Dr. Vehbi KARA
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi KARA
 

Denizde zor zamanlar ve Seydi Ali halleri

Denizde zor zamanlar ve Seydi Ali halleri Pazar günleri denizcilik yazıları yazacağız. Bu yazı ilk olacak inşallah. Makale gazetedeki sütun sınırlamasına gerek olmayacağı için bu tür yazılar bir parça uzun olacak bu nedenle okuyucularımdan affımı dilerim. Bununla birlikte heyecanla okuyacağınızı tahmin ettiğim ilginç denizcilik olayları ile karşı karşıya kalacaksınız. Bu sayede dünyanın çok farklı coğrafyalarında ekmeğini denizden çıkaran insanları ve çeşitli liman şehirlerini daha yakından tanıyacağınızı düşünüyorum. Bazı yazılarda ise Müslüman devletlerde kıldığım Cuma namazlarını ve bu ülkelerin camilerinde görebildiğim farklı kültürleri ele almaya çalışacağım. Deniz yaşamı genellikle zor olmakla birlikte insanın ufkunu genişletecek güzel yönleri de vardır. Sadece fırtına ve acı olaylar değil; çok çeşitli kültür ve inanca sahip insanlarla tanışmanın güzelliği de vardır. Belki de bu yüzden olsa gerek gemicilerin sohbetleri birçok insan için farklı ve ilginçtir. Bununla birlikte Pazar günü yayınlanacak bu yazılarda sıra dışı birçok denizcilik olayını da yakından takip etme fırsatı da bulacaksınız. İşte bu günkü yazımız oldukça sıra dışı ve kimsenin başına gelmesini istemeyeceği zorlu bir deniz yolculuğu ile ilgili olacak. Zira sefer sonunda kaptanı olduğum gemi batmış ve oldukça zorlu bir süreç yaşamıştım. Uzatmadan 2010 yılında yaşadığım bu deniz macerasını anlatmaya başlayayım… Kâtip Çelebi; şimdilerde kullanmadığımız bir deyimden bahseder ve “Başına Seydi Ali halleri geldi” sözünü bir büyük Türk denizcisinin maceraları ile anlatır. İşte Hint Okyanusunda bizzat benimde başımdan “Seydi Ali Halleri” geçmişti. Denizciler, Hint Okyanusunda özellikle de “Yaz Musonları” başladığında çok dikkatli olmak zorundadır. Zira aylarca süren bu fırtınalar bitip tükenmez. İşte böyle bir fırtına sonucunda gemim ikiye bölünerek batmıştı. Allah’a şükürler olsun ki; kazadan sonra bütün personelim sağ olarak kurtulup yuvasına dönmüştü. Lakin bir gemi kaptanı için böyle bir olayın yıpratıcı etkisi çok büyüktür. Zira Seydi Ali Reis’in hallerinin bir kısmını da yaşamıştım. Lakin bu büyük denizci ile kendimi kıyaslamam dahi abestir. Küçük benzerliğimiz aynı coğrafyada yaşadığımız zorluklardan ve bu deyimi bizzat yaşamaktan kaynaklanıyor. Gerçekten de yıpratıcı ve uzun bir süreçten sonra “Seydi Ali halleri” yaşayarak vatanıma dönmüştüm. Öncelikle Seydi Ali Reis’in maceralarına bir bakalım… Seydi Ali Reis, Rodos Adasının fethinde bulunmuş, Barbaros Hayreddin ve Sinan Paşa ile birlikte Preveze Deniz Savaşı da dâhil olmak üzere Akdeniz’de çeşitli savaşlara katılmış büyük amiral ve kaptandır. Sultan Süleyman, Mısır kaptanlığını kendisine vererek, Piri Reis’ten arta kalan Osmanlı Donanmasını Basra’dan alıp Süveyş’e getirmesini emreder. 1552 Aralık ayında İstanbul’dan hareket eder ve uzun bir kara yolculuğu sonunda Basra’da bulunan Osmanlı Donanmasının başına geçer. Donanmayı getirirken Umman Denizinde Portekizlilerle iki büyük deniz savaşında bulunur. O tarihlerde dünyanın en namdar denizcisi olan Portakallarla (Portekizlilere Osmanlılar böyle derdi) dişe diş savaşlar yaşamış ve düşmanın okyanusların zorlu şartları için inşa edilmiş bazı savaş gemilerini batırmıştı. Düşmana oldukça büyük zararlar vermişse de Muson fırtınaları gemilerine düşmandan daha fazla zarar vermişti. Öyle ki Yaz Musonlarında meydana gelen şiddetli lodos fırtınaları yani güneybatı rüzgar ve dalgaları; Osmanlı savaş gemilerini Hindistan kıyılarına kadar sürüklemiştir. Filonun çoğu gemisi fırtınada batsa da yine de elde kalan gemilerle sahile ulaşır. Fakat gelin görün ki gemiler öylesine yıpranmış ve hasar almıştır ki bu gemilerle deniz yolundan Süveyş’e gelmek artık mümkün değildir. O tarihte Müslüman Hint Devletlerinin yöneticileri ile görüşmeler yaparak bir şekilde Osmanlı Devleti ile haberleşme imkânı sağlar. Devlet ise kendisine Hindistan’daki bu devletler ile diplomatik ilişki kurulması konusunda yetkiler verir. Bunun üzerine Hindistan’ın devlet yöneticilerine ait mektup ve hediyelerini alarak karadan İstanbul’a doğru yola çıkar. Fakat yolda başına gelmedik iş kalmaz. Bölgede isyan eden bazı topluluklar ile savaşlara dahi katılır. Defalarca tehlikeli durumlara düşerek denizcileri ile birlikte ölümün eşiğinden döner. Fakat Allah’ın izni ile dört yıl sonra İstanbul’a dönmeye muvaffak olur. Onlarca gemiden meydana gelen donanmasını kaybettiği halde Piri Reis’in aksine Padişah’tan iltifat görür. Malumunuz Piri Reis, Muscat Sultanlığını yağmaladığı gerekçesi ile idam edilmiştir. Seydi Ali Reis, başından geçen olayları kitap haline getirir. Bu kitabın dilden dile dolaşmasıyla insanın başından geçen türlü türlü musibetlerden dolayı uzun yıllar boyunca “Seydi Ali halleri” deyimi kullanılmaya başlar. İşte Seydi Ali Reis’in başına geldiği gibi bende gemimi kaybetmiş kara yolu ile değil de hava yolu ile ülkeme dönmüştüm. Olayları anlattığım zaman bana çok acı vermiş olsa da işte bu zorlu sefere de bir parça değinmeye çalışayım. Bundan 12 yıl önce Hindistan’daki bir limandan 24 bin ton demir cevheri yüklemiş Pakistan’a doğru yol alıyorduk. Yaz Musonları oldukça etkiliydi. Hindistan’ın güneyini geçtikten sonra karayel rotasına doğru yol almaya başladık. Gemimiz oldukça eski bir gemiydi. Tersane bakım süresi gelmişti ve bir an önce tekne onarımına girmesi gerekiyordu. Gemimizi tam yüke yakın bir tonajda yüklemiştik. Ambarlarımız kapasitelerine uygun bir şekilde yüklenmiş olsa da şiddetli fırtına gemiyi çok yıpratıyordu. Yolun yarısını aşmıştık fakat gemi yaşam yerinin hemen ön tarafından teknenin yırtılmaya başladığını hissetmiştim. Kontrol edince geminin su almaya başladığını gördüm. Bu şekilde yola devam etmemiz imkânsızdı. Geminin sahipleri ile uydu telefonundan irtibata geçerek gemiyi terk etme kararını vermiştim. Bereket bulunduğumuz mevkii, Hindistan sahillerine yakındı. Gemi filikalarını ve can sallarının tamamını denize indirdim. Gemicileri filikaya bindirdikten sonra indirme vincini bizzat ben kullandım. Hamd olsun bütün personeli emniyetli bir şekilde tahliye etmeye muvaffak olmuştum. Şimdi sıra bana gelmişti ve gemimiz yavaş yavaş su alıp batarken ikinci filikayı sancak taraftan güverteye yanaştırdım ve deniz seviyesi ile aynı yükseklikte olan filikaya atlayarak gemiyi terk ettim. Gemiden ayrılırken tekne saçları yırtıldığı için ambarlar deniz suyu ile doluyordu. Çok geçmeden yaşam yerinin hemen ön tarafından aynı Titanic faciasına benzer şekilde gemi ikiye ayrılmıştı. Gözlerimin önünde gemimiz iki parça halinde Hint okyanusu sularına gömülüyordu. Yardım taleplerimiz kısa zamanda karşılık bulmuş ve Hindistan’ın sahil güvenlik botları filikalarımızı emniyete alarak sahile çıkmamıza yardımcı olmuştu. Bir gemici filikaya binerken ayağı kırılmıştı ve onun haricinde yaralımız yoktu. Hindistan denizcilik otoritesi ve gemi sigortası çok çabuk bir süre içinde devreye girmişti. Öncelikle kazazedeleri bir otele yerleştirdiler. Kısa bir süre sonra ise mahkeme başlayacaktı ve gemi ile beraber yük sahibi de geminin batmasından dolayı meydana gelen zararı tazmin etmeye çalışıyordu. Yaklaşık üç ay süren bir mahkeme safahatından sonra gemimizin sigortacısı olan şirket, gemi ve yük sahibine sigorta yaparken belirlenen yükümlülükleri ödemişti. Çoğu yabancı ülke vatandaşı gemi personeli de maaşlarını almış ve kısa bir müddet sonra evlerine dönmüştü. Nihayet benim de vatanıma dönme iznim çıkmıştı. Öyle bir sonuçla karşılaşmıştık ki gemi sahibi yaşı nedeniyle hurdaya çıkma süresi gelen gemiden kurtulduğu için bu işten karlı çıkmıştı. Gemideki yükün sahibi de parasını almıştı. Ben de evime dönüyordum lakin yaşadığım olayların etkisi uzun süre devam edecekti. Bu nedenle uzun süre gemilerde çalışmaya ara vermiştim. Fakat sonuçta bir ailem ve okula giden çocuklarım vardı. Birkaç ay sonra yeniden gemilerde çalışmaya başlamak zorunda kalacaktım. Yeni seferlerde ve ilginç hatıralarda buluşmak dileğiyle, vesselam Dr. Vehbi Kara
Ekleme Tarihi: 01 Mart 2022 - Salı

Denizde zor zamanlar ve Seydi Ali halleri

Denizde zor zamanlar ve Seydi Ali halleri Pazar günleri denizcilik yazıları yazacağız. Bu yazı ilk olacak inşallah. Makale gazetedeki sütun sınırlamasına gerek olmayacağı için bu tür yazılar bir parça uzun olacak bu nedenle okuyucularımdan affımı dilerim. Bununla birlikte heyecanla okuyacağınızı tahmin ettiğim ilginç denizcilik olayları ile karşı karşıya kalacaksınız. Bu sayede dünyanın çok farklı coğrafyalarında ekmeğini denizden çıkaran insanları ve çeşitli liman şehirlerini daha yakından tanıyacağınızı düşünüyorum. Bazı yazılarda ise Müslüman devletlerde kıldığım Cuma namazlarını ve bu ülkelerin camilerinde görebildiğim farklı kültürleri ele almaya çalışacağım. Deniz yaşamı genellikle zor olmakla birlikte insanın ufkunu genişletecek güzel yönleri de vardır. Sadece fırtına ve acı olaylar değil; çok çeşitli kültür ve inanca sahip insanlarla tanışmanın güzelliği de vardır. Belki de bu yüzden olsa gerek gemicilerin sohbetleri birçok insan için farklı ve ilginçtir. Bununla birlikte Pazar günü yayınlanacak bu yazılarda sıra dışı birçok denizcilik olayını da yakından takip etme fırsatı da bulacaksınız. İşte bu günkü yazımız oldukça sıra dışı ve kimsenin başına gelmesini istemeyeceği zorlu bir deniz yolculuğu ile ilgili olacak. Zira sefer sonunda kaptanı olduğum gemi batmış ve oldukça zorlu bir süreç yaşamıştım. Uzatmadan 2010 yılında yaşadığım bu deniz macerasını anlatmaya başlayayım… Kâtip Çelebi; şimdilerde kullanmadığımız bir deyimden bahseder ve “Başına Seydi Ali halleri geldi” sözünü bir büyük Türk denizcisinin maceraları ile anlatır. İşte Hint Okyanusunda bizzat benimde başımdan “Seydi Ali Halleri” geçmişti. Denizciler, Hint Okyanusunda özellikle de “Yaz Musonları” başladığında çok dikkatli olmak zorundadır. Zira aylarca süren bu fırtınalar bitip tükenmez. İşte böyle bir fırtına sonucunda gemim ikiye bölünerek batmıştı. Allah’a şükürler olsun ki; kazadan sonra bütün personelim sağ olarak kurtulup yuvasına dönmüştü. Lakin bir gemi kaptanı için böyle bir olayın yıpratıcı etkisi çok büyüktür. Zira Seydi Ali Reis’in hallerinin bir kısmını da yaşamıştım. Lakin bu büyük denizci ile kendimi kıyaslamam dahi abestir. Küçük benzerliğimiz aynı coğrafyada yaşadığımız zorluklardan ve bu deyimi bizzat yaşamaktan kaynaklanıyor. Gerçekten de yıpratıcı ve uzun bir süreçten sonra “Seydi Ali halleri” yaşayarak vatanıma dönmüştüm. Öncelikle Seydi Ali Reis’in maceralarına bir bakalım… Seydi Ali Reis, Rodos Adasının fethinde bulunmuş, Barbaros Hayreddin ve Sinan Paşa ile birlikte Preveze Deniz Savaşı da dâhil olmak üzere Akdeniz’de çeşitli savaşlara katılmış büyük amiral ve kaptandır. Sultan Süleyman, Mısır kaptanlığını kendisine vererek, Piri Reis’ten arta kalan Osmanlı Donanmasını Basra’dan alıp Süveyş’e getirmesini emreder. 1552 Aralık ayında İstanbul’dan hareket eder ve uzun bir kara yolculuğu sonunda Basra’da bulunan Osmanlı Donanmasının başına geçer. Donanmayı getirirken Umman Denizinde Portekizlilerle iki büyük deniz savaşında bulunur. O tarihlerde dünyanın en namdar denizcisi olan Portakallarla (Portekizlilere Osmanlılar böyle derdi) dişe diş savaşlar yaşamış ve düşmanın okyanusların zorlu şartları için inşa edilmiş bazı savaş gemilerini batırmıştı. Düşmana oldukça büyük zararlar vermişse de Muson fırtınaları gemilerine düşmandan daha fazla zarar vermişti. Öyle ki Yaz Musonlarında meydana gelen şiddetli lodos fırtınaları yani güneybatı rüzgar ve dalgaları; Osmanlı savaş gemilerini Hindistan kıyılarına kadar sürüklemiştir. Filonun çoğu gemisi fırtınada batsa da yine de elde kalan gemilerle sahile ulaşır. Fakat gelin görün ki gemiler öylesine yıpranmış ve hasar almıştır ki bu gemilerle deniz yolundan Süveyş’e gelmek artık mümkün değildir. O tarihte Müslüman Hint Devletlerinin yöneticileri ile görüşmeler yaparak bir şekilde Osmanlı Devleti ile haberleşme imkânı sağlar. Devlet ise kendisine Hindistan’daki bu devletler ile diplomatik ilişki kurulması konusunda yetkiler verir. Bunun üzerine Hindistan’ın devlet yöneticilerine ait mektup ve hediyelerini alarak karadan İstanbul’a doğru yola çıkar. Fakat yolda başına gelmedik iş kalmaz. Bölgede isyan eden bazı topluluklar ile savaşlara dahi katılır. Defalarca tehlikeli durumlara düşerek denizcileri ile birlikte ölümün eşiğinden döner. Fakat Allah’ın izni ile dört yıl sonra İstanbul’a dönmeye muvaffak olur. Onlarca gemiden meydana gelen donanmasını kaybettiği halde Piri Reis’in aksine Padişah’tan iltifat görür. Malumunuz Piri Reis, Muscat Sultanlığını yağmaladığı gerekçesi ile idam edilmiştir. Seydi Ali Reis, başından geçen olayları kitap haline getirir. Bu kitabın dilden dile dolaşmasıyla insanın başından geçen türlü türlü musibetlerden dolayı uzun yıllar boyunca “Seydi Ali halleri” deyimi kullanılmaya başlar. İşte Seydi Ali Reis’in başına geldiği gibi bende gemimi kaybetmiş kara yolu ile değil de hava yolu ile ülkeme dönmüştüm. Olayları anlattığım zaman bana çok acı vermiş olsa da işte bu zorlu sefere de bir parça değinmeye çalışayım. Bundan 12 yıl önce Hindistan’daki bir limandan 24 bin ton demir cevheri yüklemiş Pakistan’a doğru yol alıyorduk. Yaz Musonları oldukça etkiliydi. Hindistan’ın güneyini geçtikten sonra karayel rotasına doğru yol almaya başladık. Gemimiz oldukça eski bir gemiydi. Tersane bakım süresi gelmişti ve bir an önce tekne onarımına girmesi gerekiyordu. Gemimizi tam yüke yakın bir tonajda yüklemiştik. Ambarlarımız kapasitelerine uygun bir şekilde yüklenmiş olsa da şiddetli fırtına gemiyi çok yıpratıyordu. Yolun yarısını aşmıştık fakat gemi yaşam yerinin hemen ön tarafından teknenin yırtılmaya başladığını hissetmiştim. Kontrol edince geminin su almaya başladığını gördüm. Bu şekilde yola devam etmemiz imkânsızdı. Geminin sahipleri ile uydu telefonundan irtibata geçerek gemiyi terk etme kararını vermiştim. Bereket bulunduğumuz mevkii, Hindistan sahillerine yakındı. Gemi filikalarını ve can sallarının tamamını denize indirdim. Gemicileri filikaya bindirdikten sonra indirme vincini bizzat ben kullandım. Hamd olsun bütün personeli emniyetli bir şekilde tahliye etmeye muvaffak olmuştum. Şimdi sıra bana gelmişti ve gemimiz yavaş yavaş su alıp batarken ikinci filikayı sancak taraftan güverteye yanaştırdım ve deniz seviyesi ile aynı yükseklikte olan filikaya atlayarak gemiyi terk ettim. Gemiden ayrılırken tekne saçları yırtıldığı için ambarlar deniz suyu ile doluyordu. Çok geçmeden yaşam yerinin hemen ön tarafından aynı Titanic faciasına benzer şekilde gemi ikiye ayrılmıştı. Gözlerimin önünde gemimiz iki parça halinde Hint okyanusu sularına gömülüyordu. Yardım taleplerimiz kısa zamanda karşılık bulmuş ve Hindistan’ın sahil güvenlik botları filikalarımızı emniyete alarak sahile çıkmamıza yardımcı olmuştu. Bir gemici filikaya binerken ayağı kırılmıştı ve onun haricinde yaralımız yoktu. Hindistan denizcilik otoritesi ve gemi sigortası çok çabuk bir süre içinde devreye girmişti. Öncelikle kazazedeleri bir otele yerleştirdiler. Kısa bir süre sonra ise mahkeme başlayacaktı ve gemi ile beraber yük sahibi de geminin batmasından dolayı meydana gelen zararı tazmin etmeye çalışıyordu. Yaklaşık üç ay süren bir mahkeme safahatından sonra gemimizin sigortacısı olan şirket, gemi ve yük sahibine sigorta yaparken belirlenen yükümlülükleri ödemişti. Çoğu yabancı ülke vatandaşı gemi personeli de maaşlarını almış ve kısa bir müddet sonra evlerine dönmüştü. Nihayet benim de vatanıma dönme iznim çıkmıştı. Öyle bir sonuçla karşılaşmıştık ki gemi sahibi yaşı nedeniyle hurdaya çıkma süresi gelen gemiden kurtulduğu için bu işten karlı çıkmıştı. Gemideki yükün sahibi de parasını almıştı. Ben de evime dönüyordum lakin yaşadığım olayların etkisi uzun süre devam edecekti. Bu nedenle uzun süre gemilerde çalışmaya ara vermiştim. Fakat sonuçta bir ailem ve okula giden çocuklarım vardı. Birkaç ay sonra yeniden gemilerde çalışmaya başlamak zorunda kalacaktım. Yeni seferlerde ve ilginç hatıralarda buluşmak dileğiyle, vesselam Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.