ASRIN DERDİ İLE DERTLENEN ADAM (11)
<p><strong>(Vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle)</strong></p>
<p><strong>BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 11</strong></p>
<p>İstanbul’da Bediüzzaman Said Nursi Sempozyumu olmuştu. Sempozyumda Diyanet İşleri Başkanlığını temsilen Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez Bey bir konuşma yaptılar. Şahsen konuşmayı çok takdir ettim ve kendisini tebrik etmek için Diyanet İşleri Başkanlığında kayınbiraderim, emekli Din Hizmetleri Dairesi Başkanı Abdurrahman Kahyaoğlu’yla ziyarete gitmiştik. O zaman kendileri iki şey naklettiler. Tabi onlar aralarında aynı meslekten oldukları için çok iyi anlaştılar. Ama ben de şahit oldum.</p>
<p><strong><em>Anlayabildiğim kadar diyordu ki:</em></strong></p>
<p>Bugüne kadar Müfessirler bir araya gelip, üçüncü defadır Kur’an’ı farklı tefsirlerden okumaya çalışıyorduk. Bu sefer hep birlikte oy birliği ile Risale Nur Külliyatından İşaretül-ül İcaz’ı da bu tefsirlerin arasına koyalım dedik.</p>
<p>Neticede daha Fatiha suresini okuduğumuz zaman her bir ayetin İşaret-ül İcaz’daki tefsirini dinleyen her bir müfessir arkadaşımız, farklı bir mana anladığını söyledi. Her biri kendine göre farklı şekilde yorumladı.</p>
<p> </p>
<p>O zaman oybirliğiyle dedik ki; bu üçüncü defadan sonra bu tefsiri diğerleri arasına aldığımız isabetli oldu. İlk önce niye almadık. Eğer almış olsaydık öbür tefsirlere zor sıra gelecekti. İşte Risale-i Nur konusunda ehil insanların görüşleri. İkinci anlatılan konuyu da yazım içerisinde yeri geldiğinde ifade edeceğim.</p>
<p> </p>
<p>Bakınız Konferansta da bahsedildiği gibi bu İşaret-ül İcaz tefsiri nerede ve hangi şartlarda nasıl yazılmış veya yazdırılmış:</p>
<p> </p>
<p>“Bedîüzzaman, gönüllü alay kumandanı olarak katıldığı Rus Harbi’nde, harp cephesinde, avcı hattında, Kur’an’ın bir kısmının tefsiri olan meşhur Arabî İşaretü’l-İ’caz tefsirini telif etmiş. Ve bu eser-i azîm, âlem-i İslâm’da en büyük âlimlerin takdir ve tahsinine mazhar olmuş”(4/838) </p>
<p> </p>
<p><strong>On dokuzuncu Söz ve On dokuzuncu Mektup ile Risale-i Nur, Peygamberimizi bize duymadığımız yönleri ile anlatmaktadır. Buna karşılık Bediüzzaman, şahsını nazara vermiyor, bir risale okuyan beni ziyaret etmiş olur diyor.</strong></p>
<p>Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri kendisinin ziyaret edilmesi ve itibar gösterilmesinden şiddetle rahatsız olmaktadır. Hatta kendisini ziyarete gelenlerden rahatsız olduğunu belirtmek için onlara demiştir ki; beni görmeye ziyarete gelmeyiniz. Beni görmek isteyen Risale-i Nur’dan bir eseri okursa, benimle görüşmüş olur. Kendisine ilgi ve alaka göstermesinden rahatsız olduğuna bir sürü şahitleri var. Hatta önceleri Hacı Hıfzı Efendi ile ilgili yazdığım bir yazıda, da bu konu bahsedilmektedir.</p>
<p><strong><em>Sünnet-i Saniye’ye ittibada azami sadakat ve hassasiyet göstermiştir.</em></strong></p>
<p>“Evet Hazret-i Üstad, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm Efendimizin sünnet-i seniyesine tam iktida etmiştir (uymuştur).</p>
<p>Bedîüzzaman’ın bu hali de bütün İslâm mücahidlerine ve umum Müslümanlara bir örnektir. Yani cihad (Allah CC yolunda savaşma) ile ubudiyet (Allah’a CC kulluk etmek) ve takvayı (bütün günahlardan ve yasaklardan kendini koruma) beraber yapıyor, birini yapıp diğerini ihmal etmiyor. Cebbar (acımasız zulüm eden) ve zalim din düşmanlarının planıyla hapishanelere sevk edilip, tecrid-i mutlakta (tam yalnızlık) ve gayet soğuk bir odada bırakılması ve şiddetli soğukların ve hastalıkların ızdırapları ve titremeleri ve ihtiyarlığın tâkatsizlikleri içinde bulunması dahi telifata noksanlık vermemiştir." (4/839)</p>
<p><strong>Şöhret, ayn-ı riyadır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır.</strong></p>
<p>"Bedîüzzaman Said Nursî bütün hayatında, şan ve şöhretten, hürmetten kaçmış ve insanlardan istiğna etmiştir. </p>
<p>Arabî bir eserinde, şöhret (isim, ün ve nam) hakkında diyor ki: </p>
<p>"Şöhret, ayn-ı riyadır (gösterişin ta kendisi) ve kalbi öldüren zehirli bir baldır. İnsanı, insanlara abd ve köle yapar.</p>
<p>Yani, nam ve şöhret isteyen adam; halklara kendini beğendirmek, sevdirmek için insanlara riyakârlık (iki yüzlülük), dalkavukluk (yağcılık, yaltakçılık) yapar. Tasannukâr (yapmacık) tavırlar takınır. </p>
<p>O bela ve musibete düşersen </p>
<p><strong>اِنَّا</strong><strong>لِلّٰهِ</strong><strong>وَاِنَّا</strong><strong>اِلَيْهِ</strong><strong>رَاجِعُونَ</strong> de." (Allah’tan geldik ve yine ona döneceğiz-Bakara 2:150)(4/842)</p>
<p> </p>
Ekleme
Tarihi: 17 Eylül 2019 - Salı
ASRIN DERDİ İLE DERTLENEN ADAM (11)
<p><strong>(Vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle)</strong></p>
<p><strong>BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 11</strong></p>
<p>İstanbul’da Bediüzzaman Said Nursi Sempozyumu olmuştu. Sempozyumda Diyanet İşleri Başkanlığını temsilen Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez Bey bir konuşma yaptılar. Şahsen konuşmayı çok takdir ettim ve kendisini tebrik etmek için Diyanet İşleri Başkanlığında kayınbiraderim, emekli Din Hizmetleri Dairesi Başkanı Abdurrahman Kahyaoğlu’yla ziyarete gitmiştik. O zaman kendileri iki şey naklettiler. Tabi onlar aralarında aynı meslekten oldukları için çok iyi anlaştılar. Ama ben de şahit oldum.</p>
<p><strong><em>Anlayabildiğim kadar diyordu ki:</em></strong></p>
<p>Bugüne kadar Müfessirler bir araya gelip, üçüncü defadır Kur’an’ı farklı tefsirlerden okumaya çalışıyorduk. Bu sefer hep birlikte oy birliği ile Risale Nur Külliyatından İşaretül-ül İcaz’ı da bu tefsirlerin arasına koyalım dedik.</p>
<p>Neticede daha Fatiha suresini okuduğumuz zaman her bir ayetin İşaret-ül İcaz’daki tefsirini dinleyen her bir müfessir arkadaşımız, farklı bir mana anladığını söyledi. Her biri kendine göre farklı şekilde yorumladı.</p>
<p> </p>
<p>O zaman oybirliğiyle dedik ki; bu üçüncü defadan sonra bu tefsiri diğerleri arasına aldığımız isabetli oldu. İlk önce niye almadık. Eğer almış olsaydık öbür tefsirlere zor sıra gelecekti. İşte Risale-i Nur konusunda ehil insanların görüşleri. İkinci anlatılan konuyu da yazım içerisinde yeri geldiğinde ifade edeceğim.</p>
<p> </p>
<p>Bakınız Konferansta da bahsedildiği gibi bu İşaret-ül İcaz tefsiri nerede ve hangi şartlarda nasıl yazılmış veya yazdırılmış:</p>
<p> </p>
<p>“Bedîüzzaman, gönüllü alay kumandanı olarak katıldığı Rus Harbi’nde, harp cephesinde, avcı hattında, Kur’an’ın bir kısmının tefsiri olan meşhur Arabî İşaretü’l-İ’caz tefsirini telif etmiş. Ve bu eser-i azîm, âlem-i İslâm’da en büyük âlimlerin takdir ve tahsinine mazhar olmuş”(4/838) </p>
<p> </p>
<p><strong>On dokuzuncu Söz ve On dokuzuncu Mektup ile Risale-i Nur, Peygamberimizi bize duymadığımız yönleri ile anlatmaktadır. Buna karşılık Bediüzzaman, şahsını nazara vermiyor, bir risale okuyan beni ziyaret etmiş olur diyor.</strong></p>
<p>Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri kendisinin ziyaret edilmesi ve itibar gösterilmesinden şiddetle rahatsız olmaktadır. Hatta kendisini ziyarete gelenlerden rahatsız olduğunu belirtmek için onlara demiştir ki; beni görmeye ziyarete gelmeyiniz. Beni görmek isteyen Risale-i Nur’dan bir eseri okursa, benimle görüşmüş olur. Kendisine ilgi ve alaka göstermesinden rahatsız olduğuna bir sürü şahitleri var. Hatta önceleri Hacı Hıfzı Efendi ile ilgili yazdığım bir yazıda, da bu konu bahsedilmektedir.</p>
<p><strong><em>Sünnet-i Saniye’ye ittibada azami sadakat ve hassasiyet göstermiştir.</em></strong></p>
<p>“Evet Hazret-i Üstad, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm Efendimizin sünnet-i seniyesine tam iktida etmiştir (uymuştur).</p>
<p>Bedîüzzaman’ın bu hali de bütün İslâm mücahidlerine ve umum Müslümanlara bir örnektir. Yani cihad (Allah CC yolunda savaşma) ile ubudiyet (Allah’a CC kulluk etmek) ve takvayı (bütün günahlardan ve yasaklardan kendini koruma) beraber yapıyor, birini yapıp diğerini ihmal etmiyor. Cebbar (acımasız zulüm eden) ve zalim din düşmanlarının planıyla hapishanelere sevk edilip, tecrid-i mutlakta (tam yalnızlık) ve gayet soğuk bir odada bırakılması ve şiddetli soğukların ve hastalıkların ızdırapları ve titremeleri ve ihtiyarlığın tâkatsizlikleri içinde bulunması dahi telifata noksanlık vermemiştir." (4/839)</p>
<p><strong>Şöhret, ayn-ı riyadır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır.</strong></p>
<p>"Bedîüzzaman Said Nursî bütün hayatında, şan ve şöhretten, hürmetten kaçmış ve insanlardan istiğna etmiştir. </p>
<p>Arabî bir eserinde, şöhret (isim, ün ve nam) hakkında diyor ki: </p>
<p>"Şöhret, ayn-ı riyadır (gösterişin ta kendisi) ve kalbi öldüren zehirli bir baldır. İnsanı, insanlara abd ve köle yapar.</p>
<p>Yani, nam ve şöhret isteyen adam; halklara kendini beğendirmek, sevdirmek için insanlara riyakârlık (iki yüzlülük), dalkavukluk (yağcılık, yaltakçılık) yapar. Tasannukâr (yapmacık) tavırlar takınır. </p>
<p>O bela ve musibete düşersen </p>
<p><strong>اِنَّا</strong><strong>لِلّٰهِ</strong><strong>وَاِنَّا</strong><strong>اِلَيْهِ</strong><strong>رَاجِعُونَ</strong> de." (Allah’tan geldik ve yine ona döneceğiz-Bakara 2:150)(4/842)</p>
<p> </p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.