Bir büyük İslam âlimi; “Kâinatın satırlarını dikkatle mütalâa et. Zira onlar, Arş’ın sahibi Allah’tan sana gönderilmiş mektuplardır” diyerek farkına varamadığımız güzellikleri görmek için istikametli bir yol gösterir.
Her şeyden önce kâinatta cereyan eden her şey güzeldir. Hadiseler bazen ya bizzat güzel olur ya da sonuçları itibariyle güzel olur. Önemli olan bakış açısıdır. Manayı harfi ile yani Allah’ı gösteren bir bakış açısı ile bakıldığı vakit güzellikleri görebilmek mümkündür.
Manayı harfi yönü ile bakmak yani “ne güzel” demek değil “ne güzel yaratılmış” demektir. İşte bu bakış açısı gerçekçi ve Allah’ın güzel isimlerini fark etmemize yarayan bir bakış açısıdır.
Denizcilik mesleğinin üzerinde durulmamış bazı özellikleri vardır. Örneğin Cenabı Allah’ın kudret ve azametini, celalli tecellilerini bizzat müşahede etmek imkânı vardır. Eğer siz de benim gibi bir fırtınanın içine düşmüş iseniz bazı gerçekleri daha açık bir şekilde görebilir dünyanın ve kâinatın gerçek sahibinin kim olduğunu çok kalay bir şekilde fark edebilirsiniz.
İmtihan sırrı nedeniyle meydana gelen olaylara bazı perdeler çekilmiş düşünüp tefekkür etmemiz için bize bir fırsat tanınmıştır.
Sebepleri öne sürerek Rabbimizi bize unutturmaya çalışırlar. Hâlbuki her şeyin dizgini Kayyum olan yani her şeyi ayakta tutan Cenabı Hakkın elindedir. Bize düşen, akıl ve duygularımızı kullanarak onun varlığını hissetmemiz, tefekkür etmemizdir.
Fırtına içine düştüğünüzde ise sebeplerin sadece birer perde olduğunu kendiniz bizzat görebilirsiniz. En sefih görünen denizcinin bile “Allah” dediğine şahit olursunuz. Zira denizlere ve rüzgâra kumanda eden bir Kudretin varlığı apaçık ortadadır.
Basınç sistemleri ve atmosferik şartlar fırtınanın etkilerini anlamaya çalışmamıza yardımcı olur. Lakin bunları sebep olarak da kabul edemeyiz zira ne zaman başlayacağı ve denizcileri nerede yakalayacağı belli değildir. Allah’ın kudret ve azametini hissedebilmemiz için aslında bir fırsattır. Fırtına şiddetlendiğinde ise denizcilerin ağzından “Allah” kelamından başka bir söz çıkmaz.
Dualarımız, denizin şiddetini hiç olmazsa bir müddetliğine bırakıp bir an önce sahili selamete çıkmamız üzerinedir. Kuran’da bu husus mealen şu şekilde geçmektedir:
“Sizi karada ve denizde gezdiren O’dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgârla alıp götürdükleri ve (yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini yalnız Allah’a halis kılarak: -Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız- diye Allah’a yalvarırlar. Fakat Allah onları kurtarınca bir de bakarsın ki onlar, yine haksız yere taşkınlık ediyorlar. Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir; (bununla) sadece fâni dünya hayatının menfaatini elde edersiniz; sonunda dönüşünüz yine bizedir. O zaman yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.” (Yunus Suresi 22-23)
Anadolu’da sık sık kuraklık baş gösterir. Kurak giden mevsim karşısında yağmur duasının vakti geldiği için birçok yerde duaya çıkılır. Bu sene kurak bir yıl geçiriyoruz. İnşallah yeterli miktarda yağar ve bereketli olur.
Birçok insanın yağmur yağsın diye dört gözle beklediği hava hareketleri biz denizcilerin endişe ile yaşadığı bir dönemdir. Zira biz bir an önce fırtına bitsin de kurtulalım derken kar ve yağmura hasret milyonlarca kişi sevinecektir. İşte bu yazının aslı da böyle bir zamanda yani fırtınadan sonra kaleme alınmıştır.
Yağmurun yağması için gökyüzünün bulutlar ile dolması ve alçak basınç denilen hava olayının meydana gelmesi gerekir. Lakin bu olay denizlerin altının üstüne gelmesine yol açar. Meteoroloji tahminleri ile fırtınanın nerelerde cereyan edeceğini tahmin edebilme imkânımız vardır. Bazen olur ki bilerek fırtınanın içine gitmek zorunda kalabiliriz. Zira gemiyi kiralayan kişi bir an önce yükümüzü ulaşacağı adrese göndermeyi istemektedir. Kaptana bu yüzden çok baskı yaparlar. Tecrübeli kaptanların gözü ise barometrededir. Basıncın nasıl değiştiğini gözlemleyerek geminin rotasını belirlemeye çalışır.
Kaptanın vereceği karar bu noktada çok önemli olmaktadır. Bazen emniyetli bir yere gidip demirlerse geçen süre için para ödeyen kiracı zor durumda kalmaktadır. Yok, eğer yola devam ederse bu sefer gemi ve personel fırtınayı yaşamakta ve oldukça yıpranmaktadır.
Kaptanın sefere devam etme konusunda geniş yetkileri olmakla birlikte her fırtınada kaçıp demire yatması hoş karşılanmaz. Gemi sahibi tarafından iyi bir denizci olmadığı düşünülür. Aynı zamanda fazla bekleyerek mal sahibini zarara uğratma riski de vardır. Bu nedenle belirli bir şiddetin üzerindeki fırtınalar hariç yola devam etmek durumundadırlar.
Denizlerde bahriye yıllarını da katarsak 36 yıldır çalışıyorum. Birçok defa fırtınaya girmeden demire “kaçtığımı” söyleyebilirim. Bazen kiracıların ağır baskılarını gördüm ve aldırış etmeden bulabildiğim yerlere demirledim. Zaten akıllı denizci, denizle kavga etmez. Onunla uyuşmayı ortak bir noktada buluşmayı ister.
Deniz ortasında her zaman demirlenecek uygun bir yer bulmak mümkün değildir. Keşke bütün denizler Ege denizi gibi olsa. Muhakkak bir ada bulup saçak altına, yani rüzgârın etkilemediği bir yere demirlemek mümkündür. Fakat Akdeniz ve Karadeniz’de böylesine uygun adalar bulmak çoğu zaman imkânsızdır.
Eğer fırtına içine düşmüş iseniz Allah’tan başka sığınacak yeriniz yoktur. Zira hiçbir güç sizi fırtınanın içinden çekip kurtaramaz. İyi bir kaptanın yapacağı yegâne şey geminin yapısına uygun bir rota çizip fırtınanın etkisinden en az şekilde etkilenmesini sağlamaktır.
Bazen günlerce fırtınanın etkisinde kaldığımız dönemler hatta karaya çıktığımızda yürümekte zorlandığımız zamanlar dahi olmuştur. Bununla birlikte denizciler gibi değil de fırtınanın güzel yönünü düşünmenin gerektiğine inanıyorum. Zira bu sayede insan tefekkür edebildiği takdirde nafile ibadetlerden kat kat fazla sevap kazanabilmektedir. Tek şart var ki farz olan namazlarını kılabilmiş olsun.
İşte, fırtına sonrasında böyle bir mektup çıktı. Peki, dünya işlerimizde de birçok fırtına çıkmıyor mu? Elbette, denizcilerin yaşadıkları fırtınalardan kat kat fazlasına tutulduğumuz zamanlar oluyor. Bazen bir kaza, bazen kötü niyetli bir insanla karşılaştığımız durumlarda başımıza gelmedik iş kalmıyor. Bu durum her insan için geçerlidir.
İşte böyle zamanlarda denizcilerin yaptığı gibi Allah’a sığınmak en akıllıca yoldur. Zira sebeplerin yaratıcısı da Allah’tır. Eğer, sabır göstererek ona sığındığımız takdirde imtihan edilmek üzere gönderildiğimiz dünya sınavından geçme imkânına sahip oluruz. İmtihan ise “Allah’a inanıp inanmamak” ile ilgilidir. Allah’ın bir olduğunu, Hazreti Muhammed’in onun kulu ve resulü (a.s.m) olduğuna inananlar, sonsuz bir cennet hayatını kazanabilir. Yok, eğer bunu söyleyememiş ise her ne yapsa da “Allah korusun” ebedi cehennem hayatını hak edecektir.
Dünyanın bize çok az şey kazandıran fuzuli işlerini bir tarafa bırakıp bu imtihan yönü ile ilgilenmek çok önemlidir. Sözün özü, iman hayatın önemli bir gerçeğidir. Yukarıda bir parça değinmiş olduğum deniz fırtınaları gibi olaylar da aslında bu büyük sınavın ta kendisidir.
Ne mutlu o insana ki, hayat sınavının o en önemli sorusuna imanla cevap vererek sonsuz bir mutluluğa erişmiştir. Ne yazık o insana ki hayatın içindeki fırtınaların gerçek yüzünü görmeden inançsız bir yaşam sürerek gözlerini kapamıştır. Rabbimden o büyük sınavdan herkesin başarılı olarak çikmasını niyaz ediyorum, vesselam…