BİR ÇINAR KESİLSE YAYGARAYI BASANLAR...
BİR ÇINAR KESİLSE YAYGARAYI BASANLAR...
İnsan,
Kendine...
Evladına...
Ecdadına...
Atasına...
Toprağına kötü laf söylemez, söyletmez.
Hazıra alışmış bir toplum...
Kolaya alışmış bir toplum olduk...
Yâda sen çalış ben yiyeyim diyen bir millet. Sahi ne ara olduk biz böyle. Çok değil daha 80 li ve 90 lı yıllardı. Kaç sene geçmiş ki? 30 mu? 40 mı. Sanki asırlar öncesi bir toplum(lar)dan bahsediyoruz.
Biz...
Biz idik gıbta ile sitayişle konuştuğumuz insan, insanlar.
Görevlerimizi unuttuk...
Benliğimizin iyiliğini...
Huzurumuz için bedenîmize iyi bakmayı, dış görsel ile karıştırdık.
Ailemizin, ana ve babamızın iyiliği, huzuru için para ile herşeyi ele yaptırarak sağlanıra dönüştürdük.
Yetti mi?
Yetmedi!!!
Birlikte bir ömür beraber olacağımız yerde aldık huzurevlerine(!) taşıdık.
Ne kadar da huzurlu(!), ne kadar da mutlu(!) ettik değil mi?
"Bayram gelse de kıvır kıvır saçlarını okşasam, koklasam" diyen gönlü kırık, gözü yaşlı, kapı çalacakta şimdi kapıdan koşarak boynuma sarılacak diyerek çocuklarını, torunlarını bekleyen asırlık çınarlarımızı yalnızlığın galya çukurlarına evlatlarının elleri ile atılan nesiller yetiştirdik l.
Evimizi temizleyip... Yemeğimizi yapmayı...
Düzeni sağlamayı, enayilik... ahmaklık, hamallık zannettik.
Dışardakilerin içeridekilerden farklı olduğunu zannettik.
Kol kırılır yen içinde kalırı, gittiğin yer körse şaşı olmayı unuttukta, evdeki sırrı sokağa, sokakta gördüğümüzü ise yaygara yaparak alandan ayrılınca aktarmaya başladık.
Sahi yaaa...
Biz ne ara olduk böyle?
Oysa kanayan yaraya sessizce çare, merhem, ilaç olmaktı yapmamız gereken görevimiz.
Kapıya gelipte sıkıntısını dile getirene, yatağımızın başında yâda ayak uçlarımızın altında yarın bir gün lazım olur diye tasarruf ettiğimiz parayı komşumuzun eline avucuna "Komşum, ne zaman getirirsin" demeden veren gönlü zengin insanlardık biz.
Ya şimdi?
Geldiğiniz yâda gelinen noktaya bakar mısınız?
Şimdilerde parolamız veya hayata bakışımız kendine iyi bakta, kendime iyi bakayım mı ezberledik. Yani bencilleştik, başka bir ifade ile narsistleştik.
BİZ DE, "KAPISININ ÖNÜNDEN BELLİ OLUR" DERLERDİ ATALARIMIZ
Evi...
Bucağı...
Ocağı darmadağınık.
Yaş yolun yarısını geçmiş, güçsüze güç, evine bucağına, ocağına önder olacak yaşlarda daha eli işlemeyen, dili laf yapan çoklar arttıkça, kaos büyüyecek.
Bu ülkede gelecek görmeyen, laf söyleyenler bir çınar kesilse yaygarayı basanlar, çınar(lar) devrilmesin diye biz onu destekleriz, etrafına güç olsun diye yamalar yaparız, kalan ömrü uzasın da düşmesin diye.
Ülkemiz, asırlık bir çınar...
Atamız (anne babamız).
Evladımız ise tohum, fidan...
İyi bakalım kendimize... Evlatlarımıza...
Ana ve babamıza...
Mahallemize...
Şehrimize...
Ülkemize.
Göklerinde ay ve yıldızın dalgalandığı VATANIMIZA.
Sağlıklı, mutlu, huzurlu günler geçirmeniz duası ile.
Allah'a emanet olunuz.
Tülay Gürel
Ekleme
Tarihi: 03 Nisan 2024 - Çarşamba
BİR ÇINAR KESİLSE YAYGARAYI BASANLAR...
BİR ÇINAR KESİLSE YAYGARAYI BASANLAR...
İnsan,
Kendine...
Evladına...
Ecdadına...
Atasına...
Toprağına kötü laf söylemez, söyletmez.
Hazıra alışmış bir toplum...
Kolaya alışmış bir toplum olduk...
Yâda sen çalış ben yiyeyim diyen bir millet. Sahi ne ara olduk biz böyle. Çok değil daha 80 li ve 90 lı yıllardı. Kaç sene geçmiş ki? 30 mu? 40 mı. Sanki asırlar öncesi bir toplum(lar)dan bahsediyoruz.
Biz...
Biz idik gıbta ile sitayişle konuştuğumuz insan, insanlar.
Görevlerimizi unuttuk...
Benliğimizin iyiliğini...
Huzurumuz için bedenîmize iyi bakmayı, dış görsel ile karıştırdık.
Ailemizin, ana ve babamızın iyiliği, huzuru için para ile herşeyi ele yaptırarak sağlanıra dönüştürdük.
Yetti mi?
Yetmedi!!!
Birlikte bir ömür beraber olacağımız yerde aldık huzurevlerine(!) taşıdık.
Ne kadar da huzurlu(!), ne kadar da mutlu(!) ettik değil mi?
"Bayram gelse de kıvır kıvır saçlarını okşasam, koklasam" diyen gönlü kırık, gözü yaşlı, kapı çalacakta şimdi kapıdan koşarak boynuma sarılacak diyerek çocuklarını, torunlarını bekleyen asırlık çınarlarımızı yalnızlığın galya çukurlarına evlatlarının elleri ile atılan nesiller yetiştirdik l.
Evimizi temizleyip... Yemeğimizi yapmayı...
Düzeni sağlamayı, enayilik... ahmaklık, hamallık zannettik.
Dışardakilerin içeridekilerden farklı olduğunu zannettik.
Kol kırılır yen içinde kalırı, gittiğin yer körse şaşı olmayı unuttukta, evdeki sırrı sokağa, sokakta gördüğümüzü ise yaygara yaparak alandan ayrılınca aktarmaya başladık.
Sahi yaaa...
Biz ne ara olduk böyle?
Oysa kanayan yaraya sessizce çare, merhem, ilaç olmaktı yapmamız gereken görevimiz.
Kapıya gelipte sıkıntısını dile getirene, yatağımızın başında yâda ayak uçlarımızın altında yarın bir gün lazım olur diye tasarruf ettiğimiz parayı komşumuzun eline avucuna "Komşum, ne zaman getirirsin" demeden veren gönlü zengin insanlardık biz.
Ya şimdi?
Geldiğiniz yâda gelinen noktaya bakar mısınız?
Şimdilerde parolamız veya hayata bakışımız kendine iyi bakta, kendime iyi bakayım mı ezberledik. Yani bencilleştik, başka bir ifade ile narsistleştik.
BİZ DE, "KAPISININ ÖNÜNDEN BELLİ OLUR" DERLERDİ ATALARIMIZ
Evi...
Bucağı...
Ocağı darmadağınık.
Yaş yolun yarısını geçmiş, güçsüze güç, evine bucağına, ocağına önder olacak yaşlarda daha eli işlemeyen, dili laf yapan çoklar arttıkça, kaos büyüyecek.
Bu ülkede gelecek görmeyen, laf söyleyenler bir çınar kesilse yaygarayı basanlar, çınar(lar) devrilmesin diye biz onu destekleriz, etrafına güç olsun diye yamalar yaparız, kalan ömrü uzasın da düşmesin diye.
Ülkemiz, asırlık bir çınar...
Atamız (anne babamız).
Evladımız ise tohum, fidan...
İyi bakalım kendimize... Evlatlarımıza...
Ana ve babamıza...
Mahallemize...
Şehrimize...
Ülkemize.
Göklerinde ay ve yıldızın dalgalandığı VATANIMIZA.
Sağlıklı, mutlu, huzurlu günler geçirmeniz duası ile.
Allah'a emanet olunuz.
Tülay Gürel
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.