FİKİR CÜCELİĞİ
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Üzülmeden ve endişe duymadan edemiyorum.<br />
Boşuna denilmemiş, “Bir asır sonrasını düşünen, insan yetiştirsin… “ diye. Nesil yetiştirmenin en “mücerreb” yolunun da genç kuşaklara okuma zevk ve alışkanlığı kazandırmaktan geçtiğini hangi akıl sahibi inkâr edebilir?<br />
<br />
Son yapılan bir ankette, öğretmenlerin bile yüzde 40’ının yılda bir kitap okuduğu, yüzde 8’inin hiç kitap okumadığı bir zeminde, kime ne alışkanlığı verilebilir endişesi içide olmamak mümkün mü? Herşeye rağmen “ikra” emrinin gereğini yaptırmaktan başka bir yol bulamıyorum. Türkiye nüfusuna nispetle toplam gazete tirajının 3.500.000 olduğu da hesaplanırsa, şimdiye kadar kaç adım yolun alındığı anlaşılmış olur elbet.<br />
<br />
Geçenlerde bir dost, “dostluğun iktiza ettiği” tavır gereği sohpet esnasında merakla sormuştu:<br />
<br />
“Yeni bir projen ya da kitap çalışman var mıydı?”<br />
<br />
“Var sayılmaz!” diye cevapladıktan sonra düşündüm. Bu, biraz da hakikata ters bir cevap olmamış mıydı? Çünkü uğraştığım bir kaç müsvedde bulunuyordu; o halde cevabım neden öyle olmuştu?<br />
<br />
Biraz “al ver” edince anladım ki, cevabım vakıanın çok uzağında da değildi. Karşılığın asıl saiki, belki de bir “aksulamelin” getirdiği bir asabilikti; ama gerisindeki fikri aralamadan edemedim gene de. Cümlemi açmalı, gerisini getirmeliydim.<br />
<br />
“- Okuyan olmadıktan sonra, yazmak bana ‘abesle iştigal’ gibi geliyor.”<br />
<br />
Sohbet zemini sadece iki kişiden ibaret değildi elbet; bir diğer kadim dost da söyleneni izah için kollarını sıvadı:<br />
<br />
“- Hani bir veliye rica etmişler; sizin oralarda talebe varsa bize gönderiverin diye… Hazret gülümsemiş ; ‘ Talebe yok da’ demiş; ‘mürşit pek bol. İsterseniz talebe değil de, mürşit yollayalım.”<br />
<br />
Vaziyetimiz ve “hal-i alem” biraz da ona benziyor.<br />
<br />
***<br />
Halk arasında istihfaf için sık sık kullanılan “Üstad” kelimesinin ayağa düşürülmesinin dinamiği ne peki? (Hakikilerini tenzih ediyoruz elbet.Bilhassa Dar-ı Beka’ya irtihal edenleri…) Yukarıda anlatılan anektoddaki mânadan elbet. Hani anlatılır:<br />
<br />
“Medrese”ye yeni başlayan, bir iki dersteki “ezberlerin” tesiriyle kendini alim zanneden üç-beş öğrenci, bir mevzuda anlaşamayınca başlamışlar ağız dalaşına; bir patırtı, bir gürültü gırla gidiyor.<br />
<br />
Bu kargaşayı işiten “ Müderris Efendi” hepsini birden çağırtıp bu “nizaın” sebebini soruyor. Kavgacı talebelerin en irisi, kendini onların “temsilcisi” yerine koyarak, bilgiç bilgiç cevap veriyor:<br />
<br />
“İlmi bir mevzuda, biz alimler ittifaka düştük de!” deyince, hocaları genişleyen bir tebessümle karşılıyor söyleneni ve;<br />
“- Yaa!.. Öyle mi?” diyebiliyor sadece. Ne desin?<br />
<br />
Hadise, bu günümüze ne çok benziyor!<br />
<br />
***<br />
Günümüzün en büyük meselelerinden biri – bence- budur; bilmediğini bilmeyen, ama her mevzuda ahkam kesip, bu “ahkam”ları dinlemeyenlere cephe almak; söylediği kopkoyu cehalet eseri “yalan”a başkasından önce, ilk başta kendisi inanan aydın taslaklarıyla çevrili olmak.<br />
<br />
Herkes yazar, herkes alim, herkes mürşit, herkes mütefekkir. Ama dinleyen de yok, aslını faslını arayan da, konuştuğu ya da inandığı mevzuda okuyan da. Bilhassa sonuncusuna ne gerek azizim; “itimad” ettiği biri konuşuyor ya, okuyup da –hazret- kafasını mı karıştıracak? Halbuki ne rahattır “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım.” demek.<br />
<br />
Geçenlerde M. Nuri Yardım dostum, bir yazısında, “ Okuma özürlüyüz.” diyordu. Yazarın cümlesini sadece dış manası ile anlamıyorum. Okuduğumuzu da, aslında okumuyor; sadece harflerini seyrediyoruz. Edebiyat hocamın güzel bir sözü vardı: “Konuştuğunuzu kulağınız duysun demişler. Ben de diyorum ki, yazdığınızı da gözünüz görsün!” Bir ekleme yapmak lazım yalnız. “Okuduğunuzu da aklınız fehmetsin!”<br />
<br />
Netice şu: Fikir cüceliğinin anayasasını delmek, -çok alimin dediği gibi- bilmediğini bilmek, anlamadığı halde anlıyormuş gibi yapmamak, okuduğunu da “gazete gibi” harflerine hayran hayran bakmamak; en mühimi de manevi hayatla alakalı eserlerin metnini anlamadan, sadece sevap kazanmak niyetiyle okumamaktır. (Metni okunarak sevap kazanılan tek eser, Kur’an-ı Kerim’dir Hadis metinleridir. Eğer bir İslam külliyatında Ayet metinleri varsa, bilvesile o eseri, halis bir niyetle ve tefekkür ederek okumak da sevabı mucip olur.)</div>
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;"> </div>
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Mehmet Nuri BİNGÖL </div>
Ekleme
Tarihi: 13 Ocak 2020 - Pazartesi
FİKİR CÜCELİĞİ
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Üzülmeden ve endişe duymadan edemiyorum.<br />
Boşuna denilmemiş, “Bir asır sonrasını düşünen, insan yetiştirsin… “ diye. Nesil yetiştirmenin en “mücerreb” yolunun da genç kuşaklara okuma zevk ve alışkanlığı kazandırmaktan geçtiğini hangi akıl sahibi inkâr edebilir?<br />
<br />
Son yapılan bir ankette, öğretmenlerin bile yüzde 40’ının yılda bir kitap okuduğu, yüzde 8’inin hiç kitap okumadığı bir zeminde, kime ne alışkanlığı verilebilir endişesi içide olmamak mümkün mü? Herşeye rağmen “ikra” emrinin gereğini yaptırmaktan başka bir yol bulamıyorum. Türkiye nüfusuna nispetle toplam gazete tirajının 3.500.000 olduğu da hesaplanırsa, şimdiye kadar kaç adım yolun alındığı anlaşılmış olur elbet.<br />
<br />
Geçenlerde bir dost, “dostluğun iktiza ettiği” tavır gereği sohpet esnasında merakla sormuştu:<br />
<br />
“Yeni bir projen ya da kitap çalışman var mıydı?”<br />
<br />
“Var sayılmaz!” diye cevapladıktan sonra düşündüm. Bu, biraz da hakikata ters bir cevap olmamış mıydı? Çünkü uğraştığım bir kaç müsvedde bulunuyordu; o halde cevabım neden öyle olmuştu?<br />
<br />
Biraz “al ver” edince anladım ki, cevabım vakıanın çok uzağında da değildi. Karşılığın asıl saiki, belki de bir “aksulamelin” getirdiği bir asabilikti; ama gerisindeki fikri aralamadan edemedim gene de. Cümlemi açmalı, gerisini getirmeliydim.<br />
<br />
“- Okuyan olmadıktan sonra, yazmak bana ‘abesle iştigal’ gibi geliyor.”<br />
<br />
Sohbet zemini sadece iki kişiden ibaret değildi elbet; bir diğer kadim dost da söyleneni izah için kollarını sıvadı:<br />
<br />
“- Hani bir veliye rica etmişler; sizin oralarda talebe varsa bize gönderiverin diye… Hazret gülümsemiş ; ‘ Talebe yok da’ demiş; ‘mürşit pek bol. İsterseniz talebe değil de, mürşit yollayalım.”<br />
<br />
Vaziyetimiz ve “hal-i alem” biraz da ona benziyor.<br />
<br />
***<br />
Halk arasında istihfaf için sık sık kullanılan “Üstad” kelimesinin ayağa düşürülmesinin dinamiği ne peki? (Hakikilerini tenzih ediyoruz elbet.Bilhassa Dar-ı Beka’ya irtihal edenleri…) Yukarıda anlatılan anektoddaki mânadan elbet. Hani anlatılır:<br />
<br />
“Medrese”ye yeni başlayan, bir iki dersteki “ezberlerin” tesiriyle kendini alim zanneden üç-beş öğrenci, bir mevzuda anlaşamayınca başlamışlar ağız dalaşına; bir patırtı, bir gürültü gırla gidiyor.<br />
<br />
Bu kargaşayı işiten “ Müderris Efendi” hepsini birden çağırtıp bu “nizaın” sebebini soruyor. Kavgacı talebelerin en irisi, kendini onların “temsilcisi” yerine koyarak, bilgiç bilgiç cevap veriyor:<br />
<br />
“İlmi bir mevzuda, biz alimler ittifaka düştük de!” deyince, hocaları genişleyen bir tebessümle karşılıyor söyleneni ve;<br />
“- Yaa!.. Öyle mi?” diyebiliyor sadece. Ne desin?<br />
<br />
Hadise, bu günümüze ne çok benziyor!<br />
<br />
***<br />
Günümüzün en büyük meselelerinden biri – bence- budur; bilmediğini bilmeyen, ama her mevzuda ahkam kesip, bu “ahkam”ları dinlemeyenlere cephe almak; söylediği kopkoyu cehalet eseri “yalan”a başkasından önce, ilk başta kendisi inanan aydın taslaklarıyla çevrili olmak.<br />
<br />
Herkes yazar, herkes alim, herkes mürşit, herkes mütefekkir. Ama dinleyen de yok, aslını faslını arayan da, konuştuğu ya da inandığı mevzuda okuyan da. Bilhassa sonuncusuna ne gerek azizim; “itimad” ettiği biri konuşuyor ya, okuyup da –hazret- kafasını mı karıştıracak? Halbuki ne rahattır “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım.” demek.<br />
<br />
Geçenlerde M. Nuri Yardım dostum, bir yazısında, “ Okuma özürlüyüz.” diyordu. Yazarın cümlesini sadece dış manası ile anlamıyorum. Okuduğumuzu da, aslında okumuyor; sadece harflerini seyrediyoruz. Edebiyat hocamın güzel bir sözü vardı: “Konuştuğunuzu kulağınız duysun demişler. Ben de diyorum ki, yazdığınızı da gözünüz görsün!” Bir ekleme yapmak lazım yalnız. “Okuduğunuzu da aklınız fehmetsin!”<br />
<br />
Netice şu: Fikir cüceliğinin anayasasını delmek, -çok alimin dediği gibi- bilmediğini bilmek, anlamadığı halde anlıyormuş gibi yapmamak, okuduğunu da “gazete gibi” harflerine hayran hayran bakmamak; en mühimi de manevi hayatla alakalı eserlerin metnini anlamadan, sadece sevap kazanmak niyetiyle okumamaktır. (Metni okunarak sevap kazanılan tek eser, Kur’an-ı Kerim’dir Hadis metinleridir. Eğer bir İslam külliyatında Ayet metinleri varsa, bilvesile o eseri, halis bir niyetle ve tefekkür ederek okumak da sevabı mucip olur.)</div>
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;"> </div>
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Mehmet Nuri BİNGÖL </div>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.