Bilal Dursun YILMAZ
Köşe Yazarı
Bilal Dursun YILMAZ
 

ÇANTADAKİLER-1

<p><em>(&Ccedil;antacı Necmi namıyla ş&ouml;hret olmuş Necmi İlgen&rsquo;le m&uuml;lakatımızın I. B&ouml;l&uuml;m&uuml;)</em></p> <p>M&uuml;lakat t&uuml;r&uuml; yazıların giriş kısmında kiminle ne konuda m&uuml;lakat yapıldığıyla ilgili okurları bilgilendirmek i&ccedil;in genel malumatların verilmesi adettendir. Ben, bu klasik &acirc;deti biraz uzun tutacağım.</p> <p>M&uuml;lakat: soru sorulan kişiden alınan cevaplar &uuml;zerine tertip edilen bir yazı t&uuml;r&uuml;d&uuml;r. M&uuml;lakatların akademik &ccedil;alışmalar dışında pek de yansıtılmayan ya da yansıtılamayan farklı bir yanı da vardır. Ş&ouml;yle ki okurlar metinleri, orada ge&ccedil;en kelimeleri g&ouml;r&uuml;rler. Sohbet sırasında yaşananlar kısmen kelimelere d&ouml;k&uuml;lse de metinlerde duygular &ccedil;ok fazla hissedilmez. Mimikleri, beden dilini, g&ouml;zyaşını, o anki haletiruhiyeyi metinden g&ouml;rmek &ccedil;oğu zaman m&uuml;mk&uuml;n değildir. R&ouml;portaj yapan ise bunları o an g&ouml;r&uuml;r, yaşar ve orada bunu hisseder. M&uuml;lakat&ccedil;ı bir g&ouml;zlemcidir.&nbsp; G&ouml;zlem, yerinde yapılan bir analizdir. Dolaysıyla katılımcının her hali m&uuml;lakatı alanca yazılı, g&ouml;rsel-işitsel ya da zihinsel olarak kaydedilir. G&ouml;zlem yoluyla m&uuml;lakat verenin s&ouml;yledikleriyle yaptıkları ve yaşadıkları kıyaslanabilir. Y&uuml;z y&uuml;ze ve doğal mek&acirc;nda yapılan m&uuml;lakat bu imk&acirc;nı doğurur. Bir &ouml;l&ccedil;&uuml;de yerinde yapılan g&ouml;zlemin s&ouml;zden &ouml;teye bir samimiyet testi sunduğu s&ouml;ylenebilir. Bazı insanlar dışarıda &ouml;yle bir imaj verirler ki onları İstanbul beyefendisi-hanımefendisi sanırsınız t&acirc;ki yakın bir diyaloğunuz olup, o &ccedil;irkef y&uuml;zle karşılaşana kadar&hellip; &nbsp;Hatta ge&ccedil;mişte &uuml;nl&uuml; bir simadan Ramazan ayı ile ilgili bir m&uuml;lakat almaya gitmiştim Beykoz&rsquo;a hanımefendinin yaşam tarzının Ramazan&rsquo;ın R&rsquo;si ile alakası yoktu. İşini profesyonelce yapan bir riyak&acirc;rdı. Ama biz o g&ouml;zlemelerimizi değil de, s&ouml;ylediklerini yazmak durumunda kalıyorduk mecmualara. O y&uuml;zden m&uuml;lakat sadece sormaca olmayıp, alınan cevapları yazmaktan &ouml;te bir şeydir. Bu hafta sonu &Ccedil;antacı Necmi (Necmettin İlgen) namıyla ş&ouml;hret bulmuş Nur talebelerinin artık kadim diyebileceğimiz ağabeysi kabul edilen bu zatın evine gittim. Bu uzun girizg&acirc;hı yazmama sebep olan da ağabeyin evine giderken ki duygu ve d&uuml;ş&uuml;ncelerimin d&ouml;nerken ters y&uuml;z olma halinin bende ki bir yansımasıdır.</p> <p>Aslında bu ağabeyle m&uuml;stakil bir kitap haline getirilecek bir m&uuml;lakat ger&ccedil;ekleştirmek i&ccedil;in takriben &uuml;&ccedil; sene &ouml;nce randevu talep etmiş, bunun i&ccedil;in de pek &ccedil;ok soru hazırlamıştım belki y&uuml;z, belki daha fazla lakin &ccedil;eşitli sebeplerle bu m&uuml;lakat bug&uuml;ne kadar gecikti.</p> <p>Ağabey kendi camiasında herkes&ccedil;e tanınan sevilen biri olmakla beraber hem yurt i&ccedil;inde hem de yurt dışında pek &ccedil;ok kişi tarafında da takip edilen, tanınan ve sevilen bir sima... Yaklaşık 85 yaşında olan ağabey kendi farkında ya da değil ama adeta bir sosyal medya fenomeni olduğunu YouTube&rsquo;deki y&uuml;zlerce videosunun binlerce kez tıklandığından anlayabilirsiniz.</p> <p>Uzun asırlardır g&uuml;ndemimizde olup, tartışılan İslam d&uuml;nyasının malum bir mevzusu var: M&uuml;sl&uuml;manların fakrı zaruretine mukabil, karşıtlarının m&uuml;ferrah hayatları nedendir. Bu hep tartışılmıştır (r&ouml;portajda bu konu da tartışıldı) ve hala da tartışılmaktadır. M&uuml;sl&uuml;man fakir mi olmalıdır, &ldquo;bir lokma bir hırka&rdquo; İslamiyet&rsquo;in genel bir anlayışı mıdır, d&uuml;nya M&uuml;sl&uuml;manlar i&ccedil;in tedenni, inanmayanlar i&ccedil;in terakki yeri midir, İslam da &ldquo;d&uuml;nya fani, &ouml;l&uuml;m anidir&rdquo; o sepele asıl mesele ahirettir, d&uuml;nya işleriyle fazla meşguliyet M&uuml;sl&uuml;mana ziyandır. İslam, bu veya bunlara benzer &ouml;ğretiler &uuml;zerine mi bina edilmiştir? Yukarıda ifade edilen yaygın g&ouml;r&uuml;ş ve inanışlar b&uuml;t&uuml;n&uuml;yle doğru ya da b&uuml;t&uuml;n&uuml;yle hata mıdır?&nbsp; Diyeceksiniz ki &ldquo;m&uuml;lakat dedin ama sahneden de inmedin, seni mi okuyalım m&uuml;lakat yapılan kişinin d&uuml;ş&uuml;ncelerini mi?&rdquo; haklısınız lakin m&uuml;lakat zaten seri yazı şeklinde uzun bir &ccedil;alışma olacağından ben, bir kere yazacağım kalanında sadece sorular ve cevapları olacak. Lakin yukarıda a&ccedil;ıkladığım vecihle ben bu m&uuml;lakattan hi&ccedil;bir şey konuşmadan d&ouml;nm&uuml;ş olsaydım bile g&ouml;zlemlerimle o kadar &ccedil;ok bilgi toplamıştım ki sırf onlardan bile rahat bir m&uuml;lakat &ccedil;ıkarabilirdim. M&uuml;saade ediniz o g&ouml;zlemlerimden yukarıdaki sorularıma da kendim cevap vereyim. Evet, pek &ccedil;ok ayette a&ccedil;ık&ccedil;a belirtildiği &uuml;zere arz ve semada ne varsa b&uuml;t&uuml;n yaratılanların tamamı Allah&rsquo;ındır.&nbsp; M&uuml;lk umumen onundur. Dolayısıyla m&uuml;lk&uuml;nde istediği gibi tasarruf eder. Ayetlerinde (Şura: 20 ve Hut: 15-16) isteyene d&uuml;nyanın b&uuml;t&uuml;n nimetlerini verebileceğini s&ouml;ylemektedir. Yok mu isteyen, isteyin vereyim diyen bir ilahın kullarıyız. Yani M&uuml;sl&uuml;man fakir ve g&uuml;&ccedil;s&uuml;z olmak zorunda değil, hatta olmaması i&ccedil;in de &ccedil;aba i&ccedil;inde olmalı. T&uuml;m beşeri &ccedil;abalarına rağmen ilmi, istidadı, sosyal &ccedil;evresi, mali sermayesi vesaire yetmeyip &ccedil;aresiz kaldığında o zaman da &uuml;midi kırılmasın, hayata k&uuml;smesin diye ahirete iman imdadına yetişiyor &ldquo;d&uuml;nya fani, &uuml;z&uuml;lme&rdquo; sırıyla ebedi ve parlak bir hayatı &uuml;mit veriyor. Zaten İslam peygamberinin yaşamı buna en iyi &ouml;rnektir. Ticaret yapmıştır. Evlilik yaptığı ilk eşi d&ouml;nemin &ouml;nemli t&uuml;ccarlarındadır. Başka zengin sahabeler de vardır. Hatta &ccedil;ok zengin mezhep imamları, &acirc;limler de vardır. Yani İslam m&uuml;lkiyete d&uuml;şman değildir. Hatta Hac ve Zek&acirc;t gibi iki &ouml;nemli farzın yapılabilmesi doğrudan mal varlığıyla ilişkilidir. Hatta peygamberimizden beş vakte tayin olduğunu &ouml;renip, uyguladığımız namazın nerdeyse t&uuml;m ayetleri zek&acirc;tla birlikte zikredilmiştir. Diğer ibadetlerde de dolaylı şekilde sana rabbinden ne verilirse ilim, mal, g&uuml;zel ahlak vs. bunları paylaş denir. Velhasıl M&uuml;sl&uuml;man zengin olmalı ki Allah&rsquo;ın verdiği m&uuml;lk&uuml; başakları ile paylaşabilsin, ihtiya&ccedil; sahibi mazlum ve mağdurlar olmasın. Paylaşsın ki uhuvvet olsun, muhabbet olsun, sevin&ccedil; olsun&hellip; Şimdi &ccedil;ok sıkılan okurlarım diyecekler &ldquo;yahu m&uuml;lakata ge&ccedil;&rdquo; senin vaazlarına mı kaldık. Evet, M&uuml;sl&uuml;man zengin olmalı lakin her kuruşu meşru olmalı, ya da hukuken meşru olsa da, şeklen meşru olsa da vicdanen de meşruluğu tartışılmamalı. Mesela &ouml;nemli g&ouml;revi ifa eden bir b&uuml;rokrat ya da ş&ouml;hretli bir isim bu unvanlarını hukuken veya fiilen olmasa da dolaylı şekilde ima yoluyla bile olsa kullanıp bunlar &uuml;zerinden d&uuml;nyalıklar edinmemelidir.</p> <p>&Ccedil;ok uzattıktan sonra saadete gelelim. Kendini hep dışarıdan tanıdığım Necmi ağabey İzmir&rsquo;in yerlisi (ataları Arnavut g&ouml;&ccedil;meni) Urla&rsquo;da doğmuş, orada b&uuml;y&uuml;m&uuml;ş sonra yıllar &ouml;nce İzmir&rsquo;in merkezinde (Basmane) iş yeri a&ccedil;mış, ticaretle uğraşmış pek &ccedil;ok siyasinin, b&uuml;rokratın muhabbetini celp etmiş bu ağabeyin evine giderken ş&ouml;yle d&uuml;ş&uuml;nm&uuml;şt&uuml;m: insanda eski hatırları da canlandıran b&uuml;y&uuml;k&ccedil;e bir konakta ikamet ediyordur. Yanında hizmetini g&ouml;ren akrabadan da olsa birileri vardır. &Ouml;yle ya yardım almadan ayağa kalmıyor. Bacakları v&uuml;cudunun ağırlığını taşıyamıyor 85 yaşına gelmiş illaki birileri hizmetlerini g&ouml;r&uuml;yordur. Bu d&uuml;ş&uuml;ncelerle verdiği adrese gittik Buca Yıkıkkemer, her ne kadar İzmir&rsquo;de ikamet ediyor olsam da bildiğim bir muhit değildi. Neyse ki navigasyon cihazı yardımıyla muhite vardık fakat sokak numarasını unuttuğumuz i&ccedil;in biraz dolaşmak durumunda kaldık. O da ne! İzmir&rsquo;in belki de en varoş semtlerinden birine gitmişiz. Ger&ccedil;ekten tam bir varoş, evi bulmak i&ccedil;in &Ccedil;antacı Necmi demek k&acirc;fi, kime sorduysak herkes tanıyor, adresi tarif ediyordu. Bu şekilde evin &ouml;n&uuml;ne vardık basit, sıradan 3 katlı, pek b&uuml;y&uuml;k olmayan bir zemine kurulmuş beton eski bir ev, zili &ccedil;aldık, ağabeyin oğlu kapıyı a&ccedil;tı adımımızı i&ccedil;eri attık, ağabeyi g&ouml;rd&uuml;k. Girer girmez hemen solda iki-&uuml;&ccedil; metre kare belki daha k&uuml;&ccedil;&uuml;k bir yer, abartı değil bir &ccedil;ek-yat bir mini buzdolabı, bir k&uuml;&ccedil;&uuml;k masa gibi bir şey, dolapların &uuml;zerinde g&uuml;nl&uuml;k kullandığı hacetler, &ccedil;atal, kaşık, bardak, kesme tahtası cezve vesaire iki duvarda da boydan boya kitaplıklar yer alıyordu. &Uuml;&ccedil; kişi diz dize ancak oturabildiğimiz alanda iki de tabure vardı. Bu sahne beni ilk etapta sarsmıştı. Dışarıda bir yıldız gibi tanınan ağabey sanki sokağa terk edilenlerin sığındığı dar bir alana terk edilmiş gibiydi. Elini &ouml;pt&uuml;k. Ben g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml;m manzaradan &ouml;t&uuml;r&uuml; şaşkınlığımı gizleyemeyince ağabey ilk c&uuml;mleyi kurdu &ldquo;ben başkaları i&ccedil;in d&uuml;nya hayatı yaşamıyorum, ben halimden memnunuz&rdquo;</p> <p>Ağabeyin bizi karşılayan oğlu da babasının fıtratına hi&ccedil; uymayan &ccedil;ekingen, mahcup biriydi. D&uuml;ş&uuml;nd&uuml;m d&uuml;nyanın pek &ccedil;ok yerinde tanınan, sevilen konferanslara, d&uuml;ğ&uuml;nlere/derneklere resmi davetlerle &ccedil;ağrılan, b&uuml;rokratlardan davet, rekt&ouml;rlerden teşekk&uuml;r alan bu ağabey değil kendisi i&ccedil;in, ailesi i&ccedil;in bile bazı m&uuml;him mertebedeki kişilere k&uuml;&ccedil;&uuml;k imalarda bulunmuş olsaydı zannımca giderken ki d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ğ&uuml;m manzarayla karşılamam &ccedil;ok olası bir durundu. Ama ne g&ouml;rd&uuml;m 2-3 metre bir odada masasının &uuml;zerindeki elektrikli ocakla kendi yemeğini pişiren (bize de menemen pişirmek istedi), &ccedil;ayını demleyen, kendi ihtiya&ccedil;larını kendi g&ouml;ren bolca kitap dışında odasında zaruri ihtiyacı dışında bir şeyin olmadığı bir odada yaşayan bir adam. Hani rant hepimizin g&ouml;z&uuml;n&uuml; d&ouml;nd&uuml;rd&uuml;ğ&uuml; şu hayatta İzmir&rsquo;in bug&uuml;n en pahalı semtlerinden biri olan Urla&rsquo;da doğup, b&uuml;y&uuml;yen &ccedil;okluğunda tarla ekip, &ccedil;ift s&uuml;ren bu adama memleketinde bir tarla da mı kalmamıştı babadan. Olsaydı zannımca bunun rahatlığını 85 yaşında yaşamayıp ne zaman yaşayacaktı? Ama g&ouml;rd&uuml;klerimizde ve konuştuklarımızda anılardan başka bir şeyin olmadığıydı&hellip; 85 yaşında iki değnekle 3-5 metre ancak y&uuml;r&uuml;yebilirken neredeyse b&uuml;t&uuml;n yılı seyahatlerle ge&ccedil;irmek&hellip; Artık r&ouml;portaja ge&ccedil;elim&hellip;</p> <p><strong>ALLAH&rsquo;I ARARKEN TIMARHANEYE YATIRILAN ADAM: &Ccedil;ANTACI NECMİ</strong></p> <p><strong><em>Bilal Dursun Yılmaz: Ris&acirc;le-i N&ucirc;rları ilk olarak nerede, nasıl tanıdınız?</em></strong></p> <p><strong>Necmi İlgen:</strong> Sene 1966 Nurları İzmir&rsquo;de tanıdım. Burada Mustafa Birlik (1932-2012) diye bir abimiz vardı, Konyalı z&uuml;caciye işi yapıyordu onun evinde sohbetler olurdu. Namazg&acirc;h diye bir semt var, oraya beni davet ettiler. Yani birisi dedi ki gel oraya.&nbsp; Ben de gittim. Nerede buluşalım dedim beni g&ouml;t&uuml;ren &ldquo;seni berber d&uuml;kk&acirc;nında bekleyeceğim&rdquo; dedi. Beni alacak adamı bekliyorum geldi parmağıyla işaret etti, ben de parmağımı kaldırdım birlikte gidiyoruz, evin kapısına yaklaşınca bana &ldquo;kardeşim ben şimdi şu kapıdan i&ccedil;eri gireceğim, kapıyı g&ouml;stererek sen hemen i&ccedil;eri girme, biraz bekle sonra gel deyince &ldquo;birden neden&rdquo; dedim. Kalabalık olunca şik&acirc;yet falan ediyorlar deyince evin etrafında 1-2 tur attım. O zaman sene 1966 b&ouml;yle kalabalıklar bir araya gelemiyor. &nbsp;Binanın etrafında tur atarken i&ccedil;imden bir ses &ldquo;boş ver ya, gitme sakat bir yer herhalde ki adam hemen gelme dedi.&rdquo; &Ouml;yle ya gelme dediğine g&ouml;re sakat bir şey var ki gelme diyor i&ccedil;imdeki ses s&uuml;rekli bunu telkin ediyordu. Git- gitme ikileminde kaldım. Yazın sıcağında buraya kadar geldim &ldquo;ne olacak ya&rdquo; deyip onun girdiği kapıdan ben de girdim. Yukarıya &ccedil;ıktım baktım kalabalık bir cemaat var. İ&ccedil;inde benden gen&ccedil; olanlar var, benden yaşlı olanlar var sohbet ediyorlar, birisi kitap okuyordu. Ben kapıdan girer girmez adam y&uuml;z&uuml;me bakarak kitaptan şu c&uuml;mleyi okudu: <em>&ldquo;Ey maraz-ı vesvese ile m&uuml;ptel&acirc;! Bilir misin vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Sen ona ehemmiyet verdik&ccedil;e şişer, ehemmiyet vermezsen s&ouml;ner. Demek b&uuml;y&uuml;k nazarla baksan b&uuml;y&uuml;r, k&uuml;&ccedil;&uuml;k g&ouml;rsen k&uuml;&ccedil;&uuml;l&uuml;r. Korksan, ağırlaşır, hasta eder. Korkmasan, hafif olur, haf&icirc; kalır. Mahiyetini bilmesen devam eder, bilsen gider&rdquo;</em> (bu c&uuml;mleyi okumak i&ccedil;in kitaplıktan eline 800 k&uuml;sur sayfalık S&ouml;zler kitabını aldı, birinci a&ccedil;ışta bu yer a&ccedil;ılınca). Bize d&ouml;nerek &ldquo;bu sahifenin a&ccedil;ılması sekiz y&uuml;z de bir ihtimalken ilk seferde a&ccedil;ıldı, demek ki burada samimiyet var ki aratmadan hemen a&ccedil;ıldı&rdquo; dedi.</p> <p><strong><em>Neden vesvese bahsi sizi bu kadar etkiledi şimdi konuşurken bile sanki o anı yaşıyorsunuz?</em></strong></p> <p>Sen bu hizmeti nasıl tanıdın diye sorunca ben nasıl tanıdığımdan başladım. Elbette bunun evveli var. Bende vesveseler vardı o vesveselerle ben senelerce uğraştım. Hatta Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde birka&ccedil; g&uuml;n yattım. Yeşil re&ccedil;eteli ila&ccedil;lar kullandım. Hastaydım, imansızlık hastalığı, inanıyordum ama Allah&#39;a tam da inanamıyordum, İslamiyet&rsquo;i kabul ediyordum ama tam teslim, tam konsantre olamıyordum. Benim hastalığım buydu neden inandığım gibi yaşayamıyordum, neden tam konsantre olamıyordum. Bunun &uuml;z&uuml;nt&uuml;s&uuml; i&ccedil;indeydim, ağlıyordum. B&ouml;yle bir heng&acirc;mda &ccedil;ok yerler aradım, &ccedil;ok tarikatlara gittim. Tam 10 sene sonra Risale-i Nur karşıma &ccedil;ıktı. 10 sene sonra bu kitapları buldum tabii ya&hellip; 84 yaşındayım hala okuyorum. Bir yere &ccedil;ağırırlarsa hemen gidiyorum. Tabii ki hemen gideceğim hayatım benim bunlar. Ya ben bunları bulamasaydım... Ben sair hocalara gittim, m&uuml;ft&uuml;ye gittim sordum. Gencim 16-17 yaşlarındayım, tabi bunu (Risale-i Nur&rsquo;u) buluncaya kadar 26-27 yaşında olduk. Yani aradan 10 sene ge&ccedil;ti. M&uuml;ft&uuml;ye adeta yalvarırcasına soruyorum &ldquo;efendim benim b&ouml;yle b&ouml;yle ş&uuml;phelerim, vesveselerim var diyorum.&rdquo; M&uuml;ft&uuml;: &ldquo;imanın g&uuml;rl&uuml;ğ&uuml;ndendir o, s&ouml;yle o Şeytan&rsquo;a benim m&uuml;ft&uuml; amcam var, senin ananı ağlatır.&rdquo; bana bu cevabı veren d&ouml;nemin İzmir M&uuml;ft&uuml;s&uuml; Hasan Akif Salı (1944-1959). &nbsp;D&uuml;ş&uuml;n&uuml;n kardeşler işte o dersten sonra hakikati bulabildim. O ilk dersten sonra hemen kitap okuyan adamın yanına gittim. O da vefat etti, Allah rahmet eylesin. Dedim &ldquo;kardeş bu kitaptan nerede bulabiliriz?&rdquo; &ldquo;buluruz abi&rdquo; dedi, o gece bulmam lazım ila&ccedil; gibi ihtiyacım var, uyuyamıyordum. Sabahleyin beni derse g&ouml;nderen otelci Mehmet Metin abiye gittim. Beni o g&ouml;ndermiş ya kendi gelmemişti garip&hellip; Onun oteline gittim dedim. &ldquo;abi bu kitapları nerede bulacağız&rdquo; dedi &ldquo;buluruz, Muzaffer abi yeni kitaplar getirdi.&rdquo; Muzaffer Arslan ağabey bavullarla T&uuml;rkiye&rsquo;ye kitap dağıtıyordu (bunu s&ouml;ylerken g&ouml;zleri doldu, sesi titredi). Hemen bir tane S&ouml;zler, bir tane Mektubat bir de Tarih&ccedil;e-i hayat aldım d&ouml;nd&uuml;m d&uuml;kk&acirc;nıma. A&ccedil;tım Birinci S&ouml;z&rsquo;&uuml;<em> &ldquo;<strong>Bismillah</strong>&nbsp;her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu m&uuml;barek kelime İsl&acirc;m nişanı olduğu gibi b&uuml;t&uuml;n mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanıdır&hellip;</em> <em>&Ouml;yle de her şey, Cenab-ı Hakk&rsquo;ın namına hareket eder ki zerrecikler gibi tohumlar, &ccedil;ekirdekler başlarında koca ağa&ccedil;ları taşıyor, dağ gibi y&uuml;kleri kaldırıyorlar</em><em>&hellip; Demek her bir ağa&ccedil;,&nbsp;<strong>Bismillah</strong>&nbsp;der. Hazine-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.</em>&rdquo; deyince bende şafak attı. &nbsp;Dedim demek ağa&ccedil; bismillah deyip bize portakal veriyor, odun ya bunlar odun&hellip; Odun şeftali veriyor, odun elma veriyor, odun &uuml;z&uuml;m veriyor. Odundan kayısı, odundan kiraz,&nbsp; portakal, mandalina Allah Allah dedim&hellip; Kitap okuyorum d&uuml;kk&acirc;na m&uuml;şteri geliyor &ccedil;anta alacak bakıyor, muhatap arıyor. Ben okuyorum i&ccedil;imden de &ldquo;şimdi bu niye geldi&rdquo; diyorum, bakmıyorum m&uuml;şteriye, ilgilenmiyorum, gitsin diye bekliyorum kendimi kitaba &ouml;yle vermişim ki konsantrasyonumu bozmasın istiyorum. Hizmeti b&ouml;yle tanıdık, o g&uuml;n bug&uuml;n devam ediyoruz.</p> <p><strong>Gelecek Yazıda &Ccedil;antacı Necmi Bu zamanda ni&ccedil;in Risale-i Nur okumalıdır buna cevap verecek. Ayrıca&nbsp; &Ccedil;antacı Necmi&rsquo;nin kendine has &uuml;slubunu konuşacağız. </strong></p> <p>&nbsp;</p>
Ekleme Tarihi: 03 Ağustos 2019 - Cumartesi

ÇANTADAKİLER-1

<p><em>(&Ccedil;antacı Necmi namıyla ş&ouml;hret olmuş Necmi İlgen&rsquo;le m&uuml;lakatımızın I. B&ouml;l&uuml;m&uuml;)</em></p> <p>M&uuml;lakat t&uuml;r&uuml; yazıların giriş kısmında kiminle ne konuda m&uuml;lakat yapıldığıyla ilgili okurları bilgilendirmek i&ccedil;in genel malumatların verilmesi adettendir. Ben, bu klasik &acirc;deti biraz uzun tutacağım.</p> <p>M&uuml;lakat: soru sorulan kişiden alınan cevaplar &uuml;zerine tertip edilen bir yazı t&uuml;r&uuml;d&uuml;r. M&uuml;lakatların akademik &ccedil;alışmalar dışında pek de yansıtılmayan ya da yansıtılamayan farklı bir yanı da vardır. Ş&ouml;yle ki okurlar metinleri, orada ge&ccedil;en kelimeleri g&ouml;r&uuml;rler. Sohbet sırasında yaşananlar kısmen kelimelere d&ouml;k&uuml;lse de metinlerde duygular &ccedil;ok fazla hissedilmez. Mimikleri, beden dilini, g&ouml;zyaşını, o anki haletiruhiyeyi metinden g&ouml;rmek &ccedil;oğu zaman m&uuml;mk&uuml;n değildir. R&ouml;portaj yapan ise bunları o an g&ouml;r&uuml;r, yaşar ve orada bunu hisseder. M&uuml;lakat&ccedil;ı bir g&ouml;zlemcidir.&nbsp; G&ouml;zlem, yerinde yapılan bir analizdir. Dolaysıyla katılımcının her hali m&uuml;lakatı alanca yazılı, g&ouml;rsel-işitsel ya da zihinsel olarak kaydedilir. G&ouml;zlem yoluyla m&uuml;lakat verenin s&ouml;yledikleriyle yaptıkları ve yaşadıkları kıyaslanabilir. Y&uuml;z y&uuml;ze ve doğal mek&acirc;nda yapılan m&uuml;lakat bu imk&acirc;nı doğurur. Bir &ouml;l&ccedil;&uuml;de yerinde yapılan g&ouml;zlemin s&ouml;zden &ouml;teye bir samimiyet testi sunduğu s&ouml;ylenebilir. Bazı insanlar dışarıda &ouml;yle bir imaj verirler ki onları İstanbul beyefendisi-hanımefendisi sanırsınız t&acirc;ki yakın bir diyaloğunuz olup, o &ccedil;irkef y&uuml;zle karşılaşana kadar&hellip; &nbsp;Hatta ge&ccedil;mişte &uuml;nl&uuml; bir simadan Ramazan ayı ile ilgili bir m&uuml;lakat almaya gitmiştim Beykoz&rsquo;a hanımefendinin yaşam tarzının Ramazan&rsquo;ın R&rsquo;si ile alakası yoktu. İşini profesyonelce yapan bir riyak&acirc;rdı. Ama biz o g&ouml;zlemelerimizi değil de, s&ouml;ylediklerini yazmak durumunda kalıyorduk mecmualara. O y&uuml;zden m&uuml;lakat sadece sormaca olmayıp, alınan cevapları yazmaktan &ouml;te bir şeydir. Bu hafta sonu &Ccedil;antacı Necmi (Necmettin İlgen) namıyla ş&ouml;hret bulmuş Nur talebelerinin artık kadim diyebileceğimiz ağabeysi kabul edilen bu zatın evine gittim. Bu uzun girizg&acirc;hı yazmama sebep olan da ağabeyin evine giderken ki duygu ve d&uuml;ş&uuml;ncelerimin d&ouml;nerken ters y&uuml;z olma halinin bende ki bir yansımasıdır.</p> <p>Aslında bu ağabeyle m&uuml;stakil bir kitap haline getirilecek bir m&uuml;lakat ger&ccedil;ekleştirmek i&ccedil;in takriben &uuml;&ccedil; sene &ouml;nce randevu talep etmiş, bunun i&ccedil;in de pek &ccedil;ok soru hazırlamıştım belki y&uuml;z, belki daha fazla lakin &ccedil;eşitli sebeplerle bu m&uuml;lakat bug&uuml;ne kadar gecikti.</p> <p>Ağabey kendi camiasında herkes&ccedil;e tanınan sevilen biri olmakla beraber hem yurt i&ccedil;inde hem de yurt dışında pek &ccedil;ok kişi tarafında da takip edilen, tanınan ve sevilen bir sima... Yaklaşık 85 yaşında olan ağabey kendi farkında ya da değil ama adeta bir sosyal medya fenomeni olduğunu YouTube&rsquo;deki y&uuml;zlerce videosunun binlerce kez tıklandığından anlayabilirsiniz.</p> <p>Uzun asırlardır g&uuml;ndemimizde olup, tartışılan İslam d&uuml;nyasının malum bir mevzusu var: M&uuml;sl&uuml;manların fakrı zaruretine mukabil, karşıtlarının m&uuml;ferrah hayatları nedendir. Bu hep tartışılmıştır (r&ouml;portajda bu konu da tartışıldı) ve hala da tartışılmaktadır. M&uuml;sl&uuml;man fakir mi olmalıdır, &ldquo;bir lokma bir hırka&rdquo; İslamiyet&rsquo;in genel bir anlayışı mıdır, d&uuml;nya M&uuml;sl&uuml;manlar i&ccedil;in tedenni, inanmayanlar i&ccedil;in terakki yeri midir, İslam da &ldquo;d&uuml;nya fani, &ouml;l&uuml;m anidir&rdquo; o sepele asıl mesele ahirettir, d&uuml;nya işleriyle fazla meşguliyet M&uuml;sl&uuml;mana ziyandır. İslam, bu veya bunlara benzer &ouml;ğretiler &uuml;zerine mi bina edilmiştir? Yukarıda ifade edilen yaygın g&ouml;r&uuml;ş ve inanışlar b&uuml;t&uuml;n&uuml;yle doğru ya da b&uuml;t&uuml;n&uuml;yle hata mıdır?&nbsp; Diyeceksiniz ki &ldquo;m&uuml;lakat dedin ama sahneden de inmedin, seni mi okuyalım m&uuml;lakat yapılan kişinin d&uuml;ş&uuml;ncelerini mi?&rdquo; haklısınız lakin m&uuml;lakat zaten seri yazı şeklinde uzun bir &ccedil;alışma olacağından ben, bir kere yazacağım kalanında sadece sorular ve cevapları olacak. Lakin yukarıda a&ccedil;ıkladığım vecihle ben bu m&uuml;lakattan hi&ccedil;bir şey konuşmadan d&ouml;nm&uuml;ş olsaydım bile g&ouml;zlemlerimle o kadar &ccedil;ok bilgi toplamıştım ki sırf onlardan bile rahat bir m&uuml;lakat &ccedil;ıkarabilirdim. M&uuml;saade ediniz o g&ouml;zlemlerimden yukarıdaki sorularıma da kendim cevap vereyim. Evet, pek &ccedil;ok ayette a&ccedil;ık&ccedil;a belirtildiği &uuml;zere arz ve semada ne varsa b&uuml;t&uuml;n yaratılanların tamamı Allah&rsquo;ındır.&nbsp; M&uuml;lk umumen onundur. Dolayısıyla m&uuml;lk&uuml;nde istediği gibi tasarruf eder. Ayetlerinde (Şura: 20 ve Hut: 15-16) isteyene d&uuml;nyanın b&uuml;t&uuml;n nimetlerini verebileceğini s&ouml;ylemektedir. Yok mu isteyen, isteyin vereyim diyen bir ilahın kullarıyız. Yani M&uuml;sl&uuml;man fakir ve g&uuml;&ccedil;s&uuml;z olmak zorunda değil, hatta olmaması i&ccedil;in de &ccedil;aba i&ccedil;inde olmalı. T&uuml;m beşeri &ccedil;abalarına rağmen ilmi, istidadı, sosyal &ccedil;evresi, mali sermayesi vesaire yetmeyip &ccedil;aresiz kaldığında o zaman da &uuml;midi kırılmasın, hayata k&uuml;smesin diye ahirete iman imdadına yetişiyor &ldquo;d&uuml;nya fani, &uuml;z&uuml;lme&rdquo; sırıyla ebedi ve parlak bir hayatı &uuml;mit veriyor. Zaten İslam peygamberinin yaşamı buna en iyi &ouml;rnektir. Ticaret yapmıştır. Evlilik yaptığı ilk eşi d&ouml;nemin &ouml;nemli t&uuml;ccarlarındadır. Başka zengin sahabeler de vardır. Hatta &ccedil;ok zengin mezhep imamları, &acirc;limler de vardır. Yani İslam m&uuml;lkiyete d&uuml;şman değildir. Hatta Hac ve Zek&acirc;t gibi iki &ouml;nemli farzın yapılabilmesi doğrudan mal varlığıyla ilişkilidir. Hatta peygamberimizden beş vakte tayin olduğunu &ouml;renip, uyguladığımız namazın nerdeyse t&uuml;m ayetleri zek&acirc;tla birlikte zikredilmiştir. Diğer ibadetlerde de dolaylı şekilde sana rabbinden ne verilirse ilim, mal, g&uuml;zel ahlak vs. bunları paylaş denir. Velhasıl M&uuml;sl&uuml;man zengin olmalı ki Allah&rsquo;ın verdiği m&uuml;lk&uuml; başakları ile paylaşabilsin, ihtiya&ccedil; sahibi mazlum ve mağdurlar olmasın. Paylaşsın ki uhuvvet olsun, muhabbet olsun, sevin&ccedil; olsun&hellip; Şimdi &ccedil;ok sıkılan okurlarım diyecekler &ldquo;yahu m&uuml;lakata ge&ccedil;&rdquo; senin vaazlarına mı kaldık. Evet, M&uuml;sl&uuml;man zengin olmalı lakin her kuruşu meşru olmalı, ya da hukuken meşru olsa da, şeklen meşru olsa da vicdanen de meşruluğu tartışılmamalı. Mesela &ouml;nemli g&ouml;revi ifa eden bir b&uuml;rokrat ya da ş&ouml;hretli bir isim bu unvanlarını hukuken veya fiilen olmasa da dolaylı şekilde ima yoluyla bile olsa kullanıp bunlar &uuml;zerinden d&uuml;nyalıklar edinmemelidir.</p> <p>&Ccedil;ok uzattıktan sonra saadete gelelim. Kendini hep dışarıdan tanıdığım Necmi ağabey İzmir&rsquo;in yerlisi (ataları Arnavut g&ouml;&ccedil;meni) Urla&rsquo;da doğmuş, orada b&uuml;y&uuml;m&uuml;ş sonra yıllar &ouml;nce İzmir&rsquo;in merkezinde (Basmane) iş yeri a&ccedil;mış, ticaretle uğraşmış pek &ccedil;ok siyasinin, b&uuml;rokratın muhabbetini celp etmiş bu ağabeyin evine giderken ş&ouml;yle d&uuml;ş&uuml;nm&uuml;şt&uuml;m: insanda eski hatırları da canlandıran b&uuml;y&uuml;k&ccedil;e bir konakta ikamet ediyordur. Yanında hizmetini g&ouml;ren akrabadan da olsa birileri vardır. &Ouml;yle ya yardım almadan ayağa kalmıyor. Bacakları v&uuml;cudunun ağırlığını taşıyamıyor 85 yaşına gelmiş illaki birileri hizmetlerini g&ouml;r&uuml;yordur. Bu d&uuml;ş&uuml;ncelerle verdiği adrese gittik Buca Yıkıkkemer, her ne kadar İzmir&rsquo;de ikamet ediyor olsam da bildiğim bir muhit değildi. Neyse ki navigasyon cihazı yardımıyla muhite vardık fakat sokak numarasını unuttuğumuz i&ccedil;in biraz dolaşmak durumunda kaldık. O da ne! İzmir&rsquo;in belki de en varoş semtlerinden birine gitmişiz. Ger&ccedil;ekten tam bir varoş, evi bulmak i&ccedil;in &Ccedil;antacı Necmi demek k&acirc;fi, kime sorduysak herkes tanıyor, adresi tarif ediyordu. Bu şekilde evin &ouml;n&uuml;ne vardık basit, sıradan 3 katlı, pek b&uuml;y&uuml;k olmayan bir zemine kurulmuş beton eski bir ev, zili &ccedil;aldık, ağabeyin oğlu kapıyı a&ccedil;tı adımımızı i&ccedil;eri attık, ağabeyi g&ouml;rd&uuml;k. Girer girmez hemen solda iki-&uuml;&ccedil; metre kare belki daha k&uuml;&ccedil;&uuml;k bir yer, abartı değil bir &ccedil;ek-yat bir mini buzdolabı, bir k&uuml;&ccedil;&uuml;k masa gibi bir şey, dolapların &uuml;zerinde g&uuml;nl&uuml;k kullandığı hacetler, &ccedil;atal, kaşık, bardak, kesme tahtası cezve vesaire iki duvarda da boydan boya kitaplıklar yer alıyordu. &Uuml;&ccedil; kişi diz dize ancak oturabildiğimiz alanda iki de tabure vardı. Bu sahne beni ilk etapta sarsmıştı. Dışarıda bir yıldız gibi tanınan ağabey sanki sokağa terk edilenlerin sığındığı dar bir alana terk edilmiş gibiydi. Elini &ouml;pt&uuml;k. Ben g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml;m manzaradan &ouml;t&uuml;r&uuml; şaşkınlığımı gizleyemeyince ağabey ilk c&uuml;mleyi kurdu &ldquo;ben başkaları i&ccedil;in d&uuml;nya hayatı yaşamıyorum, ben halimden memnunuz&rdquo;</p> <p>Ağabeyin bizi karşılayan oğlu da babasının fıtratına hi&ccedil; uymayan &ccedil;ekingen, mahcup biriydi. D&uuml;ş&uuml;nd&uuml;m d&uuml;nyanın pek &ccedil;ok yerinde tanınan, sevilen konferanslara, d&uuml;ğ&uuml;nlere/derneklere resmi davetlerle &ccedil;ağrılan, b&uuml;rokratlardan davet, rekt&ouml;rlerden teşekk&uuml;r alan bu ağabey değil kendisi i&ccedil;in, ailesi i&ccedil;in bile bazı m&uuml;him mertebedeki kişilere k&uuml;&ccedil;&uuml;k imalarda bulunmuş olsaydı zannımca giderken ki d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ğ&uuml;m manzarayla karşılamam &ccedil;ok olası bir durundu. Ama ne g&ouml;rd&uuml;m 2-3 metre bir odada masasının &uuml;zerindeki elektrikli ocakla kendi yemeğini pişiren (bize de menemen pişirmek istedi), &ccedil;ayını demleyen, kendi ihtiya&ccedil;larını kendi g&ouml;ren bolca kitap dışında odasında zaruri ihtiyacı dışında bir şeyin olmadığı bir odada yaşayan bir adam. Hani rant hepimizin g&ouml;z&uuml;n&uuml; d&ouml;nd&uuml;rd&uuml;ğ&uuml; şu hayatta İzmir&rsquo;in bug&uuml;n en pahalı semtlerinden biri olan Urla&rsquo;da doğup, b&uuml;y&uuml;yen &ccedil;okluğunda tarla ekip, &ccedil;ift s&uuml;ren bu adama memleketinde bir tarla da mı kalmamıştı babadan. Olsaydı zannımca bunun rahatlığını 85 yaşında yaşamayıp ne zaman yaşayacaktı? Ama g&ouml;rd&uuml;klerimizde ve konuştuklarımızda anılardan başka bir şeyin olmadığıydı&hellip; 85 yaşında iki değnekle 3-5 metre ancak y&uuml;r&uuml;yebilirken neredeyse b&uuml;t&uuml;n yılı seyahatlerle ge&ccedil;irmek&hellip; Artık r&ouml;portaja ge&ccedil;elim&hellip;</p> <p><strong>ALLAH&rsquo;I ARARKEN TIMARHANEYE YATIRILAN ADAM: &Ccedil;ANTACI NECMİ</strong></p> <p><strong><em>Bilal Dursun Yılmaz: Ris&acirc;le-i N&ucirc;rları ilk olarak nerede, nasıl tanıdınız?</em></strong></p> <p><strong>Necmi İlgen:</strong> Sene 1966 Nurları İzmir&rsquo;de tanıdım. Burada Mustafa Birlik (1932-2012) diye bir abimiz vardı, Konyalı z&uuml;caciye işi yapıyordu onun evinde sohbetler olurdu. Namazg&acirc;h diye bir semt var, oraya beni davet ettiler. Yani birisi dedi ki gel oraya.&nbsp; Ben de gittim. Nerede buluşalım dedim beni g&ouml;t&uuml;ren &ldquo;seni berber d&uuml;kk&acirc;nında bekleyeceğim&rdquo; dedi. Beni alacak adamı bekliyorum geldi parmağıyla işaret etti, ben de parmağımı kaldırdım birlikte gidiyoruz, evin kapısına yaklaşınca bana &ldquo;kardeşim ben şimdi şu kapıdan i&ccedil;eri gireceğim, kapıyı g&ouml;stererek sen hemen i&ccedil;eri girme, biraz bekle sonra gel deyince &ldquo;birden neden&rdquo; dedim. Kalabalık olunca şik&acirc;yet falan ediyorlar deyince evin etrafında 1-2 tur attım. O zaman sene 1966 b&ouml;yle kalabalıklar bir araya gelemiyor. &nbsp;Binanın etrafında tur atarken i&ccedil;imden bir ses &ldquo;boş ver ya, gitme sakat bir yer herhalde ki adam hemen gelme dedi.&rdquo; &Ouml;yle ya gelme dediğine g&ouml;re sakat bir şey var ki gelme diyor i&ccedil;imdeki ses s&uuml;rekli bunu telkin ediyordu. Git- gitme ikileminde kaldım. Yazın sıcağında buraya kadar geldim &ldquo;ne olacak ya&rdquo; deyip onun girdiği kapıdan ben de girdim. Yukarıya &ccedil;ıktım baktım kalabalık bir cemaat var. İ&ccedil;inde benden gen&ccedil; olanlar var, benden yaşlı olanlar var sohbet ediyorlar, birisi kitap okuyordu. Ben kapıdan girer girmez adam y&uuml;z&uuml;me bakarak kitaptan şu c&uuml;mleyi okudu: <em>&ldquo;Ey maraz-ı vesvese ile m&uuml;ptel&acirc;! Bilir misin vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Sen ona ehemmiyet verdik&ccedil;e şişer, ehemmiyet vermezsen s&ouml;ner. Demek b&uuml;y&uuml;k nazarla baksan b&uuml;y&uuml;r, k&uuml;&ccedil;&uuml;k g&ouml;rsen k&uuml;&ccedil;&uuml;l&uuml;r. Korksan, ağırlaşır, hasta eder. Korkmasan, hafif olur, haf&icirc; kalır. Mahiyetini bilmesen devam eder, bilsen gider&rdquo;</em> (bu c&uuml;mleyi okumak i&ccedil;in kitaplıktan eline 800 k&uuml;sur sayfalık S&ouml;zler kitabını aldı, birinci a&ccedil;ışta bu yer a&ccedil;ılınca). Bize d&ouml;nerek &ldquo;bu sahifenin a&ccedil;ılması sekiz y&uuml;z de bir ihtimalken ilk seferde a&ccedil;ıldı, demek ki burada samimiyet var ki aratmadan hemen a&ccedil;ıldı&rdquo; dedi.</p> <p><strong><em>Neden vesvese bahsi sizi bu kadar etkiledi şimdi konuşurken bile sanki o anı yaşıyorsunuz?</em></strong></p> <p>Sen bu hizmeti nasıl tanıdın diye sorunca ben nasıl tanıdığımdan başladım. Elbette bunun evveli var. Bende vesveseler vardı o vesveselerle ben senelerce uğraştım. Hatta Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde birka&ccedil; g&uuml;n yattım. Yeşil re&ccedil;eteli ila&ccedil;lar kullandım. Hastaydım, imansızlık hastalığı, inanıyordum ama Allah&#39;a tam da inanamıyordum, İslamiyet&rsquo;i kabul ediyordum ama tam teslim, tam konsantre olamıyordum. Benim hastalığım buydu neden inandığım gibi yaşayamıyordum, neden tam konsantre olamıyordum. Bunun &uuml;z&uuml;nt&uuml;s&uuml; i&ccedil;indeydim, ağlıyordum. B&ouml;yle bir heng&acirc;mda &ccedil;ok yerler aradım, &ccedil;ok tarikatlara gittim. Tam 10 sene sonra Risale-i Nur karşıma &ccedil;ıktı. 10 sene sonra bu kitapları buldum tabii ya&hellip; 84 yaşındayım hala okuyorum. Bir yere &ccedil;ağırırlarsa hemen gidiyorum. Tabii ki hemen gideceğim hayatım benim bunlar. Ya ben bunları bulamasaydım... Ben sair hocalara gittim, m&uuml;ft&uuml;ye gittim sordum. Gencim 16-17 yaşlarındayım, tabi bunu (Risale-i Nur&rsquo;u) buluncaya kadar 26-27 yaşında olduk. Yani aradan 10 sene ge&ccedil;ti. M&uuml;ft&uuml;ye adeta yalvarırcasına soruyorum &ldquo;efendim benim b&ouml;yle b&ouml;yle ş&uuml;phelerim, vesveselerim var diyorum.&rdquo; M&uuml;ft&uuml;: &ldquo;imanın g&uuml;rl&uuml;ğ&uuml;ndendir o, s&ouml;yle o Şeytan&rsquo;a benim m&uuml;ft&uuml; amcam var, senin ananı ağlatır.&rdquo; bana bu cevabı veren d&ouml;nemin İzmir M&uuml;ft&uuml;s&uuml; Hasan Akif Salı (1944-1959). &nbsp;D&uuml;ş&uuml;n&uuml;n kardeşler işte o dersten sonra hakikati bulabildim. O ilk dersten sonra hemen kitap okuyan adamın yanına gittim. O da vefat etti, Allah rahmet eylesin. Dedim &ldquo;kardeş bu kitaptan nerede bulabiliriz?&rdquo; &ldquo;buluruz abi&rdquo; dedi, o gece bulmam lazım ila&ccedil; gibi ihtiyacım var, uyuyamıyordum. Sabahleyin beni derse g&ouml;nderen otelci Mehmet Metin abiye gittim. Beni o g&ouml;ndermiş ya kendi gelmemişti garip&hellip; Onun oteline gittim dedim. &ldquo;abi bu kitapları nerede bulacağız&rdquo; dedi &ldquo;buluruz, Muzaffer abi yeni kitaplar getirdi.&rdquo; Muzaffer Arslan ağabey bavullarla T&uuml;rkiye&rsquo;ye kitap dağıtıyordu (bunu s&ouml;ylerken g&ouml;zleri doldu, sesi titredi). Hemen bir tane S&ouml;zler, bir tane Mektubat bir de Tarih&ccedil;e-i hayat aldım d&ouml;nd&uuml;m d&uuml;kk&acirc;nıma. A&ccedil;tım Birinci S&ouml;z&rsquo;&uuml;<em> &ldquo;<strong>Bismillah</strong>&nbsp;her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu m&uuml;barek kelime İsl&acirc;m nişanı olduğu gibi b&uuml;t&uuml;n mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanıdır&hellip;</em> <em>&Ouml;yle de her şey, Cenab-ı Hakk&rsquo;ın namına hareket eder ki zerrecikler gibi tohumlar, &ccedil;ekirdekler başlarında koca ağa&ccedil;ları taşıyor, dağ gibi y&uuml;kleri kaldırıyorlar</em><em>&hellip; Demek her bir ağa&ccedil;,&nbsp;<strong>Bismillah</strong>&nbsp;der. Hazine-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.</em>&rdquo; deyince bende şafak attı. &nbsp;Dedim demek ağa&ccedil; bismillah deyip bize portakal veriyor, odun ya bunlar odun&hellip; Odun şeftali veriyor, odun elma veriyor, odun &uuml;z&uuml;m veriyor. Odundan kayısı, odundan kiraz,&nbsp; portakal, mandalina Allah Allah dedim&hellip; Kitap okuyorum d&uuml;kk&acirc;na m&uuml;şteri geliyor &ccedil;anta alacak bakıyor, muhatap arıyor. Ben okuyorum i&ccedil;imden de &ldquo;şimdi bu niye geldi&rdquo; diyorum, bakmıyorum m&uuml;şteriye, ilgilenmiyorum, gitsin diye bekliyorum kendimi kitaba &ouml;yle vermişim ki konsantrasyonumu bozmasın istiyorum. Hizmeti b&ouml;yle tanıdık, o g&uuml;n bug&uuml;n devam ediyoruz.</p> <p><strong>Gelecek Yazıda &Ccedil;antacı Necmi Bu zamanda ni&ccedil;in Risale-i Nur okumalıdır buna cevap verecek. Ayrıca&nbsp; &Ccedil;antacı Necmi&rsquo;nin kendine has &uuml;slubunu konuşacağız. </strong></p> <p>&nbsp;</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.