Yaşamımız boyunca ilgi ve sevgiye muhtaç varlıklarız aslında. Bunu ister kabul edelim, ister etmeyelim, sonuç asla değişmeyecektir. Toplumumuzda şöyle bir algı var; insanlar, sadece zaman ayırmak istedikleri insanlar için zaman ayırır ve zaman yaratırlar. Eğer biri sizi önemsiyorsa sizi görmek için mutlaka bir yol bulur, bahane değil. En stresli ve en yoğun olduğu zamanına denk gelse dahi, gene bir yol bulur zaman yaratmak için. Yalnız şunu da gözardı etmemek gerekir ki; bir insan size karşı sessiz kalıyorsa, bilin ki aslında sessizlik de bir cevaptır. Hiç önemseyenle önemsemeyen bir olur mu?
Kimse için bekleyişte olmayın. Bir haber gelmesi adına sürekli telefonun baş ucunda bulunmayın. Biliyorum, tek bir kelimeye bile muhtaç olduğunuzu hissedersiniz de elinizden bir şey gelmez ama yapmayın! Kendinize bu kötülüğü yapmayın. Çünkü sizin düşünceler içinde boğulmanız, karşı tarafın umrunda bile olmayacak. Evet, acı bir gerçek ama sonuçta bu da bir gerçek. Hayatın gerçeği... Hiç önemseyenle önemsemeyen bir olur mu?
Ah benim güzel kardeşim, eminim bu satırları okurken; "Bu kız beni anlatmış" diyorsun, biliyorum. Evet, seni, onu, sizi, beni, bizi, hepimizi anlatıyorum. Belki de farkında olmadan, bedenen var olan ama bunu zihnen ve kalben hissettirmek için var olmayan bir insanın hiçliğinin bekleyişine tutuluşumuz bu.. Hep şu vardır ; karşı taraf unutmadan unutmayız ve daha da acısı; karşı tarafın unutmasından emin olduğumuz an unutmaya başlarız. Bu da aslında kendimize verdiğimiz, daha doğrusu veremediğimiz değeri gösterir. Unutan taraf ise önemsemeyen taraftır. Fırtına gibidir insan bazen... Eser, gürler ve hatta yıkar, devirir. Ama o fırtına hiç mi dinmez sanırsınız? Elbette diner ama sonunda da insan sessizliğin sonsuzluğundaki düşünceleri içinde bulur kendisini. Hiç önemsemeyenle önemsemeyen bir olur mu?