Ruh Zerâfet Kazanınca
Ruh Zerâfet Kazanınca
"Ruh Rabbine yaklaştıkça zerâfet kazanır" der, bir söz üstadı.
Hucurat suresi ayet 14’te “İman henüz kalplerinize yerleşmedi, onun için iman ettik değil, islam dairesine girdik deyin” diye uyarılır ya “bedevi” Müslümanlar... İşte öyle bir yolculuktur zerâfet yolculuğu.
Allah Teâla’nın bütün sınırsız zenginliğine, sınırsız kudretine rağmen “Halim” olması neden hatırlatılır sık sık? Çünkü yumuşak huyluluk diye tercüme edilen “hilm” telkin edilir Müslümana ve hilm, zarâfetin olmazsa olmazlarındandır.
İslam, insanı, her anlamda ve her alanda zarâfetle donatan bir değerler manzumesidir. İslam olur, iman olur, ama bir de İslam’ın ve imanın zarâfet şeklinde kişiliklere yansıması olur. Zarâfet inceliktir, nezakettir, nezahettir, güzelliktir, ölçüdür, süzülmüşlüktür.
Denebilir ki zarâfet, Resulullah Efendimizin “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği, salim olduğu insandır.” diye tarif ettiği Müslümanlık kıvamıdır.
Bu kıvamın en bariz dış yansıması muhakkak ki tebessümdür. Tebessümün “sadaka” olarak nitelenmesi, onun bir başkasına ihsan yani güzellik, iyilik taşıyor olmasından kaynaklanıyor.
Zerâfet sahibi birey, her fiilinde önce kendisine sonra en yakın çevresine yansıtır bunu. Onun dilinde, duasında, kulluğunda, sadaka-infak verişinde, ticaretinde, içinde bulunduğu siyasi parti veya hizmet ortamında, aile ilişkilerinde, çevresiyle muamelelerinde bu yansıma mutlaka görülür.
Örneğin sadakayı alana, böyle bir infakta bulunabilme fırsatına vesile olduğu için teşekkür etmek mesela. İnfak terbiyesinde zirve ise, sadakaları, o rızkı kendisine lutfeden varlığa, yani bizzat Allah’ın eline verdiği duygusuyla, büyük bir ihtiram halinde vermek..
“Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, halîmdir” (Bakara, 263)
Tıpkı bunun gibi, İlahi Kelam’a yansıyan çerçevede ailede zarâfet, sevgi (mahabbet) ile inşa ediliyor, merhametle (rahmet) inşa ediliyor. Müslüman ailenin zarâfeti, “kalplerin birbirine ısındırılması” ile ve bünyesinde barındırdığı “sekinet”le temayüz ediyor. Her gün bir dalaşın yaşandığı yer değil, olmamalı Müslüman aile.
Mülk Suresi’nin hemen başındaki “Sizi, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda imtihan için yarattık” buyurulması, bir anlamda önümüzde tüm hayatımız için bir zerâfet yarışı başlatmış olmuyor mu?
Mesuliyeti altında birlikte hayatını devam ettirdiği çevresindekilere karşı, torpile yönelme şeklinde değil liyakate dikkat etme zerâfeti gösteren bir şahsiyet elbet güçlü bir kadro ile muazzam başarılara imza atacaktır.
Ticaretinde sözüne güvenilir bir birey olarak, para ile yapılamayacak işleri kolaylıkla çözebilme kabiliyetinde olması zerâfetin yansımasıdır. Her şeyin önünde emin olma vasfına haiz bir birey olarak sözüne itimat edilmesi bundan olacaktır.
…
Dil gönlün, gönül ruhun, ruh hakikatin aynasıdır. İnancının, hayatına bir katkısı olmayan bireylerde ruhun incelikleri, melekî yönü elbet ağır basmaz. Mesleğinde, aile ve eğitim hayatında, sosyal ilişkilerinde rahmanî yönünü aktif etmek isteyenler bilir ve inanır ki fikri ile zikri örtüşmeyenler ruhlarda tesir uyandırmayacaktır.
"Demek insaflı hakperest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse, yine rızâ ile kabul edip tarafdar çıkar, memnun olur." düsturunu hayatına hayat kılmalıdır.
Hakikat temsilcisi olma iddiasında olanlar, eyleme dönüşen sözlerinin kalplerde yer bulması için, temsil ettiği değerlere laf gelmesin için zerâfetle, hassasiyetle ve incelikle temsil ettiği değerleri iç dünyasında mayalandırmalıdır. Mayası tutmayan değerin hayatta karşılığı olmaz, tadı kaçar.
Bazen az ulaşılabilen dünyevî makamlarda dahi bu tadı kaçmışlığın verdiği bir iç rahatsızlık ile bireyleri çekilmez kıldığına şahit olmaz mıyız? Bir babanın oğluna hitaben söylediği o meşhur sözü duyarız bu tür arızalarda: “Vali olamazsın demedim, adam olamazsın dedim”
“Bir şey, sınırını aştı mı zıddına dönüşür. Sevinç acıya, sevgi nefrete, haz ıstıraba ve nimet külfete..” der Sezai Karakoç.
Zerâfete ulaşmış ruh sahibi ötelerde kuzunun kurttan, boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hesap soracağına, Fıratın kenarında hayvanların açlıktan öldüğünde bundan mesul olacağına inanır. Bu hesap sorulma hadisesi öylesine çetin bir atmosferde olacak ki mazeret kabul görmeyecek.
Bugün yaşanan savaş, işgal hadiseleri bizlerin gerçek kalitesini ve kıvamını ortaya koymada turnusol kâğıdı görevi görmektedir. Mazerete yer bırakmayacak şeffaflıkta, mesuliyetlerimizi, ihmal ettiğimiz sorumluluklarımızı yüzümüze vurmaktadır. Mahşeri meydanda sorulacak hesapları düşündüğümüzde içimiz titremiyorsa vay halimize.
Unutulmamalı ki en sessiz en acı dolu feryatlar o gün insanlığın yüzüne patlayacak. Rabbim muhafaza etsin.
….
Hangi kısık sesin semâyı inleteceğini bilemezsin; aç gönlünü, kaldır ellerini, ‘âmin’ de senin için yapılan dualara…
Taşı sulayıp çiçek açmasını beklemişim, sen çoraklaşımş gönüllerimize ve amellerimize rahmet ikliminden sağanaklar gönder de rahmetinle buluşsun sinelerimiz.
Bizi gizli-açık her yerde haşyet sahibi, Senin hoşnutluğunda da, gazabında da ihlas, samimiyet ve hilm ile hep kapında duran, varlıkta da yoklukta da hep müstakim davranan kullarından eyle Allahım!
Nimetlerinin zevalinden, ihsan ettiğin afiyetin değişmesinden, ansızın gelen azabından ve her türlü gazabından Senin himayene iltica ediyoruz bizi muhafaza eyle Allahım!
Çirkin huy, amel ve arzudan ve onulmaz dertlerden, hastalıklardan Sana sığınıyoruz bizi muhafaza eyle Allahım!
Cevâhir Aydın / Küçük Dünyam
Ekleme
Tarihi: 26 Şubat 2022 - Cumartesi
Ruh Zerâfet Kazanınca
Ruh Zerâfet Kazanınca
"Ruh Rabbine yaklaştıkça zerâfet kazanır" der, bir söz üstadı.
Hucurat suresi ayet 14’te “İman henüz kalplerinize yerleşmedi, onun için iman ettik değil, islam dairesine girdik deyin” diye uyarılır ya “bedevi” Müslümanlar... İşte öyle bir yolculuktur zerâfet yolculuğu.
Allah Teâla’nın bütün sınırsız zenginliğine, sınırsız kudretine rağmen “Halim” olması neden hatırlatılır sık sık? Çünkü yumuşak huyluluk diye tercüme edilen “hilm” telkin edilir Müslümana ve hilm, zarâfetin olmazsa olmazlarındandır.
İslam, insanı, her anlamda ve her alanda zarâfetle donatan bir değerler manzumesidir. İslam olur, iman olur, ama bir de İslam’ın ve imanın zarâfet şeklinde kişiliklere yansıması olur. Zarâfet inceliktir, nezakettir, nezahettir, güzelliktir, ölçüdür, süzülmüşlüktür.
Denebilir ki zarâfet, Resulullah Efendimizin “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği, salim olduğu insandır.” diye tarif ettiği Müslümanlık kıvamıdır.
Bu kıvamın en bariz dış yansıması muhakkak ki tebessümdür. Tebessümün “sadaka” olarak nitelenmesi, onun bir başkasına ihsan yani güzellik, iyilik taşıyor olmasından kaynaklanıyor.
Zerâfet sahibi birey, her fiilinde önce kendisine sonra en yakın çevresine yansıtır bunu. Onun dilinde, duasında, kulluğunda, sadaka-infak verişinde, ticaretinde, içinde bulunduğu siyasi parti veya hizmet ortamında, aile ilişkilerinde, çevresiyle muamelelerinde bu yansıma mutlaka görülür.
Örneğin sadakayı alana, böyle bir infakta bulunabilme fırsatına vesile olduğu için teşekkür etmek mesela. İnfak terbiyesinde zirve ise, sadakaları, o rızkı kendisine lutfeden varlığa, yani bizzat Allah’ın eline verdiği duygusuyla, büyük bir ihtiram halinde vermek..
“Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, halîmdir” (Bakara, 263)
Tıpkı bunun gibi, İlahi Kelam’a yansıyan çerçevede ailede zarâfet, sevgi (mahabbet) ile inşa ediliyor, merhametle (rahmet) inşa ediliyor. Müslüman ailenin zarâfeti, “kalplerin birbirine ısındırılması” ile ve bünyesinde barındırdığı “sekinet”le temayüz ediyor. Her gün bir dalaşın yaşandığı yer değil, olmamalı Müslüman aile.
Mülk Suresi’nin hemen başındaki “Sizi, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda imtihan için yarattık” buyurulması, bir anlamda önümüzde tüm hayatımız için bir zerâfet yarışı başlatmış olmuyor mu?
Mesuliyeti altında birlikte hayatını devam ettirdiği çevresindekilere karşı, torpile yönelme şeklinde değil liyakate dikkat etme zerâfeti gösteren bir şahsiyet elbet güçlü bir kadro ile muazzam başarılara imza atacaktır.
Ticaretinde sözüne güvenilir bir birey olarak, para ile yapılamayacak işleri kolaylıkla çözebilme kabiliyetinde olması zerâfetin yansımasıdır. Her şeyin önünde emin olma vasfına haiz bir birey olarak sözüne itimat edilmesi bundan olacaktır.
…
Dil gönlün, gönül ruhun, ruh hakikatin aynasıdır. İnancının, hayatına bir katkısı olmayan bireylerde ruhun incelikleri, melekî yönü elbet ağır basmaz. Mesleğinde, aile ve eğitim hayatında, sosyal ilişkilerinde rahmanî yönünü aktif etmek isteyenler bilir ve inanır ki fikri ile zikri örtüşmeyenler ruhlarda tesir uyandırmayacaktır.
"Demek insaflı hakperest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse, yine rızâ ile kabul edip tarafdar çıkar, memnun olur." düsturunu hayatına hayat kılmalıdır.
Hakikat temsilcisi olma iddiasında olanlar, eyleme dönüşen sözlerinin kalplerde yer bulması için, temsil ettiği değerlere laf gelmesin için zerâfetle, hassasiyetle ve incelikle temsil ettiği değerleri iç dünyasında mayalandırmalıdır. Mayası tutmayan değerin hayatta karşılığı olmaz, tadı kaçar.
Bazen az ulaşılabilen dünyevî makamlarda dahi bu tadı kaçmışlığın verdiği bir iç rahatsızlık ile bireyleri çekilmez kıldığına şahit olmaz mıyız? Bir babanın oğluna hitaben söylediği o meşhur sözü duyarız bu tür arızalarda: “Vali olamazsın demedim, adam olamazsın dedim”
“Bir şey, sınırını aştı mı zıddına dönüşür. Sevinç acıya, sevgi nefrete, haz ıstıraba ve nimet külfete..” der Sezai Karakoç.
Zerâfete ulaşmış ruh sahibi ötelerde kuzunun kurttan, boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hesap soracağına, Fıratın kenarında hayvanların açlıktan öldüğünde bundan mesul olacağına inanır. Bu hesap sorulma hadisesi öylesine çetin bir atmosferde olacak ki mazeret kabul görmeyecek.
Bugün yaşanan savaş, işgal hadiseleri bizlerin gerçek kalitesini ve kıvamını ortaya koymada turnusol kâğıdı görevi görmektedir. Mazerete yer bırakmayacak şeffaflıkta, mesuliyetlerimizi, ihmal ettiğimiz sorumluluklarımızı yüzümüze vurmaktadır. Mahşeri meydanda sorulacak hesapları düşündüğümüzde içimiz titremiyorsa vay halimize.
Unutulmamalı ki en sessiz en acı dolu feryatlar o gün insanlığın yüzüne patlayacak. Rabbim muhafaza etsin.
….
Hangi kısık sesin semâyı inleteceğini bilemezsin; aç gönlünü, kaldır ellerini, ‘âmin’ de senin için yapılan dualara…
Taşı sulayıp çiçek açmasını beklemişim, sen çoraklaşımş gönüllerimize ve amellerimize rahmet ikliminden sağanaklar gönder de rahmetinle buluşsun sinelerimiz.
Bizi gizli-açık her yerde haşyet sahibi, Senin hoşnutluğunda da, gazabında da ihlas, samimiyet ve hilm ile hep kapında duran, varlıkta da yoklukta da hep müstakim davranan kullarından eyle Allahım!
Nimetlerinin zevalinden, ihsan ettiğin afiyetin değişmesinden, ansızın gelen azabından ve her türlü gazabından Senin himayene iltica ediyoruz bizi muhafaza eyle Allahım!
Çirkin huy, amel ve arzudan ve onulmaz dertlerden, hastalıklardan Sana sığınıyoruz bizi muhafaza eyle Allahım!
Cevâhir Aydın / Küçük Dünyam
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.