İnsanlar yorgun, hayvanlar yorgun, bitkiler, dünya, hatta belki Güneş bile yorgun. Nedir peki bizi böyle yoran şeyler? Kendimize yük ettiğimiz bazı sorumluluklar mı ağır geldi? Hayat mı bizleri yordu yoksa? Bitmez tükenmez yaşama telaşına düşmüşüz ve o telaşa kapılıp hayatla beraber akıp gidiyoruz, akıp gidiyor ömrümüzden yıllar... Zamanı durdurabilir miyiz de!
Geçmişteki hatalarımızı düşünmekten mi, yoksa geleceğe hazırlık telaşı mı bizi yoran? Bitmiyor, bitmeyecek de... Ömrümüzün son nefesine kadar mücadele değil midir bu hayat? Peki bir insan neden mücadeleden yorulur ki? Artık aynı şeylerin sürekli tekrarlanması mı, yoksa aynı şeylerin tekrarlanmasına rağmen bir türlü başarıya ulaşamamak mı? Bakın! Zaman bile yorgun, bir saat, pili bitince veya şarjı bitince durur. Zaman bile enerji ile çalışırken, biz insanların yorulması belki de çok normal. Çünkü bizler de belli bir enerji ile hayata tutunmaya çalışıyoruz. Hayvanlar ve bitkiler bile doğanın enerjisinden güç alarak hayata tutunabiliyorlar. Biliyorum, bu makalede çok fazla sorguluyorum ama bir insan kendisini, çevresindekileri sorgulamayamadan, amaçsız ve amansızca nasıl yaşayabilir ki? Bunları yazarken bile beynimin yorgunluğunu en içten hissediyor olmama ne dersiniz peki? Boş yaşayan bir insanın en fazla kaç saat yaşayabildiğine şahit oldunuz? Mesela bir hafta boyunca hiçbir şey yemeden karnı aç bir şekilde yaşayan birini, veyahut yazın ortasında üç gün boyunca hiç su içmeden yaşayan bir insanı gördünüz mü? Peki ya hiç çalışmadan ekmeğini kazanan birini? Ne zaman mı kaybederiz? Mücadeleden yorulduğumuz an değil, pes ettiğimiz an. Amaçsızca mücadeleden uzak yaşamak nasıl ki hiç olmayı öngörüyorsa, bu öngörünün farkına varıp hayatın bize sunduğu gereklilikleri yapmamız lazım. Biliyorum, yorucu bir koşturmacadır yaşamak ama her ne olursa olsun son nefesimize kadar hayallerimizi gerçekleştirmekten ve yapmamız gereken neler varsa onları yapmaktan asla mahrum kalmamalıyız.