Kanal İstanbul yapılmadan ilk 10 ülke seviyesine çıkamayız
Kanal İstanbul yapılmadan ilk 10 ülke seviyesine çıkamayız
Cumhurbaşkanı Erdoğan gece gündüz demeden çok çalışan bir devlet adamıdır. Fakat ne yazık ki bazı bakan ve bürokratların Erdoğan’ın enerjisine sahip olmadığı gibi iş bitirici özellikleri de yoktur.
Bunu Kanal İstanbul projesinde yaşanan savsaklamalar yüzünden rahatlıkla görmek mümkündür.
Neredeyse 12 yıldan beri süregelen çalışmalar bir türlü bitirilip sonuçlandırılamamıştır. İhaleye çıkma ve temel atma işleri dahi yapılamadığı gibi daha bir çivi dahi çakılamamıştır.
Sadece 2021 yılı içinde Kuzey Marmara Otoyolu ile ilgili bir köprünün temel atma töreni yapılarak güya “Kanal İstanbul Projesine başlandı” görüntüsü verilmiştir.
Bu projenin ülke ekonomisine olan katkısı bir yana denizciliğimizin güçlenmesi, modern ve çevreye duyarlı şehircilik anlayışının gelişmesi gibi çok önemli sonuçları olacaktır. Lakin gizli bir güç ülkemizin geleceği ile alakalı bu projeyi engellemektedir.
Kazakistan’da meydana gelen gelişmeler, Türk dünyası ile olan ilişkilerimizi gündeme getirmiş nitekim “su uyur düşman uyumaz” atasözünde olduğu gibi Müslüman Türk toplumları arasındaki dayanışmayı engellemek için Rus askerleri yanlarına Ermeni sürülerini alarak ata topraklarımıza tekrar girmeyi başarmışladır.
İşte 2022 yılının hemen başında yaşadığımız bu acı olaydan ders çıkarmamız gerekiyor. Devlet adamlarına yardımcı olmak ve Kanal İstanbul projesinin ne derce önemli olduğunu izah edebilmek için çok benzer olayların yaşandığı 453 yıl öncesine dönüp bir bakmak gerekiyor.
Sokullu Mehmet Paşa, denizciliğe önem veren ve Osmanlı Devletinin geleceğinin denizlerde güçlü olmasına bağlı olduğunu bilen bir başvezir idi.
Ne yazık ki Padişah 2. Selim; Vezir-i Azam Sokullu’nun arkasında duramamış Don- Volga kanalının açılması için kararlı bir duruş gösterememişti.
Mesele sadece deniz yolu ile Doğu ve Batı arasında bir ticaret bağlantısı kurmak değildi. Bu coğrafyada yaşayan Müslüman toplulukları birleştirilerek büyük bir dayanışmanın sağlanması amaçlanıyordu. Çünkü Hıristiyan dinine mensup Slav-Rus tehlikesi baş göstermişti.
Ruslar, 1552’de Kazan’ı ve 1556’da da Astrahan’ı (Ejderhan) ele geçirmiş Moskova Prensliği’nin başına geçen Korkunç İvan lakaplı Çar vasıtası ile gözünü Karadeniz’e dikmişti. Bölgedeki Müslümanlar Rus şiddetine karşı Osmanlı’dan yardım istiyorlardı.
Artan Rus tehlikesi üzerine Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, Hazar Denizinin kuzeybatısındaki Astrahan’a bir sefer düzenlenmesi için Padişah’ı ikna ederek karar aldırmıştı. Bölgeyi Ruslardan kurtarıp kuzeyde Don ve Volga nehirlerinin yaklaştığı arazide bir kanal açmayı plânlamaktaydı.
Böylelikle Orta Asya Müslüman Türk devletleri ile yakınlaşma sağlanacak, Rusların Kafkaslara yayılması önlenecek ve İran nüfuzuna da engel olunabilecekti.
Ancak şimdi olduğu gibi muhalifler; “bu projenin bir hayali girişim olduğunu, boş yere devleti nihayetsiz masraf ve zarara sokacağını” ifade ediyorlardı.
Değerli tarihçi İbrahim Halil İnalcık, Don-Volga Kanalını tez konusu seçmiş ve bu çok önemli projenin önemini anlatmaya çalışmıştı. Belli ki; verilen emek boşa gitmiş zira hala suyollarının önemi yeterince anlaşılamamıştır.
1569 yılı Ağustos ayından itibaren Don ve Volga nehirleri arasındaki alanın üçte biri kazılmış fakat şimdiki “istemezük” anlayışındaki bazı devlet görevlilerinin engellemeleri yüzünden bitirilememişti. Bu sonuçsuz kalan girişimin ardından Osmanlı adına felaket üstüne felaket yaşanacaktı.
Hâlbuki Don-Volga Kanalı sayesinde Volgagrad’ ın güneyinden başlayarak 102 km ilerdeki bu suyolu, Don Nehri’ne kavuşmaktadır. Bu kanal sayesinde Karadeniz Hazar Gölü ile birleşecekti. Hazar Gölü, Karadeniz’e bağlanarak bütün dünyaya açılacak ve artık adına Hazar Denizi denilecekti.
Bu muazzam ve önemli proje; Kırım Hanı Devlet Giray başta olmak üzere kişisel menfaatlerini devletten üstün tutan yöneticiler yüzünden akamete uğramıştı. Buna karşılık aradan 400 yıl geçtikten sonra kanal, Joseph Stalin tarafından 5 yıllık bir kazı çalışması sonunda 1952 yılında hizmete açılmıştır.
Konu uzun ve derindir. Makale sınırını aşmamak için kısa kesiyoruz. Umulur ki; devlet yöneticileri 453 sene önce yaşadığımız bu acı tecrübeden ders alıp yine aynı hataya düşmeden Kanal İstanbul’u hayata geçirmeye muvaffak olurlar.
Aksi takdirde hedef olarak gösterdiğimiz dünyanın en gelişmiş 10 ülkesi arasına yükselmemiz bir hayalden öteye gidemez, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Ekleme
Tarihi: 13 Ocak 2022 - Perşembe
Kanal İstanbul yapılmadan ilk 10 ülke seviyesine çıkamayız
Kanal İstanbul yapılmadan ilk 10 ülke seviyesine çıkamayız
Cumhurbaşkanı Erdoğan gece gündüz demeden çok çalışan bir devlet adamıdır. Fakat ne yazık ki bazı bakan ve bürokratların Erdoğan’ın enerjisine sahip olmadığı gibi iş bitirici özellikleri de yoktur.
Bunu Kanal İstanbul projesinde yaşanan savsaklamalar yüzünden rahatlıkla görmek mümkündür.
Neredeyse 12 yıldan beri süregelen çalışmalar bir türlü bitirilip sonuçlandırılamamıştır. İhaleye çıkma ve temel atma işleri dahi yapılamadığı gibi daha bir çivi dahi çakılamamıştır.
Sadece 2021 yılı içinde Kuzey Marmara Otoyolu ile ilgili bir köprünün temel atma töreni yapılarak güya “Kanal İstanbul Projesine başlandı” görüntüsü verilmiştir.
Bu projenin ülke ekonomisine olan katkısı bir yana denizciliğimizin güçlenmesi, modern ve çevreye duyarlı şehircilik anlayışının gelişmesi gibi çok önemli sonuçları olacaktır. Lakin gizli bir güç ülkemizin geleceği ile alakalı bu projeyi engellemektedir.
Kazakistan’da meydana gelen gelişmeler, Türk dünyası ile olan ilişkilerimizi gündeme getirmiş nitekim “su uyur düşman uyumaz” atasözünde olduğu gibi Müslüman Türk toplumları arasındaki dayanışmayı engellemek için Rus askerleri yanlarına Ermeni sürülerini alarak ata topraklarımıza tekrar girmeyi başarmışladır.
İşte 2022 yılının hemen başında yaşadığımız bu acı olaydan ders çıkarmamız gerekiyor. Devlet adamlarına yardımcı olmak ve Kanal İstanbul projesinin ne derce önemli olduğunu izah edebilmek için çok benzer olayların yaşandığı 453 yıl öncesine dönüp bir bakmak gerekiyor.
Sokullu Mehmet Paşa, denizciliğe önem veren ve Osmanlı Devletinin geleceğinin denizlerde güçlü olmasına bağlı olduğunu bilen bir başvezir idi.
Ne yazık ki Padişah 2. Selim; Vezir-i Azam Sokullu’nun arkasında duramamış Don- Volga kanalının açılması için kararlı bir duruş gösterememişti.
Mesele sadece deniz yolu ile Doğu ve Batı arasında bir ticaret bağlantısı kurmak değildi. Bu coğrafyada yaşayan Müslüman toplulukları birleştirilerek büyük bir dayanışmanın sağlanması amaçlanıyordu. Çünkü Hıristiyan dinine mensup Slav-Rus tehlikesi baş göstermişti.
Ruslar, 1552’de Kazan’ı ve 1556’da da Astrahan’ı (Ejderhan) ele geçirmiş Moskova Prensliği’nin başına geçen Korkunç İvan lakaplı Çar vasıtası ile gözünü Karadeniz’e dikmişti. Bölgedeki Müslümanlar Rus şiddetine karşı Osmanlı’dan yardım istiyorlardı.
Artan Rus tehlikesi üzerine Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, Hazar Denizinin kuzeybatısındaki Astrahan’a bir sefer düzenlenmesi için Padişah’ı ikna ederek karar aldırmıştı. Bölgeyi Ruslardan kurtarıp kuzeyde Don ve Volga nehirlerinin yaklaştığı arazide bir kanal açmayı plânlamaktaydı.
Böylelikle Orta Asya Müslüman Türk devletleri ile yakınlaşma sağlanacak, Rusların Kafkaslara yayılması önlenecek ve İran nüfuzuna da engel olunabilecekti.
Ancak şimdi olduğu gibi muhalifler; “bu projenin bir hayali girişim olduğunu, boş yere devleti nihayetsiz masraf ve zarara sokacağını” ifade ediyorlardı.
Değerli tarihçi İbrahim Halil İnalcık, Don-Volga Kanalını tez konusu seçmiş ve bu çok önemli projenin önemini anlatmaya çalışmıştı. Belli ki; verilen emek boşa gitmiş zira hala suyollarının önemi yeterince anlaşılamamıştır.
1569 yılı Ağustos ayından itibaren Don ve Volga nehirleri arasındaki alanın üçte biri kazılmış fakat şimdiki “istemezük” anlayışındaki bazı devlet görevlilerinin engellemeleri yüzünden bitirilememişti. Bu sonuçsuz kalan girişimin ardından Osmanlı adına felaket üstüne felaket yaşanacaktı.
Hâlbuki Don-Volga Kanalı sayesinde Volgagrad’ ın güneyinden başlayarak 102 km ilerdeki bu suyolu, Don Nehri’ne kavuşmaktadır. Bu kanal sayesinde Karadeniz Hazar Gölü ile birleşecekti. Hazar Gölü, Karadeniz’e bağlanarak bütün dünyaya açılacak ve artık adına Hazar Denizi denilecekti.
Bu muazzam ve önemli proje; Kırım Hanı Devlet Giray başta olmak üzere kişisel menfaatlerini devletten üstün tutan yöneticiler yüzünden akamete uğramıştı. Buna karşılık aradan 400 yıl geçtikten sonra kanal, Joseph Stalin tarafından 5 yıllık bir kazı çalışması sonunda 1952 yılında hizmete açılmıştır.
Konu uzun ve derindir. Makale sınırını aşmamak için kısa kesiyoruz. Umulur ki; devlet yöneticileri 453 sene önce yaşadığımız bu acı tecrübeden ders alıp yine aynı hataya düşmeden Kanal İstanbul’u hayata geçirmeye muvaffak olurlar.
Aksi takdirde hedef olarak gösterdiğimiz dünyanın en gelişmiş 10 ülkesi arasına yükselmemiz bir hayalden öteye gidemez, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.