LÜTFEN CEKETİNİZİ SATMAYIN! - 2
LÜTFEN CEKETİNİZİ SATMAYIN! - 2 -
Bir önceki yazımızda ebeveynlerin çocuklarının okumasını tek yol olarak görerek bütün enerjilerini bu davada harcamalarının yanlışlığından bahsetmiştik.
Hatta ülkemizde evdeki çatışmaların en büyük nedeninin ders çalışma meselesinde kaynaklandığını ifade etmiştik.
Evet, üniversite okuma konusu ebeveynlerin büyük çoğunluğu için artık bir dava haline gelmiş durumda.
Dava uğruna harcanan birçok maddi manevi değer de dava uğruna feda edilen sıradan şeyler haline geliyor.
Bu tutum zamanla çocukta hayatın anlamının üniversite okumak olduğu zannına sebep oluyor.
Bu zan üzere üniversiteyi bir şekilde kazanan genç, hayatın anlamını gerçekleştirdiğini hissederek katı bir ciddiyetle hazırlandığı üniversiteyi artık her şeyi yapabileceği bir ortam olarak görüyor.
Üniversite hazırlık döneminde nefsinin isteyip de yapamadığı her şeyi artık yapma hakkının olduğunu düşünmektedir.
Zira hayatının en önemli hedefini gerçekleştirmiştir artık yalancı cennetinde istediği her şeyi yapabilecektir.
Üniversite ortamı da zaten buna yeterince müsaittir. Üniversitede kaybolan gençlerimizin birçoğu temelde bu hal üzere üniversiteye gelmiş gençlerdir.
Üniversite davasına baş koymuş ebeveyn evladında olan ve olmayan yetenekleri görmemek konusunda ısrarcıdır.
Ona göre çalıştığı takdirde evladı her bölümü kazanabilecektir. Ancak şuan dünyada kabul gören güçlü kuramlardan olan çoklu zekâ kuramına göre insanlarda sekizden fazla zekâ türü vardır ve her bir zekâ türünden farklı oranlarda olmak üzere insanlar dünyaya gelir.
Zekâ belli bir yere kadar eğitimle geliştirilebilir ancak zekânın en önemli belirleyicisi kalıtımdır.
Yani insanlar farklı zekâ türlerinde farklı potansiyellere sahip olarak dünyaya gelirler.
Kiminde matematiksel zekâ potansiyeli daha yüksekken kiminde sözel zekâ daha yüksektir. İnsanlarda tüm zekâ çeşitlerinden belirli düzeylerde vardır.
Bu cümle aslında ebeveynlerimize şu hakikati haykırıyor: Evladınızın bir kapasitesi ve potansiyeli vardır. Yani çalıştığı takdirde istediği her bölümü kazanamaz.
Hatta öyle zekâ çeşitleri vardır ki üniversite okumadan da çok başarılı olmaya ve ciddi paralar kazanmaya vesile olabilir.
Bu paragrafa kadar yazıyı okuyan ve ceketini satmaya niyetlenmiş ebeveyn, lütfen biraz dur ve düşün! Acaba evladımın zekâsı, kapasitesi ve potansiyeli üniversite için uygun mu?
Burada evladına bir hakaret yok. Zira üniversite okumak bir meziyet değil. Bugün her dört işsizden birisi üniversite mezunu ve bu sayı üniversiteli oranı arttıkça daha fazla artacak.
Eğer evladının kapasitesini ve potansiyelini şartlanmadan görebilirsen ona uygun alanı da bulabileceksin.
Bunu yaparken evladınla ve ailenle beraber bu sorunun cevabını bulmaya çalış.
Belki de bu yolculuğun sonunda evladının çok iyi bir otomobil tamircisi olabileceğini keşfedeceksin.
Ya da çok iyi bir hekim olabileceğini anlayacaksınız. Bu yolculukta doğru yere vardığın takdirde evladınla senin aranda çatışmaların ve sana geçirttiği sinir krizlerinin bittiğini göreceksin.
Evladın belki de yağ-pas içinde yaptığın ve evladının yapmasını istemediğin senin mesleğini senden çok daha iyi yapabilecek zekâya/yeteneğe sahiptir.
Ve senden devralacağı bayrağı çok daha iyi yerlere getirebilecek potansiyele sahip olabilir.
Bu cevheri üniversite dayatmasıyla köreltmenin bedeli de vebali de ağır olacaktır.
Bu bedellerden bazılarını yazayım. Mesela evladını körü körüne üniversite için zorlarsan o huzursuz ve gergin ev ortamından kurtulmak için puanının yettiği ilk bölüme kaydını yaparak senden yani yuvasından kaçacaktır.
Sana karşı büyük bir kızgınlık ve kırgınlıkla dolacaktır.
Senin onu ne yaparsa yapsın okutacağından emin olduğu için okulda disiplinsiz davranışlarla öğretmen ve idareye karşı seni mahcup edebilir.
Okulunu bir terbiye sopası olarak kullanıp sana istediği şeyleri yaptırmak için o sopayı sana karşı kullanabilir.
Hayatta manevi değerlerden çok maddi değerlere daha fazla önem verip paraya tapar hale gelebilir. Zira sen onu üniversite okumaya teşvik ederken hep maddiyata vurgu yapmıştın hatırla.
Üniversiteden sonra işsiz kaldığı takdirde fabrikada ve ya tarlada çalışmayı kendine yediremez.
Unutma ona “yağın-pasın içinde çalışmanın aşağı bir şey olduğunu sen öğretmiştin!”.
Yağın-pasın içinde çalışacağına evde oturmayı yıllardır yaptığı gibi senden harçlık almayı sürdürebilir.
Eğer gözü tamamen kör olmamışsa KPSS’ye hazırlanırken mahallede yeni açılan zincir markette çalışmak için başvuruda bulunabilir.
Eninde sonunda esnaf olan evladınla yaşadığın o büyük streslere, kavgalara, harcadığın o büyük paralara, girdiğin borçlara değer mi?
Evladın belki de çok iyi bir berber olabilecekken senin zorunla bir milyon sekiz yüz küsur sıralamayla girdiği üniversite bölümünden mutsuz, işsiz, kızgın, kaygılı, umutsuz ama diplomalı bir şekilde kapında belirdiği gün belki yaptığın hatayı anlayacaksın ve belki de boş yere sattığın o ceketle birlikte evladını da kaybettiğini anlayacaksın.
Feyzullah Akdağ
Ekleme
Tarihi: 26 Kasım 2021 - Cuma
LÜTFEN CEKETİNİZİ SATMAYIN! - 2
LÜTFEN CEKETİNİZİ SATMAYIN! - 2 -
Bir önceki yazımızda ebeveynlerin çocuklarının okumasını tek yol olarak görerek bütün enerjilerini bu davada harcamalarının yanlışlığından bahsetmiştik.
Hatta ülkemizde evdeki çatışmaların en büyük nedeninin ders çalışma meselesinde kaynaklandığını ifade etmiştik.
Evet, üniversite okuma konusu ebeveynlerin büyük çoğunluğu için artık bir dava haline gelmiş durumda.
Dava uğruna harcanan birçok maddi manevi değer de dava uğruna feda edilen sıradan şeyler haline geliyor.
Bu tutum zamanla çocukta hayatın anlamının üniversite okumak olduğu zannına sebep oluyor.
Bu zan üzere üniversiteyi bir şekilde kazanan genç, hayatın anlamını gerçekleştirdiğini hissederek katı bir ciddiyetle hazırlandığı üniversiteyi artık her şeyi yapabileceği bir ortam olarak görüyor.
Üniversite hazırlık döneminde nefsinin isteyip de yapamadığı her şeyi artık yapma hakkının olduğunu düşünmektedir.
Zira hayatının en önemli hedefini gerçekleştirmiştir artık yalancı cennetinde istediği her şeyi yapabilecektir.
Üniversite ortamı da zaten buna yeterince müsaittir. Üniversitede kaybolan gençlerimizin birçoğu temelde bu hal üzere üniversiteye gelmiş gençlerdir.
Üniversite davasına baş koymuş ebeveyn evladında olan ve olmayan yetenekleri görmemek konusunda ısrarcıdır.
Ona göre çalıştığı takdirde evladı her bölümü kazanabilecektir. Ancak şuan dünyada kabul gören güçlü kuramlardan olan çoklu zekâ kuramına göre insanlarda sekizden fazla zekâ türü vardır ve her bir zekâ türünden farklı oranlarda olmak üzere insanlar dünyaya gelir.
Zekâ belli bir yere kadar eğitimle geliştirilebilir ancak zekânın en önemli belirleyicisi kalıtımdır.
Yani insanlar farklı zekâ türlerinde farklı potansiyellere sahip olarak dünyaya gelirler.
Kiminde matematiksel zekâ potansiyeli daha yüksekken kiminde sözel zekâ daha yüksektir. İnsanlarda tüm zekâ çeşitlerinden belirli düzeylerde vardır.
Bu cümle aslında ebeveynlerimize şu hakikati haykırıyor: Evladınızın bir kapasitesi ve potansiyeli vardır. Yani çalıştığı takdirde istediği her bölümü kazanamaz.
Hatta öyle zekâ çeşitleri vardır ki üniversite okumadan da çok başarılı olmaya ve ciddi paralar kazanmaya vesile olabilir.
Bu paragrafa kadar yazıyı okuyan ve ceketini satmaya niyetlenmiş ebeveyn, lütfen biraz dur ve düşün! Acaba evladımın zekâsı, kapasitesi ve potansiyeli üniversite için uygun mu?
Burada evladına bir hakaret yok. Zira üniversite okumak bir meziyet değil. Bugün her dört işsizden birisi üniversite mezunu ve bu sayı üniversiteli oranı arttıkça daha fazla artacak.
Eğer evladının kapasitesini ve potansiyelini şartlanmadan görebilirsen ona uygun alanı da bulabileceksin.
Bunu yaparken evladınla ve ailenle beraber bu sorunun cevabını bulmaya çalış.
Belki de bu yolculuğun sonunda evladının çok iyi bir otomobil tamircisi olabileceğini keşfedeceksin.
Ya da çok iyi bir hekim olabileceğini anlayacaksınız. Bu yolculukta doğru yere vardığın takdirde evladınla senin aranda çatışmaların ve sana geçirttiği sinir krizlerinin bittiğini göreceksin.
Evladın belki de yağ-pas içinde yaptığın ve evladının yapmasını istemediğin senin mesleğini senden çok daha iyi yapabilecek zekâya/yeteneğe sahiptir.
Ve senden devralacağı bayrağı çok daha iyi yerlere getirebilecek potansiyele sahip olabilir.
Bu cevheri üniversite dayatmasıyla köreltmenin bedeli de vebali de ağır olacaktır.
Bu bedellerden bazılarını yazayım. Mesela evladını körü körüne üniversite için zorlarsan o huzursuz ve gergin ev ortamından kurtulmak için puanının yettiği ilk bölüme kaydını yaparak senden yani yuvasından kaçacaktır.
Sana karşı büyük bir kızgınlık ve kırgınlıkla dolacaktır.
Senin onu ne yaparsa yapsın okutacağından emin olduğu için okulda disiplinsiz davranışlarla öğretmen ve idareye karşı seni mahcup edebilir.
Okulunu bir terbiye sopası olarak kullanıp sana istediği şeyleri yaptırmak için o sopayı sana karşı kullanabilir.
Hayatta manevi değerlerden çok maddi değerlere daha fazla önem verip paraya tapar hale gelebilir. Zira sen onu üniversite okumaya teşvik ederken hep maddiyata vurgu yapmıştın hatırla.
Üniversiteden sonra işsiz kaldığı takdirde fabrikada ve ya tarlada çalışmayı kendine yediremez.
Unutma ona “yağın-pasın içinde çalışmanın aşağı bir şey olduğunu sen öğretmiştin!”.
Yağın-pasın içinde çalışacağına evde oturmayı yıllardır yaptığı gibi senden harçlık almayı sürdürebilir.
Eğer gözü tamamen kör olmamışsa KPSS’ye hazırlanırken mahallede yeni açılan zincir markette çalışmak için başvuruda bulunabilir.
Eninde sonunda esnaf olan evladınla yaşadığın o büyük streslere, kavgalara, harcadığın o büyük paralara, girdiğin borçlara değer mi?
Evladın belki de çok iyi bir berber olabilecekken senin zorunla bir milyon sekiz yüz küsur sıralamayla girdiği üniversite bölümünden mutsuz, işsiz, kızgın, kaygılı, umutsuz ama diplomalı bir şekilde kapında belirdiği gün belki yaptığın hatayı anlayacaksın ve belki de boş yere sattığın o ceketle birlikte evladını da kaybettiğini anlayacaksın.
Feyzullah Akdağ
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.