Aydın BENLİ
Köşe Yazarı
Aydın BENLİ
 

‘YARIM SİMİT’’

‘‘YARIM SİMİT’’ Vaktiyle bir ağa varmış, tarımdan çiftçilikten hiç anlamazmış. Dedesinden kalma tarlaları varmış, hali vakti epeyce yerindeymiş. Sabah erkenden kalkar işinin başında bağında, bahçesinde çalışan işçilerinin işlerini takip edermiş. Her zaman ki gibi tarlasının başında ki, büyük alıç ağacının gölgesine uzanır, oradan emirler yağdırır sonra işçilerinin işlediğini görünce gölgenin de verdiği rahatlık ve huzur ile uykuya dalarmış. O kadar çok tarlası varmış ki işlerini o gölgeden takip edermiş. İşçilerini genelde madencilerden, marangozlardan, muhasebecilerden, tarım dışındaki bütün boş gezenlerden seçermiş. Herkesin bu işi rahatlıkla yapa bileceğini düşünüyormuş. Ağa uykuya dalınca işten anlamaz işçileri tarlanın içerisinde bir oyanı bir buyanı gezeleyip dururlarmış. O günkü yevmiyeyi hak ettiklerini düşünüyorlarmış, nihayetinde işlerinin başında çalıştıklarını zannediyorlarmış. Tarlaları var diye devlet babada bir miktar destekleme parası veriyormuş. Hasat zamanı gelince iş bilmez işçiler yarım yamalak ektikleri ekinleri biçer, yarısını biçer yarısını zayi ederlermiş, ağanın eline 3 kuruş ya geçer ya geçmezmiş. Bir kaç yıl bu böyle devam edince ağa üretemez, üretemediğini de satamaz olmuş. Ağa zarar ettikçe elindeki avucunda ki ne varsa satmaya başlamış. Ürünler yetişmeyince kasaba halkı da ekmeksiz, sebzesiz, gıdasız kalmış. Bir yandan da kıtlık ve kuraklık baş göstermiş civar kasabalardan da ürün tedarik edememişler. Yokluktan olaylar artmış, kavgalar gürültüler huzursuzluklar, hırsızlıklar baş göstermiş. Kasaba da yabancı değişik devletlerden hiç daha önce görmedikleri insanlardan görmeye başlamışlar. Ağanın tarlalarını bu adamlar almış tarlayı hiç ekmeden öyle bırakmışlar. Kasaba yokluktan kırılmaya başlamış, gurbete göç edenler gitmiş edemeyenler yarı aç, yarı tok yaşamaya çalışmışlar. Bir gün ağa iş aramak için vilayete gitmiş, karnı çok açmış az ileride ''Taze gevrek simitlerim var'' diye, bağıran simitçinin yanına giderek simitlere bakmaya başlamış. Simitler yarım şeklinde duruyormuş, sormuş; -Neden yarım bunlar?', -Beyim vatandaşın parası yok, artık herkes yarım simit alıyor 'demiş. Bizim ağa alıç ağacının gölgesinde uyuduğu günleri düşünmüş, gölgenin verdiği mayhoş uykuyu ve kuru tarlalardan gelecek çok akçeleri düşünmüş. Yüzüne esen soğuk rüzgar ile o tarlaları sattığı hatırına gelmiş, artık kendisi de iş arayan bir işsizmiş... Kasaba halkı çaresizlik içerisinde o tarlaları yabancılardan almak için toplanıp kapısına gitmiş, yabancılar bire aldıkları o tarlaları yüze kasabalıya satmış. Kasabalı artık tarlalarını ekip biçip buğdaylarını un yapıp, fırıncıya verip oradan ekmek pişirip ahaliye dağıtıp açlıklarını gidereceklermiş. Ahali işin ucundan tutmuş ve kararlıymış... Kıymetli okurlarım bu haftaki köşemde kıssadan hisse bir öykü ile başlamak istedim, işi ehline vermezsen o işten kazanç elde edemezsin, kazanç elde edemediğin gibi senden iş bekleyenleri de mağdur edersin. Bu mağduriyet birikir birikir ve sonunda bir yerde patlar. Hatırıma edebiyatımızın bir değeri Sabattin Ali'nin Sırça Köşk isimli öyküsü geldi, okumanızı tavsiye ederim. Halk memurdan hizmet bekliyor, memur ''sürgün geldim daha nereye sürecekler'' diyor. Halk Devletten hizmet bekliyor, kendini temsil edecek, kendi içinden, kendi sorunlarından haberdar olan bir temsilcisi bile yok. Üretim yok, tüketim çılgınlığı kredi kartlarıyla almış başını gidiyor. Üreticiye destekte yok, çiftçinin ekecek tohumu yok, mazotu yok, Devlet tarım aleti veriyor. Gübre 1 kg fiyatı 16,50 TL, buğdayın kg fiyatı 2,575 TL, mazot 8.77 TL ve işçilik ve diğer giderler hariç çiftçi üretemeyecek hale geldi. Hayvancılıktan hiç bahsetmeyeceğim bile.. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete. Sonumuz hayır olsun, Allah'a ısmarladık.. Aydın Benli
Ekleme Tarihi: 04 Aralık 2021 - Cumartesi

‘YARIM SİMİT’’

‘‘YARIM SİMİT’’ Vaktiyle bir ağa varmış, tarımdan çiftçilikten hiç anlamazmış. Dedesinden kalma tarlaları varmış, hali vakti epeyce yerindeymiş. Sabah erkenden kalkar işinin başında bağında, bahçesinde çalışan işçilerinin işlerini takip edermiş. Her zaman ki gibi tarlasının başında ki, büyük alıç ağacının gölgesine uzanır, oradan emirler yağdırır sonra işçilerinin işlediğini görünce gölgenin de verdiği rahatlık ve huzur ile uykuya dalarmış. O kadar çok tarlası varmış ki işlerini o gölgeden takip edermiş. İşçilerini genelde madencilerden, marangozlardan, muhasebecilerden, tarım dışındaki bütün boş gezenlerden seçermiş. Herkesin bu işi rahatlıkla yapa bileceğini düşünüyormuş. Ağa uykuya dalınca işten anlamaz işçileri tarlanın içerisinde bir oyanı bir buyanı gezeleyip dururlarmış. O günkü yevmiyeyi hak ettiklerini düşünüyorlarmış, nihayetinde işlerinin başında çalıştıklarını zannediyorlarmış. Tarlaları var diye devlet babada bir miktar destekleme parası veriyormuş. Hasat zamanı gelince iş bilmez işçiler yarım yamalak ektikleri ekinleri biçer, yarısını biçer yarısını zayi ederlermiş, ağanın eline 3 kuruş ya geçer ya geçmezmiş. Bir kaç yıl bu böyle devam edince ağa üretemez, üretemediğini de satamaz olmuş. Ağa zarar ettikçe elindeki avucunda ki ne varsa satmaya başlamış. Ürünler yetişmeyince kasaba halkı da ekmeksiz, sebzesiz, gıdasız kalmış. Bir yandan da kıtlık ve kuraklık baş göstermiş civar kasabalardan da ürün tedarik edememişler. Yokluktan olaylar artmış, kavgalar gürültüler huzursuzluklar, hırsızlıklar baş göstermiş. Kasaba da yabancı değişik devletlerden hiç daha önce görmedikleri insanlardan görmeye başlamışlar. Ağanın tarlalarını bu adamlar almış tarlayı hiç ekmeden öyle bırakmışlar. Kasaba yokluktan kırılmaya başlamış, gurbete göç edenler gitmiş edemeyenler yarı aç, yarı tok yaşamaya çalışmışlar. Bir gün ağa iş aramak için vilayete gitmiş, karnı çok açmış az ileride ''Taze gevrek simitlerim var'' diye, bağıran simitçinin yanına giderek simitlere bakmaya başlamış. Simitler yarım şeklinde duruyormuş, sormuş; -Neden yarım bunlar?', -Beyim vatandaşın parası yok, artık herkes yarım simit alıyor 'demiş. Bizim ağa alıç ağacının gölgesinde uyuduğu günleri düşünmüş, gölgenin verdiği mayhoş uykuyu ve kuru tarlalardan gelecek çok akçeleri düşünmüş. Yüzüne esen soğuk rüzgar ile o tarlaları sattığı hatırına gelmiş, artık kendisi de iş arayan bir işsizmiş... Kasaba halkı çaresizlik içerisinde o tarlaları yabancılardan almak için toplanıp kapısına gitmiş, yabancılar bire aldıkları o tarlaları yüze kasabalıya satmış. Kasabalı artık tarlalarını ekip biçip buğdaylarını un yapıp, fırıncıya verip oradan ekmek pişirip ahaliye dağıtıp açlıklarını gidereceklermiş. Ahali işin ucundan tutmuş ve kararlıymış... Kıymetli okurlarım bu haftaki köşemde kıssadan hisse bir öykü ile başlamak istedim, işi ehline vermezsen o işten kazanç elde edemezsin, kazanç elde edemediğin gibi senden iş bekleyenleri de mağdur edersin. Bu mağduriyet birikir birikir ve sonunda bir yerde patlar. Hatırıma edebiyatımızın bir değeri Sabattin Ali'nin Sırça Köşk isimli öyküsü geldi, okumanızı tavsiye ederim. Halk memurdan hizmet bekliyor, memur ''sürgün geldim daha nereye sürecekler'' diyor. Halk Devletten hizmet bekliyor, kendini temsil edecek, kendi içinden, kendi sorunlarından haberdar olan bir temsilcisi bile yok. Üretim yok, tüketim çılgınlığı kredi kartlarıyla almış başını gidiyor. Üreticiye destekte yok, çiftçinin ekecek tohumu yok, mazotu yok, Devlet tarım aleti veriyor. Gübre 1 kg fiyatı 16,50 TL, buğdayın kg fiyatı 2,575 TL, mazot 8.77 TL ve işçilik ve diğer giderler hariç çiftçi üretemeyecek hale geldi. Hayvancılıktan hiç bahsetmeyeceğim bile.. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete. Sonumuz hayır olsun, Allah'a ısmarladık.. Aydın Benli
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.