KURBANA, KURBAN GİTMEK!
KURBANA, KURBAN GİTMEK!
Kurban kesmek bir ibadet olarak vacip olsa da İslam’ın beş şartından birisi değildir. Buna rağmen mali durumu yerinde olan herkesin kesmesi bir sorumluluktur. Kurban konusu bizim toplumda çok doğru telakki edilmediği için her eve bir kurban neredeyse mütemmim cüz olarak yerleşmiş durumdadır.
Aslolan evdeki tüm bireyler için kesilmesidir. Hatta daha doğrusu birisi bizzat kesilirken diğerlerinin bağış yapılması kurbanın ruhuna daha uygundur. Kurban dışında et yüzü görmeyen insanlar için büyük bir fırsat olmaktadır. Böylece ibadetin dışında zengin ile fakir arasında ki uçurum da giderilmiş olarak sosyal doku güçlendirilmiş olacaktır. İslam’da tüm ibadetlerin ecir ve sevaplarının yanı sıra mutlaka topluma yansıyan faydalarının da olması müthiş bir varoluştur. Hiçbir inanç sisteminde çok boyutlu böyle bir fayda mevcut değildir.
Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail’i kurban ederken Yüce Allah kurban olarak Cebrail vasıtası ile koç göndermemiş olsaydı halimiz nice olurdu? Ciğerparemiz evlatlarımızı kendi ellerimiz ile boğazlamak ne çetin bir imtihan olurdu. Ve bu sınavı kaçımız geçerdik. Sırf bu yüzden bile kurbana bakış açımız bu yönde olmalı ve şükür ifadesi olarak daha hassas davranmamız gerekir. Anlatılan bu kıssayı sadece masal gibi dinleyip geçiştirmek yerine derin düşüncelere dalarak tefekkürle bu ibadeti yerine getirmeliyiz.
Değişen ve dönüşen toplumda inançlarda ortaya çıkan yozlaşma kaçınılmazdır. Bunun için de bazı insanlar kendi düşünce yapılarına uygun tavır ve davranış geliştirmiş durumdadırlar. Mesela toplumdaki bazı insanlar, “Namaz kılmam, oruç tutmam, zekât da vermem fakat kurbanı mı hiç aksatmam!” diyerek meseleyi bir inanç ve ibadetten çıkarıp geleneğe bağlamaktadırlar. Onlar için kurban; et demek, mangal demek, sofra demek, hatta çilingir sonrasına meze demek. Yüce Allah’ın, “Kestiğiniz kurbanların ne etleri ne de kanları bana ulaşır, bana ulaşan sizin takvanızdır” ayeti onlar için bir şey ifade etmeyecektir. Göstermelik olarak birkaç komşuya ise işe yaramayan, yemedikleri kısımları dağıttıklarında mesele hallolmuştur. Gerisi kıyma yapılarak derin dondurucuda yıl boyu tüketilmek üzere hapsolmaktadır.
Sonuç olarak; kurbana, kurban gitmemek adına alacağımız pozisyon ve aksiyonlar çok önemlidir. Kurban ibadetinin özüne vakıf olarak, maksimum verimliliği sağlamak herkesin amacı olmalıdır. Kurban bütçesinin eğitime katkı olarak aktarılmasını tavsiye eden bazı aklı evvelleri dikkate almamak elzemdir. Aksi takdirde kurbanla Allah’a yaklaşayım derken, uzaklaşma riski olduğu için azami dikkat göstermek gerekir. “Sana kurban olurum!” samimiyeti ile olaya yaklaşmak en azından meselenin halli yolunda yeterli olmasa da gerekli olacaktır.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın
Ekleme
Tarihi: 19 Temmuz 2021 - Pazartesi
KURBANA, KURBAN GİTMEK!
KURBANA, KURBAN GİTMEK!
Kurban kesmek bir ibadet olarak vacip olsa da İslam’ın beş şartından birisi değildir. Buna rağmen mali durumu yerinde olan herkesin kesmesi bir sorumluluktur. Kurban konusu bizim toplumda çok doğru telakki edilmediği için her eve bir kurban neredeyse mütemmim cüz olarak yerleşmiş durumdadır.
Aslolan evdeki tüm bireyler için kesilmesidir. Hatta daha doğrusu birisi bizzat kesilirken diğerlerinin bağış yapılması kurbanın ruhuna daha uygundur. Kurban dışında et yüzü görmeyen insanlar için büyük bir fırsat olmaktadır. Böylece ibadetin dışında zengin ile fakir arasında ki uçurum da giderilmiş olarak sosyal doku güçlendirilmiş olacaktır. İslam’da tüm ibadetlerin ecir ve sevaplarının yanı sıra mutlaka topluma yansıyan faydalarının da olması müthiş bir varoluştur. Hiçbir inanç sisteminde çok boyutlu böyle bir fayda mevcut değildir.
Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail’i kurban ederken Yüce Allah kurban olarak Cebrail vasıtası ile koç göndermemiş olsaydı halimiz nice olurdu? Ciğerparemiz evlatlarımızı kendi ellerimiz ile boğazlamak ne çetin bir imtihan olurdu. Ve bu sınavı kaçımız geçerdik. Sırf bu yüzden bile kurbana bakış açımız bu yönde olmalı ve şükür ifadesi olarak daha hassas davranmamız gerekir. Anlatılan bu kıssayı sadece masal gibi dinleyip geçiştirmek yerine derin düşüncelere dalarak tefekkürle bu ibadeti yerine getirmeliyiz.
Değişen ve dönüşen toplumda inançlarda ortaya çıkan yozlaşma kaçınılmazdır. Bunun için de bazı insanlar kendi düşünce yapılarına uygun tavır ve davranış geliştirmiş durumdadırlar. Mesela toplumdaki bazı insanlar, “Namaz kılmam, oruç tutmam, zekât da vermem fakat kurbanı mı hiç aksatmam!” diyerek meseleyi bir inanç ve ibadetten çıkarıp geleneğe bağlamaktadırlar. Onlar için kurban; et demek, mangal demek, sofra demek, hatta çilingir sonrasına meze demek. Yüce Allah’ın, “Kestiğiniz kurbanların ne etleri ne de kanları bana ulaşır, bana ulaşan sizin takvanızdır” ayeti onlar için bir şey ifade etmeyecektir. Göstermelik olarak birkaç komşuya ise işe yaramayan, yemedikleri kısımları dağıttıklarında mesele hallolmuştur. Gerisi kıyma yapılarak derin dondurucuda yıl boyu tüketilmek üzere hapsolmaktadır.
Sonuç olarak; kurbana, kurban gitmemek adına alacağımız pozisyon ve aksiyonlar çok önemlidir. Kurban ibadetinin özüne vakıf olarak, maksimum verimliliği sağlamak herkesin amacı olmalıdır. Kurban bütçesinin eğitime katkı olarak aktarılmasını tavsiye eden bazı aklı evvelleri dikkate almamak elzemdir. Aksi takdirde kurbanla Allah’a yaklaşayım derken, uzaklaşma riski olduğu için azami dikkat göstermek gerekir. “Sana kurban olurum!” samimiyeti ile olaya yaklaşmak en azından meselenin halli yolunda yeterli olmasa da gerekli olacaktır.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.