BU DA GEÇER YA HÛ…
<p><em>Izdırabın sonu yok sanma, bu âlem de geçer,</em></p>
<p><em>Ömr-i fani gibidir; gün de geçer, dem de geçer…</em></p>
<p> </p>
<p>Bir imtihan dünyasından geçiyoruz… Var oluşumuz bir imtihan, varlığımız imtihan, yokluğumuz, yoksunluğumuz imtihan. Açlık imtihan, zenginlik imtihan. Ve ömür... bütün bir ömür imtihan... Bir tek nefesle bitivermiyor ömür. Her nefeste uçurumlardan yuvarlanıyor ya da uçurumların kıyısından son anda dönüveriyoruz.</p>
<p>İmtihandayız. İmtihan içinde nice imtihanlar veriyoruz. Açlıkla-toklukla, varlıkla-yoklukla, ölümle-hayatla imtihan oluyoruz.</p>
<p>Elbette dünya hayatı dikensiz bir gül bahçesi değil, asla da olmayacak. Dünya hayatı, hepimiz için meşakkatlerle, sıkıntılarla, zorluklarla, kimi zaman da lütuflarla ve ilahî ikramlarla dolu bir imtihan vesilesidir.</p>
<p><em>“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!.”</em> (Bakara, 2/155)</p>
<p>Bu imtihan sürecinde bazen mutsuz ve umutsuz bir ruh haline, asık bir surata, kırık bir kalbe bürünüyor, dil de suçlayıcı, yargılayıcı, itham edici sözler sarfediyoruz… Saatler, akıp gidiyor, zamanlar yitiyor, anlar birer birer kayboluyor, en kötü kararlardan bile daha vahim olan kararsızlıklarımız sürüyor…</p>
<p>Öyle ki bazen nefes alamayacak kadar kendimizi güçsüz hissediyor, adeta üzerimizden tır geçmiş gibi tüm gücümüzü kaybettiğimizi düşünüyor, duygusal travmalar yaşıyor, dinlediğimiz hüzünlü şarkılarda kaybolup gidiyoruz… </p>
<p>“Bundan sonra mı? Bir daha asla! Tövbe!” sözleri ya da kaybolunan o yolda bulunan ilk korunaklı limana sığınıp sığınmama arasında yaşanan gel-gitler… <br />
İnsanlardan, acıdan, acelecilikten kaçış… </p>
<p>Yolculuklar… Yollar… Kendi içine, kendi dünyana yapılan, kendini bulmaya, yaşamaya yönelik seyahatler… </p>
<p>‘Sıkıntıya ramak kala’yı elinin tersiyle itip ‘Bu da geçer Ya Hû’ya sığınmak… İşte, esas tılsım bu!</p>
<p> “Bu da geçer Ya Hû” sözünün aslı, çok eskilere, bundan bin küsur sene önceye, Selçuklular ve Bizans dönemine uzanmakta... Farsçası “İn nîz beguzered” olan “Bu da geçer” sözü Anadolu’nun eski Rum halkı tarafından “K’afto ta perasi” şeklinde kullanılmış, Osmanlı devrinde Farsça’dan Türkçe’ye çevrilip sonuna “Ya Hû”, yani “Yâ Allah” ibaresi eklenmiş ve her ne zaman bir sıkıntı ile karşılaşılsa, yardımın Allah’tan geleceğini ve sıkıntıların bir gün nihayete ereceğini hatırlatmak bâbında tekrar edilegelmiş...</p>
<p>Öyle ki Osmanlı döneminde cami ve tekkelerde “Edeb Ya Hû” ,“Hoş gör Ya Hû” ve “Hîç” ifadeleri, gibi hikmetli bir ikaz levhası olmuş adeta “ Bu da geçer Ya Hû”</p>
<p> “Edeb Ya Hû" diğer insanlar tarafından "taşınabilme" kıvamında olmayı; "Hoşgör Ya Hû" herkesi "taşıyabilme" kıvamına gelmeyi; “Hîç” ise benlikten, nefsani arzulardan sıyrılmayı, kulun acizliğini idraki ifade ederken "Bu da geçer Ya Hû" da kötü olaylar ve hayatın sıkıntıları karşısında "taşmama" iradesini ortaya koymuş…</p>
<p>“Bu da geçer Ya Hû”… Her dem geçer; canlara sık sık uğrayan hasret, korku, pişmanlık, neşe, sevinç, keder, ıstırap, saadet gibi türlü türlü ruh halleri de gelip geçer …</p>
<p>Nitekim bu durumu Hak aşığı Yunus şöyle ifade eder:</p>
<p><strong><em>“Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur</em></strong></p>
<p><em>Bir dem gelir şâdan(sevinçli) olur bir dem gelir giryân(ağlayan) olur</em></p>
<p><em>Bir dem sanasın kış gibi şol zemheri olmuş gibi</em></p>
<p><em>Bir dem beşaretten doğar hoş bağ ile bostan olur”</em></p>
<p>Hüznün bin bir kıskacında çile çeken insanların hazan bulutlarını aralayıvermeleri için ecdat bir terkip bulmuş aslında… <strong>“Bu da geçer Ya Hû!”</strong></p>
<p><strong>Mü’min ve mütevekkil olanın</strong> başına her ne geldiyse isyana kapılmadan dillerinden dökülüveren bir teselli pınarı olmuştur <strong>“Bu da geçer Ya Hû.” </strong>Unuttuğumuz bu terkibin içerisinde aslında büyük bir âlem gizlidir.</p>
<p>Hüsn-i hatla yazılmış bu cümleyi içeren, teslimiyet, sabır ve rızayı anlatan hikmetli ikaz levhası aslında bizi şu hakikate çağırır:</p>
<p> <em>“Ey insan! Sana gelen gamlar ve sürurlar, senin gönül hanende bir misafirdir. Sakın onların daimî olduğunu zannetme! Gelen fâni gamlara üzülme, çünkü onlar gidicidir. Fâni sürurlara da fazla sevinme; zira onların da bekası yoktur.” </em></p>
<p>Adeta bu hakikati fısıldayan Mevlana da şöyle der:</p>
<p style="margin-left:2.0cm"><em>“Gam ve keder bir hazinedir. Senin hastalığın ve başına gelen belâlar, sıkıntılar da birer hazinedir.”</em></p>
<p style="margin-left:2.0cm"><em> “Ey Hakk yolcusu! Gam ve kederin varsa sevin! Onlar, yârin senin için hazırladığı buluşma tuzağıdır. Zira insan gam ve kederle dolu olduğu zaman Hakk’a sığınır, Hakk’ı hatırlar.”</em></p>
<p style="margin-left:2.0cm"><em> “Keza gam ve keder, gönül aynasının üzerindeki tozları üfleyen manevi bir lütuf rüzgârıdır; sakın onu kötü bir fırtınaya benzetme!..”</em></p>
<p style="margin-left:2.0cm"> </p>
<p>Yine aynı şekilde hem dünyaya tapınırcasına bağlanan, böylece yüreği taşlaşan, hem de bin bir sıkıntı içinde kıvranan, dertlenen insana ne güzel bir ders verir. “Bu da geçer Ya Hû!.”</p>
<p>Evet, “Bu da geçer.” , dert de geçer, sıkıntılar da geçer. Üzüntü ve kederin açmazları lav sıcaklığında yürekleri dağlasa da uzun sürmez, çünkü bu vaziyet, mutlaka zail olup gider, eriyiverir. Çünkü <strong><em>“Küllü hâlin yezûlü (Her hâl geçicidir.)”</em></strong> Geçip gitmez sanılan acılar gri ızdıraplarla beraber, uzaklaşıverir gönül ikliminden…</p>
<p>Ve bundan sonra dillendirilecek dua…“<em>Elhamdülillâhi alâ külli hâl=Bize lutfettiği her hâle karşı her türlü hamd Allah’a aittir.”</em></p>
<p>Rabbimiz şöyle buyuruyor: “<em>Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu deneyerek göstermek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.” </em>(Mülk, 67/2)</p>
<p>Dünya hayatı, ölüm, bütün bunlar bizim için birer imtihan vesilesidir. Bakalım hangimiz daha iyi amellerde bulunacağız. Öyleyse bizim bu hayatı iyi değerlendirmemiz gerekiyor.</p>
<p>Kimi zaman bir sıkıntı, bin hayır kapısını açar. Umutların tükendiği her noktada, Allah'ın rahmet ve umut kapısı hep açıktır... Böylesi günlerde bize düşen şöyle demektir:</p>
<p> “<em>Gamına gamlanıp olma mahzun</em> </p>
<p><em>Demine demlenip olma mağrur </em></p>
<p><em>Ne dem bâki, ne gam bâki, hû.”</em> - Muhibbi (Kanuni)</p>
<p>Bu dünyada ne gam, ne dem bâki değildir. Kalıcı olan yegâne varlık, bizi ve kâinatı yaratan yüce Allah'tır, bir de bu gök kubbede bâki kalan, gönüllere diktiğimiz iyilik fidanlarıdır.</p>
<p>Onun için;</p>
<p>Zor diyorsun, zor olacak ki imtihan olsun.</p>
<p>Derdin ne olursa olsun, umudun her zaman Allah olsun…</p>
<p>Gam çekme, endişe etme Allah var...</p>
<p>Sarmışsa etrafını dertten duvarlar; bil ki <strong>bu da geçer ya Hû!</strong></p>
<p>Dertlerin kalbinde en onulmaz yaralar açmışsa; unutma ki <strong>bu da geçer ya Hû!</strong></p>
<p>İçinden çıkılmaz sokaklarda mahrum kalıp gözyaşı döküyorsan eğer; hatırla ki <strong>bu da geçer ya Hû! </strong></p>
<p>Aşkın imkânsız girdaplarında çırpınıyor ve acı çekiyorsan eğer; umut et ki <strong>bu da geçer ya Hû! </strong></p>
<p>Kırdılarsa seni, ezip geçtilerse eğer; Rabb'inin merhametine sığın, <strong>bu da geçer ya Hû!</strong></p>
<p>Seni kıranlar, seni üzenler, güç ve kuvvete sahip olup zalimlik yapanlar, bilsinler ki elbet <strong>bu da geçer ya Hû! </strong></p>
<p>Her varlık, her olay ve başına gelen her şey birer gölgeden ibarettir. Hiçbir şey kalıcı değil, dertlerin dahi… Sen Rabb'ine sığın ve O'nun sonsuz rahmetinden iste! Umudunu hiç kaybetme, zira derdi veren Allah (c.c.) dermanını da yaratmıştır. Unutma ki mum alevinde titreşen gölgeler gibidir dertlerin… </p>
<p>Güneş doğduğunda hepsi kaybolur, yerini aydınlık alır. Buna inan ve de ki: <strong>“Bu da geçer ya Hû.” </strong></p>
<p>Çünkü Allah var, gam yok!</p>
<p>Yazımızı merhum Lütfi Filiz’in sadrından satırlara düşürdüğü şu mısralarla sonlandıralım:</p>
<p><em>“Celâliyle zâhir olsa, bu da geçer be yâ hû...</em></p>
<p><em>Cemâliyle âyan olsa, bu da geçer de yâ hû...</em></p>
<p> </p>
<p><em>Bî karardır felek, daim döner durmaz bir an,</em></p>
<p><em>Dursa bir an, ne yer kalır ne gök kalır be yâ hû...</em></p>
<p> </p>
<p><em>Kâh-ı zulmet, kâh-ı envâr birbir ardın devreder,</em></p>
<p><em>Kâh-ı lütuf, kâh-ı kahır, ondan olur be yâ hû...</em></p>
<p> </p>
<p><em>İmtihan için oluptur daima neş'e, azâb</em></p>
<p><em>Sen, "sen"i bilmek içindir, kahrı lütfu be yâ hû...</em></p>
<p> </p>
<p><em>Fâniya vird-i daim et bu sözü her zaman,</em></p>
<p><em>Gece gündüz hatırından hiç çıkmasın be yâ hû”</em></p>
Ekleme
Tarihi: 09 Nisan 2019 - Salı
BU DA GEÇER YA HÛ…
<p><em>Izdırabın sonu yok sanma, bu âlem de geçer,</em></p>
<p><em>Ömr-i fani gibidir; gün de geçer, dem de geçer…</em></p>
<p> </p>
<p>Bir imtihan dünyasından geçiyoruz… Var oluşumuz bir imtihan, varlığımız imtihan, yokluğumuz, yoksunluğumuz imtihan. Açlık imtihan, zenginlik imtihan. Ve ömür... bütün bir ömür imtihan... Bir tek nefesle bitivermiyor ömür. Her nefeste uçurumlardan yuvarlanıyor ya da uçurumların kıyısından son anda dönüveriyoruz.</p>
<p>İmtihandayız. İmtihan içinde nice imtihanlar veriyoruz. Açlıkla-toklukla, varlıkla-yoklukla, ölümle-hayatla imtihan oluyoruz.</p>
<p>Elbette dünya hayatı dikensiz bir gül bahçesi değil, asla da olmayacak. Dünya hayatı, hepimiz için meşakkatlerle, sıkıntılarla, zorluklarla, kimi zaman da lütuflarla ve ilahî ikramlarla dolu bir imtihan vesilesidir.</p>
<p><em>“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!.”</em> (Bakara, 2/155)</p>
<p>Bu imtihan sürecinde bazen mutsuz ve umutsuz bir ruh haline, asık bir surata, kırık bir kalbe bürünüyor, dil de suçlayıcı, yargılayıcı, itham edici sözler sarfediyoruz… Saatler, akıp gidiyor, zamanlar yitiyor, anlar birer birer kayboluyor, en kötü kararlardan bile daha vahim olan kararsızlıklarımız sürüyor…</p>
<p>Öyle ki bazen nefes alamayacak kadar kendimizi güçsüz hissediyor, adeta üzerimizden tır geçmiş gibi tüm gücümüzü kaybettiğimizi düşünüyor, duygusal travmalar yaşıyor, dinlediğimiz hüzünlü şarkılarda kaybolup gidiyoruz… </p>
<p>“Bundan sonra mı? Bir daha asla! Tövbe!” sözleri ya da kaybolunan o yolda bulunan ilk korunaklı limana sığınıp sığınmama arasında yaşanan gel-gitler… <br />
İnsanlardan, acıdan, acelecilikten kaçış… </p>
<p>Yolculuklar… Yollar… Kendi içine, kendi dünyana yapılan, kendini bulmaya, yaşamaya yönelik seyahatler… </p>
<p>‘Sıkıntıya ramak kala’yı elinin tersiyle itip ‘Bu da geçer Ya Hû’ya sığınmak… İşte, esas tılsım bu!</p>
<p> “Bu da geçer Ya Hû” sözünün aslı, çok eskilere, bundan bin küsur sene önceye, Selçuklular ve Bizans dönemine uzanmakta... Farsçası “İn nîz beguzered” olan “Bu da geçer” sözü Anadolu’nun eski Rum halkı tarafından “K’afto ta perasi” şeklinde kullanılmış, Osmanlı devrinde Farsça’dan Türkçe’ye çevrilip sonuna “Ya Hû”, yani “Yâ Allah” ibaresi eklenmiş ve her ne zaman bir sıkıntı ile karşılaşılsa, yardımın Allah’tan geleceğini ve sıkıntıların bir gün nihayete ereceğini hatırlatmak bâbında tekrar edilegelmiş...</p>
<p>Öyle ki Osmanlı döneminde cami ve tekkelerde “Edeb Ya Hû” ,“Hoş gör Ya Hû” ve “Hîç” ifadeleri, gibi hikmetli bir ikaz levhası olmuş adeta “ Bu da geçer Ya Hû”</p>
<p> “Edeb Ya Hû" diğer insanlar tarafından "taşınabilme" kıvamında olmayı; "Hoşgör Ya Hû" herkesi "taşıyabilme" kıvamına gelmeyi; “Hîç” ise benlikten, nefsani arzulardan sıyrılmayı, kulun acizliğini idraki ifade ederken "Bu da geçer Ya Hû" da kötü olaylar ve hayatın sıkıntıları karşısında "taşmama" iradesini ortaya koymuş…</p>
<p>“Bu da geçer Ya Hû”… Her dem geçer; canlara sık sık uğrayan hasret, korku, pişmanlık, neşe, sevinç, keder, ıstırap, saadet gibi türlü türlü ruh halleri de gelip geçer …</p>
<p>Nitekim bu durumu Hak aşığı Yunus şöyle ifade eder:</p>
<p><strong><em>“Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur</em></strong></p>
<p><em>Bir dem gelir şâdan(sevinçli) olur bir dem gelir giryân(ağlayan) olur</em></p>
<p><em>Bir dem sanasın kış gibi şol zemheri olmuş gibi</em></p>
<p><em>Bir dem beşaretten doğar hoş bağ ile bostan olur”</em></p>
<p>Hüznün bin bir kıskacında çile çeken insanların hazan bulutlarını aralayıvermeleri için ecdat bir terkip bulmuş aslında… <strong>“Bu da geçer Ya Hû!”</strong></p>
<p><strong>Mü’min ve mütevekkil olanın</strong> başına her ne geldiyse isyana kapılmadan dillerinden dökülüveren bir teselli pınarı olmuştur <strong>“Bu da geçer Ya Hû.” </strong>Unuttuğumuz bu terkibin içerisinde aslında büyük bir âlem gizlidir.</p>
<p>Hüsn-i hatla yazılmış bu cümleyi içeren, teslimiyet, sabır ve rızayı anlatan hikmetli ikaz levhası aslında bizi şu hakikate çağırır:</p>
<p> <em>“Ey insan! Sana gelen gamlar ve sürurlar, senin gönül hanende bir misafirdir. Sakın onların daimî olduğunu zannetme! Gelen fâni gamlara üzülme, çünkü onlar gidicidir. Fâni sürurlara da fazla sevinme; zira onların da bekası yoktur.” </em></p>
<p>Adeta bu hakikati fısıldayan Mevlana da şöyle der:</p>
<p style="margin-left:2.0cm"><em>“Gam ve keder bir hazinedir. Senin hastalığın ve başına gelen belâlar, sıkıntılar da birer hazinedir.”</em></p>
<p style="margin-left:2.0cm"><em> “Ey Hakk yolcusu! Gam ve kederin varsa sevin! Onlar, yârin senin için hazırladığı buluşma tuzağıdır. Zira insan gam ve kederle dolu olduğu zaman Hakk’a sığınır, Hakk’ı hatırlar.”</em></p>
<p style="margin-left:2.0cm"><em> “Keza gam ve keder, gönül aynasının üzerindeki tozları üfleyen manevi bir lütuf rüzgârıdır; sakın onu kötü bir fırtınaya benzetme!..”</em></p>
<p style="margin-left:2.0cm"> </p>
<p>Yine aynı şekilde hem dünyaya tapınırcasına bağlanan, böylece yüreği taşlaşan, hem de bin bir sıkıntı içinde kıvranan, dertlenen insana ne güzel bir ders verir. “Bu da geçer Ya Hû!.”</p>
<p>Evet, “Bu da geçer.” , dert de geçer, sıkıntılar da geçer. Üzüntü ve kederin açmazları lav sıcaklığında yürekleri dağlasa da uzun sürmez, çünkü bu vaziyet, mutlaka zail olup gider, eriyiverir. Çünkü <strong><em>“Küllü hâlin yezûlü (Her hâl geçicidir.)”</em></strong> Geçip gitmez sanılan acılar gri ızdıraplarla beraber, uzaklaşıverir gönül ikliminden…</p>
<p>Ve bundan sonra dillendirilecek dua…“<em>Elhamdülillâhi alâ külli hâl=Bize lutfettiği her hâle karşı her türlü hamd Allah’a aittir.”</em></p>
<p>Rabbimiz şöyle buyuruyor: “<em>Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu deneyerek göstermek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.” </em>(Mülk, 67/2)</p>
<p>Dünya hayatı, ölüm, bütün bunlar bizim için birer imtihan vesilesidir. Bakalım hangimiz daha iyi amellerde bulunacağız. Öyleyse bizim bu hayatı iyi değerlendirmemiz gerekiyor.</p>
<p>Kimi zaman bir sıkıntı, bin hayır kapısını açar. Umutların tükendiği her noktada, Allah'ın rahmet ve umut kapısı hep açıktır... Böylesi günlerde bize düşen şöyle demektir:</p>
<p> “<em>Gamına gamlanıp olma mahzun</em> </p>
<p><em>Demine demlenip olma mağrur </em></p>
<p><em>Ne dem bâki, ne gam bâki, hû.”</em> - Muhibbi (Kanuni)</p>
<p>Bu dünyada ne gam, ne dem bâki değildir. Kalıcı olan yegâne varlık, bizi ve kâinatı yaratan yüce Allah'tır, bir de bu gök kubbede bâki kalan, gönüllere diktiğimiz iyilik fidanlarıdır.</p>
<p>Onun için;</p>
<p>Zor diyorsun, zor olacak ki imtihan olsun.</p>
<p>Derdin ne olursa olsun, umudun her zaman Allah olsun…</p>
<p>Gam çekme, endişe etme Allah var...</p>
<p>Sarmışsa etrafını dertten duvarlar; bil ki <strong>bu da geçer ya Hû!</strong></p>
<p>Dertlerin kalbinde en onulmaz yaralar açmışsa; unutma ki <strong>bu da geçer ya Hû!</strong></p>
<p>İçinden çıkılmaz sokaklarda mahrum kalıp gözyaşı döküyorsan eğer; hatırla ki <strong>bu da geçer ya Hû! </strong></p>
<p>Aşkın imkânsız girdaplarında çırpınıyor ve acı çekiyorsan eğer; umut et ki <strong>bu da geçer ya Hû! </strong></p>
<p>Kırdılarsa seni, ezip geçtilerse eğer; Rabb'inin merhametine sığın, <strong>bu da geçer ya Hû!</strong></p>
<p>Seni kıranlar, seni üzenler, güç ve kuvvete sahip olup zalimlik yapanlar, bilsinler ki elbet <strong>bu da geçer ya Hû! </strong></p>
<p>Her varlık, her olay ve başına gelen her şey birer gölgeden ibarettir. Hiçbir şey kalıcı değil, dertlerin dahi… Sen Rabb'ine sığın ve O'nun sonsuz rahmetinden iste! Umudunu hiç kaybetme, zira derdi veren Allah (c.c.) dermanını da yaratmıştır. Unutma ki mum alevinde titreşen gölgeler gibidir dertlerin… </p>
<p>Güneş doğduğunda hepsi kaybolur, yerini aydınlık alır. Buna inan ve de ki: <strong>“Bu da geçer ya Hû.” </strong></p>
<p>Çünkü Allah var, gam yok!</p>
<p>Yazımızı merhum Lütfi Filiz’in sadrından satırlara düşürdüğü şu mısralarla sonlandıralım:</p>
<p><em>“Celâliyle zâhir olsa, bu da geçer be yâ hû...</em></p>
<p><em>Cemâliyle âyan olsa, bu da geçer de yâ hû...</em></p>
<p> </p>
<p><em>Bî karardır felek, daim döner durmaz bir an,</em></p>
<p><em>Dursa bir an, ne yer kalır ne gök kalır be yâ hû...</em></p>
<p> </p>
<p><em>Kâh-ı zulmet, kâh-ı envâr birbir ardın devreder,</em></p>
<p><em>Kâh-ı lütuf, kâh-ı kahır, ondan olur be yâ hû...</em></p>
<p> </p>
<p><em>İmtihan için oluptur daima neş'e, azâb</em></p>
<p><em>Sen, "sen"i bilmek içindir, kahrı lütfu be yâ hû...</em></p>
<p> </p>
<p><em>Fâniya vird-i daim et bu sözü her zaman,</em></p>
<p><em>Gece gündüz hatırından hiç çıkmasın be yâ hû”</em></p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.