EDEP YA HU
EDEP YA HU
Edep, ince düşünce, zerafet, hassasiyet, nezaket.. sağlıklı bir toplum yapısının ve özellikle islam dünyasının olmazsa olmazları iken malesef kaybolmaya yüz tutması, insani münasebetlerin kaba ve keskin hatlarla şekillenmesi, ruhun yanlızlığa mahkum edilmesi, maddenin herşeye hakim olması, bu güzel konuları yeniden gündeme getirme ihtiyacı hissettirdi.
Asrı Saadetten ve Osmanlı’dan günümüze ulaşan nakilleri yeniden hatırlamakta fayda var;
Osmanlı da ifadeler gayet nazikane ve pek edibanedir. "Cenabınız", "zat-ı aliniz" yahut "hazretiniz" gibi kelimeler hiç ağızdan düşmez. Hiç bir zaman "ben" denilmez, hep "bendeniz", "kulunuz" ve "duacınız" denilir.
İnsanlarla ilişkilerimizde edepli olmamız gerektiği gibi, yaratılmış tüm mahluka ve cansız varlıklara bile edepli olunması gerektiğini ecdadımız eşsiz emsallerle bize göstermiştir; Odun kesmeye giden köylünün baltasının ağzını bez ile örterek ormana giriş inceliğinden, kurban edilecek koyunun gözlerini bağlama nezaketine ve ihtiyaç sahibi yoksul insanları mahcup etmemek için koyulan sadaka taşlarına kadar bu millet hayata aksettirdiği zerafetle asırlara sesini duyurmuştur.
Kapının hızla çarpılmadan yavaşça örtülmesi bir edeptir. Bu edep inceliğine göre "kapıyı kapat" denilemez (Allah kimsenin kapısını kapatmasın); "kapıyı sırla" denilebilir. Yine aynı şekilde "lambayı (mumu, ışığı) söndür" denilemez (Allah kimsenin ışığını söndürmesin); "lambayı dinlendir" denilir. Keza "lâmba yakılmaz" ancak "lâmba uyandırılır". Ayrıca kapıdan çıkarken kişinin arkasını dönmesi edepsizliktir. Kapı önündeki ayakkabılar dışarı doğru değil (zira bunun manası ‘git bir daha gelme’ demektir) içeriye doğru çevrilir.
Efendimiz (s.a.v)’in nurlu ikliminde yetişmiş mübarek torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in, yanlış abdest alan yaşlı bir adama doğrusunu göstermek için: "Amcacığım, biz iki kardeş abdest alacağız. Acaba hangimiz abdesti doğru alıyor, bir kontrol eder misin?" tarzındaki yaklaşımları, "Hiç kimsenin hatasını yüzüne vurmayınız. O hatayı işleyene, hatasını, başka birini misal göstererek anlatınız" diyen babaları Hz. Ali’nin nasihatlerini hayata geçiren hayırlı evlatların ne latif bir inceliğidir.
İslam toplumunun edep anlayışı, her halin bir murakabe altında gerçekleştiği şuuruna dayanır. İslam bir edep dinidir ve edebi eksik olanın dini de eksik sayılır. Hal, hareket, duygu, düşünce, niyet, ibadetlerin hepsi edep sınırlarında sünnete uygun olmalıdır. Üsvei Hasene olan Rasulullah (s.a.v); yeme içme adabı, nikah adabı, ticaret adabı, sohbet adabı, sefer adabı gibi her konuda ümmetine rehberlik yapmıştır.
Rasulullah (s.a.v) buyuruyor: "Kıyâmet günü, mümin kulun terazisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allâh Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62)
Bizler "Beni Rabbim terbiye etti de edebimi ne güzel eyledi" buyuran ve islam adabını sünnetiyle gösteren Efendiler Efendisisinin (s.a.v) talihli ümmetiyiz. Cenâb-ı Hak buyuruyor: “(Ey Rasûlüm!) Muhakkak ki senin için tükenmeyen bir mükâfât vardır. Şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem, 3-4)
Rasûlullah (sav) Efendimiz Muaz (ra)’a güzel ahlâkı toplu bir şekilde ifade eden şöyle bir tavsiyede bulunmuştur: “Ey Muaz! Sana Allah’tan korkmanı, doğru sözlü olmayı, ahde vefâ göstermeyi, emaneti yerine getirmeyi, hıyanet etmemeyi, komşuluk hukukunu korumayı, yetime şefkat göstermeyi, yumuşak söz söylemeyi, selâmı yaymayı, iyi amel işlemeyi, uzun emelli olmamayı, imana sarılmayı, Kur’an’ı anlamaya gayret etmeyi, âhirete sevgi beslemeyi, hesaptan korkmayı, merhamet kanatlarını indirmeyi tavsiye ederim. Sakın ola ki hikmet ehlinden birine sövmeyesin, doğru söyleyeni yalanlamayasın, günahkâra boyun eğmeyesin, âdil devlet başkanına âsî olmayasın, yeryüzünde fesad çıkarmayasın.
Ey Muaz! Her taşın, ağacın ve çamurun yanında Allah Teâlâ’dan korkmayı, takvâyı ve her gizli işlenen günah için gizlice, alenen işlenen için ise alenî olarak tevbe etmeyi tavsiye ederim. Allah kullarını işte böylece edeblendirir ve onları güzel ahlâka ve edeblere davet eder.” (Deylemî Hadis No: 8481, İbn Arrak, Tenzîh, II, 341.)
Eğitim ve terbiye, fıtratımıza yerleştirilmiş olan edep ile başlar. Anne babaların, öğretmenlerin çocuklara öğreteceği en önemli konu kesinlikle güzel ahlâktır. Rasulullah (s.a.v) buyurur; “Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir mîras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33). “Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzere (temiz ve günahsız olarak, tevhîde meyilli bir sekilde) doğar. Daha sonra anne babası onu (inançlarına göre) ya hristiyan, ya yahudî ya da mecûsî... yapar.” (Buhârî, Cenâiz, 92). “Çocuklarınıza ikramda bulunun ve terbiyelerini güzel yapın!” (İbn-i Mâce, Edeb, 3)
Bizlere Allah’ın emaneti olan evlatlarımıza hal diliyle örnek olabilmeyi ve Rızayı İlahiye uygun olarak onları yetiştirebilmeyi Rabbim cümlemize nasip etsin. Aminnn
Muhabbetle kalın.
Emine Aydemir
Ekleme
Tarihi: 09 Eylül 2021 - Perşembe
EDEP YA HU
EDEP YA HU
Edep, ince düşünce, zerafet, hassasiyet, nezaket.. sağlıklı bir toplum yapısının ve özellikle islam dünyasının olmazsa olmazları iken malesef kaybolmaya yüz tutması, insani münasebetlerin kaba ve keskin hatlarla şekillenmesi, ruhun yanlızlığa mahkum edilmesi, maddenin herşeye hakim olması, bu güzel konuları yeniden gündeme getirme ihtiyacı hissettirdi.
Asrı Saadetten ve Osmanlı’dan günümüze ulaşan nakilleri yeniden hatırlamakta fayda var;
Osmanlı da ifadeler gayet nazikane ve pek edibanedir. "Cenabınız", "zat-ı aliniz" yahut "hazretiniz" gibi kelimeler hiç ağızdan düşmez. Hiç bir zaman "ben" denilmez, hep "bendeniz", "kulunuz" ve "duacınız" denilir.
İnsanlarla ilişkilerimizde edepli olmamız gerektiği gibi, yaratılmış tüm mahluka ve cansız varlıklara bile edepli olunması gerektiğini ecdadımız eşsiz emsallerle bize göstermiştir; Odun kesmeye giden köylünün baltasının ağzını bez ile örterek ormana giriş inceliğinden, kurban edilecek koyunun gözlerini bağlama nezaketine ve ihtiyaç sahibi yoksul insanları mahcup etmemek için koyulan sadaka taşlarına kadar bu millet hayata aksettirdiği zerafetle asırlara sesini duyurmuştur.
Kapının hızla çarpılmadan yavaşça örtülmesi bir edeptir. Bu edep inceliğine göre "kapıyı kapat" denilemez (Allah kimsenin kapısını kapatmasın); "kapıyı sırla" denilebilir. Yine aynı şekilde "lambayı (mumu, ışığı) söndür" denilemez (Allah kimsenin ışığını söndürmesin); "lambayı dinlendir" denilir. Keza "lâmba yakılmaz" ancak "lâmba uyandırılır". Ayrıca kapıdan çıkarken kişinin arkasını dönmesi edepsizliktir. Kapı önündeki ayakkabılar dışarı doğru değil (zira bunun manası ‘git bir daha gelme’ demektir) içeriye doğru çevrilir.
Efendimiz (s.a.v)’in nurlu ikliminde yetişmiş mübarek torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in, yanlış abdest alan yaşlı bir adama doğrusunu göstermek için: "Amcacığım, biz iki kardeş abdest alacağız. Acaba hangimiz abdesti doğru alıyor, bir kontrol eder misin?" tarzındaki yaklaşımları, "Hiç kimsenin hatasını yüzüne vurmayınız. O hatayı işleyene, hatasını, başka birini misal göstererek anlatınız" diyen babaları Hz. Ali’nin nasihatlerini hayata geçiren hayırlı evlatların ne latif bir inceliğidir.
İslam toplumunun edep anlayışı, her halin bir murakabe altında gerçekleştiği şuuruna dayanır. İslam bir edep dinidir ve edebi eksik olanın dini de eksik sayılır. Hal, hareket, duygu, düşünce, niyet, ibadetlerin hepsi edep sınırlarında sünnete uygun olmalıdır. Üsvei Hasene olan Rasulullah (s.a.v); yeme içme adabı, nikah adabı, ticaret adabı, sohbet adabı, sefer adabı gibi her konuda ümmetine rehberlik yapmıştır.
Rasulullah (s.a.v) buyuruyor: "Kıyâmet günü, mümin kulun terazisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allâh Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62)
Bizler "Beni Rabbim terbiye etti de edebimi ne güzel eyledi" buyuran ve islam adabını sünnetiyle gösteren Efendiler Efendisisinin (s.a.v) talihli ümmetiyiz. Cenâb-ı Hak buyuruyor: “(Ey Rasûlüm!) Muhakkak ki senin için tükenmeyen bir mükâfât vardır. Şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem, 3-4)
Rasûlullah (sav) Efendimiz Muaz (ra)’a güzel ahlâkı toplu bir şekilde ifade eden şöyle bir tavsiyede bulunmuştur: “Ey Muaz! Sana Allah’tan korkmanı, doğru sözlü olmayı, ahde vefâ göstermeyi, emaneti yerine getirmeyi, hıyanet etmemeyi, komşuluk hukukunu korumayı, yetime şefkat göstermeyi, yumuşak söz söylemeyi, selâmı yaymayı, iyi amel işlemeyi, uzun emelli olmamayı, imana sarılmayı, Kur’an’ı anlamaya gayret etmeyi, âhirete sevgi beslemeyi, hesaptan korkmayı, merhamet kanatlarını indirmeyi tavsiye ederim. Sakın ola ki hikmet ehlinden birine sövmeyesin, doğru söyleyeni yalanlamayasın, günahkâra boyun eğmeyesin, âdil devlet başkanına âsî olmayasın, yeryüzünde fesad çıkarmayasın.
Ey Muaz! Her taşın, ağacın ve çamurun yanında Allah Teâlâ’dan korkmayı, takvâyı ve her gizli işlenen günah için gizlice, alenen işlenen için ise alenî olarak tevbe etmeyi tavsiye ederim. Allah kullarını işte böylece edeblendirir ve onları güzel ahlâka ve edeblere davet eder.” (Deylemî Hadis No: 8481, İbn Arrak, Tenzîh, II, 341.)
Eğitim ve terbiye, fıtratımıza yerleştirilmiş olan edep ile başlar. Anne babaların, öğretmenlerin çocuklara öğreteceği en önemli konu kesinlikle güzel ahlâktır. Rasulullah (s.a.v) buyurur; “Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir mîras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33). “Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzere (temiz ve günahsız olarak, tevhîde meyilli bir sekilde) doğar. Daha sonra anne babası onu (inançlarına göre) ya hristiyan, ya yahudî ya da mecûsî... yapar.” (Buhârî, Cenâiz, 92). “Çocuklarınıza ikramda bulunun ve terbiyelerini güzel yapın!” (İbn-i Mâce, Edeb, 3)
Bizlere Allah’ın emaneti olan evlatlarımıza hal diliyle örnek olabilmeyi ve Rızayı İlahiye uygun olarak onları yetiştirebilmeyi Rabbim cümlemize nasip etsin. Aminnn
Muhabbetle kalın.
Emine Aydemir
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.