Fatura Kime Kesildi? Ne Eşkıya Kazandı, Ne Komiser…
Fatura Kime Kesildi? Ne Eşkıya Kazandı, Ne Komiser…
Her hikâyede bir kazanan ve bir kaybeden vardır, ancak bazen kaybedenler kazananlardan daha fazla şey anlatır.
Ne eşkıya kazandı, ne komiser… Kaybeden toplum oldu.
Suç ve adalet arasındaki çizgi eskisi kadar keskin değil. Gücün kimde olduğu, haklılık ile haksızlık arasındaki dengeyi belirlemiyor artık.
Eskiden eşkıyalar dağlarda saklanırdı, şimdi gökdelenlerin ardında. Komiserler sokaklarda suçluları kovalardı, şimdi ise adalet satır aralarında kayboluyor.
Peki, adalet yerini buldu mu? Yoksa biz yalnızca bir illüzyonu izlemekle mi meşgulüz?
Bugün bir suç işlendiğinde, öncelikle ona nasıl bir isim konulacağına karar veriliyor. Suçun faili mi önemli, yoksa işlenme biçimi mi?
Güçlü olanın yasaya uydurduğu hataları, güçsüz olanın günahı gibi gösterildiğinde, adalet gerçekten var olabilir mi?
Konser ve şikâyetler çağında yaşıyoruz.
Kimin neye, neden itiraz ettiği bile belirsizleşti. Sesler yükseliyor ama hiçbir şey değişmiyor. İnsanlar adalet ister gibi yapıyor ama gerçekte yalnızca gürültü çıkıyor. Gerçek adaletin yerine, gündelik öfkelerle şekillenen kurallar geliyor.
Toplum, kendi vicdanı sustukça kaybetti. Adalet sustu, çünkü vicdan sessiz kaldı.
Sadece seyirci olmayı seçtiğimiz için, bugün kaybeden biziz. Bizi yönetenler değişse de, kurallar yeniden yazılsa da, sistemin çarkları dönmeye devam etti. Ve bu çarkın altında kalan yine halk oldu.
Ne eşkıya suçunu inkâr etti, ne de komiser sorguladı…
Ama sonunda fatura yine topluma kesildi.
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer
Ekleme
Tarihi: 02 Mart 2025 - Pazar
Fatura Kime Kesildi? Ne Eşkıya Kazandı, Ne Komiser…
Fatura Kime Kesildi? Ne Eşkıya Kazandı, Ne Komiser…
Her hikâyede bir kazanan ve bir kaybeden vardır, ancak bazen kaybedenler kazananlardan daha fazla şey anlatır.
Ne eşkıya kazandı, ne komiser… Kaybeden toplum oldu.
Suç ve adalet arasındaki çizgi eskisi kadar keskin değil. Gücün kimde olduğu, haklılık ile haksızlık arasındaki dengeyi belirlemiyor artık.
Eskiden eşkıyalar dağlarda saklanırdı, şimdi gökdelenlerin ardında. Komiserler sokaklarda suçluları kovalardı, şimdi ise adalet satır aralarında kayboluyor.
Peki, adalet yerini buldu mu? Yoksa biz yalnızca bir illüzyonu izlemekle mi meşgulüz?
Bugün bir suç işlendiğinde, öncelikle ona nasıl bir isim konulacağına karar veriliyor. Suçun faili mi önemli, yoksa işlenme biçimi mi?
Güçlü olanın yasaya uydurduğu hataları, güçsüz olanın günahı gibi gösterildiğinde, adalet gerçekten var olabilir mi?
Konser ve şikâyetler çağında yaşıyoruz.
Kimin neye, neden itiraz ettiği bile belirsizleşti. Sesler yükseliyor ama hiçbir şey değişmiyor. İnsanlar adalet ister gibi yapıyor ama gerçekte yalnızca gürültü çıkıyor. Gerçek adaletin yerine, gündelik öfkelerle şekillenen kurallar geliyor.
Toplum, kendi vicdanı sustukça kaybetti. Adalet sustu, çünkü vicdan sessiz kaldı.
Sadece seyirci olmayı seçtiğimiz için, bugün kaybeden biziz. Bizi yönetenler değişse de, kurallar yeniden yazılsa da, sistemin çarkları dönmeye devam etti. Ve bu çarkın altında kalan yine halk oldu.
Ne eşkıya suçunu inkâr etti, ne de komiser sorguladı…
Ama sonunda fatura yine topluma kesildi.
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.