ASRIN DERDİ İLE DERTLENEN ADAM (24)
<h2>(Vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle)</h2>
<h2>BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 24</h2>
<h2><em>Bediüzzaman kendine zulm edenlere beddua etmez. </em></h2>
<p>Bediüzzaman Hazretlerinin davası şahsi, küçük ve basit bir dava değil ki; onun davası insan orjinli, insanları merkeze alan, insanın hem dünya hem de ahiret hayatının saadetini temin eden bir dava olduğu dile getirilmişti. O şahıslarla meşgul olmamıştır. Kendine zulmedenlere beddua etmemiştir. O gafil olanlara ancak kurtuluş ve salah temenni etmiştir. Bunu eserlerini okuduğumuz zaman çokça görebiliriz:</p>
<p> </p>
<p>“Hattâ bir mahkemede yanlış muhbirlerin (habercilerin) ve casusların evhamları ile bizi, yetmiş kişiyi, mahkûm etmek için sû-i fehmiyle (kötü anlayışı), dikkatsizliğiyle Risale-i Nur’un bazı kısımlarına yanlış mana vererek seksen yanlışla beni mahkûm etmeye çalıştığı halde, mahkemelerde ispat edildiği gibi en ziyade hücuma maruz bir kardeşiniz, mahpus iken pencereden o müddeiumumînin (savcının) üç yaşındaki çocuğunu gördü, sordu. Dediler: "Bu, müddeiumumînin kızıdır." O masumun hatırı için o müddeîye beddua etmedi. Belki onun verdiği zahmetler; o Risale-i Nur'un, o mu'cize-i maneviyenin intişarına (yayılmasına), ilanına bir vesile olduğu için rahmetlere inkılab etti. "(6/246)</p>
<h2><em>Bu zamanın önemli diğer bir hastalığı</em></h2>
<p>Bu zamanda insanları yanlış harekete sevk eden, yanlışlıkların görülmesine mani olan, ego denen “ben”, şahsını hep ön planda bulunduran, bundan dolayı da yaptığı hataları görmesine mani olan ve her insanda bulunan, okşandığı zaman kuvvet bulan bir hastalık, enaniyet hastalığıdır.</p>
<p>Üstad Hazretlerinin nazara vermiş olduğu ve insanı vartaya yuvarlayan bu eksiklikler her kademede, her yaşta ve her zaman maddi ve manevi meşguliyetlerde insanın karşısına çıkmaktadır. Onun içinde benlik ve enaniyetin kardeşlerimize karşı kullanılmaması lüzumu üzerinde çok duruyor. Benliğin ön planda olduğu bir yerde, birinin imanın kurtulmasına hizmet etmesinin samimiyeti ve imkanı olamaz. Kendisini dinleyelim:</p>
<p> </p>
<p>“Kardeşlerim, belki ben öleceğim. Bu zamanın bir hastalığı daha var: O da benlik, enaniyet (kendine güvenmek, güzel sıfatları kendinden bilmek), hodfüruşluk (kendini beğendirmeye çalışmak), hayatını güzelce medeniyet fanteziyesiyle geçirmek iştihası (arzusu), tiryakilik (alışkanlık) gibi hastalıklardır.</p>
<p> </p>
<p>Risale-i Nur'un Kur'an'dan aldığı dersin en birinci esası: Benlik, enaniyet, hodfüruşluğu terk etmek lüzumudur. Tâ ihlas-ı hakiki ile (Allah’ın emirlerini, Allah CC emrettiği için, maddi karşılık beklemeden yapmak) imanın kurtarılmasına hizmet edilsin. “(6/246)</p>
<p> </p>
<p>İman hizmeti her şeyden daha önemlidir. Çünkü bu insana sonsuz hayatı ya kazandıracak veya kaybettirecek. Kaybettirecek o kadar çok sebep var ki; bunları Risale-i Nur Külliyatı ele almaktadır.</p>
<p> </p>
<p>“Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhâssa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek gençleri ve müslümanları imana davet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedem ile inşâallah Allah huzuruna girmek istiyorum, bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun! Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız. El birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah'ın birliğine hizmet edeyim.”(5/389)</p>
Ekleme
Tarihi: 17 Eylül 2019 - Salı
ASRIN DERDİ İLE DERTLENEN ADAM (24)
<h2>(Vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle)</h2>
<h2>BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 24</h2>
<h2><em>Bediüzzaman kendine zulm edenlere beddua etmez. </em></h2>
<p>Bediüzzaman Hazretlerinin davası şahsi, küçük ve basit bir dava değil ki; onun davası insan orjinli, insanları merkeze alan, insanın hem dünya hem de ahiret hayatının saadetini temin eden bir dava olduğu dile getirilmişti. O şahıslarla meşgul olmamıştır. Kendine zulmedenlere beddua etmemiştir. O gafil olanlara ancak kurtuluş ve salah temenni etmiştir. Bunu eserlerini okuduğumuz zaman çokça görebiliriz:</p>
<p> </p>
<p>“Hattâ bir mahkemede yanlış muhbirlerin (habercilerin) ve casusların evhamları ile bizi, yetmiş kişiyi, mahkûm etmek için sû-i fehmiyle (kötü anlayışı), dikkatsizliğiyle Risale-i Nur’un bazı kısımlarına yanlış mana vererek seksen yanlışla beni mahkûm etmeye çalıştığı halde, mahkemelerde ispat edildiği gibi en ziyade hücuma maruz bir kardeşiniz, mahpus iken pencereden o müddeiumumînin (savcının) üç yaşındaki çocuğunu gördü, sordu. Dediler: "Bu, müddeiumumînin kızıdır." O masumun hatırı için o müddeîye beddua etmedi. Belki onun verdiği zahmetler; o Risale-i Nur'un, o mu'cize-i maneviyenin intişarına (yayılmasına), ilanına bir vesile olduğu için rahmetlere inkılab etti. "(6/246)</p>
<h2><em>Bu zamanın önemli diğer bir hastalığı</em></h2>
<p>Bu zamanda insanları yanlış harekete sevk eden, yanlışlıkların görülmesine mani olan, ego denen “ben”, şahsını hep ön planda bulunduran, bundan dolayı da yaptığı hataları görmesine mani olan ve her insanda bulunan, okşandığı zaman kuvvet bulan bir hastalık, enaniyet hastalığıdır.</p>
<p>Üstad Hazretlerinin nazara vermiş olduğu ve insanı vartaya yuvarlayan bu eksiklikler her kademede, her yaşta ve her zaman maddi ve manevi meşguliyetlerde insanın karşısına çıkmaktadır. Onun içinde benlik ve enaniyetin kardeşlerimize karşı kullanılmaması lüzumu üzerinde çok duruyor. Benliğin ön planda olduğu bir yerde, birinin imanın kurtulmasına hizmet etmesinin samimiyeti ve imkanı olamaz. Kendisini dinleyelim:</p>
<p> </p>
<p>“Kardeşlerim, belki ben öleceğim. Bu zamanın bir hastalığı daha var: O da benlik, enaniyet (kendine güvenmek, güzel sıfatları kendinden bilmek), hodfüruşluk (kendini beğendirmeye çalışmak), hayatını güzelce medeniyet fanteziyesiyle geçirmek iştihası (arzusu), tiryakilik (alışkanlık) gibi hastalıklardır.</p>
<p> </p>
<p>Risale-i Nur'un Kur'an'dan aldığı dersin en birinci esası: Benlik, enaniyet, hodfüruşluğu terk etmek lüzumudur. Tâ ihlas-ı hakiki ile (Allah’ın emirlerini, Allah CC emrettiği için, maddi karşılık beklemeden yapmak) imanın kurtarılmasına hizmet edilsin. “(6/246)</p>
<p> </p>
<p>İman hizmeti her şeyden daha önemlidir. Çünkü bu insana sonsuz hayatı ya kazandıracak veya kaybettirecek. Kaybettirecek o kadar çok sebep var ki; bunları Risale-i Nur Külliyatı ele almaktadır.</p>
<p> </p>
<p>“Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhâssa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek gençleri ve müslümanları imana davet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedem ile inşâallah Allah huzuruna girmek istiyorum, bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun! Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız. El birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah'ın birliğine hizmet edeyim.”(5/389)</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.