Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER
 

Toplum Olarak Sabırsız Olduk: Her Şey Hemen Olsun

Toplum Olarak Sabırsız Olduk: Her Şey Hemen Olsun Zaman, çağımızın en kıymetli sermayesi haline geldi. Bir şeyin olmasını beklemek, sabır göstermek ya da süreci kabullenmek artık neredeyse lüks sayılıyor. Toplum olarak hızlıca sonuç almak, anında karşılık görmek ve beklemeden ilerlemek istiyoruz. “Bir an önce” mottosu, hayatın her alanında pusulamız olmuş durumda: Eğitimde, iş hayatında, ilişkilerde, hatta duygularımızda bile. Sabırsızlığımız, aslında sadece bireysel değil; toplumsal bir eğilime dönüştü. Teknolojiyle birlikte gelişen “anlık yaşam kültürü”, beklentilerimizi şekillendirdi. Artık bilgiye saniyeler içinde ulaşıyor, siparişlerimizi birkaç tıkla kapımıza getiriyor, bir mesajla iletişim kuruyoruz. Bu konfor, aynı zamanda zihinsel bir tahammülsüzlük doğurdu. Bir mesaj birkaç dakika gecikince endişeleniyoruz; bir adım ilerleyemediysek “zaman kaybı” diyoruz. Ancak unuttuğumuz bir şey var: Hayatın önemli süreçleri zaman ister. Kaliteli bir eğitim, sağlıklı bir ilişki, mesleki bir başarı ya da ruhsal olgunluk, hızla değil sabırla inşa edilir. Sabırsızlıkla yapılan işler, çoğu zaman yüzeyde kalır. Hızlı kazanılan şeyler hızla kaybedilir; hızlı kurulmuş köprüler, ilk fırtınada yıkılabilir. Toplum olarak sabırsızlık, bizi derinlikten uzaklaştırıyor. Okumayı değil, özetini istiyoruz. Tartışmayı değil, hüküm vermeyi tercih ediyoruz. İnşa etmeyi değil, hemen sahip olmayı arzuluyoruz. Oysa gerçek değişim, sabırla gelir. Kalıcılık, zamanla yoğrulur. Tıpkı bir tohumun toprağa düşüp meyve vermesi gibi: Emek, sabır ve zaman gerekir. Bu noktada eğitimcilerden medyaya, ailelerden kurumsal yöneticilere kadar herkesin sabrı ve süreci yeniden değerli kılan bir anlayışı yaygınlaştırması şart. Sabretmenin zayıflık değil, bilgelik olduğunu; beklemenin zaman kaybı değil, süreci anlamak için bir fırsat olduğunu hatırlatmalıyız. Çünkü sabırsızlık, yalnızca bireysel mutsuzluğa değil; sosyal dokunun da zedelenmesine yol açıyor. Hemen sonuç bekleyen bir toplumda hoşgörü azalır, anlayış yıpranır, empati körelir. Oysa birlikte iyileşmek, birlikte gelişmek ancak zamanla mümkündür. Bugün yeniden durup düşünmek gerekiyor: Her şeyin hemen olmasını istemek, bizi gerçekten daha mutlu mu kılıyor, yoksa sabrı terk ederek içsel huzuru da mı yitiriyoruz? Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer
Ekleme Tarihi: 25 April 2025 - Friday

Toplum Olarak Sabırsız Olduk: Her Şey Hemen Olsun

Toplum Olarak Sabırsız Olduk: Her Şey Hemen Olsun Zaman, çağımızın en kıymetli sermayesi haline geldi. Bir şeyin olmasını beklemek, sabır göstermek ya da süreci kabullenmek artık neredeyse lüks sayılıyor. Toplum olarak hızlıca sonuç almak, anında karşılık görmek ve beklemeden ilerlemek istiyoruz. “Bir an önce” mottosu, hayatın her alanında pusulamız olmuş durumda: Eğitimde, iş hayatında, ilişkilerde, hatta duygularımızda bile. Sabırsızlığımız, aslında sadece bireysel değil; toplumsal bir eğilime dönüştü. Teknolojiyle birlikte gelişen “anlık yaşam kültürü”, beklentilerimizi şekillendirdi. Artık bilgiye saniyeler içinde ulaşıyor, siparişlerimizi birkaç tıkla kapımıza getiriyor, bir mesajla iletişim kuruyoruz. Bu konfor, aynı zamanda zihinsel bir tahammülsüzlük doğurdu. Bir mesaj birkaç dakika gecikince endişeleniyoruz; bir adım ilerleyemediysek “zaman kaybı” diyoruz. Ancak unuttuğumuz bir şey var: Hayatın önemli süreçleri zaman ister. Kaliteli bir eğitim, sağlıklı bir ilişki, mesleki bir başarı ya da ruhsal olgunluk, hızla değil sabırla inşa edilir. Sabırsızlıkla yapılan işler, çoğu zaman yüzeyde kalır. Hızlı kazanılan şeyler hızla kaybedilir; hızlı kurulmuş köprüler, ilk fırtınada yıkılabilir. Toplum olarak sabırsızlık, bizi derinlikten uzaklaştırıyor. Okumayı değil, özetini istiyoruz. Tartışmayı değil, hüküm vermeyi tercih ediyoruz. İnşa etmeyi değil, hemen sahip olmayı arzuluyoruz. Oysa gerçek değişim, sabırla gelir. Kalıcılık, zamanla yoğrulur. Tıpkı bir tohumun toprağa düşüp meyve vermesi gibi: Emek, sabır ve zaman gerekir. Bu noktada eğitimcilerden medyaya, ailelerden kurumsal yöneticilere kadar herkesin sabrı ve süreci yeniden değerli kılan bir anlayışı yaygınlaştırması şart. Sabretmenin zayıflık değil, bilgelik olduğunu; beklemenin zaman kaybı değil, süreci anlamak için bir fırsat olduğunu hatırlatmalıyız. Çünkü sabırsızlık, yalnızca bireysel mutsuzluğa değil; sosyal dokunun da zedelenmesine yol açıyor. Hemen sonuç bekleyen bir toplumda hoşgörü azalır, anlayış yıpranır, empati körelir. Oysa birlikte iyileşmek, birlikte gelişmek ancak zamanla mümkündür. Bugün yeniden durup düşünmek gerekiyor: Her şeyin hemen olmasını istemek, bizi gerçekten daha mutlu mu kılıyor, yoksa sabrı terk ederek içsel huzuru da mı yitiriyoruz? Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.