ABD Açıkça Düşmanca Davranıyor
<p>Şu yalın gerçeği kabul ettiğimiz takdirde ülkemizin menfaatlerini daha iyi koruyabileceğimize inanıyorum.</p>
<p>Türkiye’nin son 60 yıldaki en büyük düşmanı ABD’dir.</p>
<p>Bu söz kuru kuruya iddia edilmiş veya ortaya atılmış değildir. Bu konuda onlarca makale yazıp neşrettim. İsteyenler Yeni Akit’in internet arşivine girerek bunları okuyabilir. Burada bir özet sunarak okuyucularımı bu zahmetten kurtarayım.</p>
<p>ABD’nin ülkemize karşı işlediği en büyük düşmanlığı; halkın oyları ile seçilmiş devlet yöneticilerinin askeri darbelerle yönetimden indirmesidir. Öyle ki Adnan Menderes gibi naif ve son derece kibar bir Başbakan’ı dahi idam ettirecek kadar gözü dönmüş ABD’li yöneticiler ve onlara uşaklık eden kişiler vardır.</p>
<p>ABD yöneticileri eğer isteseydi bir telefon ile 27 Mayıs 1960’ta yapılan darbe sonrasındaki idamların önüne geçebilirlerdi. Nitekim 12 Eylül 1980 sonrasında Kenan Evren’e ABD Genelkurmay Başkanı Alexandre Haig bir telefon açmış sonrasında Yunanistan; hiçbir bedel ödemeden NATO’ya geri dönmüştür.</p>
<p>Türkiye’de kurulan bütün hükümetler ABD’de yetişip ordumuz içinde general rütbesine yükselmiş paşalardan korkup çekinmişlerdir. Zira her 8-10 senede bir darbe yapılmış ülkede hortumculuk başta olmak üzere her türlü haksız ve hukuksuz icraatlar yapılmıştır. Bunun bedelini hala ödemeye devam ediyoruz.</p>
<p>15 Temmuz 2016 darbesinde de çok açık bir şekilde ABD’nin müdahalesini gördük. Öyle ki darbeyi gerçekleştiren ekibin başındaki Feto ve yöneticileri hala ABD tarafından korunmakta ve Türkiye’de müebbet hapisle yargılandığı halde iade edilmemektedir.</p>
<p>İşin daha acı tarafı ise şudur. Yine bir ABD tarafından tezgâhlanan fakat tarihe “post modern darbe” adıyla geçen 28 Şubat 1997 süreci sonunda müebbet hapis cezası alan 21 general ve amiral; üstelik Yargıtay tarafından cezaları tescil edildiği halde hala hapse konulamamıştır. Bu durum askeri vesayet unsurlarının ve ABD’nin ülkemizde hala ne derece güçlü olduğunun bir kanıtıdır.</p>
<p>Peki, ABD sadece yöneticilerimizi iktidardan düşürerek mi düşmanlık yapmıştır?</p>
<p>Elbette hayır. Türlü türli desise ve iğrenç oyunları vardır. Daha geçen hafta bir skandal kararı daha gördük. ABD, Türkiye’ye CAATSA yaptırımlarını açıkladı.</p>
<p>ABD, Rusya'dan S-400 sistemlerinin alımı nedeniyle Türkiye'ye bazı yaptırımlar uygulama kararı aldı. Bu yaptırımlarının arasında Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanlığı (SSB), Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir ve Başkanlık yetkililerinden Mustafa Alper Deniz, Serhat Gençoğlu ve Faruk Yiğit'in bulunduğu açıklandı. </p>
<p>ABD resmen “ülkeni savunmak için silah alamazsın, eğer bunu benden istersen o anki keyfime göre düşünüp ister veririm ister vermem” diyecek kadar küstahça kararlar alabilmektedir. Onları bu derece şımartan husus ise geçmişte yaşadığımız acı olaylardır.</p>
<p>ABD’nin nasıl kalleş ve haydut bir ülke olduğunu "Bahriyede 15 Yıl isimli" kitabımla anlatmıştım. Yıllar önce Muavenet’imizi vurduğunda da ses çıkaramamıştık. Adeta bize tokat vurdukça diğer yanağımızı uzatmıştık. O halde bu acı olayı hatırlamakta yarar vardır. Zira o dönemde Donanma Komutanlığına bağlı savaş gemilerinde Atış İdare Subayı olarak görev yapıyordum. ABD’ye karşı bir eylem yapılmaması için emir üstüne emir yağıyordu.</p>
<p>NATO tatbikatında Muavenet isimli muhribimizin, ABD’nin Saratoga gemisinden atılan iki güdümlü mermi ile vurulmasının kaza olmadığını KDY Yayınlarında hala satılmakta olan bu kitabımdan detayları ile birlikte okuyabilirsiniz. Bu durumu birçok silah uzmanı teyit etmiştir. Kaza süsü verilmiş bu acı olayın aslında bir “gözdağı” olduğunda herkes mutabıktır. Yediğimiz darbenin acısını her Türk vatandaşı yaşamıştır. Bir donanma subayı olarak benim daha fazla yaşamam çok doğaldır. Gemi komutanı dahil olmak üzere 5 askerimiz şehit olmuştu.</p>
<p>Neden böyle bir gözdağı verildiğini açıklamak gerekirse o dönemde yaşanan siyasî olaylara bakmak lâzımdır. Gerçekten de her dönemde olduğu gibi ABD’nin Türkiye üzerinde bir baskı kurmaya çalıştığını görüyoruz. O tarihlerde de Türkiye’nin parçalanabilmesi için Kuzey Irak’ta ABD tarafından bir Kürt devleti oluşturulmaya çalışılıyordu.</p>
<p>Kuzey Irak’ta bir devlet kurulması için birçok insan Amerika’ya götürüldü, eğitildi. Daha sonra İkinci Körfez harekâtından sonra da buraya getirilip yerleştirilerek yarı bağımsız bir bölge ve devlet meydana geldi. Birkaç yıl önce bağımsızlık için kimsenin tanımadığı referandumu da yaptılar. Türkiye’nin girişimi ile bir müddet bu fiili durum engellendi ise de ABD’nin çok açık bir şekilde düşmanca tutumu hala devam etmektedir.</p>
<p>Bu maksatla kurulan “Çekiç Güç” Irak’ta ABD’nin ihtiyaç duyduğu diğer bir askerî yapı idi. Türkiye ile Çekiç Güç arasında yaşanan sorunlar, genelde hükümetlerin görmezden gelmesi ile hep ertelendi. Ve sonuçta Muavenet benzeri bir olaydan korkulduğu için hükümetler pısırık davrandılar.</p>
<p>1990’ların başında Baba Bush yönetimindeki ABD, Saddam yönetimindeki Irak’ın Kuveyt’e girmesini bahane ederek Irak’a savaş açmıştı. Sonuçta Irak’ın Basra Körfezi’ndeki ve ülkenin güneyindeki gücü kırılmış, zengin petrol yataklarının bulunduğu Irak’ın Kuzeyi için de yeni planlar yapmıştı.</p>
<p>ABD, bu plan çerçevesinde Irak topraklarının kuzeyini kendi denetimine almayı başarmıştı. 36 paralelin kuzeyini denetlemek üzere Çekiç Güç adında bir askerî mekanizma kurdu. Bu mekanizmayı da maalesef Türkiye üzerinden yürüttü. Kuzey Irak’ı Türkiye’den hem denetledi hem de PKK’yı semirtip büyüttü.</p>
<p>Dönemin Cumhurbaşkanı Özal, misak-ı milli sınırları içindeki Musul ve Kerkük'ü kurtarmak için savaşa katılmak istiyordu. Fakat Genelkurmay Başkanı Torumtay’ın istifası ve savaştan kaçan generallerin diretmesi ile bu fırsatı kaçırmış olduk. Bu acınacak duruma ABD’de yetişmiş generallerin büyük rolü vardır.</p>
<p>Asker 50 yıl beslenir; sadece bir gün için. İşte o gün savaşa girmek gerekmiş fakat maneviyattan yoksun darbeci generaller yüzünden ayağımıza kadar gelen fırsatı yine kaçırmıştık.</p>
<p>İşte tam bu sırada bir NATO tatbikatı sırasında 2 Ekim 1992’de Türk Deniz Kuvvetlerine ait TCG Muavenet muhribi, ABD’nin Saratoga gemisinden atılan iki Sea Sparrow güdümlü mermileriyle vuruldu. Gemi komutanı Deniz Kurmay Yarbay Kudret Güngör ve 5 denizcimiz şehit oldu. Çok sayıda da askerimiz yaralandı. Bunun arkasından dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağı şüpheli bir şekilde düştü ve Bitlis şehit oldu.</p>
<p>Yaklaşık 30 sene önce gerçekleşen bu acı olaylar ABD’nin Türkiye’ye karşı nasıl bir düşmanca tutum içinde olduğunu çok net olarak göstermektedir. Bu olayın ardından Türkiye, şanlı tarihinde görülmemiş bir tarzda ABD politikalarına boyun eğmeye devam etmişti.</p>
<p>Ardından gelen Başkan Clinton dönemi kısmen sorunsuz devam etse de 8 yılın ardından bu sefer Oğul Bush Amerika’ya başkan oldu. Onun 8 yıllık dönemi hem Türkiye, hem de dünya açısından kâbus gibi geçti.</p>
<p>Bu olaylar, belli bir süreç sonrasında da ABD’nin planlandığı gibi gerçekleşti. Hükümetler bilerek veya bilmeyerek, tedbir almadığı ve gereken karşılığı vermediği için iş daha kötü bir noktaya kadar geldi.</p>
<p>Sonrasında Irak’ın kuzeyinde Süleymaniye’deki Türk askerî birliğinde askerlerin başına çuval geçirme hadisesi de yaşanmıştı. Amerikalılar yine haydutluk yaparak oradaki askerlerimizi tutukladılar başlarına çuval geçirdiler. Aslında bu olayın, yani geminin vurulması olayına Amerikalıların Türk denizcilerinin başına çuval geçirme olayı desek; mübalâğa olmaz.</p>
<p>Biraz da bu düşmanlığın temel nedenine bakalım. Kısaca söylemek gerekirse bu çirkin tutumun ardında yatan en önemli gerçek “efendi-uşak” ilişkisinin devam ettirilme isteğidir. Ne zaman Türkiye başını doğrultsa ekonomisini yoluna koyup “ben senin kölen veya uşağın değilim” dese işte askeri darbelerle hizaya getirilmek istenmiştir.</p>
<p>ABD’nin son 60 yılda yaptığı kötülükler saymakla bitmez. Fakat ABD’ye sadece bir defa etkili bir karşılık gösterdik. Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında Türkiye’ye karşı alınan “ambargo” kararına ABD üslerinin kapatılması ile cevap vermiştik. Bu konuda Milliyetçi Cephe Hükümeti yani Adalet, Milli Selamet ve Milliyetçi Hareket Partisi yöneticileri ortak karar almışlardı. Yoksa Başbakan Demirel, ABD’ye karşı çıkacak bir siyasetçi değildi. Zira Başbakan Demirel, Muavenetimizin vurulmasından sonra gerçek yüzünü göstermiş ABD’den bu” kaza” süsüyle işlenmiş cinayet karşılığında hiç olmazsa tazminat almayı dahi becerememişti.</p>
<p>Ülkemizi temsil etme sorumluluğu taşıyan diğer insanlar, siyasetçiler, bürokratlar hatta muhalefet yöneticileri de ne yazık ki etkili bir söz söyleyemediler. Çünkü en büyük düşmanımız olan ABD’den çok korkuyorlardı.</p>
<p>Muavenet adlı gemimizin vurulmasının ardından Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağının düşürülmesi ve faali meçhul cinayetler dönemi başladı. Bunların hepsinde ABD'nin parmağı olduğu kesindir. Eşref Bitlis Paşa’nın öldürülmesi olayında da kaza olmayacak şekilde önemli iddialar vardır. Orada şehit olan bir orgeneraldir. Fakat farklı bir paşadır zira ABD’nin planlarına vakıftı. Yoksa şehit edilmezdi.</p>
<p>Eşref Bitlis Paşa şehit edildiğinde medyanın niçin suskun kaldığını ABD’nin basındaki tetikçileri sayesinde anlayabiliriz. Burada bahsettiğimiz birkaç konu, kesinlikle komplo teorisiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan, Türk dış politika ve askerî politika sahasındaki acı verici, unutulmaz olaylardır. Bilmediğimiz olaylar ise çok fazladır.</p>
<p>Sonuçta ortada şehit olan askerler vardır. Birisi Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis ve biri Muhrip komutanıdır. Maalesef bu insanlar Amerika’nın kirli politikaları sonucu şehit edilmiş insanlardır. Ne yazık ki, bu acı cinayetler, ört bas edilmiştir. İşin kötüsü ABD, istediği hedeflere ulaşmış kaza sonucu bize eski buharlı gemileri vermiştir.</p>
<p>Daha önce almak istemediğimiz dokuz adet "Knox" sınıfı gemiyi alarak milyonlarca dolar ödedik. Ki bunların teknolojisi eskiydi. Biz dizel tahrikli "Perry" Klas gemilerden almak istiyorduk. İşte ABD silah sanayisinin oyunlarına kurban edilmiştik.</p>
<p>ABD’ye gemi alımıyla ilgili olarak giden Türk heyeti döner dönmez gemimiz vuruldu. Yani "Sen kim oluyorsun. Sen benim verdiğimi ancak alabilirsin. Senin söz hakkın yok” anlamına gelen bir baskı, bir gözdağı olayıdır. Muavenet ve Eşref Bitlis cinayetleri aynı ABD’li haydutlar tarafından yapılmıştır. Bu konunun üzerindeki örtünün çekilip açılması günümüzde meydana gelen olayları anlayabilmek için bir fırsattır.</p>
<p>Peki, Amerikan hükümeti Muavenet’in vurulması sonrasında sebep gösterilen askerlere ne yaptı?</p>
<p>Olayda yaralanan ve tazminat için mahkemeye başvuran subaylardan bir tanesinin verdiği bilgiye göre mahkemeden, Amerikalı subayların kariyerlerini meslekî yönden etkilemeyen sonuç çıkmıştır. USS Saratoga’nın Komutanı Albay James M. Drager ile saldırıdan sorumlu yedi subay mahkemeye sevk edilmeyerek sadece “disiplin cezası” almıştır. </p>
<p>Kısaca devlet olarak, millet olarak, iktidarda kim olursa olsun gösterilmesi gerekli olan tepki gösterilmedi. Bunun üzerine gözdağı verme olayı aşama kaydederek çuval geçirme olayına dönüştü ve bugünlere geldik.</p>
<p>Şimdi ise önümüzde tarihi bir fırsat geçmiştir. ABD’ye 60 yıldır yaptığı kötülüklerin karşılığı verilmelidir. Ne yapacağız savaş mı ilan edeceğiz?</p>
<p>Evet, ekonomik savaş ilan edeceğiz. ABD ile yapılmış anlaşmaları tekrar gözden geçirip karşılığında vermiş olduğumuz askeri üsleri kapatmak ve ikili anlaşmalardan doğan haklarımızı talep etmek zorundayız. Ayrıca F-35 meselesinde olduğu gibi ticari anlaşmaları keyfine göre yırtıp atmanın bir parasal bedeli vardır. Bunu kuruşuna kadar ödetmek zorundayız.</p>
<p>Bütün bu işlemler esnasında NATO’dan çıkmamıza gerek yoktur. Ülkemizin menfaatleri gereğince adım atmalıyız. Fakat Türkiye’ye karşı gösterilen düşmanca ve kalleşçe tutumların bir karşılığı olmalıdır.</p>
<p>Kıssadan hisse bu olmak gerektir ki “aç canavara sevgi ile yaklaşmak onun iştahını açar”. ABD’ye karşı onurlu ve haysiyetli bir karşı duruş göstermezseniz çok daha kötü sonuçlara zemin hazırlamış olursunuz. Kritik aşama olan savunma sanayini güçlendirmek ve ABD’ye olan bağımlılıktan kurtulmayıbüyük ölçüde aşmış durumdayız.</p>
<p>Son tahlilde ABD’ye haddini bildirecek tek ülke Türkiye’dir. “Dünya beşten büyüktür diyerek” kafa tutan Cumhurbaşkanımızı bu konuda da desteklememiz gerekiyor. Tarihte yaşadığımız acı olaylardan ders alarak ABD ile ilgili politikalarımızı gözden geçirmek zorundayız, vesselam…</p>
<p>Dr. Vehbi KARA</p>
Ekleme
Tarihi: 22 Aralık 2020 - Salı
ABD Açıkça Düşmanca Davranıyor
<p>Şu yalın gerçeği kabul ettiğimiz takdirde ülkemizin menfaatlerini daha iyi koruyabileceğimize inanıyorum.</p>
<p>Türkiye’nin son 60 yıldaki en büyük düşmanı ABD’dir.</p>
<p>Bu söz kuru kuruya iddia edilmiş veya ortaya atılmış değildir. Bu konuda onlarca makale yazıp neşrettim. İsteyenler Yeni Akit’in internet arşivine girerek bunları okuyabilir. Burada bir özet sunarak okuyucularımı bu zahmetten kurtarayım.</p>
<p>ABD’nin ülkemize karşı işlediği en büyük düşmanlığı; halkın oyları ile seçilmiş devlet yöneticilerinin askeri darbelerle yönetimden indirmesidir. Öyle ki Adnan Menderes gibi naif ve son derece kibar bir Başbakan’ı dahi idam ettirecek kadar gözü dönmüş ABD’li yöneticiler ve onlara uşaklık eden kişiler vardır.</p>
<p>ABD yöneticileri eğer isteseydi bir telefon ile 27 Mayıs 1960’ta yapılan darbe sonrasındaki idamların önüne geçebilirlerdi. Nitekim 12 Eylül 1980 sonrasında Kenan Evren’e ABD Genelkurmay Başkanı Alexandre Haig bir telefon açmış sonrasında Yunanistan; hiçbir bedel ödemeden NATO’ya geri dönmüştür.</p>
<p>Türkiye’de kurulan bütün hükümetler ABD’de yetişip ordumuz içinde general rütbesine yükselmiş paşalardan korkup çekinmişlerdir. Zira her 8-10 senede bir darbe yapılmış ülkede hortumculuk başta olmak üzere her türlü haksız ve hukuksuz icraatlar yapılmıştır. Bunun bedelini hala ödemeye devam ediyoruz.</p>
<p>15 Temmuz 2016 darbesinde de çok açık bir şekilde ABD’nin müdahalesini gördük. Öyle ki darbeyi gerçekleştiren ekibin başındaki Feto ve yöneticileri hala ABD tarafından korunmakta ve Türkiye’de müebbet hapisle yargılandığı halde iade edilmemektedir.</p>
<p>İşin daha acı tarafı ise şudur. Yine bir ABD tarafından tezgâhlanan fakat tarihe “post modern darbe” adıyla geçen 28 Şubat 1997 süreci sonunda müebbet hapis cezası alan 21 general ve amiral; üstelik Yargıtay tarafından cezaları tescil edildiği halde hala hapse konulamamıştır. Bu durum askeri vesayet unsurlarının ve ABD’nin ülkemizde hala ne derece güçlü olduğunun bir kanıtıdır.</p>
<p>Peki, ABD sadece yöneticilerimizi iktidardan düşürerek mi düşmanlık yapmıştır?</p>
<p>Elbette hayır. Türlü türli desise ve iğrenç oyunları vardır. Daha geçen hafta bir skandal kararı daha gördük. ABD, Türkiye’ye CAATSA yaptırımlarını açıkladı.</p>
<p>ABD, Rusya'dan S-400 sistemlerinin alımı nedeniyle Türkiye'ye bazı yaptırımlar uygulama kararı aldı. Bu yaptırımlarının arasında Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanlığı (SSB), Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir ve Başkanlık yetkililerinden Mustafa Alper Deniz, Serhat Gençoğlu ve Faruk Yiğit'in bulunduğu açıklandı. </p>
<p>ABD resmen “ülkeni savunmak için silah alamazsın, eğer bunu benden istersen o anki keyfime göre düşünüp ister veririm ister vermem” diyecek kadar küstahça kararlar alabilmektedir. Onları bu derece şımartan husus ise geçmişte yaşadığımız acı olaylardır.</p>
<p>ABD’nin nasıl kalleş ve haydut bir ülke olduğunu "Bahriyede 15 Yıl isimli" kitabımla anlatmıştım. Yıllar önce Muavenet’imizi vurduğunda da ses çıkaramamıştık. Adeta bize tokat vurdukça diğer yanağımızı uzatmıştık. O halde bu acı olayı hatırlamakta yarar vardır. Zira o dönemde Donanma Komutanlığına bağlı savaş gemilerinde Atış İdare Subayı olarak görev yapıyordum. ABD’ye karşı bir eylem yapılmaması için emir üstüne emir yağıyordu.</p>
<p>NATO tatbikatında Muavenet isimli muhribimizin, ABD’nin Saratoga gemisinden atılan iki güdümlü mermi ile vurulmasının kaza olmadığını KDY Yayınlarında hala satılmakta olan bu kitabımdan detayları ile birlikte okuyabilirsiniz. Bu durumu birçok silah uzmanı teyit etmiştir. Kaza süsü verilmiş bu acı olayın aslında bir “gözdağı” olduğunda herkes mutabıktır. Yediğimiz darbenin acısını her Türk vatandaşı yaşamıştır. Bir donanma subayı olarak benim daha fazla yaşamam çok doğaldır. Gemi komutanı dahil olmak üzere 5 askerimiz şehit olmuştu.</p>
<p>Neden böyle bir gözdağı verildiğini açıklamak gerekirse o dönemde yaşanan siyasî olaylara bakmak lâzımdır. Gerçekten de her dönemde olduğu gibi ABD’nin Türkiye üzerinde bir baskı kurmaya çalıştığını görüyoruz. O tarihlerde de Türkiye’nin parçalanabilmesi için Kuzey Irak’ta ABD tarafından bir Kürt devleti oluşturulmaya çalışılıyordu.</p>
<p>Kuzey Irak’ta bir devlet kurulması için birçok insan Amerika’ya götürüldü, eğitildi. Daha sonra İkinci Körfez harekâtından sonra da buraya getirilip yerleştirilerek yarı bağımsız bir bölge ve devlet meydana geldi. Birkaç yıl önce bağımsızlık için kimsenin tanımadığı referandumu da yaptılar. Türkiye’nin girişimi ile bir müddet bu fiili durum engellendi ise de ABD’nin çok açık bir şekilde düşmanca tutumu hala devam etmektedir.</p>
<p>Bu maksatla kurulan “Çekiç Güç” Irak’ta ABD’nin ihtiyaç duyduğu diğer bir askerî yapı idi. Türkiye ile Çekiç Güç arasında yaşanan sorunlar, genelde hükümetlerin görmezden gelmesi ile hep ertelendi. Ve sonuçta Muavenet benzeri bir olaydan korkulduğu için hükümetler pısırık davrandılar.</p>
<p>1990’ların başında Baba Bush yönetimindeki ABD, Saddam yönetimindeki Irak’ın Kuveyt’e girmesini bahane ederek Irak’a savaş açmıştı. Sonuçta Irak’ın Basra Körfezi’ndeki ve ülkenin güneyindeki gücü kırılmış, zengin petrol yataklarının bulunduğu Irak’ın Kuzeyi için de yeni planlar yapmıştı.</p>
<p>ABD, bu plan çerçevesinde Irak topraklarının kuzeyini kendi denetimine almayı başarmıştı. 36 paralelin kuzeyini denetlemek üzere Çekiç Güç adında bir askerî mekanizma kurdu. Bu mekanizmayı da maalesef Türkiye üzerinden yürüttü. Kuzey Irak’ı Türkiye’den hem denetledi hem de PKK’yı semirtip büyüttü.</p>
<p>Dönemin Cumhurbaşkanı Özal, misak-ı milli sınırları içindeki Musul ve Kerkük'ü kurtarmak için savaşa katılmak istiyordu. Fakat Genelkurmay Başkanı Torumtay’ın istifası ve savaştan kaçan generallerin diretmesi ile bu fırsatı kaçırmış olduk. Bu acınacak duruma ABD’de yetişmiş generallerin büyük rolü vardır.</p>
<p>Asker 50 yıl beslenir; sadece bir gün için. İşte o gün savaşa girmek gerekmiş fakat maneviyattan yoksun darbeci generaller yüzünden ayağımıza kadar gelen fırsatı yine kaçırmıştık.</p>
<p>İşte tam bu sırada bir NATO tatbikatı sırasında 2 Ekim 1992’de Türk Deniz Kuvvetlerine ait TCG Muavenet muhribi, ABD’nin Saratoga gemisinden atılan iki Sea Sparrow güdümlü mermileriyle vuruldu. Gemi komutanı Deniz Kurmay Yarbay Kudret Güngör ve 5 denizcimiz şehit oldu. Çok sayıda da askerimiz yaralandı. Bunun arkasından dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağı şüpheli bir şekilde düştü ve Bitlis şehit oldu.</p>
<p>Yaklaşık 30 sene önce gerçekleşen bu acı olaylar ABD’nin Türkiye’ye karşı nasıl bir düşmanca tutum içinde olduğunu çok net olarak göstermektedir. Bu olayın ardından Türkiye, şanlı tarihinde görülmemiş bir tarzda ABD politikalarına boyun eğmeye devam etmişti.</p>
<p>Ardından gelen Başkan Clinton dönemi kısmen sorunsuz devam etse de 8 yılın ardından bu sefer Oğul Bush Amerika’ya başkan oldu. Onun 8 yıllık dönemi hem Türkiye, hem de dünya açısından kâbus gibi geçti.</p>
<p>Bu olaylar, belli bir süreç sonrasında da ABD’nin planlandığı gibi gerçekleşti. Hükümetler bilerek veya bilmeyerek, tedbir almadığı ve gereken karşılığı vermediği için iş daha kötü bir noktaya kadar geldi.</p>
<p>Sonrasında Irak’ın kuzeyinde Süleymaniye’deki Türk askerî birliğinde askerlerin başına çuval geçirme hadisesi de yaşanmıştı. Amerikalılar yine haydutluk yaparak oradaki askerlerimizi tutukladılar başlarına çuval geçirdiler. Aslında bu olayın, yani geminin vurulması olayına Amerikalıların Türk denizcilerinin başına çuval geçirme olayı desek; mübalâğa olmaz.</p>
<p>Biraz da bu düşmanlığın temel nedenine bakalım. Kısaca söylemek gerekirse bu çirkin tutumun ardında yatan en önemli gerçek “efendi-uşak” ilişkisinin devam ettirilme isteğidir. Ne zaman Türkiye başını doğrultsa ekonomisini yoluna koyup “ben senin kölen veya uşağın değilim” dese işte askeri darbelerle hizaya getirilmek istenmiştir.</p>
<p>ABD’nin son 60 yılda yaptığı kötülükler saymakla bitmez. Fakat ABD’ye sadece bir defa etkili bir karşılık gösterdik. Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında Türkiye’ye karşı alınan “ambargo” kararına ABD üslerinin kapatılması ile cevap vermiştik. Bu konuda Milliyetçi Cephe Hükümeti yani Adalet, Milli Selamet ve Milliyetçi Hareket Partisi yöneticileri ortak karar almışlardı. Yoksa Başbakan Demirel, ABD’ye karşı çıkacak bir siyasetçi değildi. Zira Başbakan Demirel, Muavenetimizin vurulmasından sonra gerçek yüzünü göstermiş ABD’den bu” kaza” süsüyle işlenmiş cinayet karşılığında hiç olmazsa tazminat almayı dahi becerememişti.</p>
<p>Ülkemizi temsil etme sorumluluğu taşıyan diğer insanlar, siyasetçiler, bürokratlar hatta muhalefet yöneticileri de ne yazık ki etkili bir söz söyleyemediler. Çünkü en büyük düşmanımız olan ABD’den çok korkuyorlardı.</p>
<p>Muavenet adlı gemimizin vurulmasının ardından Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağının düşürülmesi ve faali meçhul cinayetler dönemi başladı. Bunların hepsinde ABD'nin parmağı olduğu kesindir. Eşref Bitlis Paşa’nın öldürülmesi olayında da kaza olmayacak şekilde önemli iddialar vardır. Orada şehit olan bir orgeneraldir. Fakat farklı bir paşadır zira ABD’nin planlarına vakıftı. Yoksa şehit edilmezdi.</p>
<p>Eşref Bitlis Paşa şehit edildiğinde medyanın niçin suskun kaldığını ABD’nin basındaki tetikçileri sayesinde anlayabiliriz. Burada bahsettiğimiz birkaç konu, kesinlikle komplo teorisiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan, Türk dış politika ve askerî politika sahasındaki acı verici, unutulmaz olaylardır. Bilmediğimiz olaylar ise çok fazladır.</p>
<p>Sonuçta ortada şehit olan askerler vardır. Birisi Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis ve biri Muhrip komutanıdır. Maalesef bu insanlar Amerika’nın kirli politikaları sonucu şehit edilmiş insanlardır. Ne yazık ki, bu acı cinayetler, ört bas edilmiştir. İşin kötüsü ABD, istediği hedeflere ulaşmış kaza sonucu bize eski buharlı gemileri vermiştir.</p>
<p>Daha önce almak istemediğimiz dokuz adet "Knox" sınıfı gemiyi alarak milyonlarca dolar ödedik. Ki bunların teknolojisi eskiydi. Biz dizel tahrikli "Perry" Klas gemilerden almak istiyorduk. İşte ABD silah sanayisinin oyunlarına kurban edilmiştik.</p>
<p>ABD’ye gemi alımıyla ilgili olarak giden Türk heyeti döner dönmez gemimiz vuruldu. Yani "Sen kim oluyorsun. Sen benim verdiğimi ancak alabilirsin. Senin söz hakkın yok” anlamına gelen bir baskı, bir gözdağı olayıdır. Muavenet ve Eşref Bitlis cinayetleri aynı ABD’li haydutlar tarafından yapılmıştır. Bu konunun üzerindeki örtünün çekilip açılması günümüzde meydana gelen olayları anlayabilmek için bir fırsattır.</p>
<p>Peki, Amerikan hükümeti Muavenet’in vurulması sonrasında sebep gösterilen askerlere ne yaptı?</p>
<p>Olayda yaralanan ve tazminat için mahkemeye başvuran subaylardan bir tanesinin verdiği bilgiye göre mahkemeden, Amerikalı subayların kariyerlerini meslekî yönden etkilemeyen sonuç çıkmıştır. USS Saratoga’nın Komutanı Albay James M. Drager ile saldırıdan sorumlu yedi subay mahkemeye sevk edilmeyerek sadece “disiplin cezası” almıştır. </p>
<p>Kısaca devlet olarak, millet olarak, iktidarda kim olursa olsun gösterilmesi gerekli olan tepki gösterilmedi. Bunun üzerine gözdağı verme olayı aşama kaydederek çuval geçirme olayına dönüştü ve bugünlere geldik.</p>
<p>Şimdi ise önümüzde tarihi bir fırsat geçmiştir. ABD’ye 60 yıldır yaptığı kötülüklerin karşılığı verilmelidir. Ne yapacağız savaş mı ilan edeceğiz?</p>
<p>Evet, ekonomik savaş ilan edeceğiz. ABD ile yapılmış anlaşmaları tekrar gözden geçirip karşılığında vermiş olduğumuz askeri üsleri kapatmak ve ikili anlaşmalardan doğan haklarımızı talep etmek zorundayız. Ayrıca F-35 meselesinde olduğu gibi ticari anlaşmaları keyfine göre yırtıp atmanın bir parasal bedeli vardır. Bunu kuruşuna kadar ödetmek zorundayız.</p>
<p>Bütün bu işlemler esnasında NATO’dan çıkmamıza gerek yoktur. Ülkemizin menfaatleri gereğince adım atmalıyız. Fakat Türkiye’ye karşı gösterilen düşmanca ve kalleşçe tutumların bir karşılığı olmalıdır.</p>
<p>Kıssadan hisse bu olmak gerektir ki “aç canavara sevgi ile yaklaşmak onun iştahını açar”. ABD’ye karşı onurlu ve haysiyetli bir karşı duruş göstermezseniz çok daha kötü sonuçlara zemin hazırlamış olursunuz. Kritik aşama olan savunma sanayini güçlendirmek ve ABD’ye olan bağımlılıktan kurtulmayıbüyük ölçüde aşmış durumdayız.</p>
<p>Son tahlilde ABD’ye haddini bildirecek tek ülke Türkiye’dir. “Dünya beşten büyüktür diyerek” kafa tutan Cumhurbaşkanımızı bu konuda da desteklememiz gerekiyor. Tarihte yaşadığımız acı olaylardan ders alarak ABD ile ilgili politikalarımızı gözden geçirmek zorundayız, vesselam…</p>
<p>Dr. Vehbi KARA</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.