Sema KOCA 
Köşe Yazarı
Sema KOCA 
 

ÖZ'E DÖNÜŞ

ÖZ'E DÖNÜŞ “Özlemekmiş oysa sevmek...” İnsan sevdiğini özler, öyle değil mi? Sevmedikten sonra özlemek şöyle dursun aklına bile gelmez. Sevgi varsa, acı tatlı anıları hatırlarsın, hatırladıkça özlem duyarsın. Özlem, tek taraflı olabileceği gibi çift taraflı olmasıdır asıl ve güzel olan. Tek taraflı bir yere kadar sürer, baktı karşılık yok biter. Karşılıklı olanda ise birbirini uzun zamandır görmesen, sesini duymasan da hep kalbindedir. Hissettirir. Aynı anda öyle bir özlemle enerji gönderirler ki bir bakmışsın telefon çalmış ve arayan o. O der “aklımdan geçtin, özledim", sen de “tam da seni ne kadar çok özlediğimi düşünüyordum” dersin. Şahane bir duygudur; kalp kalbe karşıdır. Özlem, yaşanmışlıklaradır. Ayrılık, ölüm ve nihayet vuslat. Geçmişe özlem duyarız. Çocukluğumuz, okul yıllarımız, oyunlarımız, arkadaşlarımız, anılar biriktirdiğimiz mekanlar... Her şeye olan özlemimiz farklıdır. İnsana özlem duyduğumuz gibi eşyaya, zamana, mekana da özlem duyarız. Genelde kaybedilince/uzaklaşınca ortaya çıkar özlem. Yanındayken bile özlemek, derin duygu sahipleri için geçerlidir ki sayıları çok azdır. Şairlerin çoğunun ana konusudur özlemek. “Şurama batan" diyor şair, “Şurama batana özlem demeselerdi; Bıçak derdim". Cemal Süreya öyle güzel ifade etmiş ki yürek dağlayan hasreti. “Özlemek, ölmekten iki harf fazla be çocuk", “Özlemek ne garip. Ölüyorum sanıyorsun, ama ölmüyorsun” derken şair, aslında bize emanet olarak verilen sevdiklerimizi sahibine uğurladıktan sonra duyduğumuz acıyı nasıl da gerçek sahibiymişiz gibi hissettiğimizi ifade ediyor.  Nazım'ın dediği gibi: “Özlemin azı çoğu olmaz, ağırdır işte!” Kimi kaybettiklerini özler kimi hiç elde edemeyecekleri. Kimi sımsıkı sarılır umutlara vuslatı bekler kimi “içinden bir türlü uğurlayamadığını"(Turgut Uyar)... Asıl olan geldiğimiz yerdir. Dönüş yine O'nadır. Belki de cennette yaşayan Adem as ve eşi gibi kovulduk da yeryüzüne özlüyoruz cenneti. Elimize geçen güzellikler bizi tatmin etmiyor. Cennet için yaratılmışız çünkü. En iyisini elde etsek yaşasak da hep bir üstünü istememiz ister nankörlük ister doyumsuzluktan olsun fark etmez, yaşamamış görmemiş olsak da kodlarımıza yüklenmiş cennet arzusundandır. “Öz" e dönüş. Özlemini duyduğumuz cennete ulaşmak hem çok kolay ve temiz, hem de bir o kadar zordur. Gerek dış faktörlerin etkisi gerekse iç alemimiz bu zorluğun baş aktörleridir. Hayat mücadelemizi ne için veriyoruz ona bakalım. Umulur ki kazananlardan oluruz. Selam ve dua ile... Sema KOCA
Ekleme Tarihi: 10 Mart 2022 - Perşembe

ÖZ'E DÖNÜŞ

ÖZ'E DÖNÜŞ “Özlemekmiş oysa sevmek...” İnsan sevdiğini özler, öyle değil mi? Sevmedikten sonra özlemek şöyle dursun aklına bile gelmez. Sevgi varsa, acı tatlı anıları hatırlarsın, hatırladıkça özlem duyarsın. Özlem, tek taraflı olabileceği gibi çift taraflı olmasıdır asıl ve güzel olan. Tek taraflı bir yere kadar sürer, baktı karşılık yok biter. Karşılıklı olanda ise birbirini uzun zamandır görmesen, sesini duymasan da hep kalbindedir. Hissettirir. Aynı anda öyle bir özlemle enerji gönderirler ki bir bakmışsın telefon çalmış ve arayan o. O der “aklımdan geçtin, özledim", sen de “tam da seni ne kadar çok özlediğimi düşünüyordum” dersin. Şahane bir duygudur; kalp kalbe karşıdır. Özlem, yaşanmışlıklaradır. Ayrılık, ölüm ve nihayet vuslat. Geçmişe özlem duyarız. Çocukluğumuz, okul yıllarımız, oyunlarımız, arkadaşlarımız, anılar biriktirdiğimiz mekanlar... Her şeye olan özlemimiz farklıdır. İnsana özlem duyduğumuz gibi eşyaya, zamana, mekana da özlem duyarız. Genelde kaybedilince/uzaklaşınca ortaya çıkar özlem. Yanındayken bile özlemek, derin duygu sahipleri için geçerlidir ki sayıları çok azdır. Şairlerin çoğunun ana konusudur özlemek. “Şurama batan" diyor şair, “Şurama batana özlem demeselerdi; Bıçak derdim". Cemal Süreya öyle güzel ifade etmiş ki yürek dağlayan hasreti. “Özlemek, ölmekten iki harf fazla be çocuk", “Özlemek ne garip. Ölüyorum sanıyorsun, ama ölmüyorsun” derken şair, aslında bize emanet olarak verilen sevdiklerimizi sahibine uğurladıktan sonra duyduğumuz acıyı nasıl da gerçek sahibiymişiz gibi hissettiğimizi ifade ediyor.  Nazım'ın dediği gibi: “Özlemin azı çoğu olmaz, ağırdır işte!” Kimi kaybettiklerini özler kimi hiç elde edemeyecekleri. Kimi sımsıkı sarılır umutlara vuslatı bekler kimi “içinden bir türlü uğurlayamadığını"(Turgut Uyar)... Asıl olan geldiğimiz yerdir. Dönüş yine O'nadır. Belki de cennette yaşayan Adem as ve eşi gibi kovulduk da yeryüzüne özlüyoruz cenneti. Elimize geçen güzellikler bizi tatmin etmiyor. Cennet için yaratılmışız çünkü. En iyisini elde etsek yaşasak da hep bir üstünü istememiz ister nankörlük ister doyumsuzluktan olsun fark etmez, yaşamamış görmemiş olsak da kodlarımıza yüklenmiş cennet arzusundandır. “Öz" e dönüş. Özlemini duyduğumuz cennete ulaşmak hem çok kolay ve temiz, hem de bir o kadar zordur. Gerek dış faktörlerin etkisi gerekse iç alemimiz bu zorluğun baş aktörleridir. Hayat mücadelemizi ne için veriyoruz ona bakalım. Umulur ki kazananlardan oluruz. Selam ve dua ile... Sema KOCA
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.