Komutan ve Liderlik Nasıl Olmalıdır?
Komutan ve Liderlik Nasıl Olmalıdır?
Bazı asker ve komutanların milletin gönlünde taht kurması sebepsiz değildir. Komuta ettiği askerlerinin canlarını kendi canı kadar değerli görüp askerin başında ön saflarda savaşan çok sayıda komutan vardır. Bu insanların başında ise Hazreti Muhammed (asm) gelmektedir.
Bu konuyu biraz açmakta yarar vardır. Zira kendisine bağlı bütün askerlerin öldüğü ve tek başına kurtulmuş komutanlara da rastlayabiliyoruz.
Resul-i Ekrem Aaleyhissalâtü Vesselâmın Kur’an’dan sonra en büyük mucizesi, kendi zatıdır. Yani onda toplanmış yüksek ahlâk ve fazilettir ki her bir haslette en yüksek tabakada olduğuna, dost ve düşman ittifak etmişlerdir.
Hatta şecaat ve cengaverlikte bir kahraman olan Hazreti Ali, sık sık onun bu halini örnek vererek şöyle demiştir:
“Harbin dehşetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasına iltica edip sığınıyorduk” (Ahmed bin Hanbel, Müsned 1,86).
İslam’ın en cengaver kavmi olan Türk milletinde de benzeri şekilde komutan ve liderlere sık sık rastlanmıştır. Tarihimizden ibretli iki örnek sunarak bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Türk tarihine baktığımızda genellikle komutanlar; ordunun başına geçer hep birlikte ölmeyi ve şehit olmayı arzuladıklarını beyan ederek ölümüne savaşırlar. Bu konuda çok örnek vardır. Celalettin Harzemşah ve Oruç Gazi iki güzel örnektir:
Celalettin, Türk boyları içinde cengâverliği ile ün salmış bir hükümdardır. Hatta bir defasında Cengiz Han ile savaşırken ordusunda kalan birkaç askeri ile nehrin karşı tarafına geçer ve gelen Cengiz askerlerini tek tek Cehenneme gönderir.
Gözlerinin önünde askerlerini kılıcıyla kesip haklayan Celalettin’e hayıflanan Cengiz Han, oğullarına dönerek şunu söyler: “İşte bana böyle kahraman bir evlat yakışır”.
Fakat Cengiz’in çocuklarından hiç biri buna cesaret edemez. İşte bu nedenle Celalettin, Türk tarihindeki eşsiz kahramanlar arasındaki yerini almış olur.
Diğer bir Cengâver Türk ise Oruç (Gazi) Reis’tir. Barbaros Kardeşlerin en meşhurudur. Cezayir Krallığını bırakıp Osmanlıya asker olan Oruç Reis, İspanyollarla giriştiği bir savaşta şehit düşmüştür. Bu cengaver zatı televizyonlardaki dizi filmlerden değil de tarihe geçen kahramanlıkları ile biraz daha iyi tanımaya çalışalım.
Oruç Reis, aynı zamanda “Baba Oruç” diye de bilinir. Ağabeyi İshak ve en küçük kardeş olan İlyas ile beraber savaşlarda şehit düşmüşlerdir. Osmanlı Devletine Kaptanı Derya olan Gazi Hızır Hayrettin Paşa’nın da ağabeyidir.
Barbaros Kardeşler, Midilli’de doğmuştur ve bir Osmanlı Sipahisi’nin çocuklarıdır. Hızır Reis teknesi ile yakın yerlerde ticaret yaparken gözü pek olan Oruç Reis, daha uzaklara yelken açmış Trablusşam’a gitmeye karar vermişti. Fakat yolda Rodos şövalyelerinin güçlü gemileri ile karşılaşmıştı. Çok kanlı bir savaştan sonra yaralı olarak esir düştü. Küçük kardeş İlyas ise bu savaşta şehit düşmüştü. Önce zindana atıldı sonra da Rodos gemilerinde “forsa” olarak çalışmaya başladı. Hızır Reis ağabeyini kurtarmaya çalışmışsa da buna bir türlü muvaffak olamamıştı.
Fakat Oruç Reis bir fırsatını bulup fırtınalı bir günde forsa olarak çalıştığı gemiden kaçmayı başarmıştı.
Antalya’da yine bir Türk kaptanı olan Ali Reis’in gemisine ikinci kaptan olmuş o sırada Memluk Türklerinin hâkim olduğu İskenderiye şehrine gelmiş onun hizmetine girmişti.
Mısır Hakanı Oruç Reis’e 16 pare gemi yaptırmış ve emrine vermişti. Lâkin Rodoslular büyük bir donanma ile Oruç Reis’i Payas’ta yakalamış hatta gemilerini yakmış, fakat kendisini yakalayamamışlardı. Oruç Reis esaretin ne derece zor bir iş olduğunu gayet iyi biliyordu.
Daha sonra yine Haçlı gemilerini vurmuş ve büyük ganimetlerle İskenderiye’ye gelmişti. Mısır Hakanının huzuruna çıktı ve gemilerini Rodoslulara yaktırdığı için kendini affettirmeye muvaffak oldu.
Bu arada Oruç ve Hızır Reis, Şehzade Korkut ile olan yakınlığından dolayı Osmanlı ile ters düşmemek için Midilli’den ayrılmaya karar vermişti. Tunus’taki Cerbe Adasında buluşarak Tunus Sultanından Halkul Vad limanını kiraladılar.
İki kardeş, Akdeniz’de o zamana kadar Müslümanlara aman vermeyen Rodos, Venedik ve İspanyol Korsanlarına karşı başarılı bir şekilde savaşmaya başladılar.
Bu arada Engizisyon Mahkemelerinde dininden dönmedikleri için Müslümanlar diri diri yakılıyorlardı. Binlerce Müslüman’ı, hatta Yahudi’yi İspanyol zulmünden kurtaran Barbaros Kardeşler, en büyük ağabeyleri İshak ile beraber Cezayir’e gelmişlerdi. Buradaki İspanyollar Müslüman halka zulmediyordu.
Cezayir’deki bir çok şehri İspanyollardan kurtaran Barbaros Kardeşler, bütün Müslümanların gözbebeği olmuşlardı. Onlara göre bu kahraman Türkler denizde ve karada savaşmayı çok iyi biliyor yıllardır esir oldukları Hıristiyanlara karşı durmasını biliyorlardı.
Tekrar baba ocağına gelen Barbaros Kardeşlere çok sayıda Türk levendi de katıldı. Şöhretini duyan birçok kişi bu Haçlılara karşı amansız kardeşlere katılmaya devam ediyorlardı.
Barbaros Kardeşler, Muslihiddin Reis ile Yavuz Sultan Selim Han’a hediyeler gönderip onun hayır duasını aldılar. Hatta Padişah biri Oruç Reis’e diğeri de Hızır Reis’e iki mükemmel kadırga yaptırdı ve Türk leventlerine, Barbaros Kardeşlere katılmaları için izin verdi.
Hızır Reis Becaye’yi Oruç Reis’te Cezayir şehrini İspanyollardan kurtarmış Müslümanların rahat bir nefes almasını sağlamışlardı. Bu arada Tunus Sultanı Osmanlı yardımından dolayı Barbaros Kardeşlere düşman olmuş İspanyollar ile işbirliği yapmaya başlamıştı.
İspanyol Kralı ve Almanya İmparatoru Charles Quint, büyük bir donanma hazırlayarak Cezayir’e saldırdı. Fakat büyük bir yenilgi ile ülkelerine geri dönen İspanyol donanması bu sefer yerel beylerle işbirliği yaparak Barbaros Kardeşlerin üzerine yürüdüler. Bu arada büyük ağabeyleri İshak, Kalatül Kıla’da şehit düşmüştü.
İspanyol ordusu 1518 sonbaharında, leventleriyle birlikte Oruç Reis'i Tlemsen Kalesinde ablukaya almışlardı. Düşman devamlı takviye alıyordu. Cezayir Umumi Valisi Marki de Gomares de bizzat Tlemsen'e gelmiş ve savaşın idaresini eline almıştı.
Oruç Reis bir defa huruç hareketi yapmış ve bu hareketinde 700 düşman askeri öldürülmüş, 100 tanesi de esir alınmıştı. Ancak kuşatma uzadıkça yiyecek ve cephaneleri tükenmiş, Oruç'un yanında sadece 40 levent kalmıştı. Gerisi şehit olmuştu.
Bununla beraber bu 40 kahraman, başlarında Oruç Reis ile birlikte bir gece yarısı İspanyol askerlerinin ağır uykulu bir gafleti anında kaleden çıkıp muhasara hatlarını yarmayı başardılar. Fakat biraz sonra bunu fark eden İspanyollar, onları takibe başladılar.
Takip müfrezesinin başında Garcia de Tineo adlı bir İspanyol asilzadesi vardı. Uzun süren bir kaçıştan sonra Sanaldo ırmağına vardılar. Karşı tarafa geçerlerse kurtulmuş olacaklardı.
Hepsi yaralı ve açlıktan bitkin düşmüş kırk levendin yarısı,. Oruç Reis ile birlikte nehrin karşısına geçebildiler.
Bu sırada İspanyollar da yetişti ve karşıya geçmek için bekleyen diğer 20 levendi kuşattılar. Bunlar Oruç Reis'e “Bırakma bizi baba” diye bağırmaya başladılar. Son bir gayretle saldırdılar.
Bu feryat, büyük Türk denizcisini can evinden vurmuştu. Bir an kaçıp, takviye kuvvetlerle geri gelmeyi ve intikam almayı düşündü ise de, taşıdığı "baba" ruhu, onu evlatlarının yanına sürükledi. Yanındaki leventlerle birlikte tekrar karşı sahile geçtiler.
Fakat o zamana kadar leventlerinin tamamına yakını şehit edilmişti. Kendisi ve kalan leventleri son bir gayretle düşmana saldırdılar. Ne çare ki, kollarında kılıç kaldıracak kuvvet bile kalmamıştı.
Hepsi birer birer şehit düştüler. Oruç Reis tek koluyla birkaç düşman askerini hakladı ise de bizzat Don Garcia onu bir mızrakla göğsünden vurdu. Sonra da kılıcını kalbine saplayarak şehit etti.
Daha önce savaşta bir kolunu yitiren Oruç Reis bu sefer şehit düşmüştü. İspanyollar mübarek başını keserek İspanya’ya götürmüşlerdir. Fakat Hızır Reis, dağılmaya yüz tutan leventleri yeniden bir araya getirmeyi başardı ve İspanyolları daha büyük bir yenilgiye uğratmaya muvaffak oldu.
Onun hikâyesini başka zamana bırakalım. Lakin biz Türklerin askerleri ile birlikte ölene kadar savaşmaları daha yüzlerce örnekle birlikte anlatılabilir.
Umarım bu örnekler başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere kahraman ecdadımızın askerlerini hiçbir zaman terk etmediğini ve ucunda ölüm olsa bile sonuna kadar mücadele ettiğini gayet güzel ifade etmiştir.
Onlara ölmeyi emretmek değil; tek bir canın kaybedilmemesi için canını dişine taktıkları, ordunun ön saflarında çarpışarak manevi kuvvet verdiği sır değildir.
Fakat son yıllarda mesleği askerlik olduğu ve en yüksek makamlara kadar ulaştığı halde savaştan kaçan generallere de rastlayabiliyoruz.
Komutanlık ve liderliğin en güzel örneklerini vermiş kahraman Türk milleti içinden olsa da Misak-ı Milli topraklarını kurtarmak için dahi gayrete gelmeyen kişiler vardır.
Ayağımıza kadar gelen fırsatı kaçıran bu kişilere ve iki önemli olaya dikkat çekelim.
Birinci Körfez Savaşında BM kararıyla Musul ve Kerkük topraklarını kurtarmak fırsatı doğmuştu. Fakat orduyu daima savaşa hazır tutma görevi olan Genelkurmay Başkanı Torumtay, istifa ederek emekliye ayrılmış ve diğer generalleri de etkileyerek savaştan kaçmıştı.
Maalesef diğer generaller de Cumhurbaşkanı Özal’ın emirlerine itaatsizlik etmişlerdi. Bu sebeple Misak-ı Milli topraklarını kurtarma fırsatı heba edilmişti.
Allah, İkinci Körfez Savaşında bir fırsat daha verdi. Fakat bu sefer CHP ile işbirliği içine giren bazı Ak Parti milletvekilleri ve bir kısım siyasetçiler “1 Mart Teskeresi” adı verilen yasa tasarısının meclisten geçmesine mani oldular.
Karar yeter sayısına ulaşılamadığı için teskere reddedildi. Sonuç olarak vatan topraklarımız olan Musul ve Kerkük’ü kurtarma imkânını ikinci kez kaybettik.
Şimdi elhamdülillah askerlerimiz PKK eşkıyasını inlerinde vurarak tek tek temizlemektedir. Lakin milli yeminimize sadık kalmayan ve bu nedenle vatan topraklarını kurtarma ülküsüne sahip olamayan asker ve siyasetçilere de rastlayabiliyoruz.
Bu insanlara Peygamber ocağı olan silahlı kuvvetlerimizin en önemli kahramanlarından Celalettin Harzemşah’ı ve Oruç Gazi’yi örnek olarak sunuyorum. Umarım titreyip kendilerine gelirler, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Ekleme
Tarihi: 28 Kasım 2021 - Pazar
Komutan ve Liderlik Nasıl Olmalıdır?
Komutan ve Liderlik Nasıl Olmalıdır?
Bazı asker ve komutanların milletin gönlünde taht kurması sebepsiz değildir. Komuta ettiği askerlerinin canlarını kendi canı kadar değerli görüp askerin başında ön saflarda savaşan çok sayıda komutan vardır. Bu insanların başında ise Hazreti Muhammed (asm) gelmektedir.
Bu konuyu biraz açmakta yarar vardır. Zira kendisine bağlı bütün askerlerin öldüğü ve tek başına kurtulmuş komutanlara da rastlayabiliyoruz.
Resul-i Ekrem Aaleyhissalâtü Vesselâmın Kur’an’dan sonra en büyük mucizesi, kendi zatıdır. Yani onda toplanmış yüksek ahlâk ve fazilettir ki her bir haslette en yüksek tabakada olduğuna, dost ve düşman ittifak etmişlerdir.
Hatta şecaat ve cengaverlikte bir kahraman olan Hazreti Ali, sık sık onun bu halini örnek vererek şöyle demiştir:
“Harbin dehşetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasına iltica edip sığınıyorduk” (Ahmed bin Hanbel, Müsned 1,86).
İslam’ın en cengaver kavmi olan Türk milletinde de benzeri şekilde komutan ve liderlere sık sık rastlanmıştır. Tarihimizden ibretli iki örnek sunarak bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Türk tarihine baktığımızda genellikle komutanlar; ordunun başına geçer hep birlikte ölmeyi ve şehit olmayı arzuladıklarını beyan ederek ölümüne savaşırlar. Bu konuda çok örnek vardır. Celalettin Harzemşah ve Oruç Gazi iki güzel örnektir:
Celalettin, Türk boyları içinde cengâverliği ile ün salmış bir hükümdardır. Hatta bir defasında Cengiz Han ile savaşırken ordusunda kalan birkaç askeri ile nehrin karşı tarafına geçer ve gelen Cengiz askerlerini tek tek Cehenneme gönderir.
Gözlerinin önünde askerlerini kılıcıyla kesip haklayan Celalettin’e hayıflanan Cengiz Han, oğullarına dönerek şunu söyler: “İşte bana böyle kahraman bir evlat yakışır”.
Fakat Cengiz’in çocuklarından hiç biri buna cesaret edemez. İşte bu nedenle Celalettin, Türk tarihindeki eşsiz kahramanlar arasındaki yerini almış olur.
Diğer bir Cengâver Türk ise Oruç (Gazi) Reis’tir. Barbaros Kardeşlerin en meşhurudur. Cezayir Krallığını bırakıp Osmanlıya asker olan Oruç Reis, İspanyollarla giriştiği bir savaşta şehit düşmüştür. Bu cengaver zatı televizyonlardaki dizi filmlerden değil de tarihe geçen kahramanlıkları ile biraz daha iyi tanımaya çalışalım.
Oruç Reis, aynı zamanda “Baba Oruç” diye de bilinir. Ağabeyi İshak ve en küçük kardeş olan İlyas ile beraber savaşlarda şehit düşmüşlerdir. Osmanlı Devletine Kaptanı Derya olan Gazi Hızır Hayrettin Paşa’nın da ağabeyidir.
Barbaros Kardeşler, Midilli’de doğmuştur ve bir Osmanlı Sipahisi’nin çocuklarıdır. Hızır Reis teknesi ile yakın yerlerde ticaret yaparken gözü pek olan Oruç Reis, daha uzaklara yelken açmış Trablusşam’a gitmeye karar vermişti. Fakat yolda Rodos şövalyelerinin güçlü gemileri ile karşılaşmıştı. Çok kanlı bir savaştan sonra yaralı olarak esir düştü. Küçük kardeş İlyas ise bu savaşta şehit düşmüştü. Önce zindana atıldı sonra da Rodos gemilerinde “forsa” olarak çalışmaya başladı. Hızır Reis ağabeyini kurtarmaya çalışmışsa da buna bir türlü muvaffak olamamıştı.
Fakat Oruç Reis bir fırsatını bulup fırtınalı bir günde forsa olarak çalıştığı gemiden kaçmayı başarmıştı.
Antalya’da yine bir Türk kaptanı olan Ali Reis’in gemisine ikinci kaptan olmuş o sırada Memluk Türklerinin hâkim olduğu İskenderiye şehrine gelmiş onun hizmetine girmişti.
Mısır Hakanı Oruç Reis’e 16 pare gemi yaptırmış ve emrine vermişti. Lâkin Rodoslular büyük bir donanma ile Oruç Reis’i Payas’ta yakalamış hatta gemilerini yakmış, fakat kendisini yakalayamamışlardı. Oruç Reis esaretin ne derece zor bir iş olduğunu gayet iyi biliyordu.
Daha sonra yine Haçlı gemilerini vurmuş ve büyük ganimetlerle İskenderiye’ye gelmişti. Mısır Hakanının huzuruna çıktı ve gemilerini Rodoslulara yaktırdığı için kendini affettirmeye muvaffak oldu.
Bu arada Oruç ve Hızır Reis, Şehzade Korkut ile olan yakınlığından dolayı Osmanlı ile ters düşmemek için Midilli’den ayrılmaya karar vermişti. Tunus’taki Cerbe Adasında buluşarak Tunus Sultanından Halkul Vad limanını kiraladılar.
İki kardeş, Akdeniz’de o zamana kadar Müslümanlara aman vermeyen Rodos, Venedik ve İspanyol Korsanlarına karşı başarılı bir şekilde savaşmaya başladılar.
Bu arada Engizisyon Mahkemelerinde dininden dönmedikleri için Müslümanlar diri diri yakılıyorlardı. Binlerce Müslüman’ı, hatta Yahudi’yi İspanyol zulmünden kurtaran Barbaros Kardeşler, en büyük ağabeyleri İshak ile beraber Cezayir’e gelmişlerdi. Buradaki İspanyollar Müslüman halka zulmediyordu.
Cezayir’deki bir çok şehri İspanyollardan kurtaran Barbaros Kardeşler, bütün Müslümanların gözbebeği olmuşlardı. Onlara göre bu kahraman Türkler denizde ve karada savaşmayı çok iyi biliyor yıllardır esir oldukları Hıristiyanlara karşı durmasını biliyorlardı.
Tekrar baba ocağına gelen Barbaros Kardeşlere çok sayıda Türk levendi de katıldı. Şöhretini duyan birçok kişi bu Haçlılara karşı amansız kardeşlere katılmaya devam ediyorlardı.
Barbaros Kardeşler, Muslihiddin Reis ile Yavuz Sultan Selim Han’a hediyeler gönderip onun hayır duasını aldılar. Hatta Padişah biri Oruç Reis’e diğeri de Hızır Reis’e iki mükemmel kadırga yaptırdı ve Türk leventlerine, Barbaros Kardeşlere katılmaları için izin verdi.
Hızır Reis Becaye’yi Oruç Reis’te Cezayir şehrini İspanyollardan kurtarmış Müslümanların rahat bir nefes almasını sağlamışlardı. Bu arada Tunus Sultanı Osmanlı yardımından dolayı Barbaros Kardeşlere düşman olmuş İspanyollar ile işbirliği yapmaya başlamıştı.
İspanyol Kralı ve Almanya İmparatoru Charles Quint, büyük bir donanma hazırlayarak Cezayir’e saldırdı. Fakat büyük bir yenilgi ile ülkelerine geri dönen İspanyol donanması bu sefer yerel beylerle işbirliği yaparak Barbaros Kardeşlerin üzerine yürüdüler. Bu arada büyük ağabeyleri İshak, Kalatül Kıla’da şehit düşmüştü.
İspanyol ordusu 1518 sonbaharında, leventleriyle birlikte Oruç Reis'i Tlemsen Kalesinde ablukaya almışlardı. Düşman devamlı takviye alıyordu. Cezayir Umumi Valisi Marki de Gomares de bizzat Tlemsen'e gelmiş ve savaşın idaresini eline almıştı.
Oruç Reis bir defa huruç hareketi yapmış ve bu hareketinde 700 düşman askeri öldürülmüş, 100 tanesi de esir alınmıştı. Ancak kuşatma uzadıkça yiyecek ve cephaneleri tükenmiş, Oruç'un yanında sadece 40 levent kalmıştı. Gerisi şehit olmuştu.
Bununla beraber bu 40 kahraman, başlarında Oruç Reis ile birlikte bir gece yarısı İspanyol askerlerinin ağır uykulu bir gafleti anında kaleden çıkıp muhasara hatlarını yarmayı başardılar. Fakat biraz sonra bunu fark eden İspanyollar, onları takibe başladılar.
Takip müfrezesinin başında Garcia de Tineo adlı bir İspanyol asilzadesi vardı. Uzun süren bir kaçıştan sonra Sanaldo ırmağına vardılar. Karşı tarafa geçerlerse kurtulmuş olacaklardı.
Hepsi yaralı ve açlıktan bitkin düşmüş kırk levendin yarısı,. Oruç Reis ile birlikte nehrin karşısına geçebildiler.
Bu sırada İspanyollar da yetişti ve karşıya geçmek için bekleyen diğer 20 levendi kuşattılar. Bunlar Oruç Reis'e “Bırakma bizi baba” diye bağırmaya başladılar. Son bir gayretle saldırdılar.
Bu feryat, büyük Türk denizcisini can evinden vurmuştu. Bir an kaçıp, takviye kuvvetlerle geri gelmeyi ve intikam almayı düşündü ise de, taşıdığı "baba" ruhu, onu evlatlarının yanına sürükledi. Yanındaki leventlerle birlikte tekrar karşı sahile geçtiler.
Fakat o zamana kadar leventlerinin tamamına yakını şehit edilmişti. Kendisi ve kalan leventleri son bir gayretle düşmana saldırdılar. Ne çare ki, kollarında kılıç kaldıracak kuvvet bile kalmamıştı.
Hepsi birer birer şehit düştüler. Oruç Reis tek koluyla birkaç düşman askerini hakladı ise de bizzat Don Garcia onu bir mızrakla göğsünden vurdu. Sonra da kılıcını kalbine saplayarak şehit etti.
Daha önce savaşta bir kolunu yitiren Oruç Reis bu sefer şehit düşmüştü. İspanyollar mübarek başını keserek İspanya’ya götürmüşlerdir. Fakat Hızır Reis, dağılmaya yüz tutan leventleri yeniden bir araya getirmeyi başardı ve İspanyolları daha büyük bir yenilgiye uğratmaya muvaffak oldu.
Onun hikâyesini başka zamana bırakalım. Lakin biz Türklerin askerleri ile birlikte ölene kadar savaşmaları daha yüzlerce örnekle birlikte anlatılabilir.
Umarım bu örnekler başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere kahraman ecdadımızın askerlerini hiçbir zaman terk etmediğini ve ucunda ölüm olsa bile sonuna kadar mücadele ettiğini gayet güzel ifade etmiştir.
Onlara ölmeyi emretmek değil; tek bir canın kaybedilmemesi için canını dişine taktıkları, ordunun ön saflarında çarpışarak manevi kuvvet verdiği sır değildir.
Fakat son yıllarda mesleği askerlik olduğu ve en yüksek makamlara kadar ulaştığı halde savaştan kaçan generallere de rastlayabiliyoruz.
Komutanlık ve liderliğin en güzel örneklerini vermiş kahraman Türk milleti içinden olsa da Misak-ı Milli topraklarını kurtarmak için dahi gayrete gelmeyen kişiler vardır.
Ayağımıza kadar gelen fırsatı kaçıran bu kişilere ve iki önemli olaya dikkat çekelim.
Birinci Körfez Savaşında BM kararıyla Musul ve Kerkük topraklarını kurtarmak fırsatı doğmuştu. Fakat orduyu daima savaşa hazır tutma görevi olan Genelkurmay Başkanı Torumtay, istifa ederek emekliye ayrılmış ve diğer generalleri de etkileyerek savaştan kaçmıştı.
Maalesef diğer generaller de Cumhurbaşkanı Özal’ın emirlerine itaatsizlik etmişlerdi. Bu sebeple Misak-ı Milli topraklarını kurtarma fırsatı heba edilmişti.
Allah, İkinci Körfez Savaşında bir fırsat daha verdi. Fakat bu sefer CHP ile işbirliği içine giren bazı Ak Parti milletvekilleri ve bir kısım siyasetçiler “1 Mart Teskeresi” adı verilen yasa tasarısının meclisten geçmesine mani oldular.
Karar yeter sayısına ulaşılamadığı için teskere reddedildi. Sonuç olarak vatan topraklarımız olan Musul ve Kerkük’ü kurtarma imkânını ikinci kez kaybettik.
Şimdi elhamdülillah askerlerimiz PKK eşkıyasını inlerinde vurarak tek tek temizlemektedir. Lakin milli yeminimize sadık kalmayan ve bu nedenle vatan topraklarını kurtarma ülküsüne sahip olamayan asker ve siyasetçilere de rastlayabiliyoruz.
Bu insanlara Peygamber ocağı olan silahlı kuvvetlerimizin en önemli kahramanlarından Celalettin Harzemşah’ı ve Oruç Gazi’yi örnek olarak sunuyorum. Umarım titreyip kendilerine gelirler, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.