Çağları Aşan Hakikatler
Çağları Aşan Hakikatler
Her okunan eserin, ruhumuzda bıraktığı derin izler vardır. Bazen bir satır yazı sadra şifa, hayata klavuz olur. İstikametten sapma olacağı vakit kişiyi hizaya çeker. Meşguliyet ne kadar yoğun olursa olsun, gündem ne kadar yıpratıcı olursa olsun içine dönünce insan, bu hakikatlerle varlığının nedenine uygun yaşama mücadelesi verir.
Değil mi ki kâinattaki her şeyin muazzam ve muntazam bir formatta işleyişi öylesine kurgulanmış olamaz.
Aklı selim bir kalp sahibi, kendisini bu muhteşem ahengin dışında tutmak istemez. Vakur duruşuyla, içinde bulunduğu anlam arayışında kendisine şu hakikatleri rehber edinir ve teslimiyetiyle huzura erer.
*Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen fa'al ve kudretli bir zâtın hârika işlerine bak! Sen başıboş olmadığın gibi bu hâdiseler de başıboş olamazlar. Her birisi çok hikmetli vazifeler peşinde koşturuluyorlar. Bir Müdebbir-i Hakîm tarafından istihdam olunuyorlar.
*Müslüman gençler!
Kendinize dualaştığınız kardeşler edinin ki, arkanızda bir dua ordusu oluşsun.
Bir yetimle, bir salihle, bir mazlumla dua kardeşi olun ki, onlara inen rahmet size de dokunsun.
Ana-babanızın duasını da alın ki, bela ve musibetlere karşı size kalkan olsun.
*Vefasızlık bir ahlaksızlık çeşididir.
Ve insanı sadece bu dünyada değil ahirette de perişan eder...
Çünkü efendimiz (s.a.s) buyuruyor ki:
"Mahşer günü her vefasız için, onu tanıtan bir bayrak dikilir ve bu falan (oğlu falanın) vefasızlığıdır denilir.”
*En büyük nimet istikamettir.
Eğer ondan daha büyük bir nimet olsaydı, Allah, kendisinden en çok o konuda dua etmemizi isterdi.
Halbuki her namazın, her rekâtında okuduğumuz Fatiha sûresinde tek bir şey istiyoruz: Sırat-ı müstakim üzere olmak.
*Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız, farzlarla ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz."
*Hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet, yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır.
*Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiâze eder. İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, afva müstehak olur."
*İşte, ey şeytanın desiselerine müptelâ olan bîçare insan! Hayat-ı dîniye, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimâiyenin selâmetini dilersen ve sıhhat-i fikir ve istikamet-i nazar ve selâmet-i kalb istersen; muhkemât-ı Kur'âniyenin mîzanlarıyla ve Sünnet-i Seniyyenin terazileriyle a'mâl ve hâtırâtını tart. Ve Kur'ân'ı ve Sünnet-i Seniyyeyi dâimâ rehber yap.
*Kardeşlerime tavsiye ediyorum ki, inşikàka ve iftiraka sebebiyet veren münâkaşa etmesinler..
*Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor, tehir ediliyor. Yoksa, bakılmıyor değil.
*Cenâb-ı Hak, havf (korku) damarını hıfz-ı hayat için vermiş; hayatı tahrip için değil! Ve hayatı, ağır ve müşkil ve elîm ve azab yapmak için vermemiştir. Havf; iki, üç, dört ihtimalden bir olsa.. hattâ beş-altı ihtimalden bir olsa, ihtiyatkârâne bir havf, meşrû olabilir. Fakat, yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimal ile havf etmek; evhamdır, hayatı azâba çevirir!..
*Senin vücudun taştan, demirden değildir. Belki dâima ayrılmağa müsâit muhtelif maddelerden terkip edilmiştir. Gururu bırak, aczini anla, mâlikini tanı, vazifeni bil, dünyaya ne için geldiğini öğren.
*Ehl-i îmân için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir.
Hem dünya meydanındaki imtihanda, tâlim ve tâlimat olan ubûdiyetten bir paydostur.
Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbab ve akrabâsına kavuşmak için bir vesiledir.
Hem hakikî vatanına ve ebedî makam-ı saâdetine girmeye bir vasıtadır.
Hem zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinâna bir dâvettir.
Hem Hàlik-ı Rahîminin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir.
Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilâkis rahmet ve saâdetin bir mukaddemesi nazarıyla bakmak gerektir.
Cevâhir Aydın/ Küçük Dünyam
Ekleme
Tarihi: 19 Şubat 2022 - Cumartesi
Çağları Aşan Hakikatler
Çağları Aşan Hakikatler
Her okunan eserin, ruhumuzda bıraktığı derin izler vardır. Bazen bir satır yazı sadra şifa, hayata klavuz olur. İstikametten sapma olacağı vakit kişiyi hizaya çeker. Meşguliyet ne kadar yoğun olursa olsun, gündem ne kadar yıpratıcı olursa olsun içine dönünce insan, bu hakikatlerle varlığının nedenine uygun yaşama mücadelesi verir.
Değil mi ki kâinattaki her şeyin muazzam ve muntazam bir formatta işleyişi öylesine kurgulanmış olamaz.
Aklı selim bir kalp sahibi, kendisini bu muhteşem ahengin dışında tutmak istemez. Vakur duruşuyla, içinde bulunduğu anlam arayışında kendisine şu hakikatleri rehber edinir ve teslimiyetiyle huzura erer.
*Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen fa'al ve kudretli bir zâtın hârika işlerine bak! Sen başıboş olmadığın gibi bu hâdiseler de başıboş olamazlar. Her birisi çok hikmetli vazifeler peşinde koşturuluyorlar. Bir Müdebbir-i Hakîm tarafından istihdam olunuyorlar.
*Müslüman gençler!
Kendinize dualaştığınız kardeşler edinin ki, arkanızda bir dua ordusu oluşsun.
Bir yetimle, bir salihle, bir mazlumla dua kardeşi olun ki, onlara inen rahmet size de dokunsun.
Ana-babanızın duasını da alın ki, bela ve musibetlere karşı size kalkan olsun.
*Vefasızlık bir ahlaksızlık çeşididir.
Ve insanı sadece bu dünyada değil ahirette de perişan eder...
Çünkü efendimiz (s.a.s) buyuruyor ki:
"Mahşer günü her vefasız için, onu tanıtan bir bayrak dikilir ve bu falan (oğlu falanın) vefasızlığıdır denilir.”
*En büyük nimet istikamettir.
Eğer ondan daha büyük bir nimet olsaydı, Allah, kendisinden en çok o konuda dua etmemizi isterdi.
Halbuki her namazın, her rekâtında okuduğumuz Fatiha sûresinde tek bir şey istiyoruz: Sırat-ı müstakim üzere olmak.
*Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız, farzlarla ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz."
*Hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet, yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır.
*Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiâze eder. İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, afva müstehak olur."
*İşte, ey şeytanın desiselerine müptelâ olan bîçare insan! Hayat-ı dîniye, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimâiyenin selâmetini dilersen ve sıhhat-i fikir ve istikamet-i nazar ve selâmet-i kalb istersen; muhkemât-ı Kur'âniyenin mîzanlarıyla ve Sünnet-i Seniyyenin terazileriyle a'mâl ve hâtırâtını tart. Ve Kur'ân'ı ve Sünnet-i Seniyyeyi dâimâ rehber yap.
*Kardeşlerime tavsiye ediyorum ki, inşikàka ve iftiraka sebebiyet veren münâkaşa etmesinler..
*Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor, tehir ediliyor. Yoksa, bakılmıyor değil.
*Cenâb-ı Hak, havf (korku) damarını hıfz-ı hayat için vermiş; hayatı tahrip için değil! Ve hayatı, ağır ve müşkil ve elîm ve azab yapmak için vermemiştir. Havf; iki, üç, dört ihtimalden bir olsa.. hattâ beş-altı ihtimalden bir olsa, ihtiyatkârâne bir havf, meşrû olabilir. Fakat, yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimal ile havf etmek; evhamdır, hayatı azâba çevirir!..
*Senin vücudun taştan, demirden değildir. Belki dâima ayrılmağa müsâit muhtelif maddelerden terkip edilmiştir. Gururu bırak, aczini anla, mâlikini tanı, vazifeni bil, dünyaya ne için geldiğini öğren.
*Ehl-i îmân için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir.
Hem dünya meydanındaki imtihanda, tâlim ve tâlimat olan ubûdiyetten bir paydostur.
Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbab ve akrabâsına kavuşmak için bir vesiledir.
Hem hakikî vatanına ve ebedî makam-ı saâdetine girmeye bir vasıtadır.
Hem zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinâna bir dâvettir.
Hem Hàlik-ı Rahîminin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir.
Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilâkis rahmet ve saâdetin bir mukaddemesi nazarıyla bakmak gerektir.
Cevâhir Aydın/ Küçük Dünyam
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.