Gezizekalılar Kanal İstanbul'dan Anlamazlar
Gezizekalılar Kanal İstanbul'dan Anlamazlar
Türkiye'nin yakın döneminde “gezi olayları” adı verilen kritik bir süreç yaşanmıştır. Aradan sekiz yıl geçmesine rağmen, yol açtığı yüzlerce milyar dolarlık kayıpla ekonomi ve siyaset gündeminde hala tartışılan bu dönemden geriye sadece “gezizekalı” tabiri kalmıştır.
Mehmet Ali Alabora isimli bir kışkırtıcının “Mesele iki ağaç değil sen hâlâ anlamadın mı!” sözleri sonucunda ne için eylem yaptığını bilmeyen saftirikler için “gezizekalı” tabiri kullanılmaya başlanmıştır.
Nitekim dolmuşa binip dolduruşa gelen bazı eylemciler, asıl maksadın hükümeti yıkmak ve eğer bu mümkün olamıyorsa yapılacak çok önemli yatırımlara mani olmak, olduğunu bugün dahi anlayamamışlardır.
Hükümetin seçim meydanlarında vaat ettiği dört büyük yatırımın üç tanesi yani İstanbul Havaalanı, Yavuz Sultan Selim ve Osman Gazi köprüleri inşa edilmiş ve hizmete girmiştir.
Kısa zamanda yapılan bu katma değeri çok yüksek yatırımların karşılığı alınmış ve ülkemizin dünyanın en önemli yatırımlarına imza atarak büyük bir devlet olduğu; dost ve düşmana gösterilmiştir.
Bununla birlikte aradan 11 yıl geçmesine rağmen “Kanal İstanbul” projesinin hâlâ temeli dahi atılamamıştır.
Bunun çeşitli sebepleri olmakla birlikte ilgili bakan ve bürokratlarının görevlerini savsaklaması en çok göze batan hususlardan birisi olarak ön plana çıkmaktadır.
Bir televizyon programında Kanal İstanbul’u anlatan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, çok önemli olan bu projeyi yeteri kadar kamuoyuna anlatamamıştır. Ahmet Hakan’ın neredeyse bakanın ağzından kerpetenle yanıt almaya çalıştığı bir programda; kanal güzergahının yüzde 75’inin doğal olarak hazır olduğu dahi doğru dürüst dile getirilememiştir.
Ülkemizin dünyanın en büyük lojistik üssü olması için gerekli olduğu gibi; yeşil şehircilik, kentsel dönüşüm ve denizcilik açısından hayati derecede öneme sahip bu projenin âdeta durma noktasına geldiği görülmektedir.
Temel atma töreni diye gösterilen olay; Kuzey Marmara Otoyolunun kanal geçişi üzerindeki köprüsüdür. Yani Kanal İstanbul’un yapım işiyle direkt olarak bir alakası yoktur.
Kanal İstanbul’un önemini çeşitli vesilelerle anlatmaya çalışan çok sayıda insan var. Ak Parti hükümeti, ülkemizin köklü geçmişi, jeopolitik konumu, nüfusu, küresel siyasette söz sahibi pozisyonu ve güçlü ekonomisinin getirdiği bir sonuç olarak; iç ve dış saldırıya maruz kalmaya devam etmektedir.
Bu konuyu özellikle Gezizekalılar için biraz açmaya çalışalım. Zira hala kavrama güçlüğü çekmektedirler.
Gerçekten de Gezi olayları esnasında bunun yapılmasının Türkiye’nin gücüne güç katacağını gören Batılı ülkeler; ellerinden gelen her türlü fitne kazanını kaynatmışlardır.
Bu maksatla içerisinde güvenlik görevlilerinin de şehit olduğu 10 kişiden fazla vatandaşımız vefat etmiş yüzlerce kişi yaralanmıştır.
Şu anda güncel olarak çok tartışılan enflasyon, faiz ve döviz fiyatları konusunda Gezi olayları öncesinde Ak Parti hükümetinin çok önemli başarılar elde ettiği aşikârdır.
Ülke ekonomisinin Cumhuriyet döneminde hiç bu dönemdeki kadar büyük ivme kazanamadığı da bir gerçektir.
Büyük fotoğrafı görebilmek için Türkiye’nin sadece son 10 yılına bakmamız yeterlidir. Gezi olayları ve sonrasında FETÖ örgütünün elebaşılığını yaptığı hükümeti yıkma girişimleri, nihayet 15 Temmuz 2016 darbesi ile sonuçlanmıştır. Öncekiler gibi ABD ve Batılı ülkeler tarafından tezgahlanmış bu iğrenç darbe; milletimizin sağduyusu ve göğsünü siper etmesi sayesinde başarısızlığa mahkum edilmiştir.
ABD Başkanı Biden, FETO örgütü ve darbeci generaller ile diz çöktüremediği Ak Parti iktidarına bu sefer kur operasyonları ve önemli projelerin durdurulması yolu ile çelme takmaya çalışmıştır.
Devletimizin içişlerine açıkça müdahale edildiği Biden’in büyük skandal sözleri, basın önünde dile getirilmiştir.
Kısaca söylemek gerekirse küstahlığın daniskası bu çirkin ve küstahça tutum hâlâ devam etmektedir. Rakamlar ile izah edelim:
Gezi olaylarıyla 2013'ün Haziran ayında piyasalar uzun süren negatif bir döneme girmiş, Türk Lirası varlıklar satış baskısı altında kalmıştır.
Sadece Borsa İstanbul'da işlem gören şirketlerin toplam piyasa değeri bile Gezi olayları ile başlayan ve 3 ay etkisini sürdüren dönemde 164 milyar lira gerilemişti.
Gezi olayları ile oluşan kargaşanın piyasalarda ölçülebilen hasarın yanı sıra kırılıp dökülen, yakılan araç ve mal ile gerek yatırımcı gerekse tüketiciler üzerinde yarattığı psikolojik etki, parasal değeri ölçülmesi neredeyse imkânsız olan bir faturaya neden olmuştur.
Yurt dışında ABD Merkez Bankası'nın parasal genişleme politikasının yerine sıkılaşmaya geçeceği bir sürece, yurt içinde böyle bir fitne ortamı ile yakalanan Türkiye'de, Türk Lirası varlıklar, benzer ülke varlıklarına göre ilave satış baskısı altında kalmıştır.
Merkez Bankası verilerine göre Gezi olayları sonrasındaki 1 aylık dönemde yabancı yatırımcılar 8 milyar dolarlık çıkış yapmıştır.
Borsa İstanbul 100 endeksi, Mayıs 2013'te gördüğü en yüksek seviye rekorunu 93.398,33 puana taşımış, Gezi olayları sonrasında ise hızlı bir düşüşe geçmişti.
Endeksin Mayıs ayının sonunda başladığı düşüşü aralıklı olarak 3 ay devam ederken, bu dönemde hisselerin fiyatı ortalama yüzde 30 değer kaybetmişti.
Kayıplar dolar bazında ise yüzde 40'a yaklaşırken, Gezi olayları ile başlayan ve 3 ay süren dönemde halka açık şirketlerin toplam piyasa değeri 163 milyar lira gerileyerek 480 milyar liraya inmiştir.
Gezi olayları öncesinde 1,70 ile 1,80 arasında hareket eden dolar, 2,39'a kadar devam eden bir yükselme sürecine girerken, söz konusu yükseliş sonucu Merkez Bankası çok yanlış olarak faiz artırımına gitmiştir.
Öte yandan Mayıs 2013'te yüzde 4,61 ile tarihi düşük seviyelerine gerileyen tahvil faizleri ise olayların neden olduğu kurdaki yükseliş, enflasyon beklentilerindeki bozulma ve yabancı yatırımcıların satışları ile 3 ayda yüzde 9,25 ile yaklaşık iki katına yükselmiştir.
Gezi olayları öncesinde yüzde 6,13'e kadar gerileyen yıllık enflasyon, sonraki 3 ayda yüzde 8,88'e kadar yükselirken, işsizlik oranı da artışa geçmiştir. Olaylar öncesinde yüzde 9 seviyelerinde yatay bir seyir izleyen mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı bir yılda yüzde 10 sınırına, ardından yüzde 10,6'ya kadar çıkmıştır.
İşte şimdi de benzer olaylar tezgâhlanmakta ve halkın sokağa çıkarak ekonomik krizin çıkması için her türlü gayret gösterilmektedir.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve ekibi, daha önce bütün projelere karşı çıkan partisi gibi Kanal İstanbul’a karşı çıkıyor yetmedi yabancı ülkelerin elçiliklerine mektup yazarak bu projenin yapılmaması için resmen tehditte bulunabilmektedir. Türk tarihinde böyle çirkin bir durum ilk defa meydana gelmiştir.
İşte Gezi olaylarının meydana çıkış sebebinin en önemli gerekçelerinden birisi olan Kanal İstanbul’un önemi yeterince anlatılamamaktadır.
Allah’ın büyük bir lütfü olarak ülkemize bahşedilen denizlerden hâlâ yeterince yararlanamıyoruz. Sonuçta “Kanal İstanbul” gibi önemli projelerin önemini kavramak bir yana bunun inşa edilmesine dahi karşı çıkan insanlara hatta bürokratlara rastlayabiliyoruz.
Almanya, kısacık sahiline rağmen denizci bir ülkedir. Baltık ve Kuzey Denizine açılan suyolları ve kanalar sayesinde ülkenin tamamını denizci yapmışlardır.
Bosna Hersek Devleti iki kilometrelik sahil şeridi sayesinde yüzden fazla ülke ile ticari ilişki kurabilmektedir. Kısaca söylemek gerekirse denizler bir ülkeyi sınırlamaz bilakis dünyaya açar….
Denizlerin önemini anlamakta güçlük çeken gezizekalılara suyollarının önemini anlatmak çok daha zordur. Aslında bu ahmaklara izahatta bulunmak söz israfı olacaktır. Fakat bilmeyip de öğrenmek isteyen aklı başında insanlara bu konuda yazmış olduğum makaleleri okumalarını öneririm. Zira Kanal İstanbul ve diğer suyollarının da önemi anlaşılacaktır.
Dünyanın hangi kıtasına bakarsanız bakın nehir yataklarının ıslah edilerek gemilerin seyir yapmasına elverişli hale getirildiğini ve waterway adı verilen suyollarının inşa edildiğini görebilirsiniz.
Elbette med-cezir yani gelgitler sonucunda nehir suyunun günde dört kez akış yönünü değiştirmesi ve bu sayede ulaştırma ve ticaretin gelişmesi önemli bir konudur.
Ülkemizde med-cezir çok az olup en fazla yarım metreye ulaşmaktadır. Fakat okyanus kıyılarında 9 metreye kadar sular çekilip yükselmekte ve bu hareketin sonucunda 7-8 denizmili sürate ulaşan akıntılar meydana gelmektedir.
Vakti zamanında Hindistan’da 9 metrelik gelgite rastlamış ve çok güçlü akıntılarla baş etmeye çalışmıştım. Keza yanaştığımız rıhtımda 7-8 metre gelgit yüzünden ilave tedbirler almak zorunda kalmıştık.
Yıllarca Avrupa, Asya, Güney ve Kuzey Amerika nehirlerinde yolculuk yaptım. Denizcilik hayatımın bir kısmı bu suyollarında geçti. Fransa’nın Sen, Arjantin Parana ve Çin’in Sarı nehrinde iki gün boyunca süren seyirler yaptım. Bu nehirler, üzerinden aktığı ülkelerin ekonomisini canlandırmakla birlikte büyüklü küçüklü binlerce deniz vasıtasının yolcu ve yük taşımasına yardımcı olmaktadır.
Denizcilikten anlamayan siyasetçi ve yöneticiler yüzünden ülkemiz ekonomik kalkınma yolunda yerinde sayarken dünyanın aklı başında insanları, dev adımlar atarak denizciliği büyütme gayreti içine girmiştir. Özellikle sahil şeridi kısa olmasına rağmen Avrupa ülkeleri suyolları sayesinde ticaretini güçlendirmektedir. Baltık Denizi, Tuna yolu ile Karadeniz’e hatta suyolları ile Akdeniz’e açılabilmektedirler.
Dünya üzerindeki meşhur bir örnekten yola çıkarak işin boyutlarını anlatmaya çalışalım. Almanlar, Magdeburg Suyolu Köprüsü’nü yapmışlardır. Elbe nehrinin üzerinden geçen köprünün üzerinden yayalarla birlikte ayrıca gemilerde geçebilmektedir.
Ülkemizde birçok nehir suyolu taşımacılığına elverişli olsa da ne yazık ki gezizekalı bir kültürün egemen olması ve “denizciliği boğazda rakı içmek” olarak algılayan zavallılar yüzünden hiçbir suyoluna sahip olmadan 2022 yılına kadar gelmiş durumdayız.
Süveyş Kanalını yaptıran ve Tuna nehrini ticari maksatlı olduğu kadar askeri yönden de ustaca kullanan cihan devleti Osmanlı’dan hiç ders alamadık. Sultan 2. Abdülhamid’in projesinden ise hiç haberciğimiz bile olmadı.
Dünyada ve ülkemizdeki ekonomik gelişmelerin artması ve lojistik merkezi meydana getirilmesi Waterway gibi suyollarının inşası sayesinde olacaktır. Ülkemiz deniz ticaretinin son yıllardaki değişimi ve dünyadaki konumunu güçlendirmek için neler yapılması gerektiği sorusuna en güzel cevap “Kanal İstanbul” projesidir.
Avrupa haritası incelendiğinde binlerce mil uzunluğunda suyolları göze batacaktır. Sadece Avrupa değil, Amerika, Asya kıtası dahi suyolları ile kaplanmış olup Türkiye ne yazık ki bu konuda çok geç kalmıştır. Hatta hâlâ sıfır noktasındadır.
Karadeniz ve Marmara’nın yapay bir boğazla birbirine bağlama fikri 16. yüzyıldan bu yana 6 kez gündeme gelmiş fakat başarılamamıştır. Günümüzde olduğu gibi….
İstanbul’daki nüfus yoğunluğunu yüzünden kaynaklanan şehircilik problemlerine fayda sağlaması ve başta trafik sorunlarının çözülmesi olmak üzere çok büyük gelişmeler için Kanal İstanbul’un hayata geçmesi gereklidir. Boğazlardaki egemenlik haklarımızın pekiştirilmesi ise ayrı bir meseledir.
En az bunun kadar önemli diğer bir konu ise denizcilik kültürünün gelişmesi ve ülkemizin stratejik olarak coğrafyanın verdiği fırsatları değerlendirmesi konusundaki anlayış değişikliğidir, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Ekleme
Tarihi: 09 Aralık 2021 - Perşembe
Gezizekalılar Kanal İstanbul'dan Anlamazlar
Gezizekalılar Kanal İstanbul'dan Anlamazlar
Türkiye'nin yakın döneminde “gezi olayları” adı verilen kritik bir süreç yaşanmıştır. Aradan sekiz yıl geçmesine rağmen, yol açtığı yüzlerce milyar dolarlık kayıpla ekonomi ve siyaset gündeminde hala tartışılan bu dönemden geriye sadece “gezizekalı” tabiri kalmıştır.
Mehmet Ali Alabora isimli bir kışkırtıcının “Mesele iki ağaç değil sen hâlâ anlamadın mı!” sözleri sonucunda ne için eylem yaptığını bilmeyen saftirikler için “gezizekalı” tabiri kullanılmaya başlanmıştır.
Nitekim dolmuşa binip dolduruşa gelen bazı eylemciler, asıl maksadın hükümeti yıkmak ve eğer bu mümkün olamıyorsa yapılacak çok önemli yatırımlara mani olmak, olduğunu bugün dahi anlayamamışlardır.
Hükümetin seçim meydanlarında vaat ettiği dört büyük yatırımın üç tanesi yani İstanbul Havaalanı, Yavuz Sultan Selim ve Osman Gazi köprüleri inşa edilmiş ve hizmete girmiştir.
Kısa zamanda yapılan bu katma değeri çok yüksek yatırımların karşılığı alınmış ve ülkemizin dünyanın en önemli yatırımlarına imza atarak büyük bir devlet olduğu; dost ve düşmana gösterilmiştir.
Bununla birlikte aradan 11 yıl geçmesine rağmen “Kanal İstanbul” projesinin hâlâ temeli dahi atılamamıştır.
Bunun çeşitli sebepleri olmakla birlikte ilgili bakan ve bürokratlarının görevlerini savsaklaması en çok göze batan hususlardan birisi olarak ön plana çıkmaktadır.
Bir televizyon programında Kanal İstanbul’u anlatan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, çok önemli olan bu projeyi yeteri kadar kamuoyuna anlatamamıştır. Ahmet Hakan’ın neredeyse bakanın ağzından kerpetenle yanıt almaya çalıştığı bir programda; kanal güzergahının yüzde 75’inin doğal olarak hazır olduğu dahi doğru dürüst dile getirilememiştir.
Ülkemizin dünyanın en büyük lojistik üssü olması için gerekli olduğu gibi; yeşil şehircilik, kentsel dönüşüm ve denizcilik açısından hayati derecede öneme sahip bu projenin âdeta durma noktasına geldiği görülmektedir.
Temel atma töreni diye gösterilen olay; Kuzey Marmara Otoyolunun kanal geçişi üzerindeki köprüsüdür. Yani Kanal İstanbul’un yapım işiyle direkt olarak bir alakası yoktur.
Kanal İstanbul’un önemini çeşitli vesilelerle anlatmaya çalışan çok sayıda insan var. Ak Parti hükümeti, ülkemizin köklü geçmişi, jeopolitik konumu, nüfusu, küresel siyasette söz sahibi pozisyonu ve güçlü ekonomisinin getirdiği bir sonuç olarak; iç ve dış saldırıya maruz kalmaya devam etmektedir.
Bu konuyu özellikle Gezizekalılar için biraz açmaya çalışalım. Zira hala kavrama güçlüğü çekmektedirler.
Gerçekten de Gezi olayları esnasında bunun yapılmasının Türkiye’nin gücüne güç katacağını gören Batılı ülkeler; ellerinden gelen her türlü fitne kazanını kaynatmışlardır.
Bu maksatla içerisinde güvenlik görevlilerinin de şehit olduğu 10 kişiden fazla vatandaşımız vefat etmiş yüzlerce kişi yaralanmıştır.
Şu anda güncel olarak çok tartışılan enflasyon, faiz ve döviz fiyatları konusunda Gezi olayları öncesinde Ak Parti hükümetinin çok önemli başarılar elde ettiği aşikârdır.
Ülke ekonomisinin Cumhuriyet döneminde hiç bu dönemdeki kadar büyük ivme kazanamadığı da bir gerçektir.
Büyük fotoğrafı görebilmek için Türkiye’nin sadece son 10 yılına bakmamız yeterlidir. Gezi olayları ve sonrasında FETÖ örgütünün elebaşılığını yaptığı hükümeti yıkma girişimleri, nihayet 15 Temmuz 2016 darbesi ile sonuçlanmıştır. Öncekiler gibi ABD ve Batılı ülkeler tarafından tezgahlanmış bu iğrenç darbe; milletimizin sağduyusu ve göğsünü siper etmesi sayesinde başarısızlığa mahkum edilmiştir.
ABD Başkanı Biden, FETO örgütü ve darbeci generaller ile diz çöktüremediği Ak Parti iktidarına bu sefer kur operasyonları ve önemli projelerin durdurulması yolu ile çelme takmaya çalışmıştır.
Devletimizin içişlerine açıkça müdahale edildiği Biden’in büyük skandal sözleri, basın önünde dile getirilmiştir.
Kısaca söylemek gerekirse küstahlığın daniskası bu çirkin ve küstahça tutum hâlâ devam etmektedir. Rakamlar ile izah edelim:
Gezi olaylarıyla 2013'ün Haziran ayında piyasalar uzun süren negatif bir döneme girmiş, Türk Lirası varlıklar satış baskısı altında kalmıştır.
Sadece Borsa İstanbul'da işlem gören şirketlerin toplam piyasa değeri bile Gezi olayları ile başlayan ve 3 ay etkisini sürdüren dönemde 164 milyar lira gerilemişti.
Gezi olayları ile oluşan kargaşanın piyasalarda ölçülebilen hasarın yanı sıra kırılıp dökülen, yakılan araç ve mal ile gerek yatırımcı gerekse tüketiciler üzerinde yarattığı psikolojik etki, parasal değeri ölçülmesi neredeyse imkânsız olan bir faturaya neden olmuştur.
Yurt dışında ABD Merkez Bankası'nın parasal genişleme politikasının yerine sıkılaşmaya geçeceği bir sürece, yurt içinde böyle bir fitne ortamı ile yakalanan Türkiye'de, Türk Lirası varlıklar, benzer ülke varlıklarına göre ilave satış baskısı altında kalmıştır.
Merkez Bankası verilerine göre Gezi olayları sonrasındaki 1 aylık dönemde yabancı yatırımcılar 8 milyar dolarlık çıkış yapmıştır.
Borsa İstanbul 100 endeksi, Mayıs 2013'te gördüğü en yüksek seviye rekorunu 93.398,33 puana taşımış, Gezi olayları sonrasında ise hızlı bir düşüşe geçmişti.
Endeksin Mayıs ayının sonunda başladığı düşüşü aralıklı olarak 3 ay devam ederken, bu dönemde hisselerin fiyatı ortalama yüzde 30 değer kaybetmişti.
Kayıplar dolar bazında ise yüzde 40'a yaklaşırken, Gezi olayları ile başlayan ve 3 ay süren dönemde halka açık şirketlerin toplam piyasa değeri 163 milyar lira gerileyerek 480 milyar liraya inmiştir.
Gezi olayları öncesinde 1,70 ile 1,80 arasında hareket eden dolar, 2,39'a kadar devam eden bir yükselme sürecine girerken, söz konusu yükseliş sonucu Merkez Bankası çok yanlış olarak faiz artırımına gitmiştir.
Öte yandan Mayıs 2013'te yüzde 4,61 ile tarihi düşük seviyelerine gerileyen tahvil faizleri ise olayların neden olduğu kurdaki yükseliş, enflasyon beklentilerindeki bozulma ve yabancı yatırımcıların satışları ile 3 ayda yüzde 9,25 ile yaklaşık iki katına yükselmiştir.
Gezi olayları öncesinde yüzde 6,13'e kadar gerileyen yıllık enflasyon, sonraki 3 ayda yüzde 8,88'e kadar yükselirken, işsizlik oranı da artışa geçmiştir. Olaylar öncesinde yüzde 9 seviyelerinde yatay bir seyir izleyen mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı bir yılda yüzde 10 sınırına, ardından yüzde 10,6'ya kadar çıkmıştır.
İşte şimdi de benzer olaylar tezgâhlanmakta ve halkın sokağa çıkarak ekonomik krizin çıkması için her türlü gayret gösterilmektedir.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve ekibi, daha önce bütün projelere karşı çıkan partisi gibi Kanal İstanbul’a karşı çıkıyor yetmedi yabancı ülkelerin elçiliklerine mektup yazarak bu projenin yapılmaması için resmen tehditte bulunabilmektedir. Türk tarihinde böyle çirkin bir durum ilk defa meydana gelmiştir.
İşte Gezi olaylarının meydana çıkış sebebinin en önemli gerekçelerinden birisi olan Kanal İstanbul’un önemi yeterince anlatılamamaktadır.
Allah’ın büyük bir lütfü olarak ülkemize bahşedilen denizlerden hâlâ yeterince yararlanamıyoruz. Sonuçta “Kanal İstanbul” gibi önemli projelerin önemini kavramak bir yana bunun inşa edilmesine dahi karşı çıkan insanlara hatta bürokratlara rastlayabiliyoruz.
Almanya, kısacık sahiline rağmen denizci bir ülkedir. Baltık ve Kuzey Denizine açılan suyolları ve kanalar sayesinde ülkenin tamamını denizci yapmışlardır.
Bosna Hersek Devleti iki kilometrelik sahil şeridi sayesinde yüzden fazla ülke ile ticari ilişki kurabilmektedir. Kısaca söylemek gerekirse denizler bir ülkeyi sınırlamaz bilakis dünyaya açar….
Denizlerin önemini anlamakta güçlük çeken gezizekalılara suyollarının önemini anlatmak çok daha zordur. Aslında bu ahmaklara izahatta bulunmak söz israfı olacaktır. Fakat bilmeyip de öğrenmek isteyen aklı başında insanlara bu konuda yazmış olduğum makaleleri okumalarını öneririm. Zira Kanal İstanbul ve diğer suyollarının da önemi anlaşılacaktır.
Dünyanın hangi kıtasına bakarsanız bakın nehir yataklarının ıslah edilerek gemilerin seyir yapmasına elverişli hale getirildiğini ve waterway adı verilen suyollarının inşa edildiğini görebilirsiniz.
Elbette med-cezir yani gelgitler sonucunda nehir suyunun günde dört kez akış yönünü değiştirmesi ve bu sayede ulaştırma ve ticaretin gelişmesi önemli bir konudur.
Ülkemizde med-cezir çok az olup en fazla yarım metreye ulaşmaktadır. Fakat okyanus kıyılarında 9 metreye kadar sular çekilip yükselmekte ve bu hareketin sonucunda 7-8 denizmili sürate ulaşan akıntılar meydana gelmektedir.
Vakti zamanında Hindistan’da 9 metrelik gelgite rastlamış ve çok güçlü akıntılarla baş etmeye çalışmıştım. Keza yanaştığımız rıhtımda 7-8 metre gelgit yüzünden ilave tedbirler almak zorunda kalmıştık.
Yıllarca Avrupa, Asya, Güney ve Kuzey Amerika nehirlerinde yolculuk yaptım. Denizcilik hayatımın bir kısmı bu suyollarında geçti. Fransa’nın Sen, Arjantin Parana ve Çin’in Sarı nehrinde iki gün boyunca süren seyirler yaptım. Bu nehirler, üzerinden aktığı ülkelerin ekonomisini canlandırmakla birlikte büyüklü küçüklü binlerce deniz vasıtasının yolcu ve yük taşımasına yardımcı olmaktadır.
Denizcilikten anlamayan siyasetçi ve yöneticiler yüzünden ülkemiz ekonomik kalkınma yolunda yerinde sayarken dünyanın aklı başında insanları, dev adımlar atarak denizciliği büyütme gayreti içine girmiştir. Özellikle sahil şeridi kısa olmasına rağmen Avrupa ülkeleri suyolları sayesinde ticaretini güçlendirmektedir. Baltık Denizi, Tuna yolu ile Karadeniz’e hatta suyolları ile Akdeniz’e açılabilmektedirler.
Dünya üzerindeki meşhur bir örnekten yola çıkarak işin boyutlarını anlatmaya çalışalım. Almanlar, Magdeburg Suyolu Köprüsü’nü yapmışlardır. Elbe nehrinin üzerinden geçen köprünün üzerinden yayalarla birlikte ayrıca gemilerde geçebilmektedir.
Ülkemizde birçok nehir suyolu taşımacılığına elverişli olsa da ne yazık ki gezizekalı bir kültürün egemen olması ve “denizciliği boğazda rakı içmek” olarak algılayan zavallılar yüzünden hiçbir suyoluna sahip olmadan 2022 yılına kadar gelmiş durumdayız.
Süveyş Kanalını yaptıran ve Tuna nehrini ticari maksatlı olduğu kadar askeri yönden de ustaca kullanan cihan devleti Osmanlı’dan hiç ders alamadık. Sultan 2. Abdülhamid’in projesinden ise hiç haberciğimiz bile olmadı.
Dünyada ve ülkemizdeki ekonomik gelişmelerin artması ve lojistik merkezi meydana getirilmesi Waterway gibi suyollarının inşası sayesinde olacaktır. Ülkemiz deniz ticaretinin son yıllardaki değişimi ve dünyadaki konumunu güçlendirmek için neler yapılması gerektiği sorusuna en güzel cevap “Kanal İstanbul” projesidir.
Avrupa haritası incelendiğinde binlerce mil uzunluğunda suyolları göze batacaktır. Sadece Avrupa değil, Amerika, Asya kıtası dahi suyolları ile kaplanmış olup Türkiye ne yazık ki bu konuda çok geç kalmıştır. Hatta hâlâ sıfır noktasındadır.
Karadeniz ve Marmara’nın yapay bir boğazla birbirine bağlama fikri 16. yüzyıldan bu yana 6 kez gündeme gelmiş fakat başarılamamıştır. Günümüzde olduğu gibi….
İstanbul’daki nüfus yoğunluğunu yüzünden kaynaklanan şehircilik problemlerine fayda sağlaması ve başta trafik sorunlarının çözülmesi olmak üzere çok büyük gelişmeler için Kanal İstanbul’un hayata geçmesi gereklidir. Boğazlardaki egemenlik haklarımızın pekiştirilmesi ise ayrı bir meseledir.
En az bunun kadar önemli diğer bir konu ise denizcilik kültürünün gelişmesi ve ülkemizin stratejik olarak coğrafyanın verdiği fırsatları değerlendirmesi konusundaki anlayış değişikliğidir, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.