Her dindeki mitolojilere karşı hep ilgim ve merakım olmuştur. Bu konuda çeşitli kitaplar ve makaleler okuyorum. Müslüman olmam, farklı kültürleri bilmem konusunda asla engel teşkil etmez. Bildiğimiz üzere kültürler arası etkileşim her türlü söz konusudur. İnsanoğlu bilmek ve öğrenmek için yaratılmadı mı zaten?
Dikkatinizi çekti mi bilmem ama mitolojiler, insanları çoğu zaman korkutmaya bile yetmiştir. Çeşitli doğa üstü efsaneler ve o efsanelerin meydana getirdiği birtakım korku dolu hikayeler... Genelde ifritlerin veya farklı yaratıkların söz konusu olduğu bu efsaneler kulağa ilginç geliyor olsa da günümüzde halen dilden dile varlıklarını sürdürmektedirler.
Bunlardan bir tanesi özellikle en dikkatimi çekenlerden biri olmuştur. Ne mi o? İslamiyette Halk arasında "Albastı" ve "Alkarısı" gibi isimler olarak bilinen doğa üstü bu varlığı müslümanlar olarak birçoğumuz duymuşuzdur. Onlar hakkında kitapları bile yazıldı, filmleri yapıldı. "Alkarısı" veya "Albastı", yeni doğum yapan kadınlarda ortaya çıkabilen lohusalık humması, yani yüksek ateşin yanı sıra halsizlik ve ağrılarla beraber kendini belli eder. Ayrıca bu durum "Lohusalık Enfeksiyonu" olarak da bilinir. Eğer bu sorun tedavi edilmezse olumsuz sonuçlarla karşılaşmak an meselesi. Yalnız bu konu elbette ki Kur'an ı Kerim'de geçmiyor. Diğer dinlerde de bu isim "Lilit" olarak geçer ve Lilit de tabiki ne Tevratta ne de İncil'de yer almaktadır. Peki onlara göre kimdir bu "Lilit"? Cennetten kovulan bir cin olmakla beraber yeni doğan bebekleri kaçırmaya çalışan bir varlık. Efsaneye göre; annelerin bebeklerine söyledikleri ninnilerin de Lilit'ten dolayı ortaya çıktığı, ninnilerin sayesinde Lilit'i bebeklerinden uzak tuttukları söylenir.
Başka kültürlerden ve inançlardan da örnek vermem gerekirse; mesela Hinduizm'de "Ganesha" adında Hinduların tapmış oldukları bir Tanrı vardır. Ganesha; göbekli, dört kollu ve fil başlı olarak tasvir edilir. Yoğun bir sembolizm olduğu için fazla detay gerektiren bir konu, fakat ben sadece örnek olarak kısaca bahsetmek istedim.
Budizm'e ne dersiniz peki? Buddha, Bodhgaya ağacı altında bir yağmur akşamı günü aydınlanmış bilge idi. Buddha, her zaman iyiliği ve dürüstlüğü savunan bir kişi idi. Özellikle de kendisi ölmeden önce O'nu sevenlere duyurmuş; "ben ölürsem sakın beni putlaştırmayın" diye... Fakat ne yazık ki Buddha öldükten sonra putlaştırıldı. Haşa O'nun putlarını "ilah" olarak sayıp O'na karşı dualar, secdeler edip O'ndan medet ummaktadırlar. Eminim Buddha bu konuda yattığı yerde bile rahatsızdır. Her neyse... Elbette ki yine de bizlere düşen herkesin kültürüne ve inancına saygı duymak. İsteyen istediğine inanır, istemediğine inanmaz. Herkes kendi tercihleri doğrultusunda yaşamını sürdürür. Hiç kimse kimsenin yerine yemek yemez, şu içmez, namaz kılmaz, iyilik yapmaz vs. Kim ne şekilde yaşamak isterse yaşar. Yoruma çok da yorum katmamak adına bir de biraz Yunan mitolojisinden söz edeyim; aslında Yunan mitolojisi en kapsamlılarından ama ben bir tanesinden örnek vereyim; mesela Zeus hepimiz tarafından en bilindik olanı. "Tanrıların ve İnsanların Babası" olarak bilinmekle beraber Yunan mitolojisinde en güçlü ve en önemlisidir. Roma'da Jüpiter olarak bilinir. Çoğu zaman elinde bir şimşek ile resmedilmiş ve bu da onların inanışlarına göre şimşek ve gök gürültüsü gibi doğa olaylarının Zeus tarafından yapıldığına inanılır. İslamiyet'e göre de doğa olayları Mikail tarafından yapılır. Mikail'in adı Bakara suresinde 2/98'de geçmektedir. Tabiki Mikail bir efsane ya da mitoloji olmamakla beraber, Allah'ın dört büyük meleklerinden biridir. Her neyse... Çok fazla kapsam gerektiren bir konuya değindiğimin farkındayım ama elimden geldiğince özetlemeye çalıştım değerli okuyucularım. Aslında bilmenin ne kadar önemli olduğunun farkına varsak emin olun ki daha çok öğrenmek isteriz. Hem bilgi bitmez ki. Öğrenmenin de bu nedenle sonu yoktur. Her gün yeni bir şey öğrenir veya keşfederiz.