RAMAZAN ve ÇOCUK
<p>Mazimizin altın sayfalarıdır çocukluk günleri…</p>
<p>Ne yaşadıklarımızı ne de o yaşananları hafızalarımızdan ve hatıralarımızdan silmek mümkün… Ramazan’ı ve oruç ibadetini tanımaya başladığımız o günlere ait hatıraları anımsadıkça o tuttuğumuz ilk oruçların tadı damağımızdadır hâlâ. Ramazan’ın ayrı bir yeri vardır çocukluğumuzda…</p>
<p>Öyle ki herkes gelecek olan bir şeyden bahsederken sanki trenle gelen birileri vardır ve o birileri çok önemli misafirdir. Sezai Karakoç ramazan makalelerinin toplandığı “Samanyolu’nda Ziyafet” adlı kitabında çokça bahseder Ramazanın çocuğundan çocukluğun Ramazanından. “Çocuğun dünyasında orucun yeri bambaşkadır. Evvela Ramazanı bekler. Çevresindeki konuşmalar ona kutlu bir misafirin geleceğini haber vermektedir. Ramazan bütün görkemi ile gelir. Evde bir değişim başlamıştır. Çocuk bu değişime katılmaya çalışır. Sahura kalkar. Büyükleri “uyu” dese de o dinlemez sahurda uyanır. İftar vaktini sabırla bekler. Kulağı ezan sesinde… Çocuk ve oruç arasında bir iyilik ırmağı akar: “Oruç ve namazladır ki kutsal bir dünyaya girer çocuk.</p>
<p>Sözle değil; bizzat o dünyanın içinde yaşar Mutlak Gerçeği.” Oruç tutan çocuk daha bir büyümüştür artık sanki bir ay boyunca oruç tutan “büyükler” kategorisine dâhil oluvermiştir. O da “oruç tutmak” böylece büyüdüğünü ispat etmek ister. Büyükler kıyamaz genellikle “sen küçüksün acıkırsın susarsın…” “hem sana farz değil sonra tutarsın…” gibi pek çok yolu denerler çocuğu ikna için… Ama Ramazan çocuk için aç kalmak değildir.</p>
<p>Ramazan çocuk için eğlencedir. Kendini denemedir. Kaç saat aç kalabileceğini ve ne kadar sabırlı olduğunu denemedir… Önce kuş orucu tekne orucu ile kendini aşar. Yenilmez pes etmez. Öğlene kadar çok da güzel sabredebilmiştir. Ona su içmek serbesttir ama o ağzına su sürmez. Saat gece yarısını geçtiği zamanlarda sokağın köşesindeki davul sesiyle başlar ilk sahur olanca gücüyle gerilmiş deriyi çomakla buluştururken ve çeşitli maniler okurken davulcu...</p>
<p>Daha dün geceden “Anne beni de kaldır sahura” deyip gözler ovuşturulur kalkarken ve uykuya direnirken çoğu zaman yüz de yıkanmaz sofraya oturulurken… Sahur uykunun arasında tatlı bir rüya gibidir ne yediğini nasıl yediğini bilmeden atıştırırken ve tekrar soğumadan yatağını el yordamıyla bulurken… Pide kuyruklarına gönüllü gider her çocuk. O kuyruklarda pidelerin kokusunu çeker içine… Açlığını biraz daha fazla hisseder… Akşamı iple çeker her şeye rağmen ve akşam herkesten önce oturur iftar sofrasına… Elinde kaşık çatal akşam yemeğinin hoş kokuları arasında herkesten önce bekler bir yanda okunan ezan sesini ha atıldı ha atılacak derken “gümm” sesiyle- mutluluğun doruğuna ulaşır… “İftar topu zaferdir onun için. Çocukluğun tabiat üstündeki zaferi. Çocuk tabiatı yenmiştir; top bunun için patlar.</p>
<p>Biraz halsiz düşmüş sesi bir ton eksilmiş olarak yaklaşır iftara. İftar heyecanı sarmıştır her yanı. Ezanla beraber belgelenir orucu.” Mahyaların ışıkları önce çocukların gülen yüzlerine vurur. Çocukların ilk oruçlarını açışının heyecanını yaşar minareler… İlk okunan akşam ezanı ile yüzleri gülen çocuklar- iftarı açmanın telaşındadır. Ailesinden herkes de onları tebrik etme yarışındadır. Ramazan gülen çocuk yüzlerine gelir önce… Sonra yüreklere gelir Ramazan… Coşkusuyla- heyecanıyla büyük küçük herkesin ruhunu kuşatırken küçük yüreklerin teravihe gidişlerinin ayak sesleri duyulur sokaklardan… Sokaklar bu seslere şahit olmaktan mutlu aileler geleceklerinden umutlu…</p>
<p>Teravihe koşmaktadır çocuklar… En çocuksu yanları orada saklıdır… “Bak sakın koşma gülme yaramazlık yapma.” gibi tembihlerle camiye götürülürken büyüklerin sert uyarıları ve homurdanmalarına rağmen tüm masumiyetleri camiye yansıyıp verilen sözü unutup bir tarafta kikirdeyen bir tarafta da büyükler rükûya varınca hemen koşuşmaya konuşmaya oynamaya elleri bağlı yürümeye gözleriyle her yeri kolaçan etmeye başlayan ama yine de camide olduğunu unutmayan çocuklar…</p>
<p>Cami şerefelerinde her gece yakılan kandiller büyük camilerin minareleri arasında salınan mahyalar sahurda sokağı şenlendiren davul sesleri büyük gümbürtü ile yankılanan iftar topları iftara has özel yemekler iftar davetleri teravihe gidişler cami ziyaretleri bayram hazırlıkları gibi birçok şey çocukların oruca doğru yaptıkları yolculukta birer binek gibidir.</p>
<p>Ramazan herkesi paylaşmaya davet eder komşuluğa davet eder arkadaşlığa davet eder. Bu davet edişten çocuklar da nasibini alır. Öğrenmeyi öğretendir Ramazan... Çocuk duygularına kir bulaşmasın diye iftar vakti duadadır aileler… Aileler masumluğun şahidi göz aydınlığımız sevincimiz ümidimiz çocuklar ise Ramazan’ın bereketidir. </p>
Ekleme
Tarihi: 11 Mayıs 2019 - Cumartesi
RAMAZAN ve ÇOCUK
<p>Mazimizin altın sayfalarıdır çocukluk günleri…</p>
<p>Ne yaşadıklarımızı ne de o yaşananları hafızalarımızdan ve hatıralarımızdan silmek mümkün… Ramazan’ı ve oruç ibadetini tanımaya başladığımız o günlere ait hatıraları anımsadıkça o tuttuğumuz ilk oruçların tadı damağımızdadır hâlâ. Ramazan’ın ayrı bir yeri vardır çocukluğumuzda…</p>
<p>Öyle ki herkes gelecek olan bir şeyden bahsederken sanki trenle gelen birileri vardır ve o birileri çok önemli misafirdir. Sezai Karakoç ramazan makalelerinin toplandığı “Samanyolu’nda Ziyafet” adlı kitabında çokça bahseder Ramazanın çocuğundan çocukluğun Ramazanından. “Çocuğun dünyasında orucun yeri bambaşkadır. Evvela Ramazanı bekler. Çevresindeki konuşmalar ona kutlu bir misafirin geleceğini haber vermektedir. Ramazan bütün görkemi ile gelir. Evde bir değişim başlamıştır. Çocuk bu değişime katılmaya çalışır. Sahura kalkar. Büyükleri “uyu” dese de o dinlemez sahurda uyanır. İftar vaktini sabırla bekler. Kulağı ezan sesinde… Çocuk ve oruç arasında bir iyilik ırmağı akar: “Oruç ve namazladır ki kutsal bir dünyaya girer çocuk.</p>
<p>Sözle değil; bizzat o dünyanın içinde yaşar Mutlak Gerçeği.” Oruç tutan çocuk daha bir büyümüştür artık sanki bir ay boyunca oruç tutan “büyükler” kategorisine dâhil oluvermiştir. O da “oruç tutmak” böylece büyüdüğünü ispat etmek ister. Büyükler kıyamaz genellikle “sen küçüksün acıkırsın susarsın…” “hem sana farz değil sonra tutarsın…” gibi pek çok yolu denerler çocuğu ikna için… Ama Ramazan çocuk için aç kalmak değildir.</p>
<p>Ramazan çocuk için eğlencedir. Kendini denemedir. Kaç saat aç kalabileceğini ve ne kadar sabırlı olduğunu denemedir… Önce kuş orucu tekne orucu ile kendini aşar. Yenilmez pes etmez. Öğlene kadar çok da güzel sabredebilmiştir. Ona su içmek serbesttir ama o ağzına su sürmez. Saat gece yarısını geçtiği zamanlarda sokağın köşesindeki davul sesiyle başlar ilk sahur olanca gücüyle gerilmiş deriyi çomakla buluştururken ve çeşitli maniler okurken davulcu...</p>
<p>Daha dün geceden “Anne beni de kaldır sahura” deyip gözler ovuşturulur kalkarken ve uykuya direnirken çoğu zaman yüz de yıkanmaz sofraya oturulurken… Sahur uykunun arasında tatlı bir rüya gibidir ne yediğini nasıl yediğini bilmeden atıştırırken ve tekrar soğumadan yatağını el yordamıyla bulurken… Pide kuyruklarına gönüllü gider her çocuk. O kuyruklarda pidelerin kokusunu çeker içine… Açlığını biraz daha fazla hisseder… Akşamı iple çeker her şeye rağmen ve akşam herkesten önce oturur iftar sofrasına… Elinde kaşık çatal akşam yemeğinin hoş kokuları arasında herkesten önce bekler bir yanda okunan ezan sesini ha atıldı ha atılacak derken “gümm” sesiyle- mutluluğun doruğuna ulaşır… “İftar topu zaferdir onun için. Çocukluğun tabiat üstündeki zaferi. Çocuk tabiatı yenmiştir; top bunun için patlar.</p>
<p>Biraz halsiz düşmüş sesi bir ton eksilmiş olarak yaklaşır iftara. İftar heyecanı sarmıştır her yanı. Ezanla beraber belgelenir orucu.” Mahyaların ışıkları önce çocukların gülen yüzlerine vurur. Çocukların ilk oruçlarını açışının heyecanını yaşar minareler… İlk okunan akşam ezanı ile yüzleri gülen çocuklar- iftarı açmanın telaşındadır. Ailesinden herkes de onları tebrik etme yarışındadır. Ramazan gülen çocuk yüzlerine gelir önce… Sonra yüreklere gelir Ramazan… Coşkusuyla- heyecanıyla büyük küçük herkesin ruhunu kuşatırken küçük yüreklerin teravihe gidişlerinin ayak sesleri duyulur sokaklardan… Sokaklar bu seslere şahit olmaktan mutlu aileler geleceklerinden umutlu…</p>
<p>Teravihe koşmaktadır çocuklar… En çocuksu yanları orada saklıdır… “Bak sakın koşma gülme yaramazlık yapma.” gibi tembihlerle camiye götürülürken büyüklerin sert uyarıları ve homurdanmalarına rağmen tüm masumiyetleri camiye yansıyıp verilen sözü unutup bir tarafta kikirdeyen bir tarafta da büyükler rükûya varınca hemen koşuşmaya konuşmaya oynamaya elleri bağlı yürümeye gözleriyle her yeri kolaçan etmeye başlayan ama yine de camide olduğunu unutmayan çocuklar…</p>
<p>Cami şerefelerinde her gece yakılan kandiller büyük camilerin minareleri arasında salınan mahyalar sahurda sokağı şenlendiren davul sesleri büyük gümbürtü ile yankılanan iftar topları iftara has özel yemekler iftar davetleri teravihe gidişler cami ziyaretleri bayram hazırlıkları gibi birçok şey çocukların oruca doğru yaptıkları yolculukta birer binek gibidir.</p>
<p>Ramazan herkesi paylaşmaya davet eder komşuluğa davet eder arkadaşlığa davet eder. Bu davet edişten çocuklar da nasibini alır. Öğrenmeyi öğretendir Ramazan... Çocuk duygularına kir bulaşmasın diye iftar vakti duadadır aileler… Aileler masumluğun şahidi göz aydınlığımız sevincimiz ümidimiz çocuklar ise Ramazan’ın bereketidir. </p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.