ASRIN DERDİ İLE DERTLENEN ADAM (14)
<p><strong>(Vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle)</strong></p>
<p><strong>BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 14</strong></p>
<p> </p>
<p><strong><em>Bedîüzzaman delilsiz ve ispatsız iddiada bulunmazlar. </em></strong></p>
<p>Bedîüzzaman kendi şahsını nazara vermedikleri için, şahsı ile ilgili başından geçen, takdire şayan birçok olayın anlatılmasını eserlerden çıkarmışlardır. </p>
<p>Onun görevi çok yüce bir görev; Allah’ın kelamı, Kelâm-Kadim’i insanlara anlatmak için, Mübelliğ-i Hakiki Resul-ü Ekrem’e ayınadarlık yapmaktır. </p>
<p> </p>
<p><strong>“Ehl-i Sünnet mecmuasının 15 Teşrin-i evvel (Ekim) 1948 tarihli nüshasında neşredilmiştir. Ehl-i Sünnet gazetesi sahibi avukat bir zatın makalesidir. </strong></p>
<p> </p>
<p>Ben Birinci Cihan Harbi’nde Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir olurken, Bedîüzzaman da o gün esir düşmüştü.</p>
<p>O Sibirya’ya gönderilmiş, en büyük esirler kampında idi. Ben Bakü’nün Nargin adasında idim.</p>
<p>Günün birinde esirleri teftişe gelen ve kampı gezerken Bedîüzzaman'ın önünden geçen Nikola Nikolaviç'e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden kımıldanmıyor.</p>
<p>Başkumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor. Tekrar bir bahane ile önünden geçiyor. Yine kımıldanmıyor. Üçüncü defasında önünde duruyor, tercüman vasıtasıyla aralarında şöyle bir muhavere geçiyor:</p>
<p>— Beni tanımadılar mı?</p>
<p>— Evet, tanıdım. Nikola Nikolaviç, Çar'ın dayısıdır. Kafkas Cephesi Başkumandanıdır.</p>
<p>— O halde ne için hakaret ettiler?</p>
<p>— Hayır, affetsinler ben kendilerine hakaret etmiş değilim. Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım.</p>
<p>— Mukaddesat ne emrediyormuş?</p>
<p>— Ben Müslüman âlimiyim. Kalbimde iman vardır. Kendisinde iman olan bir şahıs, imanı olmayan şahıstan efdaldir (üstündür). Ben ona kıyam etseydim mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben kıyam etmedim.</p>
<p>— Şu halde, bana imansız demekle benim şahsımı hem ordumu hem de milletimi ve Çar'ı tahkir etmiş (aşağılamış) oluyor. Derhal divan-ı harp kurulunda isticvab edilsin (sorgulansın).</p>
<p>Bu emir üzerine divan-ı harp kuruluyor. Karargâhtaki Türk, Alman ve Avusturya zabitleri, ayrı ayrı Bedîüzzaman'a rica ederek Başkumandana tarziye vermesi (özür dilemesi) için ısrar ediyorlar.</p>
<p>Verdiği cevap bu oluyor:</p>
<p>— Ben âhiret diyarına göçmek ve huzur-u Resulullah'a varmak istiyorum. Bana bir pasaport lâzımdır. Ben imanıma muhalif (aykırı) hareket edemem.</p>
<p>Buna karşı kimse sesini çıkarmıyor, neticeyi bekliyor. İsticvab bitiyor. Rus Çarı'nı ve Rus ordusunu tahkir maddesinden idam kararını veriyorlar.</p>
<p>Kararı infaz için (uygulamak için) gelen bir manga askerin başındaki subaya kemal-i şetaretle (üstün bir olgunlukla):</p>
<p>"Müsaade ediniz, on beş dakika vazifemi ifa edeyim." diye abdest alıp iki rekat namaz kılarken Nikola Nikolaviç geliyor, kendisine hitaben: </p>
<p>— Beni affediniz! Sizin beni tahkir için bu hareketi yaptığınızı zannediyordum. Hakkınızda kanunî muamele yaptım. Fakat şimdi anlıyorum ki siz bu hareketinizi imanınızdan alıyorsunuz ve mukaddesatın emirlerini îfa ediyorsunuz (yerine getiriyorsunuz). Hükmünüz iptal edilmiş, dinî salahatinizden (sâlihliğinizden) dolayı şâyan-ı takdirsiniz (takdire layıksınız); sizi rahatsız ettim, tekrar tekrar rica ediyorum beni affediniz.”(5/417)</p>
<p> </p>
<p>“Bütün Müslümanlar için şâyan-ı misal olan bu salabet-i diniye (İslâm dinini koruma ve uygulamadaki sağlamlık) ve yüksek seciyeyi (yüksek ahlâk), arkadaşlarından bir yüzbaşı, müşahedesine müsteniden (gözü ile görüp seyretmesine dayanarak) anlatıyordu. Bunu duydukça ihtiyarsız olarak gözlerim yaşla doldu. </p>
<p>Abdurrahîm </p>
<p> </p>
<p>Gazetenin bu fıkrasının yazılmasını Üstadımız emretmedikleri halde hem çok merak-âver (merak verici) hem çok ibret-amiz (ibret uyandırıcı) hem çok heyecan verici olmasından buraya yazılmıştır. </p>
<p>Hüsrev “(5/418)</p>
<p> </p>
<p>Bunun gibi daha nice olaylar ve gerçekler var halk atasında ve özellikle de Bedîüzzaman’ın ikamet ettiği yerlerdeki insanların anlattıkları, ama o diyor ki:</p>
<p> </p>
<p>“Said yoktur, Said'in kudret ve ehliyeti de yoktur. Konuşan yalnız hakikattir, hakikat-ı imaniyedir. Madem ki, nur-u hakikat, imana muhtaç gönüllerde tesirini yapıyor; bir Said değil, bin Said feda olsun. (6/80)</p>
Ekleme
Tarihi: 17 Eylül 2019 - Salı
ASRIN DERDİ İLE DERTLENEN ADAM (14)
<p><strong>(Vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle)</strong></p>
<p><strong>BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 14</strong></p>
<p> </p>
<p><strong><em>Bedîüzzaman delilsiz ve ispatsız iddiada bulunmazlar. </em></strong></p>
<p>Bedîüzzaman kendi şahsını nazara vermedikleri için, şahsı ile ilgili başından geçen, takdire şayan birçok olayın anlatılmasını eserlerden çıkarmışlardır. </p>
<p>Onun görevi çok yüce bir görev; Allah’ın kelamı, Kelâm-Kadim’i insanlara anlatmak için, Mübelliğ-i Hakiki Resul-ü Ekrem’e ayınadarlık yapmaktır. </p>
<p> </p>
<p><strong>“Ehl-i Sünnet mecmuasının 15 Teşrin-i evvel (Ekim) 1948 tarihli nüshasında neşredilmiştir. Ehl-i Sünnet gazetesi sahibi avukat bir zatın makalesidir. </strong></p>
<p> </p>
<p>Ben Birinci Cihan Harbi’nde Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir olurken, Bedîüzzaman da o gün esir düşmüştü.</p>
<p>O Sibirya’ya gönderilmiş, en büyük esirler kampında idi. Ben Bakü’nün Nargin adasında idim.</p>
<p>Günün birinde esirleri teftişe gelen ve kampı gezerken Bedîüzzaman'ın önünden geçen Nikola Nikolaviç'e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden kımıldanmıyor.</p>
<p>Başkumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor. Tekrar bir bahane ile önünden geçiyor. Yine kımıldanmıyor. Üçüncü defasında önünde duruyor, tercüman vasıtasıyla aralarında şöyle bir muhavere geçiyor:</p>
<p>— Beni tanımadılar mı?</p>
<p>— Evet, tanıdım. Nikola Nikolaviç, Çar'ın dayısıdır. Kafkas Cephesi Başkumandanıdır.</p>
<p>— O halde ne için hakaret ettiler?</p>
<p>— Hayır, affetsinler ben kendilerine hakaret etmiş değilim. Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım.</p>
<p>— Mukaddesat ne emrediyormuş?</p>
<p>— Ben Müslüman âlimiyim. Kalbimde iman vardır. Kendisinde iman olan bir şahıs, imanı olmayan şahıstan efdaldir (üstündür). Ben ona kıyam etseydim mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben kıyam etmedim.</p>
<p>— Şu halde, bana imansız demekle benim şahsımı hem ordumu hem de milletimi ve Çar'ı tahkir etmiş (aşağılamış) oluyor. Derhal divan-ı harp kurulunda isticvab edilsin (sorgulansın).</p>
<p>Bu emir üzerine divan-ı harp kuruluyor. Karargâhtaki Türk, Alman ve Avusturya zabitleri, ayrı ayrı Bedîüzzaman'a rica ederek Başkumandana tarziye vermesi (özür dilemesi) için ısrar ediyorlar.</p>
<p>Verdiği cevap bu oluyor:</p>
<p>— Ben âhiret diyarına göçmek ve huzur-u Resulullah'a varmak istiyorum. Bana bir pasaport lâzımdır. Ben imanıma muhalif (aykırı) hareket edemem.</p>
<p>Buna karşı kimse sesini çıkarmıyor, neticeyi bekliyor. İsticvab bitiyor. Rus Çarı'nı ve Rus ordusunu tahkir maddesinden idam kararını veriyorlar.</p>
<p>Kararı infaz için (uygulamak için) gelen bir manga askerin başındaki subaya kemal-i şetaretle (üstün bir olgunlukla):</p>
<p>"Müsaade ediniz, on beş dakika vazifemi ifa edeyim." diye abdest alıp iki rekat namaz kılarken Nikola Nikolaviç geliyor, kendisine hitaben: </p>
<p>— Beni affediniz! Sizin beni tahkir için bu hareketi yaptığınızı zannediyordum. Hakkınızda kanunî muamele yaptım. Fakat şimdi anlıyorum ki siz bu hareketinizi imanınızdan alıyorsunuz ve mukaddesatın emirlerini îfa ediyorsunuz (yerine getiriyorsunuz). Hükmünüz iptal edilmiş, dinî salahatinizden (sâlihliğinizden) dolayı şâyan-ı takdirsiniz (takdire layıksınız); sizi rahatsız ettim, tekrar tekrar rica ediyorum beni affediniz.”(5/417)</p>
<p> </p>
<p>“Bütün Müslümanlar için şâyan-ı misal olan bu salabet-i diniye (İslâm dinini koruma ve uygulamadaki sağlamlık) ve yüksek seciyeyi (yüksek ahlâk), arkadaşlarından bir yüzbaşı, müşahedesine müsteniden (gözü ile görüp seyretmesine dayanarak) anlatıyordu. Bunu duydukça ihtiyarsız olarak gözlerim yaşla doldu. </p>
<p>Abdurrahîm </p>
<p> </p>
<p>Gazetenin bu fıkrasının yazılmasını Üstadımız emretmedikleri halde hem çok merak-âver (merak verici) hem çok ibret-amiz (ibret uyandırıcı) hem çok heyecan verici olmasından buraya yazılmıştır. </p>
<p>Hüsrev “(5/418)</p>
<p> </p>
<p>Bunun gibi daha nice olaylar ve gerçekler var halk atasında ve özellikle de Bedîüzzaman’ın ikamet ettiği yerlerdeki insanların anlattıkları, ama o diyor ki:</p>
<p> </p>
<p>“Said yoktur, Said'in kudret ve ehliyeti de yoktur. Konuşan yalnız hakikattir, hakikat-ı imaniyedir. Madem ki, nur-u hakikat, imana muhtaç gönüllerde tesirini yapıyor; bir Said değil, bin Said feda olsun. (6/80)</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.