Hepimizde vardır önyargılar. Bazen bir insana karşı görüntüsünden dolayı veyahut da giyiminden dolayı önyargıya kapılabiliyoruz. Bu konu hakkında dünyanın birçok yerinde çeşitli sosyal deneyler yapılmıştır. Bir insanı tanımadan O'nun notunu vermek çok kolay olsa gerek, hele ki önyargı ile...
Hepimizin de bildiği üzere düşünce yoluyla bir insanın yerine kendimizi koyarak "Empati" yapmış oluyoruz. Fakat empati yapmaktan yoksun insanların olması da bizleri şaşırtmıyor değil. Hatta empati yoksunluğunu narsistlikle de ilişkilendirirsek yanlış düşünüyor olmayız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, özgür ve demokrat bir devlettir. İnsanlar belli başlı fikirlerini gerek okuduğu kitaplardan, gerekse ehli bilir kişilerden duyup öğrendiklerini başka insanlara da aktarma hürriyetine sahiptirler. Kimi insanlar belli bir düşünceyi ya da bilgiyi yazan veya konuşan birinin aslında neye yönelik yazdığını veya sonucu neye bağlayacağını bilmeden direkt önyargılı davranırlar. Önemli olan bir yazıdaki veya bir konuşmadaki sonucun nasıl bir cümle ile biteceğidir. Kendi adıma bir örnek verecek olursam ; bilmediğim bir konu olursa veya kafama takılıp bende soru işareti oluşturan bir durum olursa bilgisine güvendiğim insanlara sorar danışırım. Çünkü bir bilgiyi bazen her kitap farklı yorumlayabilir ya da yansıtabilir. Çok okuyup çok da merak eden bir insan olarak ben, öğrenmeyi seven biriyim. Aslında hepimiz hemen hemen her gün yeni bir şey keşfedip öğreniyoruz. Örneğin 40 yıllık eşinizin şiir yazabildiğini veya resim yapabildiğini yeni öğrenmiş olabilirsiniz ya da çok sevdiğiniz bir arkadaşınızı her gün gördükçe O'nun her gün yeni huylarını veya yeteneklerini öğreniyor olabilirsiniz. Özellikle de halk dilinde şöyle bir söz var; "Bir insanı ya alışverişte, ya yolda ya da evde tanırsın." Bu sözden de anlaşılacağı üzere bir insanı tanımak için aslında onunla her aynı ortamı paylaşmak her türlü yeterli bir sebep.
İnsanların boşanmadan tutun, kavgalarına ve tartışmalarına kadar en büyük anlaşmazlıkların altında yatan bu iki sebep olan empati yoksunluğu ve önyargıdır. Oysa büyüklerimizin de dediği gibi; "Dünya gelip geçici." Peki bizler her zaman kalamayacağımız bu dünya içerisinde neyin savaşını veriyoruz bu kadar? Neyin hırsıdır bu? Karşısındakinden daha iyi olmak mı, yoksa karşısındakine sözünü geçirebilme egosu mu?
Herkes herkesin düşüncesini desteklemek ya da kabullenmek zorunda değildir, ama o düşüncenin zararlı bir düşünce olmadığından emin olunduğu takdirde herkes herkesin düşüncesine saygı duymak zorundadır. Başka bir dine, başka bir ırka veya başka bir coğrafyaya saygı duymak kesinlikle zor bir davranış türü değildir. Herkesin yapabileceği ama bir o kadar da herkesin yapamadığı bu davranış türü empati ile mümkün olabilir. Saygı gösteren, saygı görür ve saygın olur. "Saygın İnsan" sıfatına layık olabilmek ne kadar da gurur verici bir durum.
Önyargılarımızı bir kenara bırakıp empati kurarak sevmeyi, sevilmeyi ve saygı duymayı ihmal etmemeliyiz.