Rakı İçmekten Beyni Sulanmışlara Ders
Rakı İçmekten Beyni Sulanmışlara Ders
Yıllardan beri milletimizi küçük görerek hakaret eden bir zihniyet; her fırsatta başarı ve muvaffakiyeti tek bir şahsa indirerek küçültmeye çalışıyor. Bu absürt ve aşağılayıcı tutum genellikle faşist rejimlerde sık sık tekrarlanmakta olan çirkin bir yaklaşımdır.
Yeni Akit Gazetesinde 6 yıldan beri gazetecilik mesleğinde ise tam 25 yıldır tekrarlayıp durduğum önemli bir hususu söylemek zorundayım. Umulur ki rakı içmekten beyni sulanmış ve otoriter rejimlerin hayali ile yaşayan bazı bunakların aklı başına gelir…
Kısa ve öz bir söz söyleyeceğim. İsterseniz ezberleyebilirsiniz. “Başarı millete verildikçe büyür. Başarısızlık ise yöneticilere verildiği zaman küçülür”.
Bu kısa fakat derinine inildiği zaman anlamlı iki cümle çok önemlidir. Zira bu sözleri hayata geçiren toplumların kendi öz güvenleri yüksek olur. Başarıyı paylaşarak büyüten halklar kısa zamanda güçlenip büyürler. Keza başarısızlığı komutanlara veya yöneticilere yükleyenler ise kısa zamanda yenilgiden kurtulup yeniden eski durumlarına gelebilirler.
Yazılarıma sık sık yorum yazan bir okuyucum özetle hep şunu söyler: “Sayın yazar, Birinci Dünya Savaşı’nı kaybettiğimiz için başımıza açılan dertlerden kurtulamayız. Ne yapıp edip bu savaşı kazanmalıydık”.
Bu söz birçok yönden çok yanıltıcı ve hatalıdır. İtikadi yönden düşünecek olursak; insanın dünyaya gelmesindeki hikmet, Allah’ın vermiş olduğu musibetlere karşı sabretmesi ve nimetlerine karşı da şükretmesi ile alakalıdır. Zira mağlubiyet, hastalık veya diğer musibetler birer imtihandır.
Başımıza gelen her türlü olayın Allah’ın iradesi ve emri ile meydana gelmiş olduğunu asla unutmamalıyız. Sebeplerin sadece bir perde olduğunu ve her türlü musibetten kurtuluş yolunun Allah’a olan iman sayesinde olduğunu bilmeliyiz.
İşin diğer yönüne yani sebepler perdesine bakacak olursak çok önemli bazı gerçekleri de fark edebiliriz. Mesela mağlubiyetlerden çıkarılması gereken dersler olduğunu ve bu sayede hataların tekrar edilmemesini çok rahatlıkla anlayabiliriz.
Sadece savaşlarda alınan başarısızlık değil; hayatın her safhasında yenilmek insanoğlunun bir kaderidir. Başarısızlık sonucunda alınacak ders ve ibretler sayesinde insanlar kendilerini geliştirip başarılı ve olgun bir kişi olabilirler. Bilim adamları keşiflerini ortaya çıkarmak için belki binlerce defa başarısızlıkla karşılaşmışlardır.
Bir başka örneği Alman milletini öne sürerek gösterebiliriz. Her iki dünya savaşını da kaybettikleri halde kısa zamanda toparlanıp ekonomik alanda ciddi başarıları yakalamışlardır. Bu konuda biraz duracak olursak Türk milleti olarak yapmış olduğumuz bazı hataları gayet net bir şekilde anlayabiliriz.
Alman toplumu başarısızlığı asla kendi milletlerine vermemiş muvaffakiyetsizliği baştaki yöneticilere yüklemişlerdir. Bütün fatura Hitler ve faşist rejimine kesilerek; 2. Dünya savaşında alınan yenilgi küçültülmeye çalışılmıştır. Nitekim bu sayede Alman toplumunun özgüveni yüksek tutularak kısa bir sürede yeniden Avrupa’nın en güçlü devletlerinden birisi olmuşlardır.
Ezberlenmesini istediğim sözün diğer yarısına gelecek olursak; “başarı millete verildikçe büyür” demiştik. Bunun da örneğini verirsek; ülkemizde yaşayan bazı kişilerin aklı başlarına gelecektir.
General Dwight David Eisenhower, büyük bir asker olarak ortaya çıkmıştır. Öyle ki Haziran 1942'de kendinden yüksek rütbeli 366 subay arasından Avrupa'daki ABD kuvvetlerinin komutanlığına seçilmiştir. Onu bu noktaya yükselten sebepler arasında askeri strateji ve örgütleme konusundaki bilgi ve yeteneğinin yanı sıra, ikna etme, ara bulma ve uyumlu davranması gibi özellikleri olduğu söylenmiştir.
Eishenhower, dünyanın en büyük ordusuna komuta etmiş ve başarı kazanmıştır. Fakat insanların çoğu kendisini tanımaz bile… Tanıyanların çoğu ise ABD Başkanı olduğunu bilirler sadece. Fakat bu general, ABD, İngiltere, Fransa, Kanada ve daha nice Avrupa ülkesi ordusunun komutanlığını yaptığı halde putlaştırılmamış aksine çok fazla eleştiriye tabi tutulmuştur.
İşte galibiyetin milletin malı olduğu başarısızlığın ise komutanlara veya yöneticilere ait olduğunu ispatlayan çok önemli iki örnek karşımızda duruyor. Başarıyı tek bir şahsa indirmeyip toplumun tamamına mal eden milletler, güçlenmiş ve saygınlık kazanmışlardır. Çünkü moral ve motivasyonları azaltılmamış aksine güçlendirilmiştir.
Ülkemize dönecek olursak medeni milletlerin bu özelliklerinden hiç nasibimizin olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira galibiyet tek bir kişiye indirilmiş başarısızlıklar ise kahraman ordumuzun ve tamamıyla Türk toplumunun üzerine bırakılmıştır.
Bu çok yanlış ve çirkin tutum nedeniyle atalarımızın kurmuş olduğu cihan devletleri seviyesine bir türlü ulaşamadık. Milletimiz daima aşağılandı ve hor görüldü. Öyle acıdır ki Türk toplumunun kanaat önderleri arasında ırkçı ve faşist kişiler özellikle seçilerek yerleştirilmeye çalışıldı.
Soyadı kanunu sayesinde gerçek kimliklerini gizleyen azınlıklar, Türk kimliğine bürünerek İslam dininin bu millete kazandırdığı yüksek seciyeler birer birer ortadan kaldırıldı. Hagop Martayan isimli bir Ermeni, Türk Dil Kurumunun genel sekreterliğine yükseltilip Türkçenin katledilmesinde mühim bir rol üstlenmiştir. Keza Moiz Kohen isimli bir Yahudi, Munis Tekinalp adını alarak Türkçülük akımının en önemli temsilcisi olmuştur.
Ziya Gökalp isimli bir Kürt Milliyetçisinin “Türkçülüğün Esasları” isimli bir kitap yazarak ırkçı ve faşist bir toplum için ne derece kendini paraladığını görecek olursak işte o zaman ayaklarımız yere değecektir.
Türkiye’de kasıtlı olarak Müslüman halk aşağılanmıştır. Gayrimüslimlerin Türk kimliğine bürünerek İslam kahramanı bu aziz milletin küçümsenmesine imkan sağlanmıştır. Ders kitaplarında bile Anadolu insanını hor gören çirkin ifadeler mevcuttur. Cumhuriyet döneminin eserleri, kitapları ve sanat eserleri sayılacak film ve tiyatrolar, hep bu iğrenç tutumun izlerini taşımaktadır. Başarılar ve ordumuzun şerefi; tek bir kişiye indirgenerek küçültülmüştür.
Hinduların tapınaklarında tanrıçalarına yaptıkları törenlere benzer şekilde hala törenler yapılmaktadır. Galibiyet ve başarı ordumuzun hakkı olduğu halde tek bir kişiye verilip gasp edilmeye çalışılmaktadır. Neredeyse bütün gazetelerde bu seçkinci ve faşist anlayış; aradan yüz yıl geçmesine rağmen devam etmektedir. Bu faşist ritüel ve geleneklerden kurtulamadığımız müddetçe maalesef benzer yazıları yazmak zorunda kalacağım, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Ekleme
Tarihi: 02 Eylül 2021 - Perşembe
Rakı İçmekten Beyni Sulanmışlara Ders
Rakı İçmekten Beyni Sulanmışlara Ders
Yıllardan beri milletimizi küçük görerek hakaret eden bir zihniyet; her fırsatta başarı ve muvaffakiyeti tek bir şahsa indirerek küçültmeye çalışıyor. Bu absürt ve aşağılayıcı tutum genellikle faşist rejimlerde sık sık tekrarlanmakta olan çirkin bir yaklaşımdır.
Yeni Akit Gazetesinde 6 yıldan beri gazetecilik mesleğinde ise tam 25 yıldır tekrarlayıp durduğum önemli bir hususu söylemek zorundayım. Umulur ki rakı içmekten beyni sulanmış ve otoriter rejimlerin hayali ile yaşayan bazı bunakların aklı başına gelir…
Kısa ve öz bir söz söyleyeceğim. İsterseniz ezberleyebilirsiniz. “Başarı millete verildikçe büyür. Başarısızlık ise yöneticilere verildiği zaman küçülür”.
Bu kısa fakat derinine inildiği zaman anlamlı iki cümle çok önemlidir. Zira bu sözleri hayata geçiren toplumların kendi öz güvenleri yüksek olur. Başarıyı paylaşarak büyüten halklar kısa zamanda güçlenip büyürler. Keza başarısızlığı komutanlara veya yöneticilere yükleyenler ise kısa zamanda yenilgiden kurtulup yeniden eski durumlarına gelebilirler.
Yazılarıma sık sık yorum yazan bir okuyucum özetle hep şunu söyler: “Sayın yazar, Birinci Dünya Savaşı’nı kaybettiğimiz için başımıza açılan dertlerden kurtulamayız. Ne yapıp edip bu savaşı kazanmalıydık”.
Bu söz birçok yönden çok yanıltıcı ve hatalıdır. İtikadi yönden düşünecek olursak; insanın dünyaya gelmesindeki hikmet, Allah’ın vermiş olduğu musibetlere karşı sabretmesi ve nimetlerine karşı da şükretmesi ile alakalıdır. Zira mağlubiyet, hastalık veya diğer musibetler birer imtihandır.
Başımıza gelen her türlü olayın Allah’ın iradesi ve emri ile meydana gelmiş olduğunu asla unutmamalıyız. Sebeplerin sadece bir perde olduğunu ve her türlü musibetten kurtuluş yolunun Allah’a olan iman sayesinde olduğunu bilmeliyiz.
İşin diğer yönüne yani sebepler perdesine bakacak olursak çok önemli bazı gerçekleri de fark edebiliriz. Mesela mağlubiyetlerden çıkarılması gereken dersler olduğunu ve bu sayede hataların tekrar edilmemesini çok rahatlıkla anlayabiliriz.
Sadece savaşlarda alınan başarısızlık değil; hayatın her safhasında yenilmek insanoğlunun bir kaderidir. Başarısızlık sonucunda alınacak ders ve ibretler sayesinde insanlar kendilerini geliştirip başarılı ve olgun bir kişi olabilirler. Bilim adamları keşiflerini ortaya çıkarmak için belki binlerce defa başarısızlıkla karşılaşmışlardır.
Bir başka örneği Alman milletini öne sürerek gösterebiliriz. Her iki dünya savaşını da kaybettikleri halde kısa zamanda toparlanıp ekonomik alanda ciddi başarıları yakalamışlardır. Bu konuda biraz duracak olursak Türk milleti olarak yapmış olduğumuz bazı hataları gayet net bir şekilde anlayabiliriz.
Alman toplumu başarısızlığı asla kendi milletlerine vermemiş muvaffakiyetsizliği baştaki yöneticilere yüklemişlerdir. Bütün fatura Hitler ve faşist rejimine kesilerek; 2. Dünya savaşında alınan yenilgi küçültülmeye çalışılmıştır. Nitekim bu sayede Alman toplumunun özgüveni yüksek tutularak kısa bir sürede yeniden Avrupa’nın en güçlü devletlerinden birisi olmuşlardır.
Ezberlenmesini istediğim sözün diğer yarısına gelecek olursak; “başarı millete verildikçe büyür” demiştik. Bunun da örneğini verirsek; ülkemizde yaşayan bazı kişilerin aklı başlarına gelecektir.
General Dwight David Eisenhower, büyük bir asker olarak ortaya çıkmıştır. Öyle ki Haziran 1942'de kendinden yüksek rütbeli 366 subay arasından Avrupa'daki ABD kuvvetlerinin komutanlığına seçilmiştir. Onu bu noktaya yükselten sebepler arasında askeri strateji ve örgütleme konusundaki bilgi ve yeteneğinin yanı sıra, ikna etme, ara bulma ve uyumlu davranması gibi özellikleri olduğu söylenmiştir.
Eishenhower, dünyanın en büyük ordusuna komuta etmiş ve başarı kazanmıştır. Fakat insanların çoğu kendisini tanımaz bile… Tanıyanların çoğu ise ABD Başkanı olduğunu bilirler sadece. Fakat bu general, ABD, İngiltere, Fransa, Kanada ve daha nice Avrupa ülkesi ordusunun komutanlığını yaptığı halde putlaştırılmamış aksine çok fazla eleştiriye tabi tutulmuştur.
İşte galibiyetin milletin malı olduğu başarısızlığın ise komutanlara veya yöneticilere ait olduğunu ispatlayan çok önemli iki örnek karşımızda duruyor. Başarıyı tek bir şahsa indirmeyip toplumun tamamına mal eden milletler, güçlenmiş ve saygınlık kazanmışlardır. Çünkü moral ve motivasyonları azaltılmamış aksine güçlendirilmiştir.
Ülkemize dönecek olursak medeni milletlerin bu özelliklerinden hiç nasibimizin olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira galibiyet tek bir kişiye indirilmiş başarısızlıklar ise kahraman ordumuzun ve tamamıyla Türk toplumunun üzerine bırakılmıştır.
Bu çok yanlış ve çirkin tutum nedeniyle atalarımızın kurmuş olduğu cihan devletleri seviyesine bir türlü ulaşamadık. Milletimiz daima aşağılandı ve hor görüldü. Öyle acıdır ki Türk toplumunun kanaat önderleri arasında ırkçı ve faşist kişiler özellikle seçilerek yerleştirilmeye çalışıldı.
Soyadı kanunu sayesinde gerçek kimliklerini gizleyen azınlıklar, Türk kimliğine bürünerek İslam dininin bu millete kazandırdığı yüksek seciyeler birer birer ortadan kaldırıldı. Hagop Martayan isimli bir Ermeni, Türk Dil Kurumunun genel sekreterliğine yükseltilip Türkçenin katledilmesinde mühim bir rol üstlenmiştir. Keza Moiz Kohen isimli bir Yahudi, Munis Tekinalp adını alarak Türkçülük akımının en önemli temsilcisi olmuştur.
Ziya Gökalp isimli bir Kürt Milliyetçisinin “Türkçülüğün Esasları” isimli bir kitap yazarak ırkçı ve faşist bir toplum için ne derece kendini paraladığını görecek olursak işte o zaman ayaklarımız yere değecektir.
Türkiye’de kasıtlı olarak Müslüman halk aşağılanmıştır. Gayrimüslimlerin Türk kimliğine bürünerek İslam kahramanı bu aziz milletin küçümsenmesine imkan sağlanmıştır. Ders kitaplarında bile Anadolu insanını hor gören çirkin ifadeler mevcuttur. Cumhuriyet döneminin eserleri, kitapları ve sanat eserleri sayılacak film ve tiyatrolar, hep bu iğrenç tutumun izlerini taşımaktadır. Başarılar ve ordumuzun şerefi; tek bir kişiye indirgenerek küçültülmüştür.
Hinduların tapınaklarında tanrıçalarına yaptıkları törenlere benzer şekilde hala törenler yapılmaktadır. Galibiyet ve başarı ordumuzun hakkı olduğu halde tek bir kişiye verilip gasp edilmeye çalışılmaktadır. Neredeyse bütün gazetelerde bu seçkinci ve faşist anlayış; aradan yüz yıl geçmesine rağmen devam etmektedir. Bu faşist ritüel ve geleneklerden kurtulamadığımız müddetçe maalesef benzer yazıları yazmak zorunda kalacağım, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.