Mehmet Nuri BİNGÖL
Köşe Yazarı
Mehmet Nuri BİNGÖL
 

VER ELİNİ TÜRKMENELİ ( yayını bekliyor) ROMANIMDAN BİR BÖLÜM

<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">O&rsquo;nu tam o yaşlarda tanıma o bahtiyarlığa ermişti. &Ccedil;evrenin ileri gelenleri ona Osmanlı Mollası diye derin h&uuml;rmet duyarlardı. Kostroma&rsquo;daki esir kampından, Tatar Mahallesi Camii&rsquo;ne esaret kefaretini &ouml;deyerek almışlar, onu tefekk&uuml;r, inziva ve irşat vazifesiyle baş başa bırakmışlardı.<br /> <br /> Osmanlı Mollası, tıpkı esir kampındaki dindaşlarını ve oradaki bir kısım muhafızları hayran bıraktığı gibi, Tatar Mahallesi&rsquo;ndeki s&uuml;rg&uuml;n T&uuml;rkmen, Tatar, &Ccedil;e&ccedil;en, Kırgız, &Ouml;zbek, Kırgız, Kazak esirleri de ona Osmanlı Mollası diye derin h&uuml;rmet duyarlardı. Kostroma&rsquo;daki esir kampından, Tatar Mahallesi Camii&rsquo;ne esaret kefaretini &ouml;deyerek almışlar, onu tefekk&uuml;r, inziva ve irşat vazifesiyle baş başa bırakmışlardı.<br /> <br /> Osmanlı Mollası, tıpkı esir kampındaki dindaşlarını ve oradaki bir kısım muhafızları hayran bıraktığı gibi, Tatar Mahallesi&rsquo;ndeki s&uuml;rg&uuml;n T&uuml;rkmen, Tatar, &Ccedil;e&ccedil;en, Kırgız, &Ouml;zbek, Kırgız, Kazak esirler de ilminin ve basiretinin genişliğine, imanından ileri gelen cesaretine, hangi şart altında bulunursa bulunsun, tebliğ vazifesini bir an bile unutmayan mesuliyet hissi ve ferasetine pervane olmuşlardı.<br /> <br /> Onun Volga nehrinin hızlı, bazen de hazin akıntı seslerinin yanıbaşında, kendisine anlattığı hakikat &ouml;tesi hakikatları, Ali At&acirc; kimi zaman -g&uuml;&ccedil; de olsa- hatırlamaya &ccedil;alışırdı. Zordu bu anışları, &ccedil;&uuml;nk&uuml; esaret ve s&uuml;rg&uuml;n hayatı b&uuml;nyesi gibi hafızasını da yıpratmış, bazen en &ccedil;ok yaşadığı vakitleri bile sis bulutunun ardından seyreden birine d&ouml;n&uuml;şm&uuml;şt&uuml;. Mahmud&rsquo;un o garip h&acirc;line sabır g&ouml;sterip onu anlaması bu y&uuml;zdendi.<br /> <br /> Bu t&uuml;r hatırlamaların verdiği hediye, &ccedil;ok kere elem, esef ve inkisar olurdu. Y&uuml;reğinde yine aynı hislerin filizlenmeye başladığını sezer sezmez aniden &ccedil;&ouml;kk&uuml;nleşti. Garip bir durgunluğa yakalandığını Mahmud&rsquo;a belli etmemeliydi. Adımlarını tekrar hızlandırması bu sebeptendi. Yine geride kalmıştı Mahmud. Ali At&acirc;&rsquo;nın ani s&uuml;ratinin sebebini hesaplamak, Mahmud&rsquo;u daha da yavaşlattı. Orta yaşını ge&ccedil;eli bir iki sene olmuş adamın birden değişir g&ouml;r&uuml;nmesi, ona dokunmuştu. Şaşırsa da vaziyet buydu.<br /> <br /> İ&ccedil;inde birikenleri gidermenin yolunun, Ali At&acirc;&rsquo;yla konuşmadan ge&ccedil;tiğini iyi biliyordu. Tedirginliği terk edip adımlarını a&ccedil;ması, Ali At&acirc;&rsquo;ya yetişme isteğinden kaynaklanıyordu. Ter i&ccedil;inde kaldıysa da nihayet aynı hizaya gelmeyi başardı. Ali At&acirc;&rsquo;nın kolundan babacan bir tavırla tutup durdurdu onu. S&acirc;kinleştirme niyetini anlatan bir sesle: &ldquo;Sanki ka&ccedil;ıyorsun sen&hellip;&rdquo; dedi.<br /> <br /> Mahmud, g&ouml;zlerini s&uuml;rg&uuml;n evlerine ait pencerelerde yakılmış &ldquo;idara&rdquo; ve mum ışıklarına dikmişti. Elinde olmayan bir itelemeyle mırıldanır gibi: &ldquo;Bana benzedin tıpkı.&rdquo; dedi. Bu dediğine Ali At&acirc; gibi, o da şaşırmıştı. &Ccedil;ekingen ruh h&acirc;linden, bir an i&ccedil;in kurtulmuştu demek.<br /> <br /> Z&uuml;mr&uuml;t yeşili g&ouml;zleri kısıldı Ali At&acirc;&rsquo;nın, Mahmud&rsquo;un karanlıkla g&ouml;lgelenmiş y&uuml;z&uuml;ne anlamaz bakışlarını yolladı. Her hal&uuml;k&acirc;rda bu karşılığa i&ccedil;ten i&ccedil;e memnun olmuş, gen&ccedil; adamın kalbinde boy veren &uuml;mit melteminin boraya d&ouml;nmeye y&uuml;z tuttuğunu anlamıştı. Sezemediği ise kendisinin hangi hisse esir olup da cevap veremediğiydi, bu y&uuml;zden biteviye susuyordu. Belki de g&ouml;nl&uuml;ndekileri dengelemeye uğraşıyordu. Sessizliğin, haddinden fazla uzadığını fark eder etmez derince nefeslendi. Hayret etmiş sesiyle sordu: &ldquo;Bana mı benzedin dedin?&rdquo;<br /> <br /> Mahmud s&ouml;ylediğini ink&acirc;r edemezdi, ok yaydan fırlamıştı bir defa. Hem bir &ldquo;ricata&rdquo; gerek de yoktu: &ldquo;Evet&rdquo; dedi; &ldquo;benden ka&ccedil;ıyormuş gibi birden s&uuml;ratlendin de.&rdquo;<br /> <br /> Ali At&acirc;, s&ouml;ylemek istediğinin vakit ve saatinin &ccedil;attığını kavramıştı. Ş&ouml;yle bir dikleşti, eğik belini d&uuml;zeltti. Boyu şimdi Mahmud&rsquo;dan uzun olmuştu. Sesindeki şefkat ve anlayışlılık vakara d&ouml;nm&uuml;şt&uuml;.<br /> <br /> &ldquo;Yanlış dersin balam; ka&ccedil;an ben değil sensin. Ka&ccedil;ıyorsun; durmadan, dinlenmeden. &Uuml;mit ediyorum ki farkında bile olmadan.&rdquo; dedi tane tane. Durup nefeslendi, Mahmud&rsquo;un bir cevabının olup olmadığını &ouml;ğrenmek istedi. Karşılık alamayınca da konuşmasına devam etti:<br /> <br /> &ldquo;Lakaytlığa ve i&ccedil; &acirc;lemine sığınarak ka&ccedil;ma y&uuml;reksizliğine sığınıyor, bunu bir yol, bir &ccedil;are biliyor, bir maharet sanıyorsun.&rdquo;<br /> <br /> Mahmud vakit yatsıya koşarken, ancak kendisinin bileceği bir emniyetle buruk&ccedil;a g&uuml;l&uuml;msedi. &ldquo;Neden ka&ccedil;acakmışım ki?&rdquo;<br /> <br /> &ldquo;Kendinden, asıl kişilik ve yapından. Kendini b&uuml;t&uuml;n s&uuml;rg&uuml;nlere bir başka g&ouml;stermen, mesuliyetten ka&ccedil;ma isteğinden kaynaklanıyor. Y&uuml;reğindeki tırmanış, h&uuml;rriyet ve yurt hasretini perdelemeye &ccedil;alışıyorsun. Sahi, nedir senin derdin?&rdquo;<br /> <br /> S&ouml;zlerinin burasında, Mahmud&rsquo;un omuzlarına elleriyle bastırdı, yanına &ccedil;&ouml;melip ekledi: &ldquo;İ&ccedil;inde iki Mahmud yaşıyor senin. İki benliğe sahipsin. Kader&rsquo;in bizce merhametsiz, ama aslında hayrımıza olan &ccedil;izgileri ir&acirc;deni t&ouml;rp&uuml;lemiş, &ccedil;elik bir kafese hapsetmiş seni. İşte onları birbiriyle telif edemiyor, tek kişiliğe d&uuml;ş&uuml;rmek i&ccedil;in ne yapacağını bilemiyor, teredd&uuml;t i&ccedil;inde bocalıyor, zikzaklar &ccedil;iziyor ve gelgitler yaşıyorsun.&rdquo;<br /> <br /> Mahmud ani bir hareketle doğrulmak, eve gitmek istedi ama Ali At&acirc; kolundan tutup yerinde sabitledi onu, devam etti: &ldquo;O h&acirc;l bir &ccedil;&acirc;re değil, tam tersine kimsesizlik beyabanıdır balam; yutucu bir bataklıktır. Bu vurdumduymazlığa dalmayı, anlamazlıktan gelmeyi ve ondan medet ummayı s&uuml;rekli mazur g&ouml;rmek m&uuml;mk&uuml;n değil. &Ccedil;oklarını bilmem ama bana, b&uuml;t&uuml;n bu h&acirc;lleri yutturamıyor, benliğinin ip u&ccedil;larını gizleyemiyorsun!&rdquo;<br /> <br /> Mahmud dinledik&ccedil;e renk değiştiriyor, kaşları daha fazla geriliyor, alnındaki &ccedil;izgiler derinleşiyordu. Karanlığa ve Ali At&acirc;&rsquo;ya karşı &ccedil;atılan kaşları s&ouml;ylenenlerin beynine kazınmasına engel olmuyordu. Depreşen, yenilenen, kendini arayan y&uuml;reği, y&uuml;z hatlarındaki m&acirc;nasızlığı, kayıtsızlığı ve donukluğu bir &ccedil;ırpıda silmişti. Sesinin titrekliği, duyduklarını tasdik ifadesiydi:<br /> <br /> &ldquo;Ben eve gidiyorum artık.&rdquo; dedi. &ldquo;Bundan b&ouml;yle seni dinlemek istemiyorum. S&ouml;zlerin tedirgin ediyor ruhumu. G&ouml;rd&uuml;ğ&uuml;n gibi ben b&ouml;yleyim. Hakkımdaki fikirlerin ilgilendirmiyor beni.&rdquo;<br /> <br /> Ayakları bu siteminin ardından, yaşadıkları kul&uuml;beyi hedefleyerek mesafeleri adımlamaya başladı. Ali At&acirc; da &ccedil;&ouml;meldiği yerden doğrulmuş, peşisıra ivme arttırıyordu. Kul&uuml;beye tırmanan yokuş başında yetişti ona, konuşulanları yok sayarcasına koluna girdi. Mahmud&rsquo;un itirazını duymamış gibi davranmalıydı. Sesi canlı, sarıcı ve &uuml;mitli idi. Onun cevaplarına hi&ccedil; aldırmamalı, hatta samimiliğini daha da arttırmalıydı.<br /> <br /> &ldquo;Sana ne i&ccedil;in benzediğimi merak etmedin mi hi&ccedil;?&rdquo;<br /> <br /> Mahmud&rsquo;u bir d&uuml;ş&uuml;nce esintisi yokladı. &Uuml;rperdi yine, yavaşlaması bu y&uuml;zdendi. Başını sert&ccedil;e &ccedil;evirirken: &ldquo;Sen de bir acayipsin ağam,&rdquo; dedi; &ldquo;&ouml;nce bana benzemediğini dedin, şimdi ise tam tersini s&ouml;ylersin. Maksadının ne olduğunu kavramamakta haksız değilim.&rdquo;<br /> <br /> Başı yere eğik ve s&ouml;ylenmeye pek benzer ifadeyi, Ali At&acirc;&rsquo;ya değil, hayal&icirc; birine der gibiydi. Yaşlılık sınırındaki adam g&uuml;n g&ouml;rm&uuml;şt&uuml;, h&acirc;lden anlamayı biliyordu. Hemen cevap vermeden &ouml;nce, ince eleyip sık dokuması gerektiğine inandı. Bir anlığına daldı, &uuml;slubunu rendeledi.<br /> <br /> &ldquo;En iyisi bırakalım bunları. Senin yaşındayken tanıdığım bir b&uuml;y&uuml;ğ&uuml;; bir Osmanlı&rsquo;yı hatırladım. Garipleşmem, ka&ccedil;ar gibi y&uuml;r&uuml;y&uuml;ş&uuml;m, kendime dargın h&acirc;lim biraz da o hatırlayıştan uzak bir hayat yaşamamdan.&rdquo;<br /> <br /> Bu karşılıkta biraz da h&uuml;z&uuml;n vardı. Mahmud anladı onu. Bu davranışı dahi Mahmud&rsquo;un ruhundaki al&acirc;ka meş&acirc;lesinin tutuşmaya başladığının deliliydi. &Uuml;steleyen soruda sarıcı bir yan da vardı: &ldquo;Ali At&acirc;&rsquo;m; yoksa onun hatırasından mı &uuml;rkt&uuml;n?&rdquo;<br /> <br /> Ali At&acirc; başını indirdi: &ldquo;Ne yalan s&ouml;yleyeyim, dediğin doğru gibi. Sen kendinden ka&ccedil;arsın oğul, bense O&rsquo;nun izinden gidip milleti uyandıramamaktan. Bu h&acirc;l, hicap kuyularına atar beni, ge&ccedil;en g&uuml;nlerime pişman olmak&hellip;&rdquo;<br /> <br /> Bu esnada yokuşu t&uuml;ketmişlerdi. Yeni başlayan r&uuml;zg&acirc;r tenlerini &uuml;rpertmedeydi. Bulutlar g&ouml;kteki pırlanta sağanağı yıldızları bir bir kapatıyordu. Ali At&acirc; yıldızlara baktı, onları an an &ouml;rten bulutların hi&ccedil;birini yağmur bulutuna benzetemedi. G&ouml;k daha &ccedil;ok, &uuml;stlerine kar tanelerini boca edecek gibi duruyordu, sisi andırır g&ouml;r&uuml;n&uuml;şe sahiptiler.</div> <div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Mehmet Nuri BİNG&Ouml;L&nbsp;</div>
Ekleme Tarihi: 16 Mayıs 2020 - Cumartesi

VER ELİNİ TÜRKMENELİ ( yayını bekliyor) ROMANIMDAN BİR BÖLÜM

<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">O&rsquo;nu tam o yaşlarda tanıma o bahtiyarlığa ermişti. &Ccedil;evrenin ileri gelenleri ona Osmanlı Mollası diye derin h&uuml;rmet duyarlardı. Kostroma&rsquo;daki esir kampından, Tatar Mahallesi Camii&rsquo;ne esaret kefaretini &ouml;deyerek almışlar, onu tefekk&uuml;r, inziva ve irşat vazifesiyle baş başa bırakmışlardı.<br /> <br /> Osmanlı Mollası, tıpkı esir kampındaki dindaşlarını ve oradaki bir kısım muhafızları hayran bıraktığı gibi, Tatar Mahallesi&rsquo;ndeki s&uuml;rg&uuml;n T&uuml;rkmen, Tatar, &Ccedil;e&ccedil;en, Kırgız, &Ouml;zbek, Kırgız, Kazak esirleri de ona Osmanlı Mollası diye derin h&uuml;rmet duyarlardı. Kostroma&rsquo;daki esir kampından, Tatar Mahallesi Camii&rsquo;ne esaret kefaretini &ouml;deyerek almışlar, onu tefekk&uuml;r, inziva ve irşat vazifesiyle baş başa bırakmışlardı.<br /> <br /> Osmanlı Mollası, tıpkı esir kampındaki dindaşlarını ve oradaki bir kısım muhafızları hayran bıraktığı gibi, Tatar Mahallesi&rsquo;ndeki s&uuml;rg&uuml;n T&uuml;rkmen, Tatar, &Ccedil;e&ccedil;en, Kırgız, &Ouml;zbek, Kırgız, Kazak esirler de ilminin ve basiretinin genişliğine, imanından ileri gelen cesaretine, hangi şart altında bulunursa bulunsun, tebliğ vazifesini bir an bile unutmayan mesuliyet hissi ve ferasetine pervane olmuşlardı.<br /> <br /> Onun Volga nehrinin hızlı, bazen de hazin akıntı seslerinin yanıbaşında, kendisine anlattığı hakikat &ouml;tesi hakikatları, Ali At&acirc; kimi zaman -g&uuml;&ccedil; de olsa- hatırlamaya &ccedil;alışırdı. Zordu bu anışları, &ccedil;&uuml;nk&uuml; esaret ve s&uuml;rg&uuml;n hayatı b&uuml;nyesi gibi hafızasını da yıpratmış, bazen en &ccedil;ok yaşadığı vakitleri bile sis bulutunun ardından seyreden birine d&ouml;n&uuml;şm&uuml;şt&uuml;. Mahmud&rsquo;un o garip h&acirc;line sabır g&ouml;sterip onu anlaması bu y&uuml;zdendi.<br /> <br /> Bu t&uuml;r hatırlamaların verdiği hediye, &ccedil;ok kere elem, esef ve inkisar olurdu. Y&uuml;reğinde yine aynı hislerin filizlenmeye başladığını sezer sezmez aniden &ccedil;&ouml;kk&uuml;nleşti. Garip bir durgunluğa yakalandığını Mahmud&rsquo;a belli etmemeliydi. Adımlarını tekrar hızlandırması bu sebeptendi. Yine geride kalmıştı Mahmud. Ali At&acirc;&rsquo;nın ani s&uuml;ratinin sebebini hesaplamak, Mahmud&rsquo;u daha da yavaşlattı. Orta yaşını ge&ccedil;eli bir iki sene olmuş adamın birden değişir g&ouml;r&uuml;nmesi, ona dokunmuştu. Şaşırsa da vaziyet buydu.<br /> <br /> İ&ccedil;inde birikenleri gidermenin yolunun, Ali At&acirc;&rsquo;yla konuşmadan ge&ccedil;tiğini iyi biliyordu. Tedirginliği terk edip adımlarını a&ccedil;ması, Ali At&acirc;&rsquo;ya yetişme isteğinden kaynaklanıyordu. Ter i&ccedil;inde kaldıysa da nihayet aynı hizaya gelmeyi başardı. Ali At&acirc;&rsquo;nın kolundan babacan bir tavırla tutup durdurdu onu. S&acirc;kinleştirme niyetini anlatan bir sesle: &ldquo;Sanki ka&ccedil;ıyorsun sen&hellip;&rdquo; dedi.<br /> <br /> Mahmud, g&ouml;zlerini s&uuml;rg&uuml;n evlerine ait pencerelerde yakılmış &ldquo;idara&rdquo; ve mum ışıklarına dikmişti. Elinde olmayan bir itelemeyle mırıldanır gibi: &ldquo;Bana benzedin tıpkı.&rdquo; dedi. Bu dediğine Ali At&acirc; gibi, o da şaşırmıştı. &Ccedil;ekingen ruh h&acirc;linden, bir an i&ccedil;in kurtulmuştu demek.<br /> <br /> Z&uuml;mr&uuml;t yeşili g&ouml;zleri kısıldı Ali At&acirc;&rsquo;nın, Mahmud&rsquo;un karanlıkla g&ouml;lgelenmiş y&uuml;z&uuml;ne anlamaz bakışlarını yolladı. Her hal&uuml;k&acirc;rda bu karşılığa i&ccedil;ten i&ccedil;e memnun olmuş, gen&ccedil; adamın kalbinde boy veren &uuml;mit melteminin boraya d&ouml;nmeye y&uuml;z tuttuğunu anlamıştı. Sezemediği ise kendisinin hangi hisse esir olup da cevap veremediğiydi, bu y&uuml;zden biteviye susuyordu. Belki de g&ouml;nl&uuml;ndekileri dengelemeye uğraşıyordu. Sessizliğin, haddinden fazla uzadığını fark eder etmez derince nefeslendi. Hayret etmiş sesiyle sordu: &ldquo;Bana mı benzedin dedin?&rdquo;<br /> <br /> Mahmud s&ouml;ylediğini ink&acirc;r edemezdi, ok yaydan fırlamıştı bir defa. Hem bir &ldquo;ricata&rdquo; gerek de yoktu: &ldquo;Evet&rdquo; dedi; &ldquo;benden ka&ccedil;ıyormuş gibi birden s&uuml;ratlendin de.&rdquo;<br /> <br /> Ali At&acirc;, s&ouml;ylemek istediğinin vakit ve saatinin &ccedil;attığını kavramıştı. Ş&ouml;yle bir dikleşti, eğik belini d&uuml;zeltti. Boyu şimdi Mahmud&rsquo;dan uzun olmuştu. Sesindeki şefkat ve anlayışlılık vakara d&ouml;nm&uuml;şt&uuml;.<br /> <br /> &ldquo;Yanlış dersin balam; ka&ccedil;an ben değil sensin. Ka&ccedil;ıyorsun; durmadan, dinlenmeden. &Uuml;mit ediyorum ki farkında bile olmadan.&rdquo; dedi tane tane. Durup nefeslendi, Mahmud&rsquo;un bir cevabının olup olmadığını &ouml;ğrenmek istedi. Karşılık alamayınca da konuşmasına devam etti:<br /> <br /> &ldquo;Lakaytlığa ve i&ccedil; &acirc;lemine sığınarak ka&ccedil;ma y&uuml;reksizliğine sığınıyor, bunu bir yol, bir &ccedil;are biliyor, bir maharet sanıyorsun.&rdquo;<br /> <br /> Mahmud vakit yatsıya koşarken, ancak kendisinin bileceği bir emniyetle buruk&ccedil;a g&uuml;l&uuml;msedi. &ldquo;Neden ka&ccedil;acakmışım ki?&rdquo;<br /> <br /> &ldquo;Kendinden, asıl kişilik ve yapından. Kendini b&uuml;t&uuml;n s&uuml;rg&uuml;nlere bir başka g&ouml;stermen, mesuliyetten ka&ccedil;ma isteğinden kaynaklanıyor. Y&uuml;reğindeki tırmanış, h&uuml;rriyet ve yurt hasretini perdelemeye &ccedil;alışıyorsun. Sahi, nedir senin derdin?&rdquo;<br /> <br /> S&ouml;zlerinin burasında, Mahmud&rsquo;un omuzlarına elleriyle bastırdı, yanına &ccedil;&ouml;melip ekledi: &ldquo;İ&ccedil;inde iki Mahmud yaşıyor senin. İki benliğe sahipsin. Kader&rsquo;in bizce merhametsiz, ama aslında hayrımıza olan &ccedil;izgileri ir&acirc;deni t&ouml;rp&uuml;lemiş, &ccedil;elik bir kafese hapsetmiş seni. İşte onları birbiriyle telif edemiyor, tek kişiliğe d&uuml;ş&uuml;rmek i&ccedil;in ne yapacağını bilemiyor, teredd&uuml;t i&ccedil;inde bocalıyor, zikzaklar &ccedil;iziyor ve gelgitler yaşıyorsun.&rdquo;<br /> <br /> Mahmud ani bir hareketle doğrulmak, eve gitmek istedi ama Ali At&acirc; kolundan tutup yerinde sabitledi onu, devam etti: &ldquo;O h&acirc;l bir &ccedil;&acirc;re değil, tam tersine kimsesizlik beyabanıdır balam; yutucu bir bataklıktır. Bu vurdumduymazlığa dalmayı, anlamazlıktan gelmeyi ve ondan medet ummayı s&uuml;rekli mazur g&ouml;rmek m&uuml;mk&uuml;n değil. &Ccedil;oklarını bilmem ama bana, b&uuml;t&uuml;n bu h&acirc;lleri yutturamıyor, benliğinin ip u&ccedil;larını gizleyemiyorsun!&rdquo;<br /> <br /> Mahmud dinledik&ccedil;e renk değiştiriyor, kaşları daha fazla geriliyor, alnındaki &ccedil;izgiler derinleşiyordu. Karanlığa ve Ali At&acirc;&rsquo;ya karşı &ccedil;atılan kaşları s&ouml;ylenenlerin beynine kazınmasına engel olmuyordu. Depreşen, yenilenen, kendini arayan y&uuml;reği, y&uuml;z hatlarındaki m&acirc;nasızlığı, kayıtsızlığı ve donukluğu bir &ccedil;ırpıda silmişti. Sesinin titrekliği, duyduklarını tasdik ifadesiydi:<br /> <br /> &ldquo;Ben eve gidiyorum artık.&rdquo; dedi. &ldquo;Bundan b&ouml;yle seni dinlemek istemiyorum. S&ouml;zlerin tedirgin ediyor ruhumu. G&ouml;rd&uuml;ğ&uuml;n gibi ben b&ouml;yleyim. Hakkımdaki fikirlerin ilgilendirmiyor beni.&rdquo;<br /> <br /> Ayakları bu siteminin ardından, yaşadıkları kul&uuml;beyi hedefleyerek mesafeleri adımlamaya başladı. Ali At&acirc; da &ccedil;&ouml;meldiği yerden doğrulmuş, peşisıra ivme arttırıyordu. Kul&uuml;beye tırmanan yokuş başında yetişti ona, konuşulanları yok sayarcasına koluna girdi. Mahmud&rsquo;un itirazını duymamış gibi davranmalıydı. Sesi canlı, sarıcı ve &uuml;mitli idi. Onun cevaplarına hi&ccedil; aldırmamalı, hatta samimiliğini daha da arttırmalıydı.<br /> <br /> &ldquo;Sana ne i&ccedil;in benzediğimi merak etmedin mi hi&ccedil;?&rdquo;<br /> <br /> Mahmud&rsquo;u bir d&uuml;ş&uuml;nce esintisi yokladı. &Uuml;rperdi yine, yavaşlaması bu y&uuml;zdendi. Başını sert&ccedil;e &ccedil;evirirken: &ldquo;Sen de bir acayipsin ağam,&rdquo; dedi; &ldquo;&ouml;nce bana benzemediğini dedin, şimdi ise tam tersini s&ouml;ylersin. Maksadının ne olduğunu kavramamakta haksız değilim.&rdquo;<br /> <br /> Başı yere eğik ve s&ouml;ylenmeye pek benzer ifadeyi, Ali At&acirc;&rsquo;ya değil, hayal&icirc; birine der gibiydi. Yaşlılık sınırındaki adam g&uuml;n g&ouml;rm&uuml;şt&uuml;, h&acirc;lden anlamayı biliyordu. Hemen cevap vermeden &ouml;nce, ince eleyip sık dokuması gerektiğine inandı. Bir anlığına daldı, &uuml;slubunu rendeledi.<br /> <br /> &ldquo;En iyisi bırakalım bunları. Senin yaşındayken tanıdığım bir b&uuml;y&uuml;ğ&uuml;; bir Osmanlı&rsquo;yı hatırladım. Garipleşmem, ka&ccedil;ar gibi y&uuml;r&uuml;y&uuml;ş&uuml;m, kendime dargın h&acirc;lim biraz da o hatırlayıştan uzak bir hayat yaşamamdan.&rdquo;<br /> <br /> Bu karşılıkta biraz da h&uuml;z&uuml;n vardı. Mahmud anladı onu. Bu davranışı dahi Mahmud&rsquo;un ruhundaki al&acirc;ka meş&acirc;lesinin tutuşmaya başladığının deliliydi. &Uuml;steleyen soruda sarıcı bir yan da vardı: &ldquo;Ali At&acirc;&rsquo;m; yoksa onun hatırasından mı &uuml;rkt&uuml;n?&rdquo;<br /> <br /> Ali At&acirc; başını indirdi: &ldquo;Ne yalan s&ouml;yleyeyim, dediğin doğru gibi. Sen kendinden ka&ccedil;arsın oğul, bense O&rsquo;nun izinden gidip milleti uyandıramamaktan. Bu h&acirc;l, hicap kuyularına atar beni, ge&ccedil;en g&uuml;nlerime pişman olmak&hellip;&rdquo;<br /> <br /> Bu esnada yokuşu t&uuml;ketmişlerdi. Yeni başlayan r&uuml;zg&acirc;r tenlerini &uuml;rpertmedeydi. Bulutlar g&ouml;kteki pırlanta sağanağı yıldızları bir bir kapatıyordu. Ali At&acirc; yıldızlara baktı, onları an an &ouml;rten bulutların hi&ccedil;birini yağmur bulutuna benzetemedi. G&ouml;k daha &ccedil;ok, &uuml;stlerine kar tanelerini boca edecek gibi duruyordu, sisi andırır g&ouml;r&uuml;n&uuml;şe sahiptiler.</div> <div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Mehmet Nuri BİNG&Ouml;L&nbsp;</div>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.