İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİN FESHİ VE GELECEĞE ÜMİTLE BAKMAK
<p>Bilindiği gibi son yıllarda kamuoyunda en çok tartışılan konulardan birisi de, kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen ‘’Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi’’ adını taşıyan belgedir. </p>
<p>Burada tartışılan esas konu, elbette kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve bunlara sebep olanlarla gerekli olan mücadelenin yapılması değildir. Bu konuda aklı başında olan hiçbir insan ve hele hele hiçbir Müslüman kadınlara yönelik bir şiddete, saldırganlığa ve haksızlığa taraf olamaz ve böyle bir tavrı destekleyemez. </p>
<p>İstanbul sözleşmenin bu kadar tartışılmasının en önemli sebebi hiç şüphesiz ki, dini değerler ve inancımız üzerine şekillenen ve toplumun sağlıklı bir şekilde devamı için vazgeçilmez kurumların başında gelen aile ile ilgili olarak getirdiği ve toplum vicdanında yer bulamayan, milli ve manevi değerlerimiz ile bağdaşması mümkün olmayan hükümlerdir. </p>
<p> Yaklaşık on yıl önce, 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmeye İstanbul adının verilmesinin sebebi ise, İstanbul’da imzaya açılmış olmasıdır. Maalesef bu sözleşmeyi ilk olarak onaylayan ülke, 12 Mart 2012 tarihi itibarıyla Türkiye olmuştur. </p>
<p> İstanbul Sözleşmesini bugüne kadar elli civarında ülke imzalamıştır. Avrupa Konseyi’nin iki kurucu ülkesinden biri olan Almanya bu sözleşmeyi, Türkiye’den altı yıl sonra ancak 2018 yılının Şubat ayında imzalamıştır. </p>
<p> Bugün ülkemizde tartışılan önemli konulardan birisi de, İstanbul Sözleşmesinin imzalanmasından sonra, ülkemizde aile üzerinde yaşanan tartışma ve spekülasyonların artması konudur. </p>
<p>Kadim bir geçmişe, cağları aşan kültürel ve evrensel değerlere sahip, büyük bir manevi birikim ve inanç temeline sahip olan Türkiye gibi bir ülkenin; Avrupa’nın inanç ve değerlerine göre hazırlanan ve bağlayıcılığı olan bir sözleşmenin getirdiği çok ağır yükü daha fazla kaldırabilmesi mümkün değildi. </p>
<p>Çünkü ‘’Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi’’ iddiası ile hazırlanan İstanbul Sözleşmesi, pratikte tam aksi uygulamalara sebep olmuş ve aile yapısının büyük oranda zarar görmesi ve tahrip edilmesi gibi istenmeyen bazı sonuçlar vermeye başlamıştır.</p>
<p>Bu sözleşmede, “cinsel yönelim” ve “cinsel kimlik” kavramları ile her türlü cinsel sapkınlık normalleştirilmeye ve yasal koruma altına alınmaya çalışılmış, “nikâhsız” ve “metres hayatı” şeklindeki birliktelikler aile kabul edilerek zinanın meşru bir hale getirilmesinin yolları açılmıştır.</p>
<p>Yine sözleşmede yer alan bazı hükümlerin ve maddelerin, dinimizin kesin olarak yasakladığı ve Kur’an’da açık olarak lanetlenen sapık ilişkilere cevaz verecek ifadeler içermesi de, ayrıca üzerinde durulması gereken çok önemli bir husus olarak dikkat çekmektedir.</p>
<p>Uzun zamandır kamuoyunu meşgul eden, milletimizin inancına, kültürüne, ahlakına ve aile yapısına tamamen aykırı bazı hükümler barındıran İstanbul Sözleşmesinin bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile feshedilmesi, geleceğe dair umutlarımızı daha da canlandırmıştır Bu kararla Türkiye Cumhuriyeti, çok hayatı ve önemli bir adım atmış, milletimizin duygu ve taleplerine kulak verilmiştir</p>
<p>Ayasofya Camisinin zincirlerini parçalayıp, beş yüz yıl devam eden asli vazifesine döndürerek bu milletin teveccüh ve duasına mazhar olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Sözleşmesinin feshi ile bu milletin inanç ve hissiyatına bir başka önemli konuda tercüman olmuştur. </p>
<p>Bu manada atılan ve atılacak çok önemli adımlar, maddi ve manevi alanda bu milletin ve bu devletin önünü açacak, inşallah belaların def edilmesine vesile olacağı gibi rahmet ve inayetin de celbine vesile olacaktır. Rabbimizden dua ve ilticamız budur. </p>
<p>Biraz geç de olsa bu büyük ve manevi sorumluluğu çok fazla olan böyle ağır bir yükten kurtulmuş olmak, elbette çok büyük ve takdirleri hak eden önemli bir adımdır. Bu sözleşmenin feshedilmesine tepki gösterenler arasında, elbette, bu milletin aile yapısının tamamen tahrip olmasını isteyen bir kesim olduğu gibi, bu büyük tahribatın farkında olmayan, meseleye sadece kadın hakları ekseninde ve çok dar bir perspektif ile bakanların da bulunduğunu söylemek gerekir. </p>
<p>Hatta bu ikinci kısım çok daha büyük bir çoğunluk oluşturmaktadır. Onlara da meselenin esas özü anlatıldığı zaman, meseleye çok daha objektif bir şekilde bakacaklarına şüphe yoktur. Ayrıca hak ve hakikat noktasında atılan ve atılacak adımlar karşısında koparılacak kuru gürültünün hiçbir anlamı yoktur ve bu tür davranışlar ancak ve ancak azim ve kararlılığı artırmalıdır.</p>
<p>Bundan sonraki aşamalarda, bugüne kadar önemli ölçüde ihmal ettiğimiz ve Batı’dan esen seküler, hedonist ve pragmatist fırtınalar karşısında savunmasız bıraktığımız aile yapımıza daha çok sahip çıkarak güçlendirmek ve genç nesillere bu konunun ehemmiyetini en mükemmel bir şekilde anlatmaktır. Çünkü aile yapımızı tahrip olup elimizden çıktığı zaman, geride çok fazla bir varlığımız kalmayacaktır. </p>
<p>Aile, toplumumuzun en temel ve en önemli kurumudur. Toplumu ayakta tutan ve geleceğe taşıyan, karşılıklı sevgi, güven, hoşgörü ve anlayış üzerine bina edilen ve şekillenen aile yapımızın en temel dinamikleri, dinimizin getirdiği İlahi hükümler ve kadim manevi yapımızdır. </p>
<p>Dinimiz, İlahi hükümler çerçevesinde aileye en büyük önemi vermiş, anneleri ve kadınları ‘’Allah’ın bir emaneti’’ olarak kabul etmiş, onları en kâmil manada hak sahibi yapmış, her türlü baskı ve şiddete karşı muhafaza altına almıştır. </p>
<p>Asırlardır bizi yıkmak, dağıtmak ve kendilerine bağlamak için gayret gösteren, gizli ve açık bazı emeller peşinde koşan İslam düşmanı bazı çevreler, milletimizin inanca dayalı bu sağlam aile yapısını aşamadıkları için maksatlarına ulaşamamışlar ve niyetlerinin aksiyle tokat yemişlerdir. </p>
<p>Milletimiz asırlardan beridir, bütün zorluk ve sıkıntıları; aileden kaynaklanan karşılıklı sevgi, hürmet ve dayanışma duyguları ile aşmasını bilmiş, önüne konan bütün tuzakları bu şuur ve inanç ile bertaraf ederek bugünlere gelmiştir. </p>
<p>Geleneksel yapımız, inançlarımız ve manevi değerlerimiz, aileyi her zaman mukaddes bir kurum olarak görmüş, kadınlara da sevgi, saygı ve şefkat nazarları ile bakarak daima el üstünde tutmuştur. </p>
<p>Kadınlara yönelik olarak meydana gelen saldırı ve şiddet olaylarının en büyük ve esaslı sebebi, manevi değerlerimiz ve inancımız konusunda yaşanan aşınma ve maalesef kopuşlardır. Kadını ve aileyi korumanın en esas en doğru yolu, manevi değerlerine ve dini inançlarına çok daha şuurlu bir şekilde bağlı olan bir nesil yetiştirmektir. Biz bunu başardığımız ölçüde, bu tür saldırı olayları, şiddet ve haksızlıklar azalacak ve toplum için bir problem olmaktan çıkacaktır. </p>
<p>İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesinden sonra, buna bağlı olarak yapılan diğer bazı hukuki değişikliklerin de vakit geçirilmeden yeniden ele alınması gerekir. 6284 Sayılı Aileyi Koruma Yasası’nda bulunan ve bu sözleşme mantığına göre düzenlenen maddelerin de yeniden gözden geçirilmesi önemli bir zaruret olarak önümüzde durmaktadır. Kadının beyanının esas alınması ve haksız nafaka uygulamaları gibi hususlar ile büyük mağduriyetlere yol açan hükümlerin vakit geçirilmeden, adil bir düzenleme ile vicdani bir çerçeveye oturtulması gerekir.</p>
<p>Yüce dinimizin İlahi ahkâmı, milletimizin kadim kültürü ve büyük tarihi potansiyeli ile geleceğe olan inancı, her türlü ayrımcılık ve haksızlığa karşı çıkacak, bunlara dur diyebilecek ve bu tür problemlere çözüm getirebilecek düzenlemeleri yapmaya ehil ve muktedirdir. </p>
<p>Kökü yabancı olan ve milletimizin değer ve inançları ile asla bağdaşmayan belge ve sözleşmelere ihtiyacımız yoktur. Kendi irade ve inisiyatimiz ile her türlü toplumsal ayrımcılık ve problemi çözebilecek irade ve potansiyelimizi canlı tutmalı ve gerektiği zamanlarda harekete geçirmesini bilmeliyiz. </p>
<p>Geleceğin büyük ve güçlü Türkiye’si olmak için böyle bir duruş ve dirilişe hep beraber mecburuz ve muhtacız. </p>
<p><br />
Abdülkadir MENEK</p>
Ekleme
Tarihi: 23 Mart 2021 - Salı
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİN FESHİ VE GELECEĞE ÜMİTLE BAKMAK
<p>Bilindiği gibi son yıllarda kamuoyunda en çok tartışılan konulardan birisi de, kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen ‘’Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi’’ adını taşıyan belgedir. </p>
<p>Burada tartışılan esas konu, elbette kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve bunlara sebep olanlarla gerekli olan mücadelenin yapılması değildir. Bu konuda aklı başında olan hiçbir insan ve hele hele hiçbir Müslüman kadınlara yönelik bir şiddete, saldırganlığa ve haksızlığa taraf olamaz ve böyle bir tavrı destekleyemez. </p>
<p>İstanbul sözleşmenin bu kadar tartışılmasının en önemli sebebi hiç şüphesiz ki, dini değerler ve inancımız üzerine şekillenen ve toplumun sağlıklı bir şekilde devamı için vazgeçilmez kurumların başında gelen aile ile ilgili olarak getirdiği ve toplum vicdanında yer bulamayan, milli ve manevi değerlerimiz ile bağdaşması mümkün olmayan hükümlerdir. </p>
<p> Yaklaşık on yıl önce, 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmeye İstanbul adının verilmesinin sebebi ise, İstanbul’da imzaya açılmış olmasıdır. Maalesef bu sözleşmeyi ilk olarak onaylayan ülke, 12 Mart 2012 tarihi itibarıyla Türkiye olmuştur. </p>
<p> İstanbul Sözleşmesini bugüne kadar elli civarında ülke imzalamıştır. Avrupa Konseyi’nin iki kurucu ülkesinden biri olan Almanya bu sözleşmeyi, Türkiye’den altı yıl sonra ancak 2018 yılının Şubat ayında imzalamıştır. </p>
<p> Bugün ülkemizde tartışılan önemli konulardan birisi de, İstanbul Sözleşmesinin imzalanmasından sonra, ülkemizde aile üzerinde yaşanan tartışma ve spekülasyonların artması konudur. </p>
<p>Kadim bir geçmişe, cağları aşan kültürel ve evrensel değerlere sahip, büyük bir manevi birikim ve inanç temeline sahip olan Türkiye gibi bir ülkenin; Avrupa’nın inanç ve değerlerine göre hazırlanan ve bağlayıcılığı olan bir sözleşmenin getirdiği çok ağır yükü daha fazla kaldırabilmesi mümkün değildi. </p>
<p>Çünkü ‘’Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi’’ iddiası ile hazırlanan İstanbul Sözleşmesi, pratikte tam aksi uygulamalara sebep olmuş ve aile yapısının büyük oranda zarar görmesi ve tahrip edilmesi gibi istenmeyen bazı sonuçlar vermeye başlamıştır.</p>
<p>Bu sözleşmede, “cinsel yönelim” ve “cinsel kimlik” kavramları ile her türlü cinsel sapkınlık normalleştirilmeye ve yasal koruma altına alınmaya çalışılmış, “nikâhsız” ve “metres hayatı” şeklindeki birliktelikler aile kabul edilerek zinanın meşru bir hale getirilmesinin yolları açılmıştır.</p>
<p>Yine sözleşmede yer alan bazı hükümlerin ve maddelerin, dinimizin kesin olarak yasakladığı ve Kur’an’da açık olarak lanetlenen sapık ilişkilere cevaz verecek ifadeler içermesi de, ayrıca üzerinde durulması gereken çok önemli bir husus olarak dikkat çekmektedir.</p>
<p>Uzun zamandır kamuoyunu meşgul eden, milletimizin inancına, kültürüne, ahlakına ve aile yapısına tamamen aykırı bazı hükümler barındıran İstanbul Sözleşmesinin bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile feshedilmesi, geleceğe dair umutlarımızı daha da canlandırmıştır Bu kararla Türkiye Cumhuriyeti, çok hayatı ve önemli bir adım atmış, milletimizin duygu ve taleplerine kulak verilmiştir</p>
<p>Ayasofya Camisinin zincirlerini parçalayıp, beş yüz yıl devam eden asli vazifesine döndürerek bu milletin teveccüh ve duasına mazhar olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Sözleşmesinin feshi ile bu milletin inanç ve hissiyatına bir başka önemli konuda tercüman olmuştur. </p>
<p>Bu manada atılan ve atılacak çok önemli adımlar, maddi ve manevi alanda bu milletin ve bu devletin önünü açacak, inşallah belaların def edilmesine vesile olacağı gibi rahmet ve inayetin de celbine vesile olacaktır. Rabbimizden dua ve ilticamız budur. </p>
<p>Biraz geç de olsa bu büyük ve manevi sorumluluğu çok fazla olan böyle ağır bir yükten kurtulmuş olmak, elbette çok büyük ve takdirleri hak eden önemli bir adımdır. Bu sözleşmenin feshedilmesine tepki gösterenler arasında, elbette, bu milletin aile yapısının tamamen tahrip olmasını isteyen bir kesim olduğu gibi, bu büyük tahribatın farkında olmayan, meseleye sadece kadın hakları ekseninde ve çok dar bir perspektif ile bakanların da bulunduğunu söylemek gerekir. </p>
<p>Hatta bu ikinci kısım çok daha büyük bir çoğunluk oluşturmaktadır. Onlara da meselenin esas özü anlatıldığı zaman, meseleye çok daha objektif bir şekilde bakacaklarına şüphe yoktur. Ayrıca hak ve hakikat noktasında atılan ve atılacak adımlar karşısında koparılacak kuru gürültünün hiçbir anlamı yoktur ve bu tür davranışlar ancak ve ancak azim ve kararlılığı artırmalıdır.</p>
<p>Bundan sonraki aşamalarda, bugüne kadar önemli ölçüde ihmal ettiğimiz ve Batı’dan esen seküler, hedonist ve pragmatist fırtınalar karşısında savunmasız bıraktığımız aile yapımıza daha çok sahip çıkarak güçlendirmek ve genç nesillere bu konunun ehemmiyetini en mükemmel bir şekilde anlatmaktır. Çünkü aile yapımızı tahrip olup elimizden çıktığı zaman, geride çok fazla bir varlığımız kalmayacaktır. </p>
<p>Aile, toplumumuzun en temel ve en önemli kurumudur. Toplumu ayakta tutan ve geleceğe taşıyan, karşılıklı sevgi, güven, hoşgörü ve anlayış üzerine bina edilen ve şekillenen aile yapımızın en temel dinamikleri, dinimizin getirdiği İlahi hükümler ve kadim manevi yapımızdır. </p>
<p>Dinimiz, İlahi hükümler çerçevesinde aileye en büyük önemi vermiş, anneleri ve kadınları ‘’Allah’ın bir emaneti’’ olarak kabul etmiş, onları en kâmil manada hak sahibi yapmış, her türlü baskı ve şiddete karşı muhafaza altına almıştır. </p>
<p>Asırlardır bizi yıkmak, dağıtmak ve kendilerine bağlamak için gayret gösteren, gizli ve açık bazı emeller peşinde koşan İslam düşmanı bazı çevreler, milletimizin inanca dayalı bu sağlam aile yapısını aşamadıkları için maksatlarına ulaşamamışlar ve niyetlerinin aksiyle tokat yemişlerdir. </p>
<p>Milletimiz asırlardan beridir, bütün zorluk ve sıkıntıları; aileden kaynaklanan karşılıklı sevgi, hürmet ve dayanışma duyguları ile aşmasını bilmiş, önüne konan bütün tuzakları bu şuur ve inanç ile bertaraf ederek bugünlere gelmiştir. </p>
<p>Geleneksel yapımız, inançlarımız ve manevi değerlerimiz, aileyi her zaman mukaddes bir kurum olarak görmüş, kadınlara da sevgi, saygı ve şefkat nazarları ile bakarak daima el üstünde tutmuştur. </p>
<p>Kadınlara yönelik olarak meydana gelen saldırı ve şiddet olaylarının en büyük ve esaslı sebebi, manevi değerlerimiz ve inancımız konusunda yaşanan aşınma ve maalesef kopuşlardır. Kadını ve aileyi korumanın en esas en doğru yolu, manevi değerlerine ve dini inançlarına çok daha şuurlu bir şekilde bağlı olan bir nesil yetiştirmektir. Biz bunu başardığımız ölçüde, bu tür saldırı olayları, şiddet ve haksızlıklar azalacak ve toplum için bir problem olmaktan çıkacaktır. </p>
<p>İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesinden sonra, buna bağlı olarak yapılan diğer bazı hukuki değişikliklerin de vakit geçirilmeden yeniden ele alınması gerekir. 6284 Sayılı Aileyi Koruma Yasası’nda bulunan ve bu sözleşme mantığına göre düzenlenen maddelerin de yeniden gözden geçirilmesi önemli bir zaruret olarak önümüzde durmaktadır. Kadının beyanının esas alınması ve haksız nafaka uygulamaları gibi hususlar ile büyük mağduriyetlere yol açan hükümlerin vakit geçirilmeden, adil bir düzenleme ile vicdani bir çerçeveye oturtulması gerekir.</p>
<p>Yüce dinimizin İlahi ahkâmı, milletimizin kadim kültürü ve büyük tarihi potansiyeli ile geleceğe olan inancı, her türlü ayrımcılık ve haksızlığa karşı çıkacak, bunlara dur diyebilecek ve bu tür problemlere çözüm getirebilecek düzenlemeleri yapmaya ehil ve muktedirdir. </p>
<p>Kökü yabancı olan ve milletimizin değer ve inançları ile asla bağdaşmayan belge ve sözleşmelere ihtiyacımız yoktur. Kendi irade ve inisiyatimiz ile her türlü toplumsal ayrımcılık ve problemi çözebilecek irade ve potansiyelimizi canlı tutmalı ve gerektiği zamanlarda harekete geçirmesini bilmeliyiz. </p>
<p>Geleceğin büyük ve güçlü Türkiye’si olmak için böyle bir duruş ve dirilişe hep beraber mecburuz ve muhtacız. </p>
<p><br />
Abdülkadir MENEK</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.