ZULÜM VAR! (D)UYUYOR MUYUZ? 1
<p>Duyarsızlaşma, aynı koşullu olayla tekrar tekrar karşılaşılması durumunda duyuşsal tepkilerin azalması demektir. Duygularla ilgilidir ve psikolojik olarak tepkisiz kalmaktır. Psikolojik olarak tepkisiz kalmak ise korku, heyecan, öfke, nefret gibi duyguların baştaki kadar güçlü olmaması durumudur.</p>
<p>Örnek olarak, bir kişi gazetede dehşet-ü vahşet bir haberle karşılaşıyor ve buna çok üzülüyor. Ertesi gün gazetede benzer bir olayla tekrar karşılaşıyor ve buna da çok üzülüyor. Bu benzer durum tekrar tekrar gerçekleşiyor ve bu tarz haberlere eskisi gibi tepki vermemeye başlıyor. Dolayısıyla burada duyarsızlaşma gerçekleşiyor.</p>
<p>Bir örnek daha verecek olursak doktor ilk ameliyatında oldukça heyecanlanıyor. Daha sonraki süreçte ameliyatlara gire gire bir süre sonra bu heyecanlanma tepkisi azalıyor ve duyarsızlaşıyor. Bahse konu olan bu iki örnekte azalan ve ortadan kalkan tepkiler(üzülme, heyecan) duyuşsal durum olduğu için duyarsızlaşma söz konusudur. Yani duyarsızlaşma olması için duyuşsal olması gerekir.</p>
<p>Duyarsızlaşmayı dini sorumluluk açısından değerlendirecek olursak, duyarsızlaşmanın çeşitlerini artırabiliriz. Dini sorumluluk açısından baktığımızda; bireysel, toplumsal, devletsel ve ümmetsel duyarsızlaşma ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.</p>
<p>Bireysel açıdan duyarsızlaşmaya çevremizde yapılan olumsuz davranışların ve haramların bireysel açıdan normalleşmesi ve bireylerin bundan rahatsızlık duymamalarını örnek olarak sıralayabiliriz. Yaşadığımız yerlerde, yaşamadığımız ama zulüm, kan ve gözyaşı haberlerinin geldiği Müslüman coğrafyadaki çığlıklara, ahlara ne kadar ses olduk? Bu zulümler gündemimizde ne kadar yer aldı?</p>
<p>Toplumsal açıdan duyarsızlaşma iki yönlü olmaktadır. Duyarsızlaşmaya bağlı etkenlerden dolayı toplumun içe dönük ve dışa dönük duyarsızlaşması olarak yorumlayabiliriz. İçe dönük duyarsızlaşma, sürekli kötü şeyler yaşanan bir toplumda insanlar, başlarına gelen kötülüklere karşı tepkisiz hale gelirler. Ortadoğu’daki birçok ülkeyi buna örnek verebiliriz. Dışa dönük duyarsızlaşma ise, zulümlerin sürekliliğinden dolayı bir toplumun başına gelenleri diğer toplumların izlemesi ve sonraki aşamalarda ise bu durumun normalleşmesidir. Zulümlerin ve haramların sürekliliği toplumsal bir hissizleşme olmasına ve zihinlerde bunların normalleşmesine sebep olmaktadır. Myanmar, Doğu Türkistan, Arakan ve daha nice Müslüman beldelerde yapılan zulümlere karşı toplamsal açıdan vazifemizi yaptık mı, yoksa meseleyi Allah’a havale edip dünyaya mı daldık?</p>
<p>Devletsel duyarsızlaşmaya Müslüman beldelerde yapılan zulümlere halkı Müslüman olan ülkelerin, bu zulmü toprak bütünlüğünün korunması açısından değerlendirmelerini, zalimin zulmünü meşrulaştıracak ifadelerde bulunmalarını, zalimin yanında ve mazlumların karşısında olmalarını örnek olarak verebiliriz. Hâmîlik lisân-ı kâl ile değil, lisân-ı hâl ile olur. Hâle yansımayan şey lafügüzaf(boş söz) olur. Ülkemizin yöneticilerinden zulme kalkan, mazluma umut, zalime keskin bir kılıç olmasını beklerken, Doğu Türkistan başta olmak üzere Myanmar, Arakan, Filistin ve daha nice beldelerde yapılan soykırımlara “toprak bütünlüğü açısından değerlendirmek” akla ziyan bir açıklama değilse, bu açıklama bütün Müslümanlara yapılan bir ihanet değil midir? Oralarda masum insanlar öldürülüyor farkında mısınız?</p>
<p>Ümmetsel duyarsızlaştırmaya zulümleri durdurup hakkı hâkim kılmak yerine birbirlerini durdurmaya çalışıp kendilerini hâkim kılmaya çalışmalarını, zalimlere karşı olmak yerine birbirlerine düşmanca hareketlerde bulunmalarını, Müslümanların birbirlerine karşı duyarsızlaşmalarını, birbirlerinden nefret etmelerini ve birbirlerinden uzak durmalarını örnek olarak verebiliriz.</p>
<p>Genel manada konuyu ele alınca ahvalimizin çetin olduğunu görmekteyiz. Değil bir başkasına kendimize dahi yardımcı olamamaktayız. Duyarsızlaştıkça duymamaya, hissetmemeye başladık. Tepki gösterilmesi gereken duygularımızın köreltildiğini gösteren bir tespittir. Uyaranlara(zulümlere) karşı tepkisizleştiğimizin, edilgenleştiğimizin ve nesne konumuna düştüğümüzün bir göstergesidir. Bu yazdıklarımız bir durum tespitidir. Bu durumumuz bize ye’se, ümitsizliğe düşürmemelidir. Tam tersine işimizin ne kadar büyük olduğunu görerek, buna uygun projeler üretmeye yani mücadeleye sevk etmelidir. Mücadelenin nasıl yapılacağını da bir başka yazımızda yazmak ümidiyle selametle kalın. Rabbim bizleri ümmet şuuruyla hareket edenlerden ve yaptığımız bu duanın çizgisinde duranlardan eylesin.</p>
<p>Mücahit GÜLER</p>
Ekleme
Tarihi: 04 Nisan 2021 - Pazar
ZULÜM VAR! (D)UYUYOR MUYUZ? 1
<p>Duyarsızlaşma, aynı koşullu olayla tekrar tekrar karşılaşılması durumunda duyuşsal tepkilerin azalması demektir. Duygularla ilgilidir ve psikolojik olarak tepkisiz kalmaktır. Psikolojik olarak tepkisiz kalmak ise korku, heyecan, öfke, nefret gibi duyguların baştaki kadar güçlü olmaması durumudur.</p>
<p>Örnek olarak, bir kişi gazetede dehşet-ü vahşet bir haberle karşılaşıyor ve buna çok üzülüyor. Ertesi gün gazetede benzer bir olayla tekrar karşılaşıyor ve buna da çok üzülüyor. Bu benzer durum tekrar tekrar gerçekleşiyor ve bu tarz haberlere eskisi gibi tepki vermemeye başlıyor. Dolayısıyla burada duyarsızlaşma gerçekleşiyor.</p>
<p>Bir örnek daha verecek olursak doktor ilk ameliyatında oldukça heyecanlanıyor. Daha sonraki süreçte ameliyatlara gire gire bir süre sonra bu heyecanlanma tepkisi azalıyor ve duyarsızlaşıyor. Bahse konu olan bu iki örnekte azalan ve ortadan kalkan tepkiler(üzülme, heyecan) duyuşsal durum olduğu için duyarsızlaşma söz konusudur. Yani duyarsızlaşma olması için duyuşsal olması gerekir.</p>
<p>Duyarsızlaşmayı dini sorumluluk açısından değerlendirecek olursak, duyarsızlaşmanın çeşitlerini artırabiliriz. Dini sorumluluk açısından baktığımızda; bireysel, toplumsal, devletsel ve ümmetsel duyarsızlaşma ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.</p>
<p>Bireysel açıdan duyarsızlaşmaya çevremizde yapılan olumsuz davranışların ve haramların bireysel açıdan normalleşmesi ve bireylerin bundan rahatsızlık duymamalarını örnek olarak sıralayabiliriz. Yaşadığımız yerlerde, yaşamadığımız ama zulüm, kan ve gözyaşı haberlerinin geldiği Müslüman coğrafyadaki çığlıklara, ahlara ne kadar ses olduk? Bu zulümler gündemimizde ne kadar yer aldı?</p>
<p>Toplumsal açıdan duyarsızlaşma iki yönlü olmaktadır. Duyarsızlaşmaya bağlı etkenlerden dolayı toplumun içe dönük ve dışa dönük duyarsızlaşması olarak yorumlayabiliriz. İçe dönük duyarsızlaşma, sürekli kötü şeyler yaşanan bir toplumda insanlar, başlarına gelen kötülüklere karşı tepkisiz hale gelirler. Ortadoğu’daki birçok ülkeyi buna örnek verebiliriz. Dışa dönük duyarsızlaşma ise, zulümlerin sürekliliğinden dolayı bir toplumun başına gelenleri diğer toplumların izlemesi ve sonraki aşamalarda ise bu durumun normalleşmesidir. Zulümlerin ve haramların sürekliliği toplumsal bir hissizleşme olmasına ve zihinlerde bunların normalleşmesine sebep olmaktadır. Myanmar, Doğu Türkistan, Arakan ve daha nice Müslüman beldelerde yapılan zulümlere karşı toplamsal açıdan vazifemizi yaptık mı, yoksa meseleyi Allah’a havale edip dünyaya mı daldık?</p>
<p>Devletsel duyarsızlaşmaya Müslüman beldelerde yapılan zulümlere halkı Müslüman olan ülkelerin, bu zulmü toprak bütünlüğünün korunması açısından değerlendirmelerini, zalimin zulmünü meşrulaştıracak ifadelerde bulunmalarını, zalimin yanında ve mazlumların karşısında olmalarını örnek olarak verebiliriz. Hâmîlik lisân-ı kâl ile değil, lisân-ı hâl ile olur. Hâle yansımayan şey lafügüzaf(boş söz) olur. Ülkemizin yöneticilerinden zulme kalkan, mazluma umut, zalime keskin bir kılıç olmasını beklerken, Doğu Türkistan başta olmak üzere Myanmar, Arakan, Filistin ve daha nice beldelerde yapılan soykırımlara “toprak bütünlüğü açısından değerlendirmek” akla ziyan bir açıklama değilse, bu açıklama bütün Müslümanlara yapılan bir ihanet değil midir? Oralarda masum insanlar öldürülüyor farkında mısınız?</p>
<p>Ümmetsel duyarsızlaştırmaya zulümleri durdurup hakkı hâkim kılmak yerine birbirlerini durdurmaya çalışıp kendilerini hâkim kılmaya çalışmalarını, zalimlere karşı olmak yerine birbirlerine düşmanca hareketlerde bulunmalarını, Müslümanların birbirlerine karşı duyarsızlaşmalarını, birbirlerinden nefret etmelerini ve birbirlerinden uzak durmalarını örnek olarak verebiliriz.</p>
<p>Genel manada konuyu ele alınca ahvalimizin çetin olduğunu görmekteyiz. Değil bir başkasına kendimize dahi yardımcı olamamaktayız. Duyarsızlaştıkça duymamaya, hissetmemeye başladık. Tepki gösterilmesi gereken duygularımızın köreltildiğini gösteren bir tespittir. Uyaranlara(zulümlere) karşı tepkisizleştiğimizin, edilgenleştiğimizin ve nesne konumuna düştüğümüzün bir göstergesidir. Bu yazdıklarımız bir durum tespitidir. Bu durumumuz bize ye’se, ümitsizliğe düşürmemelidir. Tam tersine işimizin ne kadar büyük olduğunu görerek, buna uygun projeler üretmeye yani mücadeleye sevk etmelidir. Mücadelenin nasıl yapılacağını da bir başka yazımızda yazmak ümidiyle selametle kalın. Rabbim bizleri ümmet şuuruyla hareket edenlerden ve yaptığımız bu duanın çizgisinde duranlardan eylesin.</p>
<p>Mücahit GÜLER</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.