanın karşılığı olmaz!” der.
28 Haziran 1919’da başlayıp 30 Haziran 1919’da sona eren Aydın’ın birinci kez Yunan işgalinden kurtulduğu savaştan sonra Aydın 3 Temmuz 1919’da tekrar işgal edilir ve işgal 7 Eylül 1922’ye kadar sürer.
Yunan bir daha Aydın’a girer. Emire Ayşe yine Yörük Ali’nin birliğine katılır. Koçarlı tarafından üç yola varır, üç gün orada savaşır. Kaçmakta olan Yunan askerin tüfeğini ve düşürdüğü dürbününü alır.
Ayşe Efe savaşta yaralanma tehlikesi geçirmiş, çocukların komşusuna bıraktığı halde yılmamış korkmamıştır. Bir an Ayşe birlikten uzaklaştığını fark eder, tırmandığı bir kayanın ilerisinde düşman askerleri gözlemdedir.
Ateş eder birini öldürür. İkinci mermiyi de atar yine isabetli ancak tek mermi kalmıştır. Şehit eşi gözünde canlanır o arada birlik yetişir ve düşmanı püskürtürler. Yine Ayşe’nin kıvrak zekası sayesinde Yunan mevzilerinin olduğu köprü çökertilir.
Emire Ayşe Milli Mücadele’nin sonuna kadar savaşmış fakat sıtmaya yakalanmış köylü kadınlar tedavi etmiştir.
Efe Ali bir daha dağa çıkmamasını telkin edince “O zaman silahımı size emanet ediyorum. Kaypak kalleş birine değil, vatansever yiğide teslim edin!” der.
Emire Ayşe Milli Mücadele duygularını şöyle dile getirir:
“Bazı kadınların içinde bir pehlivan, bazı erkeklerin içinde korkaklıklarından dolayı bir kadın gizlidir. Kemer belindir, çizme ayağın börk başındır. Madem ki burası bizim vatanımız bizde vatanın olmalıyız.”
Mustafa Kemal 1933 yılında Aydın’a geldiğinde İstasyon Meydanı’nda “Kırmızı Şeritli “İstiklal Madalyasını” Emire Ayşe’ye takmıştır.
Emire Ayşe bu anısını şöyle anlatır:
“O günlerden iki hatıram kaldı. Birincisi kadınlığımla verdiğim savaş. İkincisi, Atatürk’ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyası’dır.”
Emire Ayşe Türkiye Cumhuriyeti ilanından sonra İmamköy'de yaşamını sürdürmüş 1967 yılında 73 yaşında Hakkın Rahmetine kavuşmuştur.
Milli mücadele meşalesinin ilk yakıldığı Efe ruhlu Aydın halkının alnı açık başı dik hakka yürüyüşünün adıdıdır bu destan.
Rahmetle, şükranla, minnetle!
Ruhun şadolsun yiğit öncü kadın!
Kaynak:
Doç. Dr. Ayten Tunalı
Nermin Karabulut ve Aydın Kültür ve Turizm kaynaklarından yararlanılmıştır.
Nazile Şanal
Ekleme
Tarihi: 05 Ağustos 2022 - Cuma
Çete Emire Ayşe
Çete Emire Ayşe
Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesiyle sahipsiz kalan ümmet coğrafyası olan Anadolu’da ümmete umut olacak bir kurtuluş savaşı verilmiştir.
Başsız bırakılan Anadolu insanı aklı, yüreği ve gücü yettiğince vatanını, dinini bulunduğu bölgelerde düşmanlardan kurtulmak için direnmiştir.
Anadolu’nun düşmandan kurtulmasında bir çok fedakarlık örnekleri yaşanmıştır. Erkeğinden kadınına, çocuğundan ihtiyarına, mekteplisinden medreselisine herkes son umut olan Anadolu için mücahede etmiştir.
Birçok bildiğimiz kahramanlık hikayelerinin önde gelenleri hiç şüphesiz çoluğunu çocuğunu, eşini, babasını, kardeşini cephe şehit veren kadınların hikayeleridir.
Şehit eşi, annesi, kızı olmanın yanında bir de cephede, sıcak çatışma alanlarında çarpışan mücahid, yiğit kadınlarımız vardır.
Bu mücahide kadınlarımızdan biri de Aydın’da doğmuş çeteci Emire Ayşe’dir. Dini ve vatanı için önce eşi toprağa vermiş daha sonra da kendisi bizzat cephede savaşmıştır.
Milli mücadele kahramanı Emire Ayşe 1894 yılında Aydın’a bağlı İmam Köyde doğdu. Babası Mustafa’dır okuma yazması yoktur. Eşi Çanakkalede şehit olmuştur, 23 yaşında dul bir kadın olarak zorlu bir hayat sürdürmüştür.
Yunanlıların İzmir’i İşgali ve Aydın’ı basması üzerine silahlanıp dağa çıkmıştır: Emire Ayşe’yi gören diğer kadınlarda peşine düşmüşlerdir:
Emire Ayşe 1910 yılında (16 yaşındayken) Kayacık Köyü nüfusuna kayıtlı Mustafa isimli bir gençle dünya evine girmiştir. Bu evlilikten Huriye ve Hafize adında iki kızları vardır.
Mustafa beş yıllık evliliğinin akabinde 1915 yılında “Birinci Dünya Savaşı”sırasında askere alınmış savaşta yaralanmış ve şehit olmuştu.
Emire Ayşe eşinin şehit düşmesiyle yeniden kendi köyü olan İmamköy’e yerleşmiştir. Zor bir mücadeleyle evini geçindirmek için tarlada bahçede gündeliğe giderek ayakta kalmaya çalışan Emire Ayşe tarlada arkadaşlarının
‘Eyvah! düşman İzmir’i basmış buralarada gelirse halimiz nice olur?’ diyenlere
"Geleceği varsa göreceği de vardır!’ diye yanındakilere moral olmuş teskin etmiştir. ‘Silahımız mermimiz yok!’ diyenlere ise ‘Taşla sopayla karşılık veririz.’ diye cesaretlendirmiştir.
Nihayet haber iyice yayılmış, Yunan’lar Aydın’a kadar ilerlemişti. Emire Ayşe yola koyulur bunu yalnız bırakmayan iki arkadaşı da peşine takılır. Ne yazık ki iki arkadaşı Menderes Irmağı’ndan geçemez boğularak ölürler ve kendisi geri dönmek zorunda kalır.
Fakat Emire Ayşe’nin azmi kararlılığı daha da artmıştır. ‘Neyimiz var neyimiz yok verip silahlanacağız.’ diye salık verilmesi üzerine, yine bir sabah erkeklerin kapı kapı dolaşarak yardım topladığını kendisine de geldiklerini görünce:
“Benim şehit eşimden hatıra bir çift altınım (ya da elmas küpe) var. Silah bana da lazım. Silah alacağım.” der.
Köylüler
“biz sana alalım.” deseler de o ısrarla Aydın’a gidenlerin peşine düşer.
Silahını alır, atını silahını bir yere gizler. Oradan dilenci kılığına girip Aydın’da muhtarın kapısını çalar. Muhtar şaşkın bu saattede dilencimi olurmuş, der.
Emire Ayşe durumu izah eder. “Hele içeri buyrun!” der muhtar. Emire Ayşe meramını anlatır. “Duydum ki gençler savaştan mücadeleden kaçıyorlarmış. Bana çağır onları iki laf edeyim. Ya da farklı evlerde akşamları toplanalım.” Muhtar söylenenleri yapar. Her akşam başka bir evde toplanılır.
Emire Ayşe gençleri yüreklendirecek konuşmalar yapar. Yine bir gün böyle bir toplantı sırasındayken bir tıkırtı duyarlar ve gençler çok korkarlar. Yavaşça dilenci kılığı ve sopasıyla dışarıya çıkan Ayşe diğer askerlere haber ulaştıracağını tahmin ettiği düşman askerinin başına sopayı indirir. Ve gençlere birkaç sokak öteye bırakmalarını söyler. Emir Ayşe’nin bu hali gençleri daha da cesaretlendirir.
Muhtar gençlere hemen silah mermi temin eder ve birliğe katılırlar. Emire Ayşe gençleri yüreklendirmiş hedefine az da olsa ulaşmıştır. Artık İmamköy’e dönebilirdi ancak yine dilenci elbiselerini giydi. Muhtarın verdiği mermileri yumurta ve saman sepetine doldurdu. Silahları da sırtına yükleneceği çalı çırpının arasına gizleyip yola koyuldu. Kolay bir yolculuk değildi kuşatmanın içinden sıyrılıp gitmek. Düşman askerleri tam kendine yöneldiği bir anda üç süvarinin hızlıca geçmesinin ardından ona yöneldikleri sırada kendini kurtarabilmişti.
Cephaneliklerin yanından kurtulmuştu atını ve silahını gizlediği yerden alıp İmamköy’e döndüğünde köylü merakla yanına koşmuşlar, sağ salim geldiğine sevinmişlerdir.
Emire Ayşe yarı tebessümle “Gelin size bu çalı çırpıyla yumurta pişireceğim.” diye gençlere söyleyince “Bizim yumurtamızı pişirecek odunumuzda var.” diye şaşkınlıklarıyla karışan mutluluğu hep beraberce yaşarlar. Sepetteki mermileri ve sırtındaki silahları gençlere dağıtır.
Emire Ayşe o günleri şöyle dile getirir:
“15 Mayıs 1919 Birinci Dünya Savaşı’nda eşi şehit düşmüş henüz 23 yaşında iki çocuklu dul bir kadındım. Eşimden kalan tek hatıra altınları satıp mavzerimi (martini) aldım.
Yunan İzmir’e girdiğinde İmamköy’de idim. Yunan on beş gün önce Nazilli’ye geçti, her yeri yaktı yıktı. Dayanamadım.
Aydın’ın işgali üzerine çocuklarımı komşularıma emanet edip, köyde “Büyük adamlar silahını alsın!” deyince bende silahımı aldım dağa çıktım.”
Orada Halil İbrahim Efe ve Yörük Ali Efe'nin çetesine katılır. Ayşe Efe kendisine verilen ceket pantolon postalı giyerek “Tarihte Aydın Muhabereleri” diye anılan savaşa katılır. Kendisine “Kadın başınla…” diyenlere de vaaz dinlemek istemem der.
Zorlu mücadele sürerken; Çiftlikli Kübra adında bir genç Ayşe’yi rüyasında görür onunla beraber savaşmayı ister ve rüyasını babasına anlatır.
Babası rıza göstermez. Babası “Nişanlısın!” deyince Kübra “Vatan işgal altındayken evlenip çocuk mu derdim. Eğer ölmez sağ kalırsam evlenir çoluk çocuk sahibi olurum. Şimdi düşmanı kovma vakti!” deyip; babasının elbiselerini giyip başka bir arkadaşıyla Emire Ayşe’nin birliğine katılır. Gösterdiği başarıdan dolayı maaş bağlanması teklif edilir. O da Kara Fatma gibi red eder. “Vatan kurtarmanın karşılığı olmaz!” der.
28 Haziran 1919’da başlayıp 30 Haziran 1919’da sona eren Aydın’ın birinci kez Yunan işgalinden kurtulduğu savaştan sonra Aydın 3 Temmuz 1919’da tekrar işgal edilir ve işgal 7 Eylül 1922’ye kadar sürer.
Yunan bir daha Aydın’a girer. Emire Ayşe yine Yörük Ali’nin birliğine katılır. Koçarlı tarafından üç yola varır, üç gün orada savaşır. Kaçmakta olan Yunan askerin tüfeğini ve düşürdüğü dürbününü alır.
Ayşe Efe savaşta yaralanma tehlikesi geçirmiş, çocukların komşusuna bıraktığı halde yılmamış korkmamıştır. Bir an Ayşe birlikten uzaklaştığını fark eder, tırmandığı bir kayanın ilerisinde düşman askerleri gözlemdedir.
Ateş eder birini öldürür. İkinci mermiyi de atar yine isabetli ancak tek mermi kalmıştır. Şehit eşi gözünde canlanır o arada birlik yetişir ve düşmanı püskürtürler. Yine Ayşe’nin kıvrak zekası sayesinde Yunan mevzilerinin olduğu köprü çökertilir.
Emire Ayşe Milli Mücadele’nin sonuna kadar savaşmış fakat sıtmaya yakalanmış köylü kadınlar tedavi etmiştir.
Efe Ali bir daha dağa çıkmamasını telkin edince “O zaman silahımı size emanet ediyorum. Kaypak kalleş birine değil, vatansever yiğide teslim edin!” der.
Emire Ayşe Milli Mücadele duygularını şöyle dile getirir:
“Bazı kadınların içinde bir pehlivan, bazı erkeklerin içinde korkaklıklarından dolayı bir kadın gizlidir. Kemer belindir, çizme ayağın börk başındır. Madem ki burası bizim vatanımız bizde vatanın olmalıyız.”
Mustafa Kemal 1933 yılında Aydın’a geldiğinde İstasyon Meydanı’nda “Kırmızı Şeritli “İstiklal Madalyasını” Emire Ayşe’ye takmıştır.
Emire Ayşe bu anısını şöyle anlatır:
“O günlerden iki hatıram kaldı. Birincisi kadınlığımla verdiğim savaş. İkincisi, Atatürk’ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyası’dır.”
Emire Ayşe Türkiye Cumhuriyeti ilanından sonra İmamköy'de yaşamını sürdürmüş 1967 yılında 73 yaşında Hakkın Rahmetine kavuşmuştur.
Milli mücadele meşalesinin ilk yakıldığı Efe ruhlu Aydın halkının alnı açık başı dik hakka yürüyüşünün adıdıdır bu destan.
Rahmetle, şükranla, minnetle!
Ruhun şadolsun yiğit öncü kadın!
Kaynak:
Doç. Dr. Ayten Tunalı
Nermin Karabulut ve Aydın Kültür ve Turizm kaynaklarından yararlanılmıştır.
Nazile Şanal
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.