Hedef, “Cennette Buluşmak” Olmalı
Hedef, “Cennette Buluşmak” Olmalı
33 yıl İstanbul’da ikamet ettikten sonra memlekete avdet etmeye karar vermiştik. Bu kararımız, kayınvalideyi çok üzmüştü. Bu ayrılığa alışamamıştı. Ben de kendisini teselli için şöyle dedim:
“Bu dünyadaki ayrılık mühim değil. Hedef âhirette ayrılmamak, orada cennette buluşmak olmalı!”
Benim bu sözlerimi kayınvalide şu şekilde şerh etmişti: “Burhan bana, ‘Sen kızını ancak cennette görürsün!’ dedi.” Hâlbuki benim söylediğim farklıydı. Meramımı ifade etmek güç olsa da şöyle demek istemiştim:
Bu dünya Rabbimiz tarafından bize “geçici bir mesken” ve “misafirhane” olarak ikram edilmiş. Bizi yaratan, bu kâinatın sahibi olan Allah-u Azimüşşan, ebedî hayat yurdunda iki mekân hazırlamış. Cennet ve cehennem olmak üzere. O mekânlarda kalış, ebedî olacaktır. (Ancak mümin olanlar cehennemde günahları nispetinde geçici kalacak, sonra Allah’ın lutfuyla cennete gireceklerdir.)
Rabbim, her yarattığı insanın boynuna İslam şeref madalyasını asmıştır. Her dünyaya gelen çocuk İslâm fıtratı üzerine doğmaktadır. Sonradan insanlar ya bu madalyayı şerefle taşımakta, ya da boyunlarından çıkarıp atmakta ve şereften mahrum kalmaktadırlar.
Hedef, peygamberlerin gösterdiği yoldan -ki ona sırat-ı müstakim denilmektedir- yürüyerek cennete ulaşmak olmalıdır.
O mutluluk diyarında ayrılık olmayacaktır.
“’Ala sürurin mütekabilin” (Saffat/44)
ve daha pek çok ayette beyan buyrulduğu üzere karşılıklı koltuklara oturmuş olarak sohbet etmek, birbirine dünyada yaşadıklarını nakletmek, ne güzel…
Rabbimizin cemaliyle müşerref olmak, güzeller güzeli… İşte hedef, o ebedî sürura, saadete talip olmak, o saadet diyarı için çalışmak olmalı.
Önce kayınpederi, sonra pederi kaybedince bunları düşündüm. Kayınpederin vefat haberini alınca apar topar yola çıktık. PCR testi işkencesine takılmayalım diye araba ile yola revan olduk. Cenaze namazına ve defne yetişemedik, ancak acılar taze iken gittik ve kayınvalideyi teselliye çalıştık. 70 yıllık bir evlilik hayatı, kolay değil.
Bu arada kısaca kayınpederden bahsedeyim: Kendisi Malatya/Doğanşehirlidir. Memlekette iken hem arazi işleriyle, hem ticaretle meşgulmüş. Ticaret için İstanbul’a gelmiş. Ancak memleket ile bağını koparmamış. Gözü gibi baktığı bin ağaçlık bir kayısı bahçesi vardı. Mahsul zamanı bazen biz de giderdik. Bahçenin yanında akan sulama kanalının üzerine bir köprü yaptırmıştı. Bir tarafta oturur, yoldan geçenlere seslenirdi: “Hele gel de reçelliklerini topla!” Eline poşeti alan, koliyi alan gelirdi.
Kayınpeder güzel giyinmeyi severdi. Namazlarını camide kılmaya dikkat ederdi. Diyanet’in mealli Kur’an-ı Kerim’i elinden düşmezdi. Kur’an okumasını bilmezdi. Ancak Mushaf-ı Şerif’in yüzüne bakmanın da sevap olduğunu bilirdi ve her gün muntazaman mealini okurken Kur’an’a da bakmış olurdu. Elinden tespihi düşmez, dualar okurdu. 94 yaşında rahmet-i Rahman’a kavuştu.
İşte İstanbul’da taziyede iken babamın vefat haberini aldık. Yine apar topar yola koyulduk. Ankara’da hemşireyi de aldık. Bir saatlik bir uyku ile yola revan olduk. Bizim delikanlı benden de iyi şoför. Onun maharetli araba kullanmasıyla Gaziantep’e vasıl olduk. Define yetiştik, elhamdülillah… Babam mezara indirildiğinde bir kere daha hislendim, gözyaşlarımı tutamadım. İşte o anda bir kere daha “cennette buluşmak” fikri üzerinde düşüncelere daldım. Bir de şunu düşündüm: “Yahu bu Allah’a ve âhirete inanmayanlar bu gibi manzaraları görüp de nasıl yaşıyor? İnsan işte gözünün önünde sevdiklerini toprağın altına koyup üzerini örtüyor. Bir daha kavuşmaya inanmayan insan buna nasıl tahammül eder?”
Ya Rabbi bize İslâm nimetini verdiğin için sana hadsiz hamt olsun… Biz inanıyoruz ki bu ayrılık geçici. Bizler vefat ettiğimiz gibi, gün gelecek bu dünya da vefat edecek. Adına kıyametin kopuşu denilen hâdise gerçekleşecek. Ardından, bu kâinatı ezelî ilmindeki şekliyle yaratmış olan Rabbimiz, mevcudatı tekrar diriltip haşir meydanında toplayacak. Neticede insanlar ya cennete ya cehenneme gidecek. Biz, “Allahümme edhilne’l cennete bigayri hisap” diye dua ediyoruz. Yani, “Ya Rabbi bizi hesapsız cennete girenlerden eyle!” Bu “biz” ifadesine bütün sevdiklerimiz ve bütün mümin ve müminat dahildir.
Hayat dostlarla güzelmiş. Müminlerin kardeş olması ne güzelmiş. Biz taziyelerimizde bunu gördük. Rabbim herkesten razı olsun. Âhirete intikal etmiş olan bütün mümin ve müminatın günahlarını affeylesin. Kabirlerini cennet bahçelerinden bir bahçe
Burhan Bozgeyik
Ekleme
Tarihi: 05 Kasım 2021 - Cuma
Hedef, “Cennette Buluşmak” Olmalı
Hedef, “Cennette Buluşmak” Olmalı
33 yıl İstanbul’da ikamet ettikten sonra memlekete avdet etmeye karar vermiştik. Bu kararımız, kayınvalideyi çok üzmüştü. Bu ayrılığa alışamamıştı. Ben de kendisini teselli için şöyle dedim:
“Bu dünyadaki ayrılık mühim değil. Hedef âhirette ayrılmamak, orada cennette buluşmak olmalı!”
Benim bu sözlerimi kayınvalide şu şekilde şerh etmişti: “Burhan bana, ‘Sen kızını ancak cennette görürsün!’ dedi.” Hâlbuki benim söylediğim farklıydı. Meramımı ifade etmek güç olsa da şöyle demek istemiştim:
Bu dünya Rabbimiz tarafından bize “geçici bir mesken” ve “misafirhane” olarak ikram edilmiş. Bizi yaratan, bu kâinatın sahibi olan Allah-u Azimüşşan, ebedî hayat yurdunda iki mekân hazırlamış. Cennet ve cehennem olmak üzere. O mekânlarda kalış, ebedî olacaktır. (Ancak mümin olanlar cehennemde günahları nispetinde geçici kalacak, sonra Allah’ın lutfuyla cennete gireceklerdir.)
Rabbim, her yarattığı insanın boynuna İslam şeref madalyasını asmıştır. Her dünyaya gelen çocuk İslâm fıtratı üzerine doğmaktadır. Sonradan insanlar ya bu madalyayı şerefle taşımakta, ya da boyunlarından çıkarıp atmakta ve şereften mahrum kalmaktadırlar.
Hedef, peygamberlerin gösterdiği yoldan -ki ona sırat-ı müstakim denilmektedir- yürüyerek cennete ulaşmak olmalıdır.
O mutluluk diyarında ayrılık olmayacaktır.
“’Ala sürurin mütekabilin” (Saffat/44)
ve daha pek çok ayette beyan buyrulduğu üzere karşılıklı koltuklara oturmuş olarak sohbet etmek, birbirine dünyada yaşadıklarını nakletmek, ne güzel…
Rabbimizin cemaliyle müşerref olmak, güzeller güzeli… İşte hedef, o ebedî sürura, saadete talip olmak, o saadet diyarı için çalışmak olmalı.
Önce kayınpederi, sonra pederi kaybedince bunları düşündüm. Kayınpederin vefat haberini alınca apar topar yola çıktık. PCR testi işkencesine takılmayalım diye araba ile yola revan olduk. Cenaze namazına ve defne yetişemedik, ancak acılar taze iken gittik ve kayınvalideyi teselliye çalıştık. 70 yıllık bir evlilik hayatı, kolay değil.
Bu arada kısaca kayınpederden bahsedeyim: Kendisi Malatya/Doğanşehirlidir. Memlekette iken hem arazi işleriyle, hem ticaretle meşgulmüş. Ticaret için İstanbul’a gelmiş. Ancak memleket ile bağını koparmamış. Gözü gibi baktığı bin ağaçlık bir kayısı bahçesi vardı. Mahsul zamanı bazen biz de giderdik. Bahçenin yanında akan sulama kanalının üzerine bir köprü yaptırmıştı. Bir tarafta oturur, yoldan geçenlere seslenirdi: “Hele gel de reçelliklerini topla!” Eline poşeti alan, koliyi alan gelirdi.
Kayınpeder güzel giyinmeyi severdi. Namazlarını camide kılmaya dikkat ederdi. Diyanet’in mealli Kur’an-ı Kerim’i elinden düşmezdi. Kur’an okumasını bilmezdi. Ancak Mushaf-ı Şerif’in yüzüne bakmanın da sevap olduğunu bilirdi ve her gün muntazaman mealini okurken Kur’an’a da bakmış olurdu. Elinden tespihi düşmez, dualar okurdu. 94 yaşında rahmet-i Rahman’a kavuştu.
İşte İstanbul’da taziyede iken babamın vefat haberini aldık. Yine apar topar yola koyulduk. Ankara’da hemşireyi de aldık. Bir saatlik bir uyku ile yola revan olduk. Bizim delikanlı benden de iyi şoför. Onun maharetli araba kullanmasıyla Gaziantep’e vasıl olduk. Define yetiştik, elhamdülillah… Babam mezara indirildiğinde bir kere daha hislendim, gözyaşlarımı tutamadım. İşte o anda bir kere daha “cennette buluşmak” fikri üzerinde düşüncelere daldım. Bir de şunu düşündüm: “Yahu bu Allah’a ve âhirete inanmayanlar bu gibi manzaraları görüp de nasıl yaşıyor? İnsan işte gözünün önünde sevdiklerini toprağın altına koyup üzerini örtüyor. Bir daha kavuşmaya inanmayan insan buna nasıl tahammül eder?”
Ya Rabbi bize İslâm nimetini verdiğin için sana hadsiz hamt olsun… Biz inanıyoruz ki bu ayrılık geçici. Bizler vefat ettiğimiz gibi, gün gelecek bu dünya da vefat edecek. Adına kıyametin kopuşu denilen hâdise gerçekleşecek. Ardından, bu kâinatı ezelî ilmindeki şekliyle yaratmış olan Rabbimiz, mevcudatı tekrar diriltip haşir meydanında toplayacak. Neticede insanlar ya cennete ya cehenneme gidecek. Biz, “Allahümme edhilne’l cennete bigayri hisap” diye dua ediyoruz. Yani, “Ya Rabbi bizi hesapsız cennete girenlerden eyle!” Bu “biz” ifadesine bütün sevdiklerimiz ve bütün mümin ve müminat dahildir.
Hayat dostlarla güzelmiş. Müminlerin kardeş olması ne güzelmiş. Biz taziyelerimizde bunu gördük. Rabbim herkesten razı olsun. Âhirete intikal etmiş olan bütün mümin ve müminatın günahlarını affeylesin. Kabirlerini cennet bahçelerinden bir bahçe
Burhan Bozgeyik
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.