CHP Dersim’lilerden neden özür dilemiyor?
CHP Dersim’lilerden neden özür dilemiyor?
Bir gemi seferinde Sen nehri üzerinden Fransa’nın Rouen şehrine gitmiştim. Yükümüzü teslim alana kadar birkaç gün beklemiştik. Bu fırsattan yararlanıp gemideki bisiklete atlayarak bu şehri gezmiştim.
Paris’e yakın olan bu şehrin bir çok yerinde meşhur Jan Dark (Jeanne d’Arc’a) ait resimler heykeller bulunuyordu.
“Peki, kimdir bu kadın?” diye araştırınca şunu görmüştüm: Yüzyıl Savaşları boyunca İngiltere’ye karşı ülkesi Fransa için savaşan ünü dünyanın her yerine yayılmış bir insandır.
Fakat Fransızlar, bu zavallı kadıncağızı engizisyon mahkemesinde yargılayıp aynı bizdeki Dersim’li vatandaşlarımızın başına geldiği gibi diri diri yakmışlar.
Ne var ki; Jan Dark, ölümünden tam 490 yıl sonra öldürme kararını veren aynı kilise tarafından “Fransa'nın Koruyucu Azize’si” ilan edilmiştir.
Demek ki aradan yüzyıllar geçse de insan vicdanı, bu çirkin durumu kabullenemeyip hiç olmaz ise “iade-i itibar” yapabiliyor. Bu noktadan bakınca ne kadar vahşi ve acımasız olsa da Fransızlara saygı duyuyorum.
Fakat ülkemizde böyle bir iade-i itibar veya hiç olmaz ise masum insanların hatırasını yaşatacak kadar bir vicdani olgunluk henüz gelişmemiştir.
Zira yakın tarihimizin en acı olaylarından bir tanesi olan ve şu anda Tunceli ismi ile anılan Dersim’de meydana gelen acı olaylar kara bir leke olarak ortada durmaktadır. En az bin yıllık bir kültürü barındıran Dersim şehri haritadan silinmiştir.
Bu olaylar esnasında isyancılardan ayırt edilmesi gereken masum insanlar ile birlikte yaşlı, kadın ve çocukların da bu operasyonlarda öldürülmesi; kabul edilemez bir durumdur.
Bu vatanda yaşayan her insan tarafından lanetle anılması gereken bu olaylara karşı özellikle siyasetçilerde inanılmaz bir vurdumduymazlık ve aymazlık sergilenmektedir. Müslüman bir Türk olarak böyle çirkin bir durumu hazmetmek ise çok zordur.
Neyse ki; hayatının bir bölümünü gerçekleri söylediği için hapishanelerde geçiren Necip Fazıl Kısakürek, “Son Devrin Din Mazlumları” kitabında Dersim faciasından bahsetmiş ve yapılan icraatın ne derece insanlık dışı olduğunu dile getirmiştir.
Kitabında vermiş olduğu örneklerde çok acımasızca masum ve sivil insanların öldürüldüğünü ifade ederek ayıbımızı bip parça telafi etmesini bilmiştir.
Dönemin Başbakanı Erdoğan, 23 Kasım 2011 günü yaptığı konuşmada, Dersim'de yaşananlar için; "eğer devlet adına özür dilenecekse, ben özür dilerim, diliyorum" demiştir.
Bu acı olaydan 73 sene sonra dahi olsa devlet otoritesi tarafından böyle bir adım atılması; milletimizin vicdanına bir parça su serpse de yeterli değildir. Çünkü asıl özür dilemesi gerekenler; o yıllarda iktidarda olduğu için CHP’nin yöneticileridir.
Nitekim CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, “Dersim isyanında… analar ağlamasın diye, bu mücadeleyi durduralım mı” diyerek yangına körükle gitmiştir.
Yine bir Dersimli olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise bu faciaya hâlâ sessiz kalarak insanlığın ne derece sükût ettiğini gözler önüne sermektedir.
Şu kaderin bir cilvesine bakın ki; adeta “katiline aşık olan Dersim’li vatandaşlarımız” daima kendilerine zulmeden CHP’yi desteklemiş ve buna devam etmektedirler.
Peki, ismi “Halk” partisi olduğu halde yönetiminde daima seçkinlerin ve özellikle de Sabetay Tarikatı üyelerinin bulunduğu bu parti, bu zulüm karşısında neden iki kelime söz etmemektedir?
Sebebi basittir. Çünkü CHP faşist bir partidir. Mussolini’nin cumhuriyetçilik, ırkçılık ve devletçilik ilkelerini aynen aldığı gibi sembolü olan altı okun arasına devrimcilik, laiklik ve halkçılığı ilave ederek faşistliğini taçlandırmıştır.
Çünkü; CHP olmadan askeri darbe olmaz. Devrim ve darbe bu partinin iliklerine işlemiştir.
İşte halkımızla alay edercesine bu faşist sembolleri yani altı oku halkımızın gözüne sokmaya devam etmektedir. Milli mücadele esnasında Hintli Müslümanların “Halifemiz esir düşmesin” diye gönderdiği altın ve paralara çökmekten hiç rahatsızlık duymamaktadır.
CHP yöneticileri, İş Bankası’nı yönetim kurulunda hisse imtiyazlarından faydalanarak gününü gün etmekte, en pahalı lokanta ve otellerde rakılarını içmeyi sürdürmektedirler.
Erdoğan, devlet adına özür dilemiş ve milletimizin vicdanına su serpmiştir. Lakin, asıl yapması gereken şudur: Aynı Fransa’nın Jan Dark’a iade-i itibarı gibi vatanımızın bir parçası olan Dersim vilayetini ismi ile ihya etmesi ve yaşanan acıları ders kitaplarında doğru olarak yazdırması gereklidir.
Devletimiz hiç olmaz ise şunu yapmak zorundadır: Birinci Dünya Savaşında Rus işgaline direnen ve Milli mücadele esnasında da hizmetlerinden dolayı “Erzincan İl İdaresi Üyeliği"ne atanarak ödüllendirilen Seyyit Rıza ve küçük yaştaki oğlu Hüseyin adına kültür şenlikleri anma toplantıları düzenlenebilir.
Çünkü Ruslar çekildikten sonra Osmanlı idaresi tarafından Dersimlilere ve bazı aşiretlere madalya ve hediyeler verilerek bu vatana hizmetleri övgüye değer bulunmuştur.
İşgalci güçlere, Fransız ve Ermenilere karşı verilen savaşlarda büyük katkıları görülmüştür.
Ayrıca heykel cenneti olan ülkemizde neredeyse hiç bulunmayan “meçhul asker” veya “masum vatandaş” anıtları yapılabilir. Yanlış anlaşılma olmasın sakın; gölgeli ve gölgesiz heykeller, ikonalar, İslam dininde yasaklanmıştır.
Bu nedenle insan suretleri olmayan sanat eseri olarak değerlendirilebilecek eserler yapılmalıdır, vesselam...
Dr. Vehbi Kara
Ekleme
Tarihi: 29 Mart 2022 - Salı
CHP Dersim’lilerden neden özür dilemiyor?
CHP Dersim’lilerden neden özür dilemiyor?
Bir gemi seferinde Sen nehri üzerinden Fransa’nın Rouen şehrine gitmiştim. Yükümüzü teslim alana kadar birkaç gün beklemiştik. Bu fırsattan yararlanıp gemideki bisiklete atlayarak bu şehri gezmiştim.
Paris’e yakın olan bu şehrin bir çok yerinde meşhur Jan Dark (Jeanne d’Arc’a) ait resimler heykeller bulunuyordu.
“Peki, kimdir bu kadın?” diye araştırınca şunu görmüştüm: Yüzyıl Savaşları boyunca İngiltere’ye karşı ülkesi Fransa için savaşan ünü dünyanın her yerine yayılmış bir insandır.
Fakat Fransızlar, bu zavallı kadıncağızı engizisyon mahkemesinde yargılayıp aynı bizdeki Dersim’li vatandaşlarımızın başına geldiği gibi diri diri yakmışlar.
Ne var ki; Jan Dark, ölümünden tam 490 yıl sonra öldürme kararını veren aynı kilise tarafından “Fransa'nın Koruyucu Azize’si” ilan edilmiştir.
Demek ki aradan yüzyıllar geçse de insan vicdanı, bu çirkin durumu kabullenemeyip hiç olmaz ise “iade-i itibar” yapabiliyor. Bu noktadan bakınca ne kadar vahşi ve acımasız olsa da Fransızlara saygı duyuyorum.
Fakat ülkemizde böyle bir iade-i itibar veya hiç olmaz ise masum insanların hatırasını yaşatacak kadar bir vicdani olgunluk henüz gelişmemiştir.
Zira yakın tarihimizin en acı olaylarından bir tanesi olan ve şu anda Tunceli ismi ile anılan Dersim’de meydana gelen acı olaylar kara bir leke olarak ortada durmaktadır. En az bin yıllık bir kültürü barındıran Dersim şehri haritadan silinmiştir.
Bu olaylar esnasında isyancılardan ayırt edilmesi gereken masum insanlar ile birlikte yaşlı, kadın ve çocukların da bu operasyonlarda öldürülmesi; kabul edilemez bir durumdur.
Bu vatanda yaşayan her insan tarafından lanetle anılması gereken bu olaylara karşı özellikle siyasetçilerde inanılmaz bir vurdumduymazlık ve aymazlık sergilenmektedir. Müslüman bir Türk olarak böyle çirkin bir durumu hazmetmek ise çok zordur.
Neyse ki; hayatının bir bölümünü gerçekleri söylediği için hapishanelerde geçiren Necip Fazıl Kısakürek, “Son Devrin Din Mazlumları” kitabında Dersim faciasından bahsetmiş ve yapılan icraatın ne derece insanlık dışı olduğunu dile getirmiştir.
Kitabında vermiş olduğu örneklerde çok acımasızca masum ve sivil insanların öldürüldüğünü ifade ederek ayıbımızı bip parça telafi etmesini bilmiştir.
Dönemin Başbakanı Erdoğan, 23 Kasım 2011 günü yaptığı konuşmada, Dersim'de yaşananlar için; "eğer devlet adına özür dilenecekse, ben özür dilerim, diliyorum" demiştir.
Bu acı olaydan 73 sene sonra dahi olsa devlet otoritesi tarafından böyle bir adım atılması; milletimizin vicdanına bir parça su serpse de yeterli değildir. Çünkü asıl özür dilemesi gerekenler; o yıllarda iktidarda olduğu için CHP’nin yöneticileridir.
Nitekim CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, “Dersim isyanında… analar ağlamasın diye, bu mücadeleyi durduralım mı” diyerek yangına körükle gitmiştir.
Yine bir Dersimli olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise bu faciaya hâlâ sessiz kalarak insanlığın ne derece sükût ettiğini gözler önüne sermektedir.
Şu kaderin bir cilvesine bakın ki; adeta “katiline aşık olan Dersim’li vatandaşlarımız” daima kendilerine zulmeden CHP’yi desteklemiş ve buna devam etmektedirler.
Peki, ismi “Halk” partisi olduğu halde yönetiminde daima seçkinlerin ve özellikle de Sabetay Tarikatı üyelerinin bulunduğu bu parti, bu zulüm karşısında neden iki kelime söz etmemektedir?
Sebebi basittir. Çünkü CHP faşist bir partidir. Mussolini’nin cumhuriyetçilik, ırkçılık ve devletçilik ilkelerini aynen aldığı gibi sembolü olan altı okun arasına devrimcilik, laiklik ve halkçılığı ilave ederek faşistliğini taçlandırmıştır.
Çünkü; CHP olmadan askeri darbe olmaz. Devrim ve darbe bu partinin iliklerine işlemiştir.
İşte halkımızla alay edercesine bu faşist sembolleri yani altı oku halkımızın gözüne sokmaya devam etmektedir. Milli mücadele esnasında Hintli Müslümanların “Halifemiz esir düşmesin” diye gönderdiği altın ve paralara çökmekten hiç rahatsızlık duymamaktadır.
CHP yöneticileri, İş Bankası’nı yönetim kurulunda hisse imtiyazlarından faydalanarak gününü gün etmekte, en pahalı lokanta ve otellerde rakılarını içmeyi sürdürmektedirler.
Erdoğan, devlet adına özür dilemiş ve milletimizin vicdanına su serpmiştir. Lakin, asıl yapması gereken şudur: Aynı Fransa’nın Jan Dark’a iade-i itibarı gibi vatanımızın bir parçası olan Dersim vilayetini ismi ile ihya etmesi ve yaşanan acıları ders kitaplarında doğru olarak yazdırması gereklidir.
Devletimiz hiç olmaz ise şunu yapmak zorundadır: Birinci Dünya Savaşında Rus işgaline direnen ve Milli mücadele esnasında da hizmetlerinden dolayı “Erzincan İl İdaresi Üyeliği"ne atanarak ödüllendirilen Seyyit Rıza ve küçük yaştaki oğlu Hüseyin adına kültür şenlikleri anma toplantıları düzenlenebilir.
Çünkü Ruslar çekildikten sonra Osmanlı idaresi tarafından Dersimlilere ve bazı aşiretlere madalya ve hediyeler verilerek bu vatana hizmetleri övgüye değer bulunmuştur.
İşgalci güçlere, Fransız ve Ermenilere karşı verilen savaşlarda büyük katkıları görülmüştür.
Ayrıca heykel cenneti olan ülkemizde neredeyse hiç bulunmayan “meçhul asker” veya “masum vatandaş” anıtları yapılabilir. Yanlış anlaşılma olmasın sakın; gölgeli ve gölgesiz heykeller, ikonalar, İslam dininde yasaklanmıştır.
Bu nedenle insan suretleri olmayan sanat eseri olarak değerlendirilebilecek eserler yapılmalıdır, vesselam...
Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.