Abdulkadir MENEK
Köşe Yazarı
Abdulkadir MENEK
 

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AYASOFYA (III)

<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">M&uuml;tareke yıllarında, İstanbul&rsquo;un işgal edilmesiyle birlikte Ayasofya&rsquo;nın tekrar kiliseye &ccedil;evrileceği şayiaları İstanbul&rsquo;da yayılmaya başlanınca, bu durum halkta b&uuml;y&uuml;k bir tedirginlik meydana getirmiş, g&ouml;n&uuml;ll&uuml; vatandaşlar bu durumun &ouml;n&uuml;ne ge&ccedil;mek i&ccedil;in kendi aralarında tedbirler almaya başlamışlardı. İstanbul&rsquo;da oturan ve Ayasofya&rsquo;nın tekrar kiliseye d&ouml;n&uuml;şt&uuml;r&uuml;lmesinin ve &ccedil;an takılmasının b&uuml;y&uuml;k &ouml;zlemini duyan Rumlar ve Ermeniler, M&uuml;sl&uuml;man halkın arasına bu dedikoduyu yayarak, halktaki kuvve-i maneviyeyi kırmak istiyorlardı. Hatta Sultan Vahideddin,&nbsp; b&ouml;yle bir ihtimal karşısında kendisini korumakla g&ouml;revli askerlerden bir kısmını Ayasofya&rsquo;yı korumakla g&ouml;revlendirmiş ve b&ouml;yle bir teşebb&uuml;s halinde ateş a&ccedil;ma emri verilmişti.<br /> Aslında bu koruma g&ouml;revi de sembolik bir anlam taşımaktan &ouml;teye ge&ccedil;miyordu. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; sayıca ve silah g&uuml;c&uuml; a&ccedil;ısından &uuml;st&uuml;n işgal kuvvetlerine karşı yapılacak fazla bir şey olmamakla birlikte, alınan bu tedbir bu konuya g&ouml;sterilen hassasiyetin ifadesinden başka bir şey değildi.<br /> Ayasofya Camisinin kiliseye d&ouml;n&uuml;şt&uuml;r&uuml;lmesi gayretleri ile ilgili olarak Emekli General Cemal Karabekir&rsquo;in bir hatırası da şu şekildedir:<br /> &rsquo;&rsquo;M&uuml;tareke yıllarında &lsquo;İstanbul&rsquo;un gayr-ı M&uuml;slimlerinin M&uuml;sl&uuml;manlara yapmadıkları şımarıklık ve m&uuml;nasebetsizlikler kalmamıştı. Bu meyanda Rum tebaamız, Patrikhane ve İstanbul&rsquo;daki Yunan kuvvetleri Ayasofya&rsquo;ya &ccedil;an takma sevdasında bulunmuşlardı. Bu arzularını m&uuml;ttefiklere bildirmişler, onların bazıları da Yunanlıların bu &ccedil;ılgın arzusunu hoş g&ouml;rm&uuml;şler ve muvafık bulmuşlardı. Yunan kuvvetleri başta olmak ve diğer bazı m&uuml;ttefik devletlerin kuvvetleri de onların arkası sıra gelmek &uuml;zere, g&uuml;n&uuml;n birinde ansızın Ayasofya&rsquo;yı işgal etmeğe ve &ccedil;an takarak kiliseye &ccedil;evirmeye karar vermişlerdi. Bu kararı biz Fransızlarda &ouml;ğrendik. O sırada Ayasofya&rsquo;nın bah&ccedil;esinde bir tabur piyade askeri yerleştirilmişti. Bu taburun vazifesi cami-i şerifi muhafaza ve icabında m&uuml;dafaa etmekti.&rsquo;&rsquo;<br /> &lsquo;&rsquo;Tabur kumandanı Binbaşı Muhtar Bey&rsquo;di. Ben de Harbiye Dairesi 2. Piyade Şubesi M&uuml;d&uuml;r&uuml; idim. Bu haberi alır almaz gittim. Muhtar Bey&rsquo;i de bu durumdan haberdar ettim. Muhtar Bey&rsquo;in fikrini sordum. Arkadaşlarımla g&ouml;r&uuml;şeyim, dedi. G&ouml;r&uuml;şt&uuml;. Bir g&uuml;n sonra verdiği cevap şuydu: Taburumuzun zabitleri ile uzun uzadıya g&ouml;r&uuml;şt&uuml;k ve şu kararı verdik: &lsquo;İ&ccedil;inde d&ouml;rt y&uuml;z seneden beri namaz kılınan bir cami-i şerifi, bahusus Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri gibi, Peygamberimiz(S.A.V) Efendimiz Hazretlerinin medh-&uuml; senasına mazhar olan bir Padişahın, pek b&uuml;y&uuml;k ve emsalsiz bir kumandanın emanetini nank&ouml;r, namert, zebunkuş d&uuml;şmanlara teslim etmekten ise kahramanca &ouml;lmek hayırlı bir vazifedir.&rsquo;<br /> &lsquo;&rsquo;B&ouml;l&uuml;klerin zabitleri b&uuml;t&uuml;n efradın fikir ve kanaatlerini sordular. Taburun son neferine kadar &ouml;l&uuml;m&uuml; tercih ettiklerini &ouml;ğrendik. Hepimiz, yani tabur kumandanından neferine kadar bir tecav&uuml;z vukuunda sağ olarak camiden &ccedil;ıkmamaya, Kur&rsquo;an-ı Kerim&rsquo;e el basarak yemin ettik. Allah&rsquo;a karşı ahdettik. Biz &ouml;leceğiz, fakat &ouml;l&uuml;nceye kadar da &ouml;ld&uuml;receğiz. Yalnız bir arzumuz var. Biz &ouml;ld&uuml;kten sonra cami de yaşamasın. O da bizimle beraber &ouml;ls&uuml;n. Bunu da siz temin edin. Ben şimdi Fatih Hazretlerinin t&uuml;rbesinden geliyorum. Koca Sultanın manevi huzurunda durdum. Taburumun zabitan ve efradı namına ona kararımızı arz ettim. Son nefere kadar &ouml;leceğiz, bir tek nefer kalmayıncaya kadar emanetini m&uuml;dafaa edeceğimize s&ouml;z veriyoruz, m&uuml;sterih ol koca Fatih, dedim ve geldim, dedi. Hem kendi ağladı hem beni ağlattı.&rsquo;&rsquo;<br /> &lsquo;&rsquo;Vakıayı amirlerden bazılarına anlattım, muvafık buldular. Derhal taburu takviye ettik,&nbsp; bol miktarda uzun namlulu parabellum tabancaları ile otuz iki fişekli şarj&ouml;rlerden verdik. Bu suretle o tabancalar dakikada doksan altı fişek atan birer hafif makineli t&uuml;fek vazifesini g&ouml;rd&uuml;ler. &Ccedil;ok miktarda el bombası da verdik. Bundan maada cami-i şerifin m&uuml;nasip yerlerine yuvalar hazırlandı. Oralara tahrip kalıpları kondu. M&uuml;dafaa son haddine kadar yapılacak, artık &uuml;mit kalmayınca tahrip kalıpları ateşlenecek, hem o anda hen&uuml;z sağ kalanlar hem de cami binası berhava edilecekti. Bu fedai kahraman tabur, camii i&ccedil;inden m&uuml;dafaa ederken, hari&ccedil;ten de asker ve ahaliden yardım g&ouml;rmeleri de ayrıca temin olundu.&rsquo;&rsquo;<br /> &lsquo;&rsquo;Pek &ccedil;ok fedai vardı. Bu tertibat bir iki g&uuml;n zarfında tamamlandı. O g&uuml;nden itibaren tabur zabitanı evlerine izinli olarak gitmekten sarf-ı nazar ettiler. Bu hal ve hazırlığı Fransızlara haber verdirdik. Şayet b&ouml;yle bir şeye teşebb&uuml;s edilirse İstanbul&rsquo;da b&uuml;y&uuml;k bir facia, &ccedil;ok kanlı bir vaka olacak, belki de sebep olanlar herkesten ziyade zarar g&ouml;recek. Buna emin olmalıdırlar denildi. &Ouml;yle tahmin ederim ki, Fransızların ikazı &uuml;zerine bunu yapmaya cesaret edemediler.&rsquo;&rsquo;<br /> &lsquo;&rsquo;Muhtar Bey, Sakarya Harbinden biraz evvel Anadolu&rsquo;ya gitmiş ve harbe iştirak etmiş. Sakarya boyunda bir top mermisinin tam isabeti ile şehit olmuş ve m&uuml;k&acirc;fat-ı maneviyesini g&ouml;rm&uuml;şt&uuml;r. Tabur arkadaşlarından bir&ccedil;oğu da aynı r&uuml;tbe-i şehadeti ihraz etmişlerdir. Cenab-i Allah c&uuml;mlesini rahmetine gark eylesin.&rsquo;&rsquo;(1)<br /> Ayasofya&rsquo;nın Cami iken m&uuml;zeye &ccedil;evrilmesi ile ilgili bir başka g&ouml;r&uuml;ş de İngiliz gazeteci Grace Mary Ellison tarafından ifade edilmiştir. 1922 yılında Lozan Barış Konferansı&rsquo;nın başladığı sıralarda Ankara&rsquo;ya gelip Mustafa Kemal Paşa ile g&ouml;r&uuml;şen Grace Mary Ellison bu g&ouml;r&uuml;şmede Papa II. Piul&rsquo;un bir talebini ş&ouml;ylece aktardığını ifade etmektedir:<br /> &ldquo;Ankara&rsquo;da M. Kemal Paşa&rsquo;ya Papa&rsquo;nın barış i&ccedil;in b&uuml;y&uuml;k isteğini s&ouml;yledim. Paşa&rsquo;ya Hıristiyanlara karşı c&ouml;mert davranışının ne olacağını sordum. Ayasofya bir Hıristiyan kilisesi olduğuna g&ouml;re, Hıristiyanların ruhani lideri Papa&rsquo;ya geri verilip verilmeyeceğini araştırdım. M. Kemal Paşa cevap verdi: &lsquo;Eğer Hıristiyan kilisesinin bir tek kolu olsaydı, Ayasofya şimdi, bizim M&uuml;sl&uuml;man geleneklerimizin bir par&ccedil;ası olmasına rağmen, bu m&uuml;mk&uuml;n olabilirdi. Hıristiyan kilisesi o kadar &ccedil;ok b&ouml;l&uuml;nd&uuml;ğ&uuml;ne g&ouml;re bu, imk&acirc;nsızdır. O takdirde Ruslar, Yunanlar ve Anglikanlar bizim topraklarımızda Ayasofya i&ccedil;in birbirleriyle d&ouml;v&uuml;şmeye kışkırtılacaklardır. Ve sizin barış i&ccedil;in &ouml;ğ&uuml;tlediğiniz iyi davranış, sonsuz bir &ccedil;atışmaya yol a&ccedil;acaktır. Ama yine de Hıristiyanlara d&uuml;nya g&ouml;z&uuml;nde layık olan onuru vermek i&ccedil;in, elimizden ne gelirse yapmaya &ccedil;alışacağız ve Ayasofya&rsquo;yı bir cami olarak korumakla, Katolik kilisesinin ger&ccedil;ekten haysiyetini incitiyorsak, onu, ya bir m&uuml;zeye &ccedil;evireceğiz, ya da tamamen kapatacağız. Hi&ccedil; kimse bizim, bilerek, planlı Hıristiyan kilisesini incittiğimizi s&ouml;yleyememelidir.&rsquo; Paşa&rsquo;ya Hıristiyan dinine karşı g&ouml;sterdiği i&ccedil;ten duygularından &ouml;t&uuml;r&uuml; teşekk&uuml;r ettim.&rdquo;(2)<br /> Ayasofya&rsquo;nın m&uuml;zeye &ccedil;evrilmesinden sonra minarelerinin de yıkılması kararı alınmıştır. Kararın uygulanmasından bir g&uuml;n &ouml;nce Arkeoloji M&uuml;zesi M&uuml;d&uuml;r&uuml; Kemal Altan&rsquo;ın ağlayarak durumu Tarih&ccedil;i-Yazar İbrahim Hakkı Konyalı&rsquo;ya anlatması &uuml;zerine, bir rapor hazırlayarak ilgililere teslim eden İbrahim Hakkı Konyalı, minarelerin yıkılması halinde ana kubbenin yıkılacağını bildirmiş ve bu rapor &uuml;zerine minarelerin yıkılmasından vazge&ccedil;ilmiştir.<br /> Cami i&ccedil;inde yer alan &ldquo;Allah&rdquo;, &ldquo;Muhammed&rdquo; ve d&ouml;rt halifenin isimlerinin yazılı olduğu hat levhaları sanat cihetiyle &ccedil;ok ayrı ve &ouml;nemli &ouml;zelliklere sahip bulunmaktadır. Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılan bu levhalar, 7,5 metre &ccedil;apında olup İsl&acirc;m hat sanatının bu ebattaki en b&uuml;y&uuml;k &ouml;rnekleri olarak kabul edilmektedir. Restorasyon &ccedil;alışmaları sırasında yerlerinden indirilen bu muhteşem levhalar b&uuml;y&uuml;kl&uuml;kleri sebebiyle kapılardan dışarı &ccedil;ıkarılamadı. 1951 senesinde bu hazin durumu &ouml;ğrenen d&ouml;nemin Başbakanı Adnan Menderes&rsquo;in emriyle tekrar yerlerine konuldu.</div> <div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">&nbsp;</div> <div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Abd&uuml;lkadir MENEK&nbsp;<br /> <br /> <br /> 1- Vehbi Vakkasoğlu, Bozgun (Bir Devrin &Ccedil;&ouml;k&uuml;ş&uuml;), Yeni Asya Yayınları, İstanbul 1977, Sayfa: 223-226<br /> 2-&nbsp;<a href="https://belgelerlegercektarih.com/2015" style="color: rgb(17, 85, 204);" target="_blank">https://belgelerlegercektarih.com/2015</a></div> <div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">&nbsp;</div>
Ekleme Tarihi: 17 Haziran 2020 - Çarşamba

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AYASOFYA (III)

<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">M&uuml;tareke yıllarında, İstanbul&rsquo;un işgal edilmesiyle birlikte Ayasofya&rsquo;nın tekrar kiliseye &ccedil;evrileceği şayiaları İstanbul&rsquo;da yayılmaya başlanınca, bu durum halkta b&uuml;y&uuml;k bir tedirginlik meydana getirmiş, g&ouml;n&uuml;ll&uuml; vatandaşlar bu durumun &ouml;n&uuml;ne ge&ccedil;mek i&ccedil;in kendi aralarında tedbirler almaya başlamışlardı. İstanbul&rsquo;da oturan ve Ayasofya&rsquo;nın tekrar kiliseye d&ouml;n&uuml;şt&uuml;r&uuml;lmesinin ve &ccedil;an takılmasının b&uuml;y&uuml;k &ouml;zlemini duyan Rumlar ve Ermeniler, M&uuml;sl&uuml;man halkın arasına bu dedikoduyu yayarak, halktaki kuvve-i maneviyeyi kırmak istiyorlardı. Hatta Sultan Vahideddin,&nbsp; b&ouml;yle bir ihtimal karşısında kendisini korumakla g&ouml;revli askerlerden bir kısmını Ayasofya&rsquo;yı korumakla g&ouml;revlendirmiş ve b&ouml;yle bir teşebb&uuml;s halinde ateş a&ccedil;ma emri verilmişti.<br /> Aslında bu koruma g&ouml;revi de sembolik bir anlam taşımaktan &ouml;teye ge&ccedil;miyordu. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; sayıca ve silah g&uuml;c&uuml; a&ccedil;ısından &uuml;st&uuml;n işgal kuvvetlerine karşı yapılacak fazla bir şey olmamakla birlikte, alınan bu tedbir bu konuya g&ouml;sterilen hassasiyetin ifadesinden başka bir şey değildi.<br /> Ayasofya Camisinin kiliseye d&ouml;n&uuml;şt&uuml;r&uuml;lmesi gayretleri ile ilgili olarak Emekli General Cemal Karabekir&rsquo;in bir hatırası da şu şekildedir:<br /> &rsquo;&rsquo;M&uuml;tareke yıllarında &lsquo;İstanbul&rsquo;un gayr-ı M&uuml;slimlerinin M&uuml;sl&uuml;manlara yapmadıkları şımarıklık ve m&uuml;nasebetsizlikler kalmamıştı. Bu meyanda Rum tebaamız, Patrikhane ve İstanbul&rsquo;daki Yunan kuvvetleri Ayasofya&rsquo;ya &ccedil;an takma sevdasında bulunmuşlardı. Bu arzularını m&uuml;ttefiklere bildirmişler, onların bazıları da Yunanlıların bu &ccedil;ılgın arzusunu hoş g&ouml;rm&uuml;şler ve muvafık bulmuşlardı. Yunan kuvvetleri başta olmak ve diğer bazı m&uuml;ttefik devletlerin kuvvetleri de onların arkası sıra gelmek &uuml;zere, g&uuml;n&uuml;n birinde ansızın Ayasofya&rsquo;yı işgal etmeğe ve &ccedil;an takarak kiliseye &ccedil;evirmeye karar vermişlerdi. Bu kararı biz Fransızlarda &ouml;ğrendik. O sırada Ayasofya&rsquo;nın bah&ccedil;esinde bir tabur piyade askeri yerleştirilmişti. Bu taburun vazifesi cami-i şerifi muhafaza ve icabında m&uuml;dafaa etmekti.&rsquo;&rsquo;<br /> &lsquo;&rsquo;Tabur kumandanı Binbaşı Muhtar Bey&rsquo;di. Ben de Harbiye Dairesi 2. Piyade Şubesi M&uuml;d&uuml;r&uuml; idim. Bu haberi alır almaz gittim. Muhtar Bey&rsquo;i de bu durumdan haberdar ettim. Muhtar Bey&rsquo;in fikrini sordum. Arkadaşlarımla g&ouml;r&uuml;şeyim, dedi. G&ouml;r&uuml;şt&uuml;. Bir g&uuml;n sonra verdiği cevap şuydu: Taburumuzun zabitleri ile uzun uzadıya g&ouml;r&uuml;şt&uuml;k ve şu kararı verdik: &lsquo;İ&ccedil;inde d&ouml;rt y&uuml;z seneden beri namaz kılınan bir cami-i şerifi, bahusus Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri gibi, Peygamberimiz(S.A.V) Efendimiz Hazretlerinin medh-&uuml; senasına mazhar olan bir Padişahın, pek b&uuml;y&uuml;k ve emsalsiz bir kumandanın emanetini nank&ouml;r, namert, zebunkuş d&uuml;şmanlara teslim etmekten ise kahramanca &ouml;lmek hayırlı bir vazifedir.&rsquo;<br /> &lsquo;&rsquo;B&ouml;l&uuml;klerin zabitleri b&uuml;t&uuml;n efradın fikir ve kanaatlerini sordular. Taburun son neferine kadar &ouml;l&uuml;m&uuml; tercih ettiklerini &ouml;ğrendik. Hepimiz, yani tabur kumandanından neferine kadar bir tecav&uuml;z vukuunda sağ olarak camiden &ccedil;ıkmamaya, Kur&rsquo;an-ı Kerim&rsquo;e el basarak yemin ettik. Allah&rsquo;a karşı ahdettik. Biz &ouml;leceğiz, fakat &ouml;l&uuml;nceye kadar da &ouml;ld&uuml;receğiz. Yalnız bir arzumuz var. Biz &ouml;ld&uuml;kten sonra cami de yaşamasın. O da bizimle beraber &ouml;ls&uuml;n. Bunu da siz temin edin. Ben şimdi Fatih Hazretlerinin t&uuml;rbesinden geliyorum. Koca Sultanın manevi huzurunda durdum. Taburumun zabitan ve efradı namına ona kararımızı arz ettim. Son nefere kadar &ouml;leceğiz, bir tek nefer kalmayıncaya kadar emanetini m&uuml;dafaa edeceğimize s&ouml;z veriyoruz, m&uuml;sterih ol koca Fatih, dedim ve geldim, dedi. Hem kendi ağladı hem beni ağlattı.&rsquo;&rsquo;<br /> &lsquo;&rsquo;Vakıayı amirlerden bazılarına anlattım, muvafık buldular. Derhal taburu takviye ettik,&nbsp; bol miktarda uzun namlulu parabellum tabancaları ile otuz iki fişekli şarj&ouml;rlerden verdik. Bu suretle o tabancalar dakikada doksan altı fişek atan birer hafif makineli t&uuml;fek vazifesini g&ouml;rd&uuml;ler. &Ccedil;ok miktarda el bombası da verdik. Bundan maada cami-i şerifin m&uuml;nasip yerlerine yuvalar hazırlandı. Oralara tahrip kalıpları kondu. M&uuml;dafaa son haddine kadar yapılacak, artık &uuml;mit kalmayınca tahrip kalıpları ateşlenecek, hem o anda hen&uuml;z sağ kalanlar hem de cami binası berhava edilecekti. Bu fedai kahraman tabur, camii i&ccedil;inden m&uuml;dafaa ederken, hari&ccedil;ten de asker ve ahaliden yardım g&ouml;rmeleri de ayrıca temin olundu.&rsquo;&rsquo;<br /> &lsquo;&rsquo;Pek &ccedil;ok fedai vardı. Bu tertibat bir iki g&uuml;n zarfında tamamlandı. O g&uuml;nden itibaren tabur zabitanı evlerine izinli olarak gitmekten sarf-ı nazar ettiler. Bu hal ve hazırlığı Fransızlara haber verdirdik. Şayet b&ouml;yle bir şeye teşebb&uuml;s edilirse İstanbul&rsquo;da b&uuml;y&uuml;k bir facia, &ccedil;ok kanlı bir vaka olacak, belki de sebep olanlar herkesten ziyade zarar g&ouml;recek. Buna emin olmalıdırlar denildi. &Ouml;yle tahmin ederim ki, Fransızların ikazı &uuml;zerine bunu yapmaya cesaret edemediler.&rsquo;&rsquo;<br /> &lsquo;&rsquo;Muhtar Bey, Sakarya Harbinden biraz evvel Anadolu&rsquo;ya gitmiş ve harbe iştirak etmiş. Sakarya boyunda bir top mermisinin tam isabeti ile şehit olmuş ve m&uuml;k&acirc;fat-ı maneviyesini g&ouml;rm&uuml;şt&uuml;r. Tabur arkadaşlarından bir&ccedil;oğu da aynı r&uuml;tbe-i şehadeti ihraz etmişlerdir. Cenab-i Allah c&uuml;mlesini rahmetine gark eylesin.&rsquo;&rsquo;(1)<br /> Ayasofya&rsquo;nın Cami iken m&uuml;zeye &ccedil;evrilmesi ile ilgili bir başka g&ouml;r&uuml;ş de İngiliz gazeteci Grace Mary Ellison tarafından ifade edilmiştir. 1922 yılında Lozan Barış Konferansı&rsquo;nın başladığı sıralarda Ankara&rsquo;ya gelip Mustafa Kemal Paşa ile g&ouml;r&uuml;şen Grace Mary Ellison bu g&ouml;r&uuml;şmede Papa II. Piul&rsquo;un bir talebini ş&ouml;ylece aktardığını ifade etmektedir:<br /> &ldquo;Ankara&rsquo;da M. Kemal Paşa&rsquo;ya Papa&rsquo;nın barış i&ccedil;in b&uuml;y&uuml;k isteğini s&ouml;yledim. Paşa&rsquo;ya Hıristiyanlara karşı c&ouml;mert davranışının ne olacağını sordum. Ayasofya bir Hıristiyan kilisesi olduğuna g&ouml;re, Hıristiyanların ruhani lideri Papa&rsquo;ya geri verilip verilmeyeceğini araştırdım. M. Kemal Paşa cevap verdi: &lsquo;Eğer Hıristiyan kilisesinin bir tek kolu olsaydı, Ayasofya şimdi, bizim M&uuml;sl&uuml;man geleneklerimizin bir par&ccedil;ası olmasına rağmen, bu m&uuml;mk&uuml;n olabilirdi. Hıristiyan kilisesi o kadar &ccedil;ok b&ouml;l&uuml;nd&uuml;ğ&uuml;ne g&ouml;re bu, imk&acirc;nsızdır. O takdirde Ruslar, Yunanlar ve Anglikanlar bizim topraklarımızda Ayasofya i&ccedil;in birbirleriyle d&ouml;v&uuml;şmeye kışkırtılacaklardır. Ve sizin barış i&ccedil;in &ouml;ğ&uuml;tlediğiniz iyi davranış, sonsuz bir &ccedil;atışmaya yol a&ccedil;acaktır. Ama yine de Hıristiyanlara d&uuml;nya g&ouml;z&uuml;nde layık olan onuru vermek i&ccedil;in, elimizden ne gelirse yapmaya &ccedil;alışacağız ve Ayasofya&rsquo;yı bir cami olarak korumakla, Katolik kilisesinin ger&ccedil;ekten haysiyetini incitiyorsak, onu, ya bir m&uuml;zeye &ccedil;evireceğiz, ya da tamamen kapatacağız. Hi&ccedil; kimse bizim, bilerek, planlı Hıristiyan kilisesini incittiğimizi s&ouml;yleyememelidir.&rsquo; Paşa&rsquo;ya Hıristiyan dinine karşı g&ouml;sterdiği i&ccedil;ten duygularından &ouml;t&uuml;r&uuml; teşekk&uuml;r ettim.&rdquo;(2)<br /> Ayasofya&rsquo;nın m&uuml;zeye &ccedil;evrilmesinden sonra minarelerinin de yıkılması kararı alınmıştır. Kararın uygulanmasından bir g&uuml;n &ouml;nce Arkeoloji M&uuml;zesi M&uuml;d&uuml;r&uuml; Kemal Altan&rsquo;ın ağlayarak durumu Tarih&ccedil;i-Yazar İbrahim Hakkı Konyalı&rsquo;ya anlatması &uuml;zerine, bir rapor hazırlayarak ilgililere teslim eden İbrahim Hakkı Konyalı, minarelerin yıkılması halinde ana kubbenin yıkılacağını bildirmiş ve bu rapor &uuml;zerine minarelerin yıkılmasından vazge&ccedil;ilmiştir.<br /> Cami i&ccedil;inde yer alan &ldquo;Allah&rdquo;, &ldquo;Muhammed&rdquo; ve d&ouml;rt halifenin isimlerinin yazılı olduğu hat levhaları sanat cihetiyle &ccedil;ok ayrı ve &ouml;nemli &ouml;zelliklere sahip bulunmaktadır. Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılan bu levhalar, 7,5 metre &ccedil;apında olup İsl&acirc;m hat sanatının bu ebattaki en b&uuml;y&uuml;k &ouml;rnekleri olarak kabul edilmektedir. Restorasyon &ccedil;alışmaları sırasında yerlerinden indirilen bu muhteşem levhalar b&uuml;y&uuml;kl&uuml;kleri sebebiyle kapılardan dışarı &ccedil;ıkarılamadı. 1951 senesinde bu hazin durumu &ouml;ğrenen d&ouml;nemin Başbakanı Adnan Menderes&rsquo;in emriyle tekrar yerlerine konuldu.</div> <div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">&nbsp;</div> <div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Abd&uuml;lkadir MENEK&nbsp;<br /> <br /> <br /> 1- Vehbi Vakkasoğlu, Bozgun (Bir Devrin &Ccedil;&ouml;k&uuml;ş&uuml;), Yeni Asya Yayınları, İstanbul 1977, Sayfa: 223-226<br /> 2-&nbsp;<a href="https://belgelerlegercektarih.com/2015" style="color: rgb(17, 85, 204);" target="_blank">https://belgelerlegercektarih.com/2015</a></div> <div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">&nbsp;</div>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.