Dr. Vehbi KARA
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi KARA
 

Son Haçlı Seferi Afganistan da Yok Edildi

Son Haçlı Seferi Afganistan da Yok Edildi 11 Eylül 2001 Saldırısından sonra ABD’nin embesil Başkanı George W. Bush Haçlı Seferi (Crusade) düzenleyeceklerini söylemiş ve nihayetinde Afganistan ABD ve NATO güçlerince işgal edilmişti. Elbette 85 milyonluk Müslüman bir ülke olan Türkiye’nin bu haçlı seferindeki rolü tartışılacaktır. Fakat Türkiye Afganistan’ın işgalinden bu güne kadar bu toprakla muharip güç bulundurmamıştır. Başta Kabil havaalanının işletmesi olmak üzere Afganlıların ihtiyaçlarını gidermeye çalışan askeri güçlerle hareket eden Türkiye’yi bu konuda kimse suçlayamaz ve bunu yapmak doğru değildir. Haçlı Seferleri ortaçağda Kudüs’ün Müslümanlardan kurtarılması maksadı ile başlamış ve neredeyse bin yıldan beri devam etmektedir. Fakat Batılı güçlerin şimdi İsrail işgali altındaki Kudüs’ün kurtarılması diye bir bahaneleri yoktur. Bununla birlikte “11 Eylül İkiz kuleler saldırısı” veya “kitle imha silahlarının yok edilmesi” gibi uydurma sebeplerle haçlı seferlerine katıldıklarını gözlemlemek mümkündür. Ortaçağda haçlı seferleri daha çok Roma’da bulunan Papa tarafından başlatılırdı. Dünyanın en vahşi ordularını Müslümanları yok etmek üzere köpek sürülerinin saldırılarına benzer şekilde organize ederdi. Daha sonra Selçuklulara ve Osmanlılara karşı düzenlenen bu seferlerin neredeyse tamamı Anadolu ve Rumeli ovalarında yok edilmişti. İslam’ın bayraktarı olan Türkler haçlı seferlerini durdurmayı başardığı gibi Orta Asya’dan çıkıp gelen Cengiz Han ve Moğol yağmacıların İslam’ı ortadan kaldırma girişimlerine de son vermişlerdi. Sultan Baybars komutasındaki Türkler Ayncalut adı verilen bölgede Moğol askerlerini kılıçtan geçirmiş ve daha ileriye gitmelerine mani olmuştu. Haçlı seferleri ne yazık ki günümüzde de devam etmektedir. İslam topraklarını sömürmek ve Müslümanları emir altına almak için türlü türlü bahanelerle savaşlar açılmakta ve batılı yağmacılar Müslüman topraklarına saldırarak milyonlarca insanı şehit etmektedirler. Bugünkü yazıya konu olan Afganistan haçlı seferinde de ABD öncülüğünde bir saldırı olmuştur. Fakat bu saldırıdan yaklaşık 180 yıl önce İngiltere Krallığı işgal girişiminde bulunmuştu. İngiltere bu önemli geçiş yolları üzerindeki toprakları ele geçirmek için üç büyük girişimde bulunmuş fakat 1842, 1881 ve 1919 tarihlerinde Afganistan halkları ile yaptıkları savaşları kaybederek bölgeden çekilmek zorunda kalmışlardı. 1842 tarihindeki ilk saldırı, 74 sene sonra 1916’da Kutul Amare’de 6. Osmanlı Ordusuna teslim olmalarına benzer şekilde gerçekleşmişti. İngiliz tarihindeki en utanç verici yenilgi budur. Daha sonra Kutul Amare gelmektedir. Üç kere saldırıp sonuç alamayan İngiliz İmparatorluğu, Emanullah Han’ın başında bulunduğu Afganistan’la imzaladığı Ravalpindi Antlaşmasıyla bölgeden kuvvetlerini tamamen çekmek zorunda kalmıştı. Bu çekilme İkinci Dünya savaşından hemen sonra devam edecek bu sefer İngilizler Hindistan’ı Müslümanlar aleyhine olarak üç parçaya bölerek terk edeceklerdi. 1989 Yılında Afganistan’ı terk etmek zorunda kalan Sovyetler Birliği, İngilizlere benzer şekilde yenilginin şokunu atlatamadan çok kısa bir zamanda tarihin çöplüğüne atılan bir başka ülke olmuştu. Komünist ideolojinin en acımasız icraatçısı olan Sovyetler, bir yıl sonra 1990 yılında 6 tanesi Türk Devleti olan 15 parçaya bölünmüştü. Ülkelerini komünistlere mezar yapan Afganistan savaşçıları, en son olarak bu sefer kapitalistlerin merkezi olan ABD’yi mağlup etmeyi başardılar. İşgale destek olan ABD’li işbirlikçi Afganlar ise utanç verici bir biçimde uçaklardan dökülmek zorunda kaldılar. İngiltere Krallığı eski gücünü yitirmiş fakat Sovyetler Birliği, Afganistan’daki korkunç yenilgi sonrası yıkılmıştı. Bununla birlikte ABD’nin Sovyetlere benzer şekilde yıkılıp parçalanması yerine İngiltere gibi kısa bir zaman içinde dünya üzerinde kurmuş olduğu hegemonyanın yıkılması beklenmektedir. Özellikle Çin ile giriştiği rekabette her geçen gün ağır darbeler alan ABD’yi; pek yakında ekonomik ve sosyal felaketlerin beklediğini söylememiz bir kehanet olmasa gerektir. Çünkü bu kötü sona sebep olan ABD Başkanı Bush’tur. 11 Eylül tarihinde gerçekleşen İkiz Kuleler saldırısı sonrasında bir Haçlı Seferi düzenleyeceğini iddia etmiş ve kısa bir süre içinde Afganistan ve Irak’a giren “Haçlı Orduları!” Her iki ülkeyi de kan gölüne çevirmeyi başarıp Batılıların savaş için her türlü ahlaksızlığın yapılacağını ispatlamışlardı. İşte şimdi Amerikalılar başta olmak üzere bütün insanlar Bush ve Biden gibi ABD başkanları sorgulayacaktır. Zira bu kadar katliam ve masrafa sebep olan saldırıların gerçek maksadının; “Müslümanları ötekileştirmek” ve yıkılan komünizm yerine “yeni bir düşman icat etme girişimi” olduğu ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu sorgulama elbette birçok acı gerçeğin ortaya çıkmasına da sebep olacaktır. Zira körü körüne Batı medyasına ve Hollywood filmlerinin propagandalarına alet olan insanlar, şimdi bu topraklarda yaşanan katliamlardan mesul tutulacaklardır. Ayrıca ABD’nin askeri kargo uçakları ile gerçekleştirilen dünyanın en büyük uyuşturucu kaçakçılığına artık bir son verilmiştir. ABD ve NATO güçlerinin Afganistan saldırısının bahanesi olarak ileri sürdükleri “İkiz Kule” saldırılarının gizli kalmış bir çok yönü vardır. Örneğin hiçbir uçağın çarpmadığı halde patlayıcılar ile dikine olarak yıkılan üçüncü kule ile ilgili soruşturmaların da açılacağı beklenmektedir. Aslında bu sorgulamayı öncelikle yapması gereken savaşın mağduru olan Afganlılar değildir. Gerçeklerin üzerine gitmesi gereken asıl kişiler; itfaiye eri olarak kulelerde ölen 2000 civarındaki ABD vatandaşının aileleridir. Çünkü inşaat tekniği olarak patlayıcı olmadan her üç gökdelenin dikine olarak yıkılması mümkün değildir. Düzenli olarak yerleştirilmiş ve ince matematiksel hesaplamalarla zamanı belirlenmiş patlayıcılar sayesinde İkiz kulelerin mükemmel olarak yıkılması ve çevredeki binalara zarar vermeden dikine olarak çökertilmesi mümkün olmuştur. İlginçtir ki Afganistan’da yeni kurulan Taliban hükümetinin göreve başlayacağı tarih 11 Eylül 2021 tarihi olarak belirlenmiştir. Elbette bu günün seçilmesinin çok önemli nedenleri vardır. ABD Başkanı Biden, Delaware Eyaletinden yıllarca seçilmiş ve nihayet en üst koltuğa oturmayı başarmıştır. Türkiye’de Delaware Eyaleti üzerinden çok sık kullanılan bir deyiş vardır. İnsanları aldatarak soyan kişilere “dalavereci” denilmektedir. İşte aynen bunun gibi ABD devletinin ne büyük “dalavereci” oldukları pek yakında ortaya çıkacağı değerlendirilmektedir. Afganistan saldırısından sonra ABD askerleri Irak’a saldırmış gerekçe olarak “kitle imha silahlarının varlığı” gerekçe gösterilmişti. Fakat bunun bir dalavere olduğu bizzat ABD yöneticileri tarafından itiraf edilmiştir. Afganlı mücahitler 179 yıl önce İngiltere’yi, 30 yıl önce Sovyetleri şimdi ise ABD’yi utanç verici bir bozguna uğratarak mağlup etmiştir. Bu galibiyet binlerce Afganlının şehit olma pahasına alınmıştır. Elbette yaklaşık 180 yılı aşkın bir savaş sürecinde sonuçta galip bile gelse büyük bir yorgunluk göze çarpmaktadır. Bundan sonraki gelişmeleri ibretle izleyeceğiz. Batılıların doymak bilmez kan iştahları muhtemelen ciddi sorgulamalara yol açacaktır. Örneğin yıllarca süren bu işgal harekâtlarında saldırganlar Afganistan’da ne arıyordu? İşte asıl sorulması gereken soru bu olmasına rağmen; sanki suçlu Afganistan halkı imiş gibi akla ziyan sözler sarf edilmektedir. Bir Allah’ın kulu çıkıp da Batı emperyalizminin kana doymak bilmeyen vahşi felsefesini sorgulamak ihtiyacı duymuyor. Hakkın üstünlüğü yerine kuvvetli olanın haklı olduğunu öne süren bir vahşi Batı kuralları yeniden tartışılmaya açılacaktır. Her türlü işin ucunda bir menfaat olması gerektiğini düşünen Batılılar; kurmuş oldukları zalim ve acımasız devletlerin ayakta kalması için güçlü bir orduya ve devamlı surette savaşmak gerektiğine inanırlar. Çünkü savaş olmadan zulme sebep olan güçlerini korumaları ve sömürdükleri insanları elde tutmak imkânsızdır. Kurmuş oldukları zalim ve acımasız devletlerinde, kendi ülkeleri içindeki düzeni; ırkçılık bağı ile sürdürmeye çalışırlar. Herkesin aynı ırktan olmasını, yok eğer bu mümkün değilse güçlü olan ırkın hegemonyası altında yaşamak gerektiğini bütün vatandaşlarına dayatırlar. Ulus devlet sözünün altında yatan itici güç işte bu ırkçılıktır. Batı felsefesinin gayesi ise bitmek tükenmek bilmeyen heves ve arzuları tatmin etmektir. Bu heves ve arzular bazen insanlık dışı bir şekil alabilir. Bu nedenle ahlaksızlık da dâhil olmak üzere adeta bir hayvan gibi yaşamayı göze alacak kadar iğrençleşebilirler. Bundan 1443 yıl önce Hazreti Muhammed (asm) ile gönderilen İslamiyet dininde ise bu olumsuz esaslar yerine insanlığın onurunu kurtaracak müspet ve olumlu kaideler getirilmiştir. Bunların en önemlisi ise kuvvetli olmak yerine haklı olmayı önemsemesi ve haklı olanın isterse karşısındaki padişah olsun; haksız olanın önünde ezilmemesidir. İslam medeniyetinin maksadı ise Allah rızasını kazanmak için faziletli bir insan olmaya çalışmaktır. Bir Müslüman şahsi menfaatinden çok toplumun menfaatini önemser. Çünkü karşılığını kısa bir dünya hayatında almak yerine sonsuz bir hayatta görmek ister. İslam dini savaşmayı ve insan öldürmeyi reddeder. Ancak kendisine saldırıp İslam’ı ortadan kaldırmak isteyenlere karşı cihat etmeyi kabul eder. Kimsenin Müslüman olmasını dayatmaz. “Dinde zorlama yoktur” ayeti, Allah’ın bir emridir. Müslüman olmayanın cezasını ancak Allah verecektir. Müslüman dahi olsa hiç bir kula bu yetki verilmemiştir. İslam dini, insan öldürmeyi en büyük günahlardan sayar. Savaşmak yerine ticaret gibi insanların daha rahat ve kolay yaşamasına yarayan yardımlaşmayı ileri sürer. Toplum içindeki rabıtası ise asla ırkçılık değildir. Cahiliye âdeti olarak gördüğü ırkçılığı reddeder. Bunun yerine kardeşliği esas alır. Çünkü her insanın Allah’ın kulu olduğunu bildiği için bütün insanlara karşı sevgi besler. İslam kelimesinde olduğu gibi barış, esenlik, mutluluk ve huzuru önemser. İslâmiyet’in insanlara kazandırdığı en güçlü duygulardan bir tanesi; ruhun ulvî hislerini besleyerek insanı olgunlaştırmak ve ahlâkî erdemlere eriştirmektir. Bu sayede nefsin, hevâ ve hevesin tecavüzlerine mâni olmaya çalışır. İşte Batı felsefesinin ortaya koyduğu bu olumsuz esaslar sadece Afganistan’da değil bütün dünyada milyonlarca masum insanın katledilmesine yol açmıştır. Akla ziyan ve olumsuz propagandalar ile İslam’ı olduğundan başka bir şekilde göstermeye çalışan Batılı emperyalist ve gaddar insanlar; Afganistan’da olduğu gibi bir defa daha içyüzlerini gösterip perişan olmuşlardır, Vesselam… Dr. Vehbi Kara
Ekleme Tarihi: 12 Eylül 2021 - Pazar

Son Haçlı Seferi Afganistan da Yok Edildi

Son Haçlı Seferi Afganistan da Yok Edildi 11 Eylül 2001 Saldırısından sonra ABD’nin embesil Başkanı George W. Bush Haçlı Seferi (Crusade) düzenleyeceklerini söylemiş ve nihayetinde Afganistan ABD ve NATO güçlerince işgal edilmişti. Elbette 85 milyonluk Müslüman bir ülke olan Türkiye’nin bu haçlı seferindeki rolü tartışılacaktır. Fakat Türkiye Afganistan’ın işgalinden bu güne kadar bu toprakla muharip güç bulundurmamıştır. Başta Kabil havaalanının işletmesi olmak üzere Afganlıların ihtiyaçlarını gidermeye çalışan askeri güçlerle hareket eden Türkiye’yi bu konuda kimse suçlayamaz ve bunu yapmak doğru değildir. Haçlı Seferleri ortaçağda Kudüs’ün Müslümanlardan kurtarılması maksadı ile başlamış ve neredeyse bin yıldan beri devam etmektedir. Fakat Batılı güçlerin şimdi İsrail işgali altındaki Kudüs’ün kurtarılması diye bir bahaneleri yoktur. Bununla birlikte “11 Eylül İkiz kuleler saldırısı” veya “kitle imha silahlarının yok edilmesi” gibi uydurma sebeplerle haçlı seferlerine katıldıklarını gözlemlemek mümkündür. Ortaçağda haçlı seferleri daha çok Roma’da bulunan Papa tarafından başlatılırdı. Dünyanın en vahşi ordularını Müslümanları yok etmek üzere köpek sürülerinin saldırılarına benzer şekilde organize ederdi. Daha sonra Selçuklulara ve Osmanlılara karşı düzenlenen bu seferlerin neredeyse tamamı Anadolu ve Rumeli ovalarında yok edilmişti. İslam’ın bayraktarı olan Türkler haçlı seferlerini durdurmayı başardığı gibi Orta Asya’dan çıkıp gelen Cengiz Han ve Moğol yağmacıların İslam’ı ortadan kaldırma girişimlerine de son vermişlerdi. Sultan Baybars komutasındaki Türkler Ayncalut adı verilen bölgede Moğol askerlerini kılıçtan geçirmiş ve daha ileriye gitmelerine mani olmuştu. Haçlı seferleri ne yazık ki günümüzde de devam etmektedir. İslam topraklarını sömürmek ve Müslümanları emir altına almak için türlü türlü bahanelerle savaşlar açılmakta ve batılı yağmacılar Müslüman topraklarına saldırarak milyonlarca insanı şehit etmektedirler. Bugünkü yazıya konu olan Afganistan haçlı seferinde de ABD öncülüğünde bir saldırı olmuştur. Fakat bu saldırıdan yaklaşık 180 yıl önce İngiltere Krallığı işgal girişiminde bulunmuştu. İngiltere bu önemli geçiş yolları üzerindeki toprakları ele geçirmek için üç büyük girişimde bulunmuş fakat 1842, 1881 ve 1919 tarihlerinde Afganistan halkları ile yaptıkları savaşları kaybederek bölgeden çekilmek zorunda kalmışlardı. 1842 tarihindeki ilk saldırı, 74 sene sonra 1916’da Kutul Amare’de 6. Osmanlı Ordusuna teslim olmalarına benzer şekilde gerçekleşmişti. İngiliz tarihindeki en utanç verici yenilgi budur. Daha sonra Kutul Amare gelmektedir. Üç kere saldırıp sonuç alamayan İngiliz İmparatorluğu, Emanullah Han’ın başında bulunduğu Afganistan’la imzaladığı Ravalpindi Antlaşmasıyla bölgeden kuvvetlerini tamamen çekmek zorunda kalmıştı. Bu çekilme İkinci Dünya savaşından hemen sonra devam edecek bu sefer İngilizler Hindistan’ı Müslümanlar aleyhine olarak üç parçaya bölerek terk edeceklerdi. 1989 Yılında Afganistan’ı terk etmek zorunda kalan Sovyetler Birliği, İngilizlere benzer şekilde yenilginin şokunu atlatamadan çok kısa bir zamanda tarihin çöplüğüne atılan bir başka ülke olmuştu. Komünist ideolojinin en acımasız icraatçısı olan Sovyetler, bir yıl sonra 1990 yılında 6 tanesi Türk Devleti olan 15 parçaya bölünmüştü. Ülkelerini komünistlere mezar yapan Afganistan savaşçıları, en son olarak bu sefer kapitalistlerin merkezi olan ABD’yi mağlup etmeyi başardılar. İşgale destek olan ABD’li işbirlikçi Afganlar ise utanç verici bir biçimde uçaklardan dökülmek zorunda kaldılar. İngiltere Krallığı eski gücünü yitirmiş fakat Sovyetler Birliği, Afganistan’daki korkunç yenilgi sonrası yıkılmıştı. Bununla birlikte ABD’nin Sovyetlere benzer şekilde yıkılıp parçalanması yerine İngiltere gibi kısa bir zaman içinde dünya üzerinde kurmuş olduğu hegemonyanın yıkılması beklenmektedir. Özellikle Çin ile giriştiği rekabette her geçen gün ağır darbeler alan ABD’yi; pek yakında ekonomik ve sosyal felaketlerin beklediğini söylememiz bir kehanet olmasa gerektir. Çünkü bu kötü sona sebep olan ABD Başkanı Bush’tur. 11 Eylül tarihinde gerçekleşen İkiz Kuleler saldırısı sonrasında bir Haçlı Seferi düzenleyeceğini iddia etmiş ve kısa bir süre içinde Afganistan ve Irak’a giren “Haçlı Orduları!” Her iki ülkeyi de kan gölüne çevirmeyi başarıp Batılıların savaş için her türlü ahlaksızlığın yapılacağını ispatlamışlardı. İşte şimdi Amerikalılar başta olmak üzere bütün insanlar Bush ve Biden gibi ABD başkanları sorgulayacaktır. Zira bu kadar katliam ve masrafa sebep olan saldırıların gerçek maksadının; “Müslümanları ötekileştirmek” ve yıkılan komünizm yerine “yeni bir düşman icat etme girişimi” olduğu ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu sorgulama elbette birçok acı gerçeğin ortaya çıkmasına da sebep olacaktır. Zira körü körüne Batı medyasına ve Hollywood filmlerinin propagandalarına alet olan insanlar, şimdi bu topraklarda yaşanan katliamlardan mesul tutulacaklardır. Ayrıca ABD’nin askeri kargo uçakları ile gerçekleştirilen dünyanın en büyük uyuşturucu kaçakçılığına artık bir son verilmiştir. ABD ve NATO güçlerinin Afganistan saldırısının bahanesi olarak ileri sürdükleri “İkiz Kule” saldırılarının gizli kalmış bir çok yönü vardır. Örneğin hiçbir uçağın çarpmadığı halde patlayıcılar ile dikine olarak yıkılan üçüncü kule ile ilgili soruşturmaların da açılacağı beklenmektedir. Aslında bu sorgulamayı öncelikle yapması gereken savaşın mağduru olan Afganlılar değildir. Gerçeklerin üzerine gitmesi gereken asıl kişiler; itfaiye eri olarak kulelerde ölen 2000 civarındaki ABD vatandaşının aileleridir. Çünkü inşaat tekniği olarak patlayıcı olmadan her üç gökdelenin dikine olarak yıkılması mümkün değildir. Düzenli olarak yerleştirilmiş ve ince matematiksel hesaplamalarla zamanı belirlenmiş patlayıcılar sayesinde İkiz kulelerin mükemmel olarak yıkılması ve çevredeki binalara zarar vermeden dikine olarak çökertilmesi mümkün olmuştur. İlginçtir ki Afganistan’da yeni kurulan Taliban hükümetinin göreve başlayacağı tarih 11 Eylül 2021 tarihi olarak belirlenmiştir. Elbette bu günün seçilmesinin çok önemli nedenleri vardır. ABD Başkanı Biden, Delaware Eyaletinden yıllarca seçilmiş ve nihayet en üst koltuğa oturmayı başarmıştır. Türkiye’de Delaware Eyaleti üzerinden çok sık kullanılan bir deyiş vardır. İnsanları aldatarak soyan kişilere “dalavereci” denilmektedir. İşte aynen bunun gibi ABD devletinin ne büyük “dalavereci” oldukları pek yakında ortaya çıkacağı değerlendirilmektedir. Afganistan saldırısından sonra ABD askerleri Irak’a saldırmış gerekçe olarak “kitle imha silahlarının varlığı” gerekçe gösterilmişti. Fakat bunun bir dalavere olduğu bizzat ABD yöneticileri tarafından itiraf edilmiştir. Afganlı mücahitler 179 yıl önce İngiltere’yi, 30 yıl önce Sovyetleri şimdi ise ABD’yi utanç verici bir bozguna uğratarak mağlup etmiştir. Bu galibiyet binlerce Afganlının şehit olma pahasına alınmıştır. Elbette yaklaşık 180 yılı aşkın bir savaş sürecinde sonuçta galip bile gelse büyük bir yorgunluk göze çarpmaktadır. Bundan sonraki gelişmeleri ibretle izleyeceğiz. Batılıların doymak bilmez kan iştahları muhtemelen ciddi sorgulamalara yol açacaktır. Örneğin yıllarca süren bu işgal harekâtlarında saldırganlar Afganistan’da ne arıyordu? İşte asıl sorulması gereken soru bu olmasına rağmen; sanki suçlu Afganistan halkı imiş gibi akla ziyan sözler sarf edilmektedir. Bir Allah’ın kulu çıkıp da Batı emperyalizminin kana doymak bilmeyen vahşi felsefesini sorgulamak ihtiyacı duymuyor. Hakkın üstünlüğü yerine kuvvetli olanın haklı olduğunu öne süren bir vahşi Batı kuralları yeniden tartışılmaya açılacaktır. Her türlü işin ucunda bir menfaat olması gerektiğini düşünen Batılılar; kurmuş oldukları zalim ve acımasız devletlerin ayakta kalması için güçlü bir orduya ve devamlı surette savaşmak gerektiğine inanırlar. Çünkü savaş olmadan zulme sebep olan güçlerini korumaları ve sömürdükleri insanları elde tutmak imkânsızdır. Kurmuş oldukları zalim ve acımasız devletlerinde, kendi ülkeleri içindeki düzeni; ırkçılık bağı ile sürdürmeye çalışırlar. Herkesin aynı ırktan olmasını, yok eğer bu mümkün değilse güçlü olan ırkın hegemonyası altında yaşamak gerektiğini bütün vatandaşlarına dayatırlar. Ulus devlet sözünün altında yatan itici güç işte bu ırkçılıktır. Batı felsefesinin gayesi ise bitmek tükenmek bilmeyen heves ve arzuları tatmin etmektir. Bu heves ve arzular bazen insanlık dışı bir şekil alabilir. Bu nedenle ahlaksızlık da dâhil olmak üzere adeta bir hayvan gibi yaşamayı göze alacak kadar iğrençleşebilirler. Bundan 1443 yıl önce Hazreti Muhammed (asm) ile gönderilen İslamiyet dininde ise bu olumsuz esaslar yerine insanlığın onurunu kurtaracak müspet ve olumlu kaideler getirilmiştir. Bunların en önemlisi ise kuvvetli olmak yerine haklı olmayı önemsemesi ve haklı olanın isterse karşısındaki padişah olsun; haksız olanın önünde ezilmemesidir. İslam medeniyetinin maksadı ise Allah rızasını kazanmak için faziletli bir insan olmaya çalışmaktır. Bir Müslüman şahsi menfaatinden çok toplumun menfaatini önemser. Çünkü karşılığını kısa bir dünya hayatında almak yerine sonsuz bir hayatta görmek ister. İslam dini savaşmayı ve insan öldürmeyi reddeder. Ancak kendisine saldırıp İslam’ı ortadan kaldırmak isteyenlere karşı cihat etmeyi kabul eder. Kimsenin Müslüman olmasını dayatmaz. “Dinde zorlama yoktur” ayeti, Allah’ın bir emridir. Müslüman olmayanın cezasını ancak Allah verecektir. Müslüman dahi olsa hiç bir kula bu yetki verilmemiştir. İslam dini, insan öldürmeyi en büyük günahlardan sayar. Savaşmak yerine ticaret gibi insanların daha rahat ve kolay yaşamasına yarayan yardımlaşmayı ileri sürer. Toplum içindeki rabıtası ise asla ırkçılık değildir. Cahiliye âdeti olarak gördüğü ırkçılığı reddeder. Bunun yerine kardeşliği esas alır. Çünkü her insanın Allah’ın kulu olduğunu bildiği için bütün insanlara karşı sevgi besler. İslam kelimesinde olduğu gibi barış, esenlik, mutluluk ve huzuru önemser. İslâmiyet’in insanlara kazandırdığı en güçlü duygulardan bir tanesi; ruhun ulvî hislerini besleyerek insanı olgunlaştırmak ve ahlâkî erdemlere eriştirmektir. Bu sayede nefsin, hevâ ve hevesin tecavüzlerine mâni olmaya çalışır. İşte Batı felsefesinin ortaya koyduğu bu olumsuz esaslar sadece Afganistan’da değil bütün dünyada milyonlarca masum insanın katledilmesine yol açmıştır. Akla ziyan ve olumsuz propagandalar ile İslam’ı olduğundan başka bir şekilde göstermeye çalışan Batılı emperyalist ve gaddar insanlar; Afganistan’da olduğu gibi bir defa daha içyüzlerini gösterip perişan olmuşlardır, Vesselam… Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.