HASTALARINIZA İYİ BAKIN VE ONLARIN DUASINI ALIN.
HASTALARINIZA İYİ BAKIN VE ONLARIN DUASINI ALIN.
Bel yamuk, yan bel geniş, sırt eğri. Sebebi ise aynı hareketlerin tekrarı.
Akşama kadar oturamıyorum diyenlerin, yaptığı işe göre vücudu şekil alıyor sonra ağrılar eşlik ediyor.
Bünye bozuldu, kaslara yük bindi, birde kilo sonra mutsuz insan.
Hastaneye gider, doktor ilaç yanında ekzersiz verir, ilkini ağrısı dininceye kadar, ikincisini eve gitmeden unutur.
Sonra gitmediğim dr, fizik tedavi kalmadı işe yaramıyor naraları....
Ben değiştirmez isem yaşam şeklimi, oturuş ve hareket disiplinimi, yeme içme âdetimi.
Birde hadi denilen yere koşa koşa gider, kendime ayıracak kaliteli zamanı, aynı şeyleri yaparak değersiz değerlendirirken ne bekleyebilirim ki, mg'lik haplardan.
Mümkün mü ki kronikleşmiş bozuklukları aynı anda ve mucize bir şekilde yenilesin? Bozulan makinanın ilk günkü gibi aynı şekilde âdeta bir saat gibi sistematik çalışmasını düşünmek biraz saflık olmaz mı? Kimi kandırıyoruz ki? Giden tekrar aynı şekilde yerine geliyor mu? Hayır!!!
Bize elleri konuşur, kazandıklarına ayakları şahitlik eder. O gün biz onları ağızlarını mühürleriz de ne kazandılarsa elleri söyler, ayakları tanıklar. O gün onların ağızlarına mühür basarız. Onların kazançları neyse onları bize elleri söyler, ayakları şehadet eder.
(Yasin 65)
Bugün de konuşmuyor mu eller, ayaklar ve azalarımız.
Onlar konuşuyor, biz çareyi arıyoruz. Gitmediğimiz hastane, aramadığımız doktor, uygulamadığımız tedavi yöntemleri kalmıyor. Sonunda da buluyoruz. Buluyoruz bulmasına da onda da istikrarı sağlayamıyor bir müddet sonra onları da bırakıyoruz. Hep bir mucize bekliyoruz. Akşam ilaçları kullanacak sabahta tıpkı tabiri caizse bir dipçik gibi yatağımızdan kalkacağız. Sahi var mı böyle bir dünya?
Öteleriz hep en çok kendimizi, sonra isteriz ki biri bize iyi baksın.
Sahi kim bakacak bize?
Evlat mı?
Komşular mı?
Damat veya gelin mi?
Elbette onlarda bakar, bakabilir. Peki ya hayırlı bir evlat değiller ise?
Ya merhamet ve şefkatten azade iseler?
Vay ki vay.
İşte o zaman size sadece ve sadece Allah yeter. Allah var gam yok der O'na teslim olur ve huzura erersiniz.
Çağımız maalesef bakıma muhtaç insanlar ile dolu. Kimi sevgi ve ilgi eksiği. Büyük bir kısmı ise hem ilgi ve sevgi, hem de fiziksel eksikliklerden kaynaklı ağlayan şikayet edenlerle dolu.
Peki çare, şikayet mi?
Yoksa hastalığı verene teslim olmak, tevekkül edip bize düşen sabretmek, gayret etmek ve şükrünü eda etmek gerekmez mi?
Oysa iki Cihan serveri Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuyor mu:
“Ölüm dışında hiçbir hastalık yoktur ki, çörek otunda onun için bir şifâ bulunmasın."
(Buhârî, Tıbb 7)
Yani her hastalığın bir şifa kaynağı vardır. Bize düşen aramak, aramak, aramak. Elbette bu geçen sürede de duamızı edeceğiz
İşte burada ailenin önemi ortaya çıkıyor ve yine merhamet, şefkat ve Allah korkusu ile dolu kalblerin yetişmesi ve yetiştirilmesine geliyor.
Vazife büyük....
Vazife kutsal...
Zira Ömer (RA) anlatıyor: Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Merhamet etmeyenlere (ahirette) merhamet olunmaz. Bağışlamayan kimse bağışlanmaz. Tövbe etmeyen kimseden tövbe kabul edilmez."
Bize düşen;
Evimizde en güçsüz kim ise onu iyileştirmeli. Ona destek olanın hayatını kolaylaştırılmalı ki, sorun baştan çözüme ulaşsın.
Unutmayalım, bu yüzyıl kendimizden başlayarak, en yakınımızdaki güçsüzleri iyileştirererek birlik bilinci ile bütüne ulaşma zamanı.
Ve işin özeti; HASTALARINIZA İYİ BAKIN VE ONLARIN DUASINI ALIN.
Tülay Gürel
Ekleme
Tarihi: 25 Mart 2024 - Pazartesi
HASTALARINIZA İYİ BAKIN VE ONLARIN DUASINI ALIN.
HASTALARINIZA İYİ BAKIN VE ONLARIN DUASINI ALIN.
Bel yamuk, yan bel geniş, sırt eğri. Sebebi ise aynı hareketlerin tekrarı.
Akşama kadar oturamıyorum diyenlerin, yaptığı işe göre vücudu şekil alıyor sonra ağrılar eşlik ediyor.
Bünye bozuldu, kaslara yük bindi, birde kilo sonra mutsuz insan.
Hastaneye gider, doktor ilaç yanında ekzersiz verir, ilkini ağrısı dininceye kadar, ikincisini eve gitmeden unutur.
Sonra gitmediğim dr, fizik tedavi kalmadı işe yaramıyor naraları....
Ben değiştirmez isem yaşam şeklimi, oturuş ve hareket disiplinimi, yeme içme âdetimi.
Birde hadi denilen yere koşa koşa gider, kendime ayıracak kaliteli zamanı, aynı şeyleri yaparak değersiz değerlendirirken ne bekleyebilirim ki, mg'lik haplardan.
Mümkün mü ki kronikleşmiş bozuklukları aynı anda ve mucize bir şekilde yenilesin? Bozulan makinanın ilk günkü gibi aynı şekilde âdeta bir saat gibi sistematik çalışmasını düşünmek biraz saflık olmaz mı? Kimi kandırıyoruz ki? Giden tekrar aynı şekilde yerine geliyor mu? Hayır!!!
Bize elleri konuşur, kazandıklarına ayakları şahitlik eder. O gün biz onları ağızlarını mühürleriz de ne kazandılarsa elleri söyler, ayakları tanıklar. O gün onların ağızlarına mühür basarız. Onların kazançları neyse onları bize elleri söyler, ayakları şehadet eder.
(Yasin 65)
Bugün de konuşmuyor mu eller, ayaklar ve azalarımız.
Onlar konuşuyor, biz çareyi arıyoruz. Gitmediğimiz hastane, aramadığımız doktor, uygulamadığımız tedavi yöntemleri kalmıyor. Sonunda da buluyoruz. Buluyoruz bulmasına da onda da istikrarı sağlayamıyor bir müddet sonra onları da bırakıyoruz. Hep bir mucize bekliyoruz. Akşam ilaçları kullanacak sabahta tıpkı tabiri caizse bir dipçik gibi yatağımızdan kalkacağız. Sahi var mı böyle bir dünya?
Öteleriz hep en çok kendimizi, sonra isteriz ki biri bize iyi baksın.
Sahi kim bakacak bize?
Evlat mı?
Komşular mı?
Damat veya gelin mi?
Elbette onlarda bakar, bakabilir. Peki ya hayırlı bir evlat değiller ise?
Ya merhamet ve şefkatten azade iseler?
Vay ki vay.
İşte o zaman size sadece ve sadece Allah yeter. Allah var gam yok der O'na teslim olur ve huzura erersiniz.
Çağımız maalesef bakıma muhtaç insanlar ile dolu. Kimi sevgi ve ilgi eksiği. Büyük bir kısmı ise hem ilgi ve sevgi, hem de fiziksel eksikliklerden kaynaklı ağlayan şikayet edenlerle dolu.
Peki çare, şikayet mi?
Yoksa hastalığı verene teslim olmak, tevekkül edip bize düşen sabretmek, gayret etmek ve şükrünü eda etmek gerekmez mi?
Oysa iki Cihan serveri Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuyor mu:
“Ölüm dışında hiçbir hastalık yoktur ki, çörek otunda onun için bir şifâ bulunmasın."
(Buhârî, Tıbb 7)
Yani her hastalığın bir şifa kaynağı vardır. Bize düşen aramak, aramak, aramak. Elbette bu geçen sürede de duamızı edeceğiz
İşte burada ailenin önemi ortaya çıkıyor ve yine merhamet, şefkat ve Allah korkusu ile dolu kalblerin yetişmesi ve yetiştirilmesine geliyor.
Vazife büyük....
Vazife kutsal...
Zira Ömer (RA) anlatıyor: Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Merhamet etmeyenlere (ahirette) merhamet olunmaz. Bağışlamayan kimse bağışlanmaz. Tövbe etmeyen kimseden tövbe kabul edilmez."
Bize düşen;
Evimizde en güçsüz kim ise onu iyileştirmeli. Ona destek olanın hayatını kolaylaştırılmalı ki, sorun baştan çözüme ulaşsın.
Unutmayalım, bu yüzyıl kendimizden başlayarak, en yakınımızdaki güçsüzleri iyileştirererek birlik bilinci ile bütüne ulaşma zamanı.
Ve işin özeti; HASTALARINIZA İYİ BAKIN VE ONLARIN DUASINI ALIN.
Tülay Gürel
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.