Bilal Dursun YILMAZ
Köşe Yazarı
Bilal Dursun YILMAZ
 

Bir aşkın, bir tutkunun ardından giden bir ömür…

<p><em>Uzun bir aradan sonra kıymetli bir m&uuml;lakatla yeniden okurlarımızın karşına &ccedil;ıkmak bizi ziyadesiyle memnun etmiştir. M&uuml;lakat vereni yaklaşık 25 yıldır yakinen tanımış olmamıza rağmen bu s&ouml;yleşiyi ger&ccedil;ekleştirmek a&ccedil;ık&ccedil;ası &ccedil;ok da kolay olmadı. Ş&ouml;yle ki: m&uuml;lakatı her talep ettiğimizde &ldquo;Bilal kardeş, m&uuml;lakat yapacak &ccedil;ok m&uuml;him insanlar var, ben o kadar da kıymetli biri değilim&rdquo; diyerek aramızdaki uzun yıllara yayılan hukuku da incitmeden her seferinde bir bahane ile bu arzumu geri &ccedil;evirdi. Oysa kıymet ve ehemmiyet ondan h&acirc;sıl olan faydaya g&ouml;re tezay&uuml;t eder. Mesela &ccedil;ok k&uuml;&ccedil;&uuml;k bir hastalığın keşif ve tedavisinde &ccedil;ok b&uuml;y&uuml;k bir mimarın ya da m&uuml;hendisin sağlık konusunda ihtisas yapmış bir sağlık&ccedil;ı bir pratisyen hekim kadar değeri ve kıymeti olamayacağı gibi, bir abidenin inşasında da bir profes&ouml;r cerrahın değil mimar, oradaki bir amele kadar s&ouml;z sahibi olması abestir. Bu perspektiften bakınca kıymet ve ehemmiyet yapılan işin mahiyeti ile işi yapanın ehliyeti noktasından değerlendirilmelidir.</em></p> <p>Bedi&uuml;zzaman&rsquo;ın ve Nur harek&acirc;tının eleştirenleri olabilir, sevmeyenleri olabilir, hor ve hakir g&ouml;renleri de olabilir lakin bu hareket değil T&uuml;rkiye&rsquo;nin, d&uuml;nyanın bir ger&ccedil;eğidir. Bu konuda m&uuml;balağa ettiğimi ya da yanlı bir ifade de bulunduğumu d&uuml;ş&uuml;nebilirsiniz fakat on yıl yurt dışında yaşamış biri olarak <strong>hakka&#39;l-yak&icirc;n</strong> g&ouml;rm&uuml;ş, dokunmuş ve hissetmiş biri olarak s&ouml;yl&uuml;yorum ki bu hareket d&uuml;nya y&uuml;z&uuml;nde ciddi taban bulmuş, b&uuml;y&uuml;k bir kitlesel hareket, uluslararası sosyolojik bir ger&ccedil;ektir&hellip;</p> <p>İyi bir okur olmasam da <em>Ris&acirc;le-i Nurları</em> biraz okumuş biri olarak s&ouml;yl&uuml;yorum ki bu eserler evet, d&uuml;nyada &ccedil;ok ciddi bir taban bulmuş olsa da maalesef bilim d&uuml;nyasında, akademik camiada yeteri kadar kendine alan a&ccedil;amamıştır. Bunun iki temel nedeni vardır bana g&ouml;re. Birincisi bilim d&uuml;nyasının demokrat g&ouml;z&uuml;ken otokrat yapısı, buna bilimsel diktat&ouml;rl&uuml;k de diyebiliriz. İkinci nedeni de Bedi&uuml;zzaman&rsquo;ın takip&ccedil;ilerinin onu her y&ouml;n&uuml; ile yeteri kadar anlayamamasıdır. Evet, bug&uuml;ne kadar bu kitle hareketi i&ccedil;inde bulunmuş &ccedil;ok &ouml;nemli akademisyenler olmuştur, <em>Ris&acirc;le-i Nurların </em>bazı cihetlerini bilhassa imani cihetlerini ulusal ve uluslararası sempozyumlarda sunan yerli ve yabancı pek &ccedil;ok bilim insanı &ccedil;ıkmış, pek &ccedil;ok organizasyon yapılmıştır ve yapılmaktadır. Lakin birinci nedenin de b&uuml;y&uuml;k etkisiyle yani bilimsel despotizmi elinde tutan Batı yıllarca d&uuml;nyayı aydınlatan şark ilim d&uuml;nyasının izlerini yok etmek i&ccedil;in &ldquo;bilimsel dil&rdquo; &ldquo;akademik şablon ve &uuml;slup&rdquo; ve farklı normları ileri s&uuml;rerek bir şekilde şarkın, bilhassa M&uuml;sl&uuml;manların bilim camiasındaki yerini daraltmıştır. Batının bilimsellik kisvesi ile daralttığı o kapıdan i&ccedil;eri girebilen &ccedil;ok mahdut m&uuml;tefekkirimiz Batı nezdinde makbul bilim insanı olmayı başarmıştır. Bu bilimsel despotizm &ouml;yle bir şey ki bunu a&ccedil;ıklamak i&ccedil;in şu &ouml;rnek yeter de artar bile&hellip; Kendisi bir Bedi&uuml;zzaman ve <em>Ris&acirc;le-i Nur</em> takip&ccedil;isi olmamasına rağmen bu hareketi bilimin &ouml;ng&ouml;rd&uuml;ğ&uuml; şekilde, metotta sosyolojik bir bakış a&ccedil;ısıyla ele aldığı i&ccedil;in <strong>Şerif Mardin</strong> gibi son d&ouml;nemin en m&uuml;him kılavuz aydınını kendi engizisyonumuza kurban vermiş bir toplumuz.</p> <p>Ge&ccedil;en g&uuml;n akademik bir &ccedil;alışmaya katkı i&ccedil;in Batılı kaynakları karıştırırken bir şeyi tekrar g&ouml;rd&uuml;k mesela siyaset bilimi &ccedil;alışacaksanız, kamuoyu ve sivil toplum &ccedil;alışacaksanız, sosyoloji, mantık, iletişim ve sair ilimleri &ccedil;alışacaksanız başvuracağınız ilk kaynak Antik Yunan ve Aristo olmalı gibi kesin bir yargı oluşmuş durumdadır. Evet, Aristo nerdeyse t&uuml;m temel bilimlerde verdiği 400 eseriyle bu haklı ş&ouml;hreti fazlasıyla hak ediyor kesinlikle. Lakin her sosyal olguyu izah ve ispat etmek i&ccedil;in onu referans etmek, ona isnat etmek zarureti i&ccedil;inde olan bilim &ccedil;evreleri demiyorum <strong>İbn-i Haldun&rsquo;</strong>u mesela niye <strong>Ahmet Yesevi&rsquo;</strong>ye, ya da Mevlana&rsquo;ya atıf yapma ihtiyacı hissetmezler. Neden onlara bir m&uuml;tefekkir nazarı ile değil de &ldquo;tasavvuf&ccedil;u&rdquo; diyerek o insanları dar bir alana hapsetme gereği duyarlar. Mesela iletişim disiplini i&ccedil;in Aristo: &ldquo;<em>ikna etmenin b&uuml;t&uuml;n uygun anlamları</em> <em>(Y&uuml;ksel, 2012: 143)&rdquo; </em>şeklinde bir a&ccedil;ıklama yaparken, <strong>Mevl&acirc;n&acirc; Cel&acirc;ledd&icirc;n-i R&ucirc;m&icirc;&rsquo;</strong>nin (&ouml;. 672/1273) pek &ccedil;ok kimsenin de aşinası olduğu <em>&ldquo;Ne kadar bilirsen bil, s&ouml;ylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.&rdquo; </em>ifadesi iletişimi a&ccedil;ıklamak i&ccedil;in ni&ccedil;in kaynak olarak g&ouml;sterilmez. Oysaki Mevlana; iletişim s&uuml;recinin muhatabın seviyesine g&ouml;re yapılması gerektiğini vurgulanmıştır. Mesajın hedef kitleye g&ouml;re tasarlanmasının &ouml;nemine değinmiştir, d&ouml;n&uuml;t alabilmenin ancak doğru anlaşılmakla m&uuml;mk&uuml;n olduğunu veciz şekilde s&ouml;ylenmiştir. Buna rağmen akademik bir iletişim makalesinde bunu kaynak olarak kullanamayız neden? Batının bilimsel despotizmi, bizim Batıyı bilim kıblemiz tasavvur etmemiz ve sair&hellip;</p> <p>Neden buraya girdik? Bedi&uuml;zzaman kendi ifadesiyle <em>&ldquo;Risale-i Nur&rsquo;u anlamıyorlar. Yahut anlamak istemiyorlar. Beni, skolastik bataklığı i&ccedil;inde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar. Ben, b&uuml;t&uuml;n m&uuml;spet ilimlerle, asr-ı hazır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. Bu hususta en derin meseleleri hallettim. Hatt&acirc; bu hususta da bazı eserler telif eyledim (</em><a href="https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/tarihce-i-hayat"><em>Tarih&ccedil;e-i Hayat</em></a><em>, s. 784)&rdquo;</em> derken gerek ardıllarının yaklaşımları gerekse s&ouml;z&uuml;n&uuml; ettiğimiz dogmatizm onu dar bir alana hapsetmiştir. Evet, birleri bu dar alandan memnun olabilirler lakin Bedi&uuml;zzaman en az bir Sokrat, bir Eflatun kadar tefekk&uuml;r ikliminde rey sahibidir. O her ne kadar <em>&ldquo;<strong>ben</strong> yalnız <strong>iman &uuml;zerine mesa&icirc;mi teksif</strong> etmiş bulunuyorum (</em><a href="https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/tarihce-i-hayat"><em>Tarih&ccedil;e-i Hayat</em></a><em>, s. 784)&rdquo;</em> demişse de bunun takip&ccedil;ilerince kısmen yanlış anlaşıldığını d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; iman toplum hayatının dışında değildir. O sebeple Bedi&uuml;zzaman <strong>Cemil Meri&ccedil;</strong> gibi bir sosyologdur, <strong>Muzaffer Şerif</strong> gibi bir pedagogdur hatta onların yol g&ouml;stericisidir. <strong>Smith</strong> gibi bir iktisat teorisyenidir. Farkındayım istihza-i g&uuml;l&uuml;msemelerin fakat her şey meydanda merak eder arar, bulur, okur, g&ouml;r&uuml;r&hellip;</p> <p>Bu &ccedil;ok su g&ouml;t&uuml;ren mevzuyu burada keserek m&uuml;lakata d&ouml;nelim. M&uuml;lakatı aldığımız kişi her ne kadar <em>&ldquo;ben m&uuml;him biri değilim, m&uuml;him insanlarla g&ouml;r&uuml;ş&rdquo;</em> dese de biz bu kişinin bilime kaynak temin edecek paha bi&ccedil;ilemez bir arşiv literat&uuml;r&uuml; oluşturduğunu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yoruz. G&uuml;n olur da bazı dogmatik kafalar Bedi&uuml;zzaman&rsquo;ın sosyolojik yaklaşımını teoriden pratiğe nasıl d&ouml;n&uuml;şt&uuml;rd&uuml;ğ&uuml;n&uuml; incelemek isterlerse <strong>Sav Karyesi</strong>ne m&uuml;racaat etmek isteyeceklerdir. Lakin o g&uuml;n&uuml;n tanıklarından bug&uuml;n artık hayatta olan kalmamıştır. Bug&uuml;n pek &ccedil;ok &uuml;nvanlı kişinin okuyup da anlamasında aciz kaldıkları <em>Risale-i Nurları</em> Sav K&ouml;y&uuml;nde mukim bir imam ve iki hacıdan gayri bin (1000) kalemle gen&ccedil;, ihtiyar, kadın, erkek ve &ccedil;ocuk pek &ccedil;oğu okuryazar olmayan bu insanlar yazarak (kopya ederek) tab etmişlerdir. Bedi&uuml;zzaman&rsquo;ın ifadesiyle <em>iman tekniğe meydan okumuştur</em>. B&uuml;t&uuml;n serveti bir elindeki suibriği, bardağı, sakosu olan Bedi&uuml;zzaman bu insanları nasıl bir ruhla ateşlemiştir, nasıl bir metotla, nasıl bir bakış a&ccedil;ısıyla onları sevk etmiştir ki tarlasını tapanını bırakarak gaz lambası ışığında b&uuml;t&uuml;n gayretleriyle kitap &ccedil;oğaltmışlardır. İşte bu ve benzeri sosyolojik vakaları araştıracak bilim insanlarına, gelecek kuşaklara kaynak olması i&ccedil;in şahsi gayretiyle oluşturduğu arşivi teşekk&uuml;l ettiren bu kişi kim mi onu kendisine soralım, biraz tanıyalım ki ehliyeti var mı hep birlikte g&ouml;relim, değerlendirelim&hellip;</p> <p>Bu hafta girizg&acirc;hı, ya da takdimi uzun tuttuğumuzdan tek soru soracağız haftaya devam edeceğiz&hellip;</p> <p><strong>KISACA TARİH&Ccedil;E-İ HAYATIMDAN BAHSEDEYİM: </strong></p> <p><strong><em>[B&ouml;yle bir r&ouml;portajı, Bilal Yılmaz Dursun kardeşimizin yıllarca s&uuml;ren dayanılmaz ısrarları karşısında kabul etmek zorunda kaldım. Yoksa kendimi r&ouml;portaj yapılacak kadar değerli birisi olarak g&ouml;rm&uuml;yorum. Bu samimi bir itiraftır, tevazu değil&hellip;</em></strong></p> <p><strong><em>&Ouml;mer &Ouml;zcan]</em></strong></p> <p><strong><em>Ris&acirc;le-i Nurlarla ilk defa nerede ve nasıl tanıştınız, bu bir ihtiya&ccedil;tan mı doğdu, kısaca kendinizden bahseder misiniz?</em></strong></p> <p><img src="file:///C:/Users/omer/AppData/Local/Temp/OICE_AC129783-D834-486D-AAF4-72FB4F89358B.0/msohtmlclip1/01/clip_image002.jpg" style="height:206px; width:600px" /></p> <p><strong><em>&Ouml;mer &Ouml;zcan (Milas 1950)</em></strong></p> <p>1 Mayıs 1950 tarihinde Muğla&rsquo;nın Milas il&ccedil;esinin &Ccedil;andır k&ouml;y&uuml;nde d&uuml;nyaya gelmişim. Altı kardeşiz. İlkokulu k&ouml;yde ve Milas&rsquo;ta okudum. Ortaokulu Milas&rsquo;ta, kısa bir m&uuml;ddet de Muğla&rsquo;da okuduktan sonra İzmir&rsquo;de Alsancak Ortaokul&rsquo;unda tamamladım. Liseyi yine İzmir&rsquo;de bitirdim ve&nbsp; &uuml;niversiteyi Ankara&rsquo;da Erkek Teknik Y&uuml;ksek &Ouml;ğretmen Okulunda, bug&uuml;nk&uuml; adıyla Gazi &Uuml;niversitesi Teknik Eğitim Fak&uuml;ltesinde tamamladım. Ankara&rsquo;da okurken Bedi&uuml;zzaman hazretlerinin yakın talebelerinden Bayram Y&uuml;ksel ağabeyin nezaretinde olan Risale-i Nur medreselerinde 4 bu&ccedil;uk sene (1969-1973) kalmış oldum.</p> <p>1973 yılında Zonguldak&rsquo;a &ouml;ğretmen olarak tayin olundum.1975&rsquo;te Zonguldak&rsquo;ta evlendim, zevcem Necla Hanım, Karadeniz Ereğli&rsquo;sindendir, &ccedil;ocukluğundan itibaren Nur talebesi olarak yetişmiştir. Tuba ve Elif isminde iki kızım, onlardan da 5 torunum var. Hepsi de hizmetlerle alakadardır, elhamd&uuml;lillah&hellip;</p> <p>1984 yılında Zonguldak&rsquo;tan İzmir&#39;e mezun olduğum liseye tayinimi &ccedil;ıkarttım. 2000 yılında aynı liseden emekli oldum, şimdi emekli olarak İzmir &Ccedil;iğli&rsquo;de ikamet ediyorum. <em>Ris&acirc;le-i Nur </em>hizmetleriyle meşgul olmaya &ccedil;alışıyorum. Şunu da &ouml;zellikle belirteyim, biz 1965 yılında Milas&rsquo;tan İzmir&rsquo;e ailece hicret ettik, yani şu anda Milas&rsquo;la irtibatım &ccedil;ok az, daha &ccedil;ok İzmir&rsquo;de b&uuml;y&uuml;d&uuml;k.</p> <p><img src="file:///C:/Users/omer/AppData/Local/Temp/OICE_AC129783-D834-486D-AAF4-72FB4F89358B.0/msohtmlclip1/01/clip_image004.jpg" style="height:294px; width:605px" /></p> <p><em>T&Uuml;YAP 19.04.2014 İzmir</em></p> <p><strong>RİSALE-İ NUR&rsquo;U 17 YAŞIMDA İKEN İZMİR&rsquo;DE TANIDIM</strong></p> <p>Ris&acirc;le-i Nuru ilk defa 1967 yılında İzmir&rsquo;de duymaya başladım. Bana vesile olan benden iki yaş b&uuml;y&uuml;k ağabeyim Abd&uuml;lkadir &Ouml;zcan&#39;dır, ilk defa o tanıdı nurları. Kendisi şimdi &uuml;niversitede tarih hocasıdır, profes&ouml;rd&uuml;r. Daha sonra İzmir&rsquo;deki ağabeylerle tanıştım. Başta &Ccedil;antacı Necmi İlgen ağabeyin &uuml;zerimde &ccedil;ok emekleri var. Ondan sonra Ahmet Fevzi Kul Ağabey gibi kadim ağabeylerle tanışmak, g&ouml;r&uuml;şmek nasip oldu. Halıcı H&uuml;seyin &Ccedil;ağdır, Muzaffer Aslan, Muzaffer Erdem gibi kadim ağabeylerle beraber olmak nasip oldu İzmir&rsquo;de.</p> <p><strong>İ&Ccedil;İMDEKİ BOŞLUK BENİ BİR ŞEKİLDE D&Uuml;RT&Uuml;YORDU</strong></p> <p>Sorunun ikinci kısmı; bu bir ihtiya&ccedil;tan mı doğdu?</p> <p>Evet, lise ikideydim&hellip; O zamanlar, şimdi tasvir edemeyeceğim kadar b&uuml;y&uuml;k hatalar i&ccedil;indeydim; hem de ağabeyimle, arkadaşlarımla beraber&hellip; Ahirette sizleri şahit tutmamak i&ccedil;in o kısımları anlatmak istemiyorum. Fakat bir taraftan fıtrata konulan yaratanını arama ihtiyacı, i&ccedil;imdeki boşluk, ebedi yaşama isteği, saadet-i ebedi arayışı beni bir şekilde d&uuml;rt&uuml;yordu. Mutsuzluk vardı, &ccedil;ok ciddi bir arayış i&ccedil;indeydim, Bir taraftan sinemaya, ya da başka yerlere gidiyor, &ouml;b&uuml;r taraftan da <em>Ris&acirc;le-i Nurları</em> duyduktan sonra namazlarımı kılmaya &ccedil;alışıyordum.</p> <p>Lisede &Acirc;şık H&uuml;seyin dediğimiz &ccedil;ok menfi bir T&uuml;rk&ccedil;e &ouml;ğretmenimiz vardı, İslamiyet&rsquo;in ve bilhassa nurcuların aleyhinde &ccedil;ok konuşuyordu. Buna verdiğim tepkiden dolayı ki aslında bu adamın bana faydası oldu, daha esaslı arayış i&ccedil;ine girdim. İman hakikatlerini, imanın altı şartını bana ispat edecek, deliksiz ve boşluk bırakmayacak bir şekilde anlatacak kitaplar aramaya başladım. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; i&ccedil;imde vesvese vardı, kurt i&ccedil;in i&ccedil;in benliğimi kemiriyordu. Tabii o zaman İslami yayınlar bol değil, babamdan aldığım har&ccedil;lıklarla farklı İslami kitaplar arıyordum. Kestanepazarı Camiinin altında bir tek İslami kitaplar satan bir kitapevi var; oraya gidiyorum, bakıyorum, kitaplar alıyor okuyorum, fakat bunlar beni tatmin etmiyor... Bendeki mevcut zayıf imanı kullanan eserler bunlar... <em>&Ccedil;&ouml;le İnen Nur, Halkadan Parıltılar</em>, Evliya Menkıbeleri gibi, aslında g&uuml;zel kitaplar&hellip;&nbsp; Fakat bu eserler bendeki mevcut olan taklidi imanı kullanıyor, inancıma yeni bir şeyler katmıyordu... H&acirc;lbuki bana, benim temeli zayıf imanımın &uuml;zerine, yeni taşlar d&ouml;şeyecek farklı eserler lazımdı.</p> <p><strong>&Ccedil;&Ouml;LDE SUYU BULMUŞ ADAM GİBİ RİSALE-İ NUR&rsquo;U İ&Ccedil;EREK DİNLİYORDUM</strong></p> <p>İşte tam o sıralarda <em>Ris&acirc;le-i Nur</em> nasip oldu Abd&uuml;lkadir ağabeyime ve ondan sonra bana. İzmir&rsquo;de Mustafa Birlik ağabeyin Patlıcancı Yokuşu dediğimiz sokağın sonundaki evinde, Salı akşamları dersler oluyordu, o da haftada bir g&uuml;n. Necmi İlgen ağabeyin tavsiyesiyle oraya gidiyordum salı g&uuml;nleri. Bu ev &ccedil;ok dik bir yokuşun tepesindeydi, Tilkilikten &ccedil;ıkılıyordu. Salı akşamlarını iple &ccedil;ekiyordum adeta. O zaman 17 yaşında, lise ikideyim daha. O yokuşu bir nefeste &acirc;deta u&ccedil;arak &ccedil;ıkıyordum bu eve. Hasretle &ccedil;&ouml;lde suyu bulmuş bir adam gibi dersleri i&ccedil;erek dinlemeye başlıyordum. O sıralarda yine &Ccedil;antacı Necmi Ağabey bana ilk defa <em>Gen&ccedil;lik Rehberi</em> kitabını hediye etti, bunu m&uuml;talaa etmeye başladım, tam anlayamadığım &ccedil;ok etkilendim, &ccedil;ok tesir altında kaldım. Aradığımı bulmuştum&hellip; Anlaması zordu, hatta g&uuml;&ccedil;t&uuml;, bir l&uuml;gat bulup da bunu ben terc&uuml;me edeceğim, etmeliyim diye faaliyete bile başlamıştım. Tabi sonradan bunların yanlış olduğu, <em>Ris&acirc;le-i Nur&rsquo;un</em> kendine has şahane, harika bir Kur&rsquo;an&icirc; &uuml;slubu olduğunu anlayacaktım. İşte <em>Ris&acirc;le-i Nur&rsquo;u</em> tanımamız b&ouml;yle ihtiya&ccedil;lardan doğmuş oldu.</p> <p>Burada bir parantez a&ccedil;mak istiyorum:</p> <p><img alt="Metin Kutusu: Bayram Yüksel, Ömer Özcan Isparta garajı 14.06.1970" src="file:///C:/Users/omer/AppData/Local/Temp/OICE_AC129783-D834-486D-AAF4-72FB4F89358B.0/msohtmlclip1/01/clip_image005.png" style="float:left; height:32px; width:608px" /><img src="file:///C:/Users/omer/AppData/Local/Temp/OICE_AC129783-D834-486D-AAF4-72FB4F89358B.0/msohtmlclip1/01/clip_image007.jpg" style="float:left; height:372px; width:604px" />O yıllarda (1966) FET&Ouml; ter&ouml;r &ouml;rg&uuml;t&uuml;n&uuml;n lideri de yeni gelmişti İzmir&rsquo;e. O zaman ne olduğu, kim olduğu bilinmiyordu. B&uuml;y&uuml;kler de bilmiyordu. Ben &ccedil;ocuk olarak nereden bileceğim... Haliyle onunla da m&uuml;nasebetimiz oluyordu. Ne zaman ki 1969&rsquo;da Ankara&rsquo;ya &uuml;niversite okumaya gittik, Hz. Bedi&uuml;zzaman&rsquo;ın yakın talebesi Bayram Y&uuml;ksel ve diğer ağabeyleri tanıdık, işte o zaman bazı şeyleri fark etmeye başladım. M&uuml;nasebetlerimiz tam kesilmese de soğumaya başladı, &ccedil;ok ş&uuml;k&uuml;r hi&ccedil;bir zaman kontrol&uuml; altına alamadı bizi&hellip;</p> <p>&nbsp;</p> <p><img src="file:///C:/Users/omer/AppData/Local/Temp/OICE_AC129783-D834-486D-AAF4-72FB4F89358B.0/msohtmlclip1/01/clip_image009.jpg" style="height:755px; width:604px" /></p> <p><em>Bin kalemle Ris&acirc;le-i Nur&rsquo;un &ccedil;oğaltıldığı Meşhur Isparta&rsquo;nın Sav beldesi mukimlerinden ve o kalemlerden biri olan Sav&rsquo;lı Hafız Mehmed G&uuml;l&rsquo;&uuml;n acemilik d&ouml;nemi el yazısından bir sahife&hellip;</em></p>
Ekleme Tarihi: 12 Ağustos 2020 - Çarşamba

Bir aşkın, bir tutkunun ardından giden bir ömür…

<p><em>Uzun bir aradan sonra kıymetli bir m&uuml;lakatla yeniden okurlarımızın karşına &ccedil;ıkmak bizi ziyadesiyle memnun etmiştir. M&uuml;lakat vereni yaklaşık 25 yıldır yakinen tanımış olmamıza rağmen bu s&ouml;yleşiyi ger&ccedil;ekleştirmek a&ccedil;ık&ccedil;ası &ccedil;ok da kolay olmadı. Ş&ouml;yle ki: m&uuml;lakatı her talep ettiğimizde &ldquo;Bilal kardeş, m&uuml;lakat yapacak &ccedil;ok m&uuml;him insanlar var, ben o kadar da kıymetli biri değilim&rdquo; diyerek aramızdaki uzun yıllara yayılan hukuku da incitmeden her seferinde bir bahane ile bu arzumu geri &ccedil;evirdi. Oysa kıymet ve ehemmiyet ondan h&acirc;sıl olan faydaya g&ouml;re tezay&uuml;t eder. Mesela &ccedil;ok k&uuml;&ccedil;&uuml;k bir hastalığın keşif ve tedavisinde &ccedil;ok b&uuml;y&uuml;k bir mimarın ya da m&uuml;hendisin sağlık konusunda ihtisas yapmış bir sağlık&ccedil;ı bir pratisyen hekim kadar değeri ve kıymeti olamayacağı gibi, bir abidenin inşasında da bir profes&ouml;r cerrahın değil mimar, oradaki bir amele kadar s&ouml;z sahibi olması abestir. Bu perspektiften bakınca kıymet ve ehemmiyet yapılan işin mahiyeti ile işi yapanın ehliyeti noktasından değerlendirilmelidir.</em></p> <p>Bedi&uuml;zzaman&rsquo;ın ve Nur harek&acirc;tının eleştirenleri olabilir, sevmeyenleri olabilir, hor ve hakir g&ouml;renleri de olabilir lakin bu hareket değil T&uuml;rkiye&rsquo;nin, d&uuml;nyanın bir ger&ccedil;eğidir. Bu konuda m&uuml;balağa ettiğimi ya da yanlı bir ifade de bulunduğumu d&uuml;ş&uuml;nebilirsiniz fakat on yıl yurt dışında yaşamış biri olarak <strong>hakka&#39;l-yak&icirc;n</strong> g&ouml;rm&uuml;ş, dokunmuş ve hissetmiş biri olarak s&ouml;yl&uuml;yorum ki bu hareket d&uuml;nya y&uuml;z&uuml;nde ciddi taban bulmuş, b&uuml;y&uuml;k bir kitlesel hareket, uluslararası sosyolojik bir ger&ccedil;ektir&hellip;</p> <p>İyi bir okur olmasam da <em>Ris&acirc;le-i Nurları</em> biraz okumuş biri olarak s&ouml;yl&uuml;yorum ki bu eserler evet, d&uuml;nyada &ccedil;ok ciddi bir taban bulmuş olsa da maalesef bilim d&uuml;nyasında, akademik camiada yeteri kadar kendine alan a&ccedil;amamıştır. Bunun iki temel nedeni vardır bana g&ouml;re. Birincisi bilim d&uuml;nyasının demokrat g&ouml;z&uuml;ken otokrat yapısı, buna bilimsel diktat&ouml;rl&uuml;k de diyebiliriz. İkinci nedeni de Bedi&uuml;zzaman&rsquo;ın takip&ccedil;ilerinin onu her y&ouml;n&uuml; ile yeteri kadar anlayamamasıdır. Evet, bug&uuml;ne kadar bu kitle hareketi i&ccedil;inde bulunmuş &ccedil;ok &ouml;nemli akademisyenler olmuştur, <em>Ris&acirc;le-i Nurların </em>bazı cihetlerini bilhassa imani cihetlerini ulusal ve uluslararası sempozyumlarda sunan yerli ve yabancı pek &ccedil;ok bilim insanı &ccedil;ıkmış, pek &ccedil;ok organizasyon yapılmıştır ve yapılmaktadır. Lakin birinci nedenin de b&uuml;y&uuml;k etkisiyle yani bilimsel despotizmi elinde tutan Batı yıllarca d&uuml;nyayı aydınlatan şark ilim d&uuml;nyasının izlerini yok etmek i&ccedil;in &ldquo;bilimsel dil&rdquo; &ldquo;akademik şablon ve &uuml;slup&rdquo; ve farklı normları ileri s&uuml;rerek bir şekilde şarkın, bilhassa M&uuml;sl&uuml;manların bilim camiasındaki yerini daraltmıştır. Batının bilimsellik kisvesi ile daralttığı o kapıdan i&ccedil;eri girebilen &ccedil;ok mahdut m&uuml;tefekkirimiz Batı nezdinde makbul bilim insanı olmayı başarmıştır. Bu bilimsel despotizm &ouml;yle bir şey ki bunu a&ccedil;ıklamak i&ccedil;in şu &ouml;rnek yeter de artar bile&hellip; Kendisi bir Bedi&uuml;zzaman ve <em>Ris&acirc;le-i Nur</em> takip&ccedil;isi olmamasına rağmen bu hareketi bilimin &ouml;ng&ouml;rd&uuml;ğ&uuml; şekilde, metotta sosyolojik bir bakış a&ccedil;ısıyla ele aldığı i&ccedil;in <strong>Şerif Mardin</strong> gibi son d&ouml;nemin en m&uuml;him kılavuz aydınını kendi engizisyonumuza kurban vermiş bir toplumuz.</p> <p>Ge&ccedil;en g&uuml;n akademik bir &ccedil;alışmaya katkı i&ccedil;in Batılı kaynakları karıştırırken bir şeyi tekrar g&ouml;rd&uuml;k mesela siyaset bilimi &ccedil;alışacaksanız, kamuoyu ve sivil toplum &ccedil;alışacaksanız, sosyoloji, mantık, iletişim ve sair ilimleri &ccedil;alışacaksanız başvuracağınız ilk kaynak Antik Yunan ve Aristo olmalı gibi kesin bir yargı oluşmuş durumdadır. Evet, Aristo nerdeyse t&uuml;m temel bilimlerde verdiği 400 eseriyle bu haklı ş&ouml;hreti fazlasıyla hak ediyor kesinlikle. Lakin her sosyal olguyu izah ve ispat etmek i&ccedil;in onu referans etmek, ona isnat etmek zarureti i&ccedil;inde olan bilim &ccedil;evreleri demiyorum <strong>İbn-i Haldun&rsquo;</strong>u mesela niye <strong>Ahmet Yesevi&rsquo;</strong>ye, ya da Mevlana&rsquo;ya atıf yapma ihtiyacı hissetmezler. Neden onlara bir m&uuml;tefekkir nazarı ile değil de &ldquo;tasavvuf&ccedil;u&rdquo; diyerek o insanları dar bir alana hapsetme gereği duyarlar. Mesela iletişim disiplini i&ccedil;in Aristo: &ldquo;<em>ikna etmenin b&uuml;t&uuml;n uygun anlamları</em> <em>(Y&uuml;ksel, 2012: 143)&rdquo; </em>şeklinde bir a&ccedil;ıklama yaparken, <strong>Mevl&acirc;n&acirc; Cel&acirc;ledd&icirc;n-i R&ucirc;m&icirc;&rsquo;</strong>nin (&ouml;. 672/1273) pek &ccedil;ok kimsenin de aşinası olduğu <em>&ldquo;Ne kadar bilirsen bil, s&ouml;ylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.&rdquo; </em>ifadesi iletişimi a&ccedil;ıklamak i&ccedil;in ni&ccedil;in kaynak olarak g&ouml;sterilmez. Oysaki Mevlana; iletişim s&uuml;recinin muhatabın seviyesine g&ouml;re yapılması gerektiğini vurgulanmıştır. Mesajın hedef kitleye g&ouml;re tasarlanmasının &ouml;nemine değinmiştir, d&ouml;n&uuml;t alabilmenin ancak doğru anlaşılmakla m&uuml;mk&uuml;n olduğunu veciz şekilde s&ouml;ylenmiştir. Buna rağmen akademik bir iletişim makalesinde bunu kaynak olarak kullanamayız neden? Batının bilimsel despotizmi, bizim Batıyı bilim kıblemiz tasavvur etmemiz ve sair&hellip;</p> <p>Neden buraya girdik? Bedi&uuml;zzaman kendi ifadesiyle <em>&ldquo;Risale-i Nur&rsquo;u anlamıyorlar. Yahut anlamak istemiyorlar. Beni, skolastik bataklığı i&ccedil;inde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar. Ben, b&uuml;t&uuml;n m&uuml;spet ilimlerle, asr-ı hazır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. Bu hususta en derin meseleleri hallettim. Hatt&acirc; bu hususta da bazı eserler telif eyledim (</em><a href="https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/tarihce-i-hayat"><em>Tarih&ccedil;e-i Hayat</em></a><em>, s. 784)&rdquo;</em> derken gerek ardıllarının yaklaşımları gerekse s&ouml;z&uuml;n&uuml; ettiğimiz dogmatizm onu dar bir alana hapsetmiştir. Evet, birleri bu dar alandan memnun olabilirler lakin Bedi&uuml;zzaman en az bir Sokrat, bir Eflatun kadar tefekk&uuml;r ikliminde rey sahibidir. O her ne kadar <em>&ldquo;<strong>ben</strong> yalnız <strong>iman &uuml;zerine mesa&icirc;mi teksif</strong> etmiş bulunuyorum (</em><a href="https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/tarihce-i-hayat"><em>Tarih&ccedil;e-i Hayat</em></a><em>, s. 784)&rdquo;</em> demişse de bunun takip&ccedil;ilerince kısmen yanlış anlaşıldığını d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; iman toplum hayatının dışında değildir. O sebeple Bedi&uuml;zzaman <strong>Cemil Meri&ccedil;</strong> gibi bir sosyologdur, <strong>Muzaffer Şerif</strong> gibi bir pedagogdur hatta onların yol g&ouml;stericisidir. <strong>Smith</strong> gibi bir iktisat teorisyenidir. Farkındayım istihza-i g&uuml;l&uuml;msemelerin fakat her şey meydanda merak eder arar, bulur, okur, g&ouml;r&uuml;r&hellip;</p> <p>Bu &ccedil;ok su g&ouml;t&uuml;ren mevzuyu burada keserek m&uuml;lakata d&ouml;nelim. M&uuml;lakatı aldığımız kişi her ne kadar <em>&ldquo;ben m&uuml;him biri değilim, m&uuml;him insanlarla g&ouml;r&uuml;ş&rdquo;</em> dese de biz bu kişinin bilime kaynak temin edecek paha bi&ccedil;ilemez bir arşiv literat&uuml;r&uuml; oluşturduğunu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yoruz. G&uuml;n olur da bazı dogmatik kafalar Bedi&uuml;zzaman&rsquo;ın sosyolojik yaklaşımını teoriden pratiğe nasıl d&ouml;n&uuml;şt&uuml;rd&uuml;ğ&uuml;n&uuml; incelemek isterlerse <strong>Sav Karyesi</strong>ne m&uuml;racaat etmek isteyeceklerdir. Lakin o g&uuml;n&uuml;n tanıklarından bug&uuml;n artık hayatta olan kalmamıştır. Bug&uuml;n pek &ccedil;ok &uuml;nvanlı kişinin okuyup da anlamasında aciz kaldıkları <em>Risale-i Nurları</em> Sav K&ouml;y&uuml;nde mukim bir imam ve iki hacıdan gayri bin (1000) kalemle gen&ccedil;, ihtiyar, kadın, erkek ve &ccedil;ocuk pek &ccedil;oğu okuryazar olmayan bu insanlar yazarak (kopya ederek) tab etmişlerdir. Bedi&uuml;zzaman&rsquo;ın ifadesiyle <em>iman tekniğe meydan okumuştur</em>. B&uuml;t&uuml;n serveti bir elindeki suibriği, bardağı, sakosu olan Bedi&uuml;zzaman bu insanları nasıl bir ruhla ateşlemiştir, nasıl bir metotla, nasıl bir bakış a&ccedil;ısıyla onları sevk etmiştir ki tarlasını tapanını bırakarak gaz lambası ışığında b&uuml;t&uuml;n gayretleriyle kitap &ccedil;oğaltmışlardır. İşte bu ve benzeri sosyolojik vakaları araştıracak bilim insanlarına, gelecek kuşaklara kaynak olması i&ccedil;in şahsi gayretiyle oluşturduğu arşivi teşekk&uuml;l ettiren bu kişi kim mi onu kendisine soralım, biraz tanıyalım ki ehliyeti var mı hep birlikte g&ouml;relim, değerlendirelim&hellip;</p> <p>Bu hafta girizg&acirc;hı, ya da takdimi uzun tuttuğumuzdan tek soru soracağız haftaya devam edeceğiz&hellip;</p> <p><strong>KISACA TARİH&Ccedil;E-İ HAYATIMDAN BAHSEDEYİM: </strong></p> <p><strong><em>[B&ouml;yle bir r&ouml;portajı, Bilal Yılmaz Dursun kardeşimizin yıllarca s&uuml;ren dayanılmaz ısrarları karşısında kabul etmek zorunda kaldım. Yoksa kendimi r&ouml;portaj yapılacak kadar değerli birisi olarak g&ouml;rm&uuml;yorum. Bu samimi bir itiraftır, tevazu değil&hellip;</em></strong></p> <p><strong><em>&Ouml;mer &Ouml;zcan]</em></strong></p> <p><strong><em>Ris&acirc;le-i Nurlarla ilk defa nerede ve nasıl tanıştınız, bu bir ihtiya&ccedil;tan mı doğdu, kısaca kendinizden bahseder misiniz?</em></strong></p> <p><img src="file:///C:/Users/omer/AppData/Local/Temp/OICE_AC129783-D834-486D-AAF4-72FB4F89358B.0/msohtmlclip1/01/clip_image002.jpg" style="height:206px; width:600px" /></p> <p><strong><em>&Ouml;mer &Ouml;zcan (Milas 1950)</em></strong></p> <p>1 Mayıs 1950 tarihinde Muğla&rsquo;nın Milas il&ccedil;esinin &Ccedil;andır k&ouml;y&uuml;nde d&uuml;nyaya gelmişim. Altı kardeşiz. İlkokulu k&ouml;yde ve Milas&rsquo;ta okudum. Ortaokulu Milas&rsquo;ta, kısa bir m&uuml;ddet de Muğla&rsquo;da okuduktan sonra İzmir&rsquo;de Alsancak Ortaokul&rsquo;unda tamamladım. Liseyi yine İzmir&rsquo;de bitirdim ve&nbsp; &uuml;niversiteyi Ankara&rsquo;da Erkek Teknik Y&uuml;ksek &Ouml;ğretmen Okulunda, bug&uuml;nk&uuml; adıyla Gazi &Uuml;niversitesi Teknik Eğitim Fak&uuml;ltesinde tamamladım. Ankara&rsquo;da okurken Bedi&uuml;zzaman hazretlerinin yakın talebelerinden Bayram Y&uuml;ksel ağabeyin nezaretinde olan Risale-i Nur medreselerinde 4 bu&ccedil;uk sene (1969-1973) kalmış oldum.</p> <p>1973 yılında Zonguldak&rsquo;a &ouml;ğretmen olarak tayin olundum.1975&rsquo;te Zonguldak&rsquo;ta evlendim, zevcem Necla Hanım, Karadeniz Ereğli&rsquo;sindendir, &ccedil;ocukluğundan itibaren Nur talebesi olarak yetişmiştir. Tuba ve Elif isminde iki kızım, onlardan da 5 torunum var. Hepsi de hizmetlerle alakadardır, elhamd&uuml;lillah&hellip;</p> <p>1984 yılında Zonguldak&rsquo;tan İzmir&#39;e mezun olduğum liseye tayinimi &ccedil;ıkarttım. 2000 yılında aynı liseden emekli oldum, şimdi emekli olarak İzmir &Ccedil;iğli&rsquo;de ikamet ediyorum. <em>Ris&acirc;le-i Nur </em>hizmetleriyle meşgul olmaya &ccedil;alışıyorum. Şunu da &ouml;zellikle belirteyim, biz 1965 yılında Milas&rsquo;tan İzmir&rsquo;e ailece hicret ettik, yani şu anda Milas&rsquo;la irtibatım &ccedil;ok az, daha &ccedil;ok İzmir&rsquo;de b&uuml;y&uuml;d&uuml;k.</p> <p><img src="file:///C:/Users/omer/AppData/Local/Temp/OICE_AC129783-D834-486D-AAF4-72FB4F89358B.0/msohtmlclip1/01/clip_image004.jpg" style="height:294px; width:605px" /></p> <p><em>T&Uuml;YAP 19.04.2014 İzmir</em></p> <p><strong>RİSALE-İ NUR&rsquo;U 17 YAŞIMDA İKEN İZMİR&rsquo;DE TANIDIM</strong></p> <p>Ris&acirc;le-i Nuru ilk defa 1967 yılında İzmir&rsquo;de duymaya başladım. Bana vesile olan benden iki yaş b&uuml;y&uuml;k ağabeyim Abd&uuml;lkadir &Ouml;zcan&#39;dır, ilk defa o tanıdı nurları. Kendisi şimdi &uuml;niversitede tarih hocasıdır, profes&ouml;rd&uuml;r. Daha sonra İzmir&rsquo;deki ağabeylerle tanıştım. Başta &Ccedil;antacı Necmi İlgen ağabeyin &uuml;zerimde &ccedil;ok emekleri var. Ondan sonra Ahmet Fevzi Kul Ağabey gibi kadim ağabeylerle tanışmak, g&ouml;r&uuml;şmek nasip oldu. Halıcı H&uuml;seyin &Ccedil;ağdır, Muzaffer Aslan, Muzaffer Erdem gibi kadim ağabeylerle beraber olmak nasip oldu İzmir&rsquo;de.</p> <p><strong>İ&Ccedil;İMDEKİ BOŞLUK BENİ BİR ŞEKİLDE D&Uuml;RT&Uuml;YORDU</strong></p> <p>Sorunun ikinci kısmı; bu bir ihtiya&ccedil;tan mı doğdu?</p> <p>Evet, lise ikideydim&hellip; O zamanlar, şimdi tasvir edemeyeceğim kadar b&uuml;y&uuml;k hatalar i&ccedil;indeydim; hem de ağabeyimle, arkadaşlarımla beraber&hellip; Ahirette sizleri şahit tutmamak i&ccedil;in o kısımları anlatmak istemiyorum. Fakat bir taraftan fıtrata konulan yaratanını arama ihtiyacı, i&ccedil;imdeki boşluk, ebedi yaşama isteği, saadet-i ebedi arayışı beni bir şekilde d&uuml;rt&uuml;yordu. Mutsuzluk vardı, &ccedil;ok ciddi bir arayış i&ccedil;indeydim, Bir taraftan sinemaya, ya da başka yerlere gidiyor, &ouml;b&uuml;r taraftan da <em>Ris&acirc;le-i Nurları</em> duyduktan sonra namazlarımı kılmaya &ccedil;alışıyordum.</p> <p>Lisede &Acirc;şık H&uuml;seyin dediğimiz &ccedil;ok menfi bir T&uuml;rk&ccedil;e &ouml;ğretmenimiz vardı, İslamiyet&rsquo;in ve bilhassa nurcuların aleyhinde &ccedil;ok konuşuyordu. Buna verdiğim tepkiden dolayı ki aslında bu adamın bana faydası oldu, daha esaslı arayış i&ccedil;ine girdim. İman hakikatlerini, imanın altı şartını bana ispat edecek, deliksiz ve boşluk bırakmayacak bir şekilde anlatacak kitaplar aramaya başladım. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; i&ccedil;imde vesvese vardı, kurt i&ccedil;in i&ccedil;in benliğimi kemiriyordu. Tabii o zaman İslami yayınlar bol değil, babamdan aldığım har&ccedil;lıklarla farklı İslami kitaplar arıyordum. Kestanepazarı Camiinin altında bir tek İslami kitaplar satan bir kitapevi var; oraya gidiyorum, bakıyorum, kitaplar alıyor okuyorum, fakat bunlar beni tatmin etmiyor... Bendeki mevcut zayıf imanı kullanan eserler bunlar... <em>&Ccedil;&ouml;le İnen Nur, Halkadan Parıltılar</em>, Evliya Menkıbeleri gibi, aslında g&uuml;zel kitaplar&hellip;&nbsp; Fakat bu eserler bendeki mevcut olan taklidi imanı kullanıyor, inancıma yeni bir şeyler katmıyordu... H&acirc;lbuki bana, benim temeli zayıf imanımın &uuml;zerine, yeni taşlar d&ouml;şeyecek farklı eserler lazımdı.</p> <p><strong>&Ccedil;&Ouml;LDE SUYU BULMUŞ ADAM GİBİ RİSALE-İ NUR&rsquo;U İ&Ccedil;EREK DİNLİYORDUM</strong></p> <p>İşte tam o sıralarda <em>Ris&acirc;le-i Nur</em> nasip oldu Abd&uuml;lkadir ağabeyime ve ondan sonra bana. İzmir&rsquo;de Mustafa Birlik ağabeyin Patlıcancı Yokuşu dediğimiz sokağın sonundaki evinde, Salı akşamları dersler oluyordu, o da haftada bir g&uuml;n. Necmi İlgen ağabeyin tavsiyesiyle oraya gidiyordum salı g&uuml;nleri. Bu ev &ccedil;ok dik bir yokuşun tepesindeydi, Tilkilikten &ccedil;ıkılıyordu. Salı akşamlarını iple &ccedil;ekiyordum adeta. O zaman 17 yaşında, lise ikideyim daha. O yokuşu bir nefeste &acirc;deta u&ccedil;arak &ccedil;ıkıyordum bu eve. Hasretle &ccedil;&ouml;lde suyu bulmuş bir adam gibi dersleri i&ccedil;erek dinlemeye başlıyordum. O sıralarda yine &Ccedil;antacı Necmi Ağabey bana ilk defa <em>Gen&ccedil;lik Rehberi</em> kitabını hediye etti, bunu m&uuml;talaa etmeye başladım, tam anlayamadığım &ccedil;ok etkilendim, &ccedil;ok tesir altında kaldım. Aradığımı bulmuştum&hellip; Anlaması zordu, hatta g&uuml;&ccedil;t&uuml;, bir l&uuml;gat bulup da bunu ben terc&uuml;me edeceğim, etmeliyim diye faaliyete bile başlamıştım. Tabi sonradan bunların yanlış olduğu, <em>Ris&acirc;le-i Nur&rsquo;un</em> kendine has şahane, harika bir Kur&rsquo;an&icirc; &uuml;slubu olduğunu anlayacaktım. İşte <em>Ris&acirc;le-i Nur&rsquo;u</em> tanımamız b&ouml;yle ihtiya&ccedil;lardan doğmuş oldu.</p> <p>Burada bir parantez a&ccedil;mak istiyorum:</p> <p><img alt="Metin Kutusu: Bayram Yüksel, Ömer Özcan Isparta garajı 14.06.1970" src="file:///C:/Users/omer/AppData/Local/Temp/OICE_AC129783-D834-486D-AAF4-72FB4F89358B.0/msohtmlclip1/01/clip_image005.png" style="float:left; height:32px; width:608px" /><img src="file:///C:/Users/omer/AppData/Local/Temp/OICE_AC129783-D834-486D-AAF4-72FB4F89358B.0/msohtmlclip1/01/clip_image007.jpg" style="float:left; height:372px; width:604px" />O yıllarda (1966) FET&Ouml; ter&ouml;r &ouml;rg&uuml;t&uuml;n&uuml;n lideri de yeni gelmişti İzmir&rsquo;e. O zaman ne olduğu, kim olduğu bilinmiyordu. B&uuml;y&uuml;kler de bilmiyordu. Ben &ccedil;ocuk olarak nereden bileceğim... Haliyle onunla da m&uuml;nasebetimiz oluyordu. Ne zaman ki 1969&rsquo;da Ankara&rsquo;ya &uuml;niversite okumaya gittik, Hz. Bedi&uuml;zzaman&rsquo;ın yakın talebesi Bayram Y&uuml;ksel ve diğer ağabeyleri tanıdık, işte o zaman bazı şeyleri fark etmeye başladım. M&uuml;nasebetlerimiz tam kesilmese de soğumaya başladı, &ccedil;ok ş&uuml;k&uuml;r hi&ccedil;bir zaman kontrol&uuml; altına alamadı bizi&hellip;</p> <p>&nbsp;</p> <p><img src="file:///C:/Users/omer/AppData/Local/Temp/OICE_AC129783-D834-486D-AAF4-72FB4F89358B.0/msohtmlclip1/01/clip_image009.jpg" style="height:755px; width:604px" /></p> <p><em>Bin kalemle Ris&acirc;le-i Nur&rsquo;un &ccedil;oğaltıldığı Meşhur Isparta&rsquo;nın Sav beldesi mukimlerinden ve o kalemlerden biri olan Sav&rsquo;lı Hafız Mehmed G&uuml;l&rsquo;&uuml;n acemilik d&ouml;nemi el yazısından bir sahife&hellip;</em></p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.